Menu
in ,

Yakın: Octavia E. Butler’ın Bilimkurgunun Sınırlarını Tekrar Çizdiği Roman

İthaki Bilimkurgu Klasikleri kapsamında yayımlanan, Octavia E. Butler’ın başyapıtı Yakın’ı inceledik. Tarihteki ilk siyahi bilimkurgu yazarıyla tanışın!

“I’am black, I’am solitary, I’ve always been an outsider.”

Octavia E. Butler

Bilimkurgu dünyasının içinden hiç tanımadığınız birinin çıkıp geldiğini düşünün. Onunla ilgili hiçbir bilginiz yok. Bilgisi olanlar ise azınlıkta. Hatta o kadar azınlıkta ki sadece bazıları Yavru Kuş (Fledgling) kitabının Aylak Kitap tarafından 2013 yılında dilimize çevrilmiş olduğunu biliyor. Bu sebepten Octavia E. Butler ile ilk defa tanışıyor gibiyiz. Bilimkurgu edebiyatının en önemli eserlerinden birisi kabul edilen Yakın (Kindred) romanının yazarı kendisi. Ve daha da fazlasının. Onu yeni yeni tanıyor olmamız gerçekten de inanılmaz, öyle değil mi?

- Reklam -

Genelde yazdığım yazarla ilgili başka bir yazarın onu anlatan sözünü alıntılarım. Gerek duyarsam. Ama bu sefer ilk defa bir yazarın kendisiyle ilgili bir sözünü incelememin başına iliştirmek istedim. Üstelik Türkçe de değil. Çok kolay çevrilebilir olmasından öte, kolaya kaçmamak adına böyle bir şey yapmak istedim. Bilimkurgu türünü, bu türde yazılmış bir kitabı, Butler’ı ve Butler’ın yazdığı Yakın romanını yazmayı kolay mı sandınız? Fakat önce izninizle yazara soyadıyla değil, ismiyle hitap edeceğim. İşimi kolaylaştırmak için değil. Aksine daha da zorlaşacak! Octavia’nın kendisini, romanın konusunu yazdıkça daha iyi anlayacaksınız beni. Buyurun.

Yakın: Siyah, Yalnız, Dışlanmış, Kadın

Bilimkurgu ve fantastik türlerinde romanlar yazan; arada uzun hikayeler de kaleme alan, Afro-Amerikalı, hiyerarşiye karşı; muhalif, cinsiyet ayrımcılığına karşı; lezbiyen bir ‘kadın’ olarak Octavia tabii ki yalnız, tabii ki dışlanmış bir isim. Peki böyle özelliklere sahip bir insanı (bireyi) neresi veya kimler dışlamayabilirdi? Octavia ne yaparsa kaderini dönüştürebilirdi? “İçeri girebilir miydi?” diye bir soru sormayacağım veya ‘içeriye girmek’ ile ilgili tanımlamalar oluşturmayacağım. Octavia hiçbir zaman, hiçbir şekilde içeri girmek istemez aslında. Bunun yerine kendine yeni bilimkurgu evrenleri, fantastik dünyalar yaratır.

22 Haziran 1947’de Kaliforniya’da doğar. Annesi bir hizmetçi, babası da ayakkabı tamircisidir. Octavia henüz daha 7 yaşındayken babası vefat eder ve onu annesi ile anneannesi büyütmek zorunda kalır. Yaşıtlarından iridir. Üstüne üstlük disleksi hastasıdır. (Kişinin normal veya üstün zeka düzeyinde olmasına rağmen okuma, yazma, dil becerilerinde problem yaşamasına sebep olan özel öğrenme bozukluğu.) Dışlanmışlık duygusu peşini bırakmaz. Dış dünya böyle iken Octavia kitap okuyarak içeriye doğru yolculuklarına çocukluk yaşlarında başlar. Fakat maddi durumları iyi olmadığından istediği her kitabı alıp okuyamaz. Bu yüzden annesi hizmetçilik yaptığı evlerde çöpe atılacak kitapları alıp Octavia’ya getirir.

California Eyalet Üniversitesi’nden mezun olan Octavia hayatını idame ettirebilmek için bulaşıkçılık, telepazarlama ve patates cipsi kontrol etme gibi işlerde çalışır. Şimdiye kadar en çok satan kitabı Yakın’ı (Kindred) yazarken annesinin kendisine daha iyi bir yaşam sunabilmek için çektiği sıkıntıların ve gördüğü ırkçı muamelenin ona ilham verdiğini söyler.

“Annemin kendisine edilen hakaretleri duymazdan gelmesinden ve hizmetçilik yapacağı evlere arka kapıdan girmesinden hiç hoşlanmaz ve henüz küçük bir çocuk olmama rağmen bunu onur kırıcı bir şey olduğunu anlardım. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum; bu nahoş ve kötü bir şeydi. Daha sonra, yedi ya da sekiz yaşındayken ona, ‘Senin yaptığın işi yapmayacağım, bu korkunç bir şey,’ dediğimi hatırlıyorum. Annemse sadece yüzünde üzgün bir ifadeyle bana baktı ve hiçbir şey söylemedi. Bence Yakın’ı yazarken bana ilham olan şey işte o bakış ve katlandığı onur kırıcı şeylerin hatırasıydı. Bunu hiç unutmadım ve bu tür muamelelere katlanan insanların korkak ve kendini savunmaktan aciz kimseler olmadığını, tam aksine çocuklarına biraz daha ileriye taşıyabilmek için bulabildikleri her şeyi kullanan kahramanlar olduklarını göstermek istedim.”

Benzer Olana Yakın

Kitabın orijinal adı olan “kindred” kelimesinin İngilizcedeki anlamı ‘akraba’ ya da ‘benzer.’ Genelde sıfat olarak kullanılıyor. Octavia’nın böyle bir kelimeyi seçmesi tesadüf değil. Çünkü roman şu cümle ile başlıyor.

“Eve gittiğim son yolculukta bir kolumu kaybettim. Sol kolumu.”

Octavia muhtemelen (neredeyse eminim aslında) solaktı. Daha önce beş kitaplık serinin 1976 yılında yayımlanmış ilk kitabı olan Patternmaster’a rağmen 1979 yılında yayımlanan Yakın romanı ilk kadın siyahi bilimkurgu yazarı olan Octavia E. Butler’ı görünür hale getirir. Söz konusu olan romanın Dana karakteridir. Hani şu son yolculuğundan sol kolunu kaybederek dönen Dana.

Octavia E. Butler

26. doğum gününde Dana ve eşi Kevin yeni evlerine taşınmış, yerleşmeye çalışıyorlardır. Dana’ya dışarıdan bakıldığında çok da sıra dışı olmayan şeyler olmaya başlar. Herkesin arada sırada başına geldiği gibi midesi bulanacak, başı dönecek, gözlerinin önü kararmaya başlayacaktır. Fakat baş dönmesi geçip baygınlığı sona erdiğinde kendini yeşillikler içinde bir nehrin kıyısında bulur. Nehirde boğulmak üzere olan küçük Rufus’u kurtardığında başına geleceklerden habersizdir.

Onunkisi tekrarlanan zaman olgusu içerisinde, zamanda yolculuğa çıkmaktır. Dana 1976 yılından kopup 1817 yılının İç Savaş öncesi Güney Amerika’sına her ışınlandığında o zamanda yaşananları hiçbir şeyde değişiklik olmaksızın Dana olarak tekrar yaşayacak, yaşadıklarına önce bir anlam veremeyecek fakat aynı zamanda, zamanda yolculukları başlamış olacaktır. Yani Octavia şimdilerde yaygın bir şekilde kullanılan ‘tekrarlanan zaman’ anlatım özelliğini, karakterine zamanda yolculuk yaptırarak Yakın romanında kullanmış olur.

‘Kaybederek İlerlemek’

Dana köleliğin en sert yaşandığı Maryland’in 1817 yılına her ışınlandığında bir şeyini (bazen bir uzvunu, bazen ruhunun bir parçasını) kaybedecek; 1976 yılına, kendi gündelik hayatına eksilmiş biri olarak geri dönecektir. Koca bir yüzyıl farkıyla, köleliğin olduğu bir dönemden köleliğin artık olmadığı bir döneme gelinse de genetik kodlanmalarda, ruhta, bilinçte farklılık yoktur. Siyahilerin genetik kodlanmaları zaman ne olursa olsun benzerdir. Bu benzerlik beyazların siyahlara yapmış olduğu kodlama kölelik davranışlarından ziyade, siyahların kodlanmış kaderciliğine bir göndermedir. Octavia 1976 yılında yaşayan ve kölelikle artık hiçbir ilgisi olmayan Dana’yı yaratırken siyahilerin zihinlerindeki kölelik davranışlarının aslında hiçbir şekilde değişmediğini vurgular. Zamanı tekrarlamak ve zamanın içinde yolculuğa çıkmak onun düşüncelerini anlatmak için bir araçtır.

Dana benzer olana (Atalarına yani) yakın bir hayat sürmeye başlar. Ruhu 1817’ye aittir fakat nehirden kurtardığı gün Rufus, Dana’ya şunu söyleyecektir:

“Yabancı bir zenci. Annem de babam da seni daha önce görmediklerinden emindi.”

Siyahiler hangi yüzyılda yaşamış olurlarsa olsun ne benzer olabilmişlerdir, ne de yakın. Octavia Yakın’ı yazarken bunu en iyi anlatabilen yazar olduğunu hiç düşünmüş müydü acaba?

Yakın Olanı Fark Etmek

Robert Crossley Mayıs 2003’te Octavia ve Yakın romanı ile ilgili eleştirel makale kaleme alır. Bu makaleyi kitabın sonunda okuyabilirsiniz. Crossley’e göre Yakın, Octavia’nın yazarlık dünyasında bilimkurgu üzerine ilk test sürüşüdür. Fakat hiçbir zaman gerçeklikten kaçma fantazisi değildir. Tek bir amacı olan ve oldukça yalnız geçirilen bir edebi çıraklığın ürünüdür.

Octavia E. Butler için Google’ın hazırladığı bir Doodle.

Edebi çıraklık… Bu yorumu kabul etme eğilimi içerisinde değilim aslında. Ancak kendini bilmez üst düzey bir ustalık şovundan ziyade çıraklığı tercih edebilirim ben de. Ki Dana kitap boyunca başına gelen bu olağan dışı olayları anlamaya çalışmıştır. Kafasının içi bir türlü netleşmez. Bulanıklığını uzun süre korur. Çığlık çığlığa bağırmasını, haykırmasını istediğim yerler, olaylar o kadar çok oldu ki; bazen dayanamayıp sesli bir şekilde yorum yaptım diyebilirim.

Çeviri, Editörlük, Kapak

340 sayfa olan Yakın romanını çevirme sebeplerini ‘Çevirmenin Önsözü’ bölümünde sıralayan Emek Ergun, Octavia’nın şu sözlerini alıntılayarak nasıl bir yazarın kitabını çevirdiğinden ziyade, bir yazarın nasıl çığlıklar atabileceğini bizimle paylaşmak istiyor:

“Kadınların sözleri çığlık çığlığa duyulmayı beklerken, o sözleri arayıp bulmaya, okumaya, paylaşmaya, ve kendi hayatlarımıza uyup uymadıklarını sorgulamaya dair bir sorumluluğumuz olduğunu hepimiz bilmeliyiz. Bize dayatılmış ve çoğu zaman kendimizinmişçesine kabullendiğimiz ayırıcı safsatalarının arkasına saklanamayız.”

Emek Ergun’un her satırını hissederek yaptığı çevirisi çok özel. Kendisi canı gönülden yaptığı Yakın kitabı çeviri için teşekkür beklentisi içerisinde değildir eminim fakat, yine de teşekkür etmek isterim.

Dizi Editörü ve Yayına Hazırlayan Alican Saygı Ortanca’ya bilimkurgu okumayı sevip de henüz Octavia E. Butler ile tanışmamış okuyucuyu Yakın kitabı ile buluşturduğu için teşekkür ederim.

Siyah elleri kelepçeli bir vaziyette kum saatini (zamanı) tutan illüstrasyonun altına imzasını atıp kapak tasarımını gerçekleştiren Hamdi Akçay yine çok güzel bir işe imza atmış.

Yorum Yap

Exit mobile version