Menu
in , ,

Entelektüel Görünmenin Yeni Yolu: Kitap Biriktirmek ya da Sadece Satın Almak

Yeni başlayan yazı dizimizin ilk ayağında kitap biriktirmeyi, sosyal medyayı, hobilerimizi ve gösterişi konuşacağız.

Forumumuzda pek çok konuda tartışmalar düzenlediğimiz siz okurlarımızın malumu ama bu defa forumda yayımlanan “Okuma Eylemi Üzerine” başlıklı tartışmayı baz alarak yeni bir yazı dizisine döndürmek istedik. Bu yazı dizisinde çağ ile beraber değişen okuma alışkanlıklarımızdan, daha iyi bir okuma serüvenine yelken açmaya kadar oldukça fazla konuda değişen fikirlerimizi sizlerle paylaşacağız. Serinin başlangıcını gösteriş odaklı okuma hakkında yazarak “Okuma Eylemi Dizisi”ni izninizle başlatıyorum.

İnsanların rahatlamayı satın alarak elde ettikleri yeni bir tür hastalık biriktirmek. Bunun çeşitli kategorileri de var, artık hemen hemen her konuda istifçilik yapabiliyoruz. Ayraç koleksiyonu olan insana mı daha çok şaşırmalı yoksa kâğıt koleksiyonu olana mı karar vermesi güç. Peki kitap biriktiren biri hakkında ne düşünmeliyiz?

Bizi sınıflandıran ve karakterimizi oluşturan çeşitli güzel ayrımlarımız var, bazılarımız daha güzel bazılarımız harika çiçekler yetiştirebiliyor ve bazılarımız da çok iyi birer okur. Fakat artık bu özellikleri birbirimizin gözüne sokmadan gerçekten kendimiz gibi hissedememeye başladık. Eskiden bir sunum yaparken ya da öylesine dışarıda gezerken şov yapma güdümüz vardı. Ev de genellikle kendimiz gibi olduğumuz ve sakinleştiğimiz yerdi. Ama artık bu özgürlüğümüz kalmadı, sosyal mecralar yüzünden hep bir yarış ve hep bir kişiliğimizi sunma durumumuz var. Bu iyi bir eş, iyi bir iş, iyi bir sosyal çevre edindiğimizde de devam ediyor. Birbirimizi kıyaslayacak kıstaslar arttıkça artıyor ve günümüz insanı artık birden çok daha fazla şey olmaya evriliyor. Ya da belki de bunun numarasını yapmak zorunda kalıyor. Yani artık doğal seleksiyonda kitap okuyan birey hayatta kalmıyor; kitap okurken profesyonel makyajlı (ya da erkekler için şık giyimli), kahve içen ama neredeyse kahve tarihinin kökenine kadar bilen ve bu konuda sarsılmaz zevkleri olan, mümkünse pahalı bir mekân içerisinde bu eylemi gerçekleştiren, kullandığı kalem kesinlikle yurt dışı menşei bir dolma kalem olan ve yine yanında taşıdığı defteri de gereksiz kaliteli alınmış bireylere dönüşüyoruz. Yalnızca okumak, asla ama asla, yetmiyor. Bu reçeteli yaşam biçiminin sonunda da buna gücü yetmeyen ya da bu hayat biçimini içten benimsemeyen kişilerin mutsuzluğu ortaya çıkıyor. Oysa kitabını okurken durum yapmasa ve kitap okumak için türlü ritüellerle başını döndürmese her şey yoluna girecek. Gerçi bu sefer de sosyal medyada çizdiği profil yarım kalıyor.

- Reklam -

Aforizmalarla yaşamak da bununla alakalı. Ne kadar okuduğumuzu göstermek için elimizdeki kitaptan bir alıntı yapma gayretine giriyoruz ve yazarlar da yine alıntıları sosyal mecralarda boy göstersin diye yazını dönüştürüyor ve kapsül olarak vermeye çalışıyor. Bir geçiş dönemi yaşadığımızı düşünüyorum, bu geçiş döneminde çok fazla yaşıyor gibi gözüküp çok az yaşıyoruz. Hem sosyal medya platformları hayatımıza gerçek anlamda yeni yeni nüfus ediyor hem de buna rağmen kendimiz için yaşamaya çalışıyoruz. Ve maskelerimiz gittikçe artıyor. Bunun yükünü (ve aslında mutsuzluğumuzu) üstümüzden atma yolu olaraksa kapitalizmin nimetlerini kullanıyor, alışverişe çıkıyoruz. Ve yeniden ve yeniden aynı şeyleri satın alıp duruyoruz. Kullanmadığımız nesneler çevremizde yoğunlaşıyor ve her yandan uyaran çeşitliliği tepe noktasını görüyor. Biriktirdiğimiz kıyafetlerden seçim yapamıyor, gelen bildirimlerden yaptığımız işe odaklanamıyor, satın aldığımız eşyaların bakım zamanları gelip çatıyor, telefona ya da bilgisayara kaydettiğimiz ve bir gün mutlaka deneyeceğim dediğimiz şeylere zaman bulamıyor en sonunda da nihayet kendimizi çok meşgulüm diye kandırıyoruz. Oysa bu yoğunluk da yorgunluk da boşa.

Herhangi bir hobinin ya da karakter özeliğinin yaşam biçimine dönmesinin elzem görüldüğü bir zamanı yaşarken buna okur olarak da destekte bulunuyoruz. Sürekli ve sürekli yeni çıkan kitaplara, serilere koşuyor, evdeki bitmemiş hatta çoğunlukla daha başlanmamış kitapları aldığımız gün unutuyoruz. Bir de buna görece anlamlı bahaneler üretiyoruz. Arkamızda rafları dolu olan bir kitaplık görmek birçok şeyden daha değerli oluyor.

Aslında kitap okumak benim kendimi ilk bildiğim zamanlarda yalnızca bir hobiydi, şimdi bizi niteleyen ve önemli kılan bir şeye döndü. Her şeye fazladan değer vermeye başladık, satın aldığımız ya da biriktirdiğimiz her nesne kendimiz hakkında bir simülasyona dönüştü. Oysa insanı sanata ve birbirine ilgi duymasını sağlayan noktaların başında imgeler geliyordu. Bilmediğimiz ya da fark edemediğimiz o noktalar sayesinde daha çekiciydik ve daha yavaş tüketilebilirdik. Yüksek çözünürlüklü kameralar, adım başı çekilen “selfieler,” özel hayatın görünürlüğü geçen yüzyıllardan kalma değerlerimizi altüst etti ve hayatımızda olması gereken her şeye fazla fazla sahipken bizi depresyona sürükledi.

Bir bütün olarak kendimizde daha önemli noktalar görüyorum, bir okur olmaktan daha mühimiz. Bu zamanın mefhumlarını özellikle kitaplardan öğrenemeyeceğimizi düşünüyorum. Deneyimlerin ve eylemlerin daha fazla yer tutması gerektiğini ve belki de bize yıllarca salık verildiği üzere okumanın çok da gerekli olmadığını hissediyorum. Hobilerimizi ya da zevk aldığımız onca alışkanlığımızı hayatımızın merkezine koyup onun çevresinde dönmemizi garipsiyorum. Tam da bu sebeplerden eskiden sevdiğimiz şeyleri banalleştiriyor ve onlardan aldığımız keyfi yitiriyoruz. İlgi duyduğumuz en küçük şeyde bile en iyisi olmaya hedefliyoruz, söz gelimi çizime yeni başlayan biri yıllarca bu işte çalışan bir sanatçı kadar materyal topluyor ve ressam olmak için kollarını sıvıyor. Fakat o işle ilgili o kadar fazla hayal kurup o kadar fazla bir şey yapmıyor ki umduğu randımanı alamayıp küsüyor. Sanıyorum insan, onca çizim malzemesi alınca kendisine ulvi bir yeteneğin bahşedileceğini düşünüyor. Ama tanrı kapitalist değil ve markalarla iş birliği de yok. Demem o ki haddinden fazla hissettiğimiz her duygu umumiyetle tersine dönüyor ve göklere çıkardığımız her şeyi iki gün sonra yerin dibine sokuyoruz. Elimizde coşkulu başlangıçlar ve ikinci gününü göremeyen istikrar sıkıntıları var.

Aslında bir hobimizi o kadar ciddiye almasak, misal on yılda anca bitirebileceğimiz kadar kitap biriktirmesek, sırf daha kültürlü görünmek için kitaplığımızın dolu olmasına mecbur olmadığımızı bilsek… Bütün bunlara da çözümler üretiliyor tabii, minimalizm kitapları yok satmaya başladı. Ama sırf bunun için gidip hemen bir minimalizm kitabı satın almanın içinde de paradoks var elbette.

Ama en sonunda bir birey ve bir okur olarak en önemlisi sizin hayatınızı nasıl yaşamak istediğiniz, bu yazıyı yeni bir yaşam reçetesi olarak görmek de kaç satırdır eleştirdiğimiz olaylardan biri olacaktır.

Uygar Özdemir

Sanat tarihi, Türk mitolojisi ve fantastik edebiyat meraklısı; sıklıkla okur, çizer, yazar.

Yorum Yap

Exit mobile version