Menu
in

2015 Nostalji Senesi

2015 yılı içerisinde yeniden çekilen ya da yeniden çekileceği duyurulan tüm dizi ve filmleri sizler için bir araya topladık.

Malumunuz, geçtiğimiz sene (2015) sayısız nostaljik yapımın geri dönüşü ya da geri dönüş haberinin duyurulduğu bir yıl oldu. Çocukluğumuzdan kalma pek çok dizi, film ve TV programı yıllardır hasretle çektiğimiz ah’ları duyarmışçasına birbiri ardına dikildi karşımıza. Fred Çakmaktaş gibi “Tatlım, ben geldim!” dediler hatta âdeta.

Bizler de neler geri gelmiş, neler geri gelmek için kolları sıvamış, hepsini bir araya toplayalım dedik. Gelin hep beraber neler varmış bir göz atalım.

- Reklam -

Muppet Show

“It’s time to play the music, it’s time to light to lights!” 80’lerde çocuk olup da trombonlar eşliğinde başlayan bu şarkının sözlerine “uydurarak” eşlik etmeyen yoktur herhâlde. Muppet Show bizim için “Susam Sokağı’ndaki kurbağanın yönettiği şovdu” o zamanlar. Sevgili dostumuz Kermit’in orada olması bile programı izlemek için yeterli bir sebepti bizim için. Üstelik kendisine her biri birbirinden kaçık bir sürü çılgın tipleme de eşlik ediyordu. Miss Piggy, Gonzo, Animal, İsveçli Şef ve kulisteki memnuniyetsiz moruklar hemen akla gelenler… Tabii bir de bugün bile arada dilimize dolanan, meşhur Mannah-Mannah şarkısı vardı.

İşte bu güzide şov, çoooook uzun bir aradan sonra ABC kanalı tarafından yeniden ekranlara taşındı bu yıl. Üstelik Kermit’ten tutun da Miss Piggy’ye kadar akıllarımıza kazınan tüm kukl… eee, şey… oyuncularıyla birlikte! (M)

The Peanuts Movie

Charlie Brown ve başarısızlıklarla dolu hayatı… Hiçbir zaman uçurtma uçuramaması, o topa asla vuramaması, ne zaman beyzbol oynasa kendini çırılçıplak bulması ve tabii ki güzeller güzeli Kızıl Saçlı Kız’a hislerini hiçbir zaman anlatamaması.

Onu kim unutabilir ki? Bizim unutamadığımız kesin. Öyle ki Blue Sky Stüdyosu (Buz Devri, Robotlar) yıllaaaar yıllar sonra The Peanuts’ı yeniden bizlerle buluşturacağını, üstelik bunu bir sinema filmi olarak, hem de karakterlerine son derece sadık bir biçimde yapacağını duyurduğunda hepimiz Linus’un battaniyesini kapan Snoopy gibi havalara uçmuştuk.

Daha güzel olan ne biliyor musunuz peki? Blue Sky’ın muazzam bir iş ortaya çıkararak Kızıl Baron’undan Woodstock’a, Lucy’nin psikolog standından wa-wa-wa konuşan yetişkinlere, Naneşekeri Patty’den Schroeder’a kadar hiçbir detayı atlamadan bizi o günlere geri götürmesi, sanki hiç ayrılmamışçasına bir Peanuts macerası yaşatması bizlere. Sinemadan çıkarken her izleyicisine “Sen iyi bir adamsın Charlie Brown” dedirtebiliyorsa o film olmuş demektir! (M)

Gremlinler

Onu asla ıslatma, onu parlak ışıklardan uzak tut ve ne kadar yalvarırsa yalvarsın asla gece yarısından sonra besleme. Ya da sonuçlarına katlan…

Steven Spielberg ve Chris Columbus’un bundan 25 yıl kadar önce çektiği ilk Gremlinler filminde akıllarımıza kazınan altın kurallar bunlardı. Ve tabii ki bir dizi talihsizlik eseri her birinin teker teker yıkılışını gördüğümüz de öyle. O şirin mi şirin Gizmo’nun “içinde” nasıl bir kötülük yattığını kim bilebilirdi ki? Eh, önce Billy’nin tüm kasabası, ardından da ikinci filmle New York şehri bu sorunun cevabını gayet yakından öğrendi. Hem de oldukça eğlenceli ve de komik birer serüven eşliğinde.

2015 yılı Gremlinler 3’ün yapım aşamasında olduğunu duyduğumuz yıl oldu bizler için. Üstelik projenin başındaki isimler ilk iki filmde de olduğu gibi yine Steven Spielberg ve Chris Columbus. Dahası, çağımızın sinema hastalığının aksine bir yeniden yapım değil, direkt olarak üçüncü film karşılayacak bizleri. Ne zaman mı? henüz bilmiyoruz. Ama siz şimdiden gece 12’den sonra buzdolaplarınızı kilitleyin deriz. Ne olur olmaz… (M)

Küçük Çin’de Büyük Bela

Kurt Russell’ın başrolünü oynadığı, Show TV’nin de zamanında inatla gösterip durduğu efsanevi macera-komedi filmi Küçük Çin’de Büyük Bela da 2015’te yeniden çekileceğini duyduğumuz isimler arasındaydı. Projenin başındaki isimse sürpriz bir şekilde, filmin büyük bir hayranı olduğunu öğrendiğimiz Dwayne ‘The Rock’ Johnson.

Mortal Kombat’a esin kaynağı olan doğaüstü Çinli dövüşçüleri, ellerinden şimşekler atan ninjaları, tuhaf yaratıkları, kötü büyücülerı, hız kesmeyen aksiyonu ve hiçbir işe yaramayan ahmak kahramanı Jack Burden ile kolay kolay hafızalardan çıkmayacak bir filmdi Küçük Çin’de Büyük Bela. Devamının da aynı absürd havayı sonuna kadar koruyacağını umuyor, yolunu çaktırmadan gözlüyoruz. (M)

The X-Files

İnanmak istiyoruz! 2015 bir döneme damgasını vurmuş, çoğumuzu ekranlarımızın başına bağlamış bir başka efsanenin, The X-Files’ın da dönüş haberini aldığımız yıl oldu. Üstelik sadece Fox Mulder ve Dana Sculy ikilisini değil, asabi patronları Skinner ile gizemli Cigarette Smoking Man de geri geliyor bizlerle buluşmaya. İşin güzel tarafıysa geçtiğimiz ocak ayında bekleyişimizin muhteşem bir şekilde sonlanmış olması. Sadece 6 bölüm de olsa eski dostlarımıza kavuşmak cidden çok ama çok güzeldi. Tüm dünya gibi biz de aynı şeyi söylüyoruz şimdi: Yetmedi! (M)

Hayalet Avcıları

Yıllar boyunca üçüncü film çekilecek mi çekilmeyecek mi tartışmaları süregiderken Hayalet Avcıları hiç beklemediğimiz bir anda hiç beklemediğimiz bir şekilde çıkıverdi karşımıza: Tamamı kadın üyelerden oluşan, 3 takısını arkasından atan All Female Ghostbusters olarak…

Henüz kimse filmi görmüş değil, ama hayranlar daha şimdiden ikiye ayrılmış durumda. Kimileri bunun berbat bir fikir olduğunu savunurken kimileriyse yeni bir Hayalet Avcıları izleyebilecek olmaktan ötürü gayet mutlu. Özellikle son fragmandan sonra işler hayli karıştı. Sonuç ne olur, şimdilik bilemiyoruz. Ama Hayalet Avcıları’nın 2015 yılında geri dönen nostaljik yapımlardan olduğu bir gerçek. İlk iki filmde oynayan hemen hemen herkesin bu filmde irili ufaklı rollerle boy gösterecek olması da cabası… (M)

İskoçyalı

“Macleoooood!”

Christopher Lambert’ın canlandırdığı ölümsüz İskoçyalı karakterini kim unutabilir ki? Peki ya Sean Connery’nin oynadığı egzantrik Juan Sánchez Villa-Lobos Ramírez’i? Bu ikiliyi kaç kere öldürürseniz öldürün inatla geri gelirlerdi. (Kafalarını kesmediğiniz sürece, ama şşşt… aramızda). Ve bu gerçek çok yakında bir kez daha tekrar edecek! Çünkü 2015’te aldığımız bir habere göre İskoçyalı geri dönüyor!

Aldığımız son haberler filmin yönetmeninin Ramirez için Tom Cruise ile görüşme hâlinde olduğuydu. O zamandan beri de ses seda çıkmadı kendisinden. Beklemedeyiz. (M)

Beterböcek 2

Beterböcek, Beterböcek, Beterbö… Üç kere söyleyeceğim sandınız değil mi? Yok öyle yağma… Gerçi biz adını üç kez zikretsek de zikretmesek de ölüler dünyasının haşarı çocuğu ikinci bir filmle sahnelere dönmeye hazırlanıyor. Üstelik başrolde yine Michael Keaton ve Winona Ryder, yönetmen koltuğunda yine Tim Burton var. O zaman ne diyoruz? “Shake, shake, shake senora…” (M)

Bladerunner 2

“I’ve seen things you people wouldn’t believe.”

Zamanının ötesinde bir bilim kurgu filmi ve nefis bir cyberpunk örneği olan Bladerunner geri dönüyor! Filmin karanlık atmosferini, endüstriyelleşmenin kalabalığında kaybolmuş Los Angeles yorumunu, hiç durmayan yağmurunu ve sonunda izleyiciyi düşünceye boğan kurgusunu özleyenlere bir müjdeli haber daha verelim. Harrison Ford’u yeni filmde tekrar göreceğiz ve ona son zamanlarda beyaz perdede sık sık izlediğimiz Ryan Gosling eşlik edecek.

Ridley Scott’un zaten iyice yükseltmiş olduğu çıtayı filmin yeni yönetmeni Denis Villeneuve’ün nasıl aşacağını görmeyi heyecanla bekliyoruz. (B)

O (It)

Ekranda belirdiği ilk günden beri izleyicilerini korkuyla titreten, palyaçolara küstüren Stephen King’in aynı adlı kitabından uyarlanmış filmi O (İt)’i yeniden izlemeye hazır mısınız? Belki de değilsinizdir. Olsun, bu sağlam korku filminin günümüz imkanlarıyla yeniden çekilmiş versiyonunu izledikten sonra en azından birkaç gün evdeki resimlere bakarken tedirgin olacağınızdan eminiz.

Andrés Muschietti tarafından hayata geçirilecek projenin adını duymanın bile tüylerinizi ürperttiğinden eminiz. Ve ufak bir tavsiye, siz siz olun kanalizasyonlardan uzak durun! (B)

Terminator Genisys

1984 yılında çekilen ilk Terminatör filminde Arnold o meşhur “Geri döneceğim,” repliğini telaffuz ettiği zaman bu sözünü bu kadar ciddiye alacağını hiç düşünmemiştik doğrusu. Serinin beşinci filmi Genisys ile uzun bir aradan sonra tekrar T-800 rolüne bürünen Schwarzenegger bizi bir kez daha 1984’e, Skynet’in Sarah Connor’ı öldürmeye çalıştığı yıllara götürdü.

Her ne kadar film eleştirmenler tarafından pek de iyi notlar almasa da T-800’ü yıllar sonra, hem de biri genç diğeri yaşlı iki farklı şekilde görmek, üstüne bir de baş belası T-1000’le bir kez daha karşılaşmak güzeldi doğrusu. (M)

İkiz Tepeler

1990 yılında “25 yıl sonra görüşürüz,” diye biten paranormal dedektiflik dizisi Twin Peaks sahiden de tam söz verdiği tarihte, 2015 yılında bir anda yeniden yapım haberleriyle çıktı karşımıza. Üstelik dizinin efsane yönetmeni David Lynch de projenin başında! Şey… bir ara gitti geldi tabii ama en azından şu an için büyük bir şevkle çalışıyor görünüyor.

Normalde bu yıl içerisinde kavuşacaktık bu tekinsiz, bir o kadar da ürkütücü diziye. Ancak yayın tarihi daha sonra 2017’ye atıldı. Eh, 25 sene beklemişiz, bir yıl daha bekleriz artık. Yeter ki o eski atmosferi bize buram buram yaşatabilsin!

Son olarak dizinin orijinal bestecisi, meşhur Angelo Badalamenti’nin de kadroda yer aldığını hatırlatalım. (M)

Space Jam 2

İlk Space Jam, 90’lı yılların normal şartlar altında bir araya gelmesi imkânsız iki efsanesini aynı “potada” eriterek çıkmıştı karşımızda: Michael Jordan ve Looney Tunes karakterleri.

Bugs Bunny ve dostlarının en popüler olduğu yıllarda çekilmesinin yanı sıra Jordan’ın tıpkı filmdeki gibi sahiden de basketbolu bırakıp babası gibi beyzbola yöneldiği yıllarda çekilmesi pek bir manidardı doğrusu. Çünkü insanlar onu yeniden basket oynarken görmeye ne kadar hasretse Tazmanya Canavarı, Daffy Duck, Yosemite Sam, Sylvester, Tweety ve diğerlerini görmeye de o kadar hevesliydi.

Seslendirme ekibinde Danny DeVito gibi küçük bir devin, filmin kadrosunda da Charles Barkley, Shawn Bradley, Patrick Ewing gibi gerçek basketbol yıldızlarının olması ve tabii ki Bill Murray’nin her zamanki gibi efsanevi performansı filmi eleştirmenler için olmasa da bizler için unutulmaz kılan etmenler arasındaydı.

Ve şimdi bir başka basketbol efsanesi olan LeBron James ile birlikte, adının arkasına 2 takısını alarak geri dönmeye hazırlanıyor Space Jam. Şimdilik film hakkında tüm bildiklerimiz bununla sınırlı. Peki ne zaman? 2017’de… (M)

Jurassic World

Son yıllarda eskisi kadar popüler olmasalar da 90’larda dinozorlar hemen hemen herkesin, özellikle de tüm çocukların en büyük ilgi alanlarından biriydi. Fosilleri, türleri, uçanları, koşanları, etoburları, otoburları hepsinin adını bilirdik. Bunda en büyük pay sahibi olansa Steven Spielberg’ün gündeme T-Rex gibi düşen Jurassic Park filmiydi elbette.

2015 yılı pullu dostlarımızın beyazperdeyi bir kez daha işgal edişine tanık oldu. İlk filmden 22 sene sonra gelen Jurassic World bizleri yine aynı adaya, Isla Nublar’daki parka götürüyor ve insanoğlunun en büyük rüyasının nasıl bir kâbusa dönüştüğüne bir kez daha konuk ediyordu. Film, eleştirmenler tarafından oldukça iyi notlar aldığı gibi gişede de bir hayli başarılı oldu. Sonuç olarak, tıpkı öncülü gibi o da üçleme olma yolunda yerleri sarsan adımlarla ilerliyor. Anlayacağınız dinozorlar bir döndü pir döndü. (M)

Mad Max: Fury Road

İşte size bir efsane… Mad Max sadece 2015’te geri dönen nostaljik yapımlardan biri olmakla kalmadı, üstüne ödül üstüne ödül toplayarak bu yılın en başarılı filmlerinden biri olarak adını tarihe altın rengi kumlarla yazdırmayı başardı.

Evet, hepimiz Tom Hardy’nin Mel Gibson’ın yerini doldurabileceğinden feci şekilde şüphelenmiştik ilk başta. Ancak kendisi çok az konuşarak canlandırdığı Max Rockatansky rolüyle sadece gönlümüzde taht kurmakla kalmadı, kahramanımıza bambaşka bir ruh kattı.

Ve Furiosa! Charlize Theron’un canlandırdığı bu güçlü kadın izleyenleri öyle etkiledi, öyle sevildi ki başrolü Max’ten âdeta çaldı. Öyle ki şimdi herkes devam filminde Furiosa’nın olup olmayacağını sorup duruyor, hatta olması için motor tanrılarına yalvarıyor.

Ama film sadece aksiyon sahnelerinden ve bu iki karakterin performansından ibaret değildi elbette. Ölümsüz Joe ile eşleri ve onların bekaret kemerleri filme damgasını vuran bir diğer etmendi. Çünkü yönetmen George Miller kadınları bir cinsel malzeme olarak kullanma ucuzluğuna gitmek yerine onları sisteme başkaldıran, onu yıkan, düzeni değiştiren kahramanlar olarak en tepelere yerleştiriyor. Üstelik bunu sadece Furiosa ve esaretten kaçan beş kadınla değil, umudu ellerinde tutan ve yeri geldiğinde silahlarını konuşturmaktan geri kalmayan Nice Anneler ile de yapıyor (Sizi bir ayrı seviyorum Altın Kızlar). (M)

Alien 5

Sinema tarihinin en korkunç iki uzaylısından biri Alien’ın da dönüş haberini aldığımız seneydi bu yıl. Gerçi Prometheus’un gidişatı ve devam filmlerinin geleceği haberi bize bunun ipucunu çok önceden vermişti ama yine de resmi duyuruyu işittiğimizde dizlerimize sarılıp titremeden edemedik. Üstelik projenin başında ilk filmin yönetmeni Ridley Scott var!

Sigourney Weaver ile Michael Biehn’ın sevilen rolleri Ripley ve Onbaşı Dwayne Hicks rolüne tekrar bürünecek olması çok güzel bir haber elbette. Ancak Alien 5 ile ilgili en ilginç detaylardan biri serinin son iki filmini yok sayacak olması sanırız. Bunun anlamıysa filmin bir diğer sevilen karakteri Newt’in geri gelecek olması! Hatta Ripley ile Newt arasında bir tür “meşale devri” gerçekleşeceği ve sonra gelen yeni Alien filmlerinde başrolde kendisi göreceğimiz söylenenler arasında. Bir dakika… Sonraki Alien filmleri mi? Amanın! (M)

Escape From New York

1981 yılında çekilen (tarihe dikkat) Escape From New York, sinema tarihinin en önemli distopik filmlerinden biridir. Yakın gelecekte, 1997’de (!) Manhattan Adası’nın etrafı kuşatılmış ve en azılı suçluların barındırıldığı yüksek güvenlikli bir hapishaneye çevrilmiştir. Ancak günün birinde Amerika Birleşik Devletleri başkanı teröristler tarafından kaçılıp bu adada tutsak edilir. Mahkumlar 24 saat içerisinde serbest bırakılmadıkları takdirde onu öldürmekle tehdit etmektedir hükümeti. Başkanı kurtarmaksa eski bir asker olan, ama hırsızlıktan mahkum edilen Snake Pliskine’e (Kurt Russell) düşer. Russell kendisinden istenileni başarırsa affedilecek, 22 saat içinde geri dönmediği takdirde de damarlarına zerk edilen bir ilaç nedeniyle ölecektir.

Escape From New York, William Gibson’ın ünlü cyberpunk eseri Neuromancer’a, J.J. Abrams’ın Cloverfield filmine, Batman: Arkham City adlı video oyununa ve Metal Gear serisinin başkahramanı Solid Snake’e ilham kaynağı olmuştur, kendi çizgi romanına ve animesine kavuşmuştur. Escape from L.A. adlı devam filmini de unutmamak gerek elbette.

20th Century Fox 2015’te filmin haklarını satın aldığını ve bir yeniden yapım üzerinde çalışıldığını resmen duyurdu. (M)

Jumanji

Merhum Robin Williams’ın başrolünü oynadığı Jumanji hepimizin çocukluğunda çok özel bir yere sahiptir hiç şüphesiz. O nedenle bir yeniden yapımla karşılaşacağımızı duymak bizleri hem sevindirdi hem de biraz endişelendirdi. Yeniden yapım yerine bir devam filmi olması daha iyi olurdu sanki…

Öte yandan bu kez Chris Van Allsburg’ün 1981 yılında yazdığı Jumanji romanına daha sadık bir yapımla karşılaşacağımızı söylüyor Sony Pictures. Biz pek bilmesek de 1995 yılında çekilen ilk uyarlama ile kitabın arasındaki bağlantılar çok fazla değil. Örneğin Robin Williams’ın canlandırdığı Allan Parrish de dahil olmak üzere pek çok yetişkin karakter aslında kitapta yer almıyor. Aynı şekilde 20 yıl boyunca oyunun içinde mahsur kalan biri de aslında yok.

Yeni Jumanji 2015’te bize el sallayan, 2017’de ise konuk etmeye hazırlanan yapımlardan. Zarlarımızı attık, talihli bir kart için bekliyoruz. (M)

MacGyver

80’li yıllara damgasını vurmuş efsanelerden biri olan MacGyver da 2015’te yeniden çekileceği duyurulan diziler arasındaydı. Tornavidadan roketatar üretebilen, yüksekten korkan ve silah kullanmaktan hiç hoşlanmayan karakterimiz MacGyver, CBS kanalı tarafından yeniden televizyona uyarlanıyor.

Çekimlerinin ne zaman başlayacağı henüz belirsiz, başroldeki ismin kim olacağı da merak konusu. Gerçi hiç kimsenin Richard Dean Anderson’ın yerini tutabileceğini sanmıyoruz. Öte yandan aynı şeyi Mel Gibson (Mad Max) için de söylemiş, sonra da yanıldığımızı büyük bir mutlulukla itiraf etmiştik. Belki diyoruz, belki… (M)

A-Takımı

2010’daki über derecede başarısız sinema uyarlamasını saymadığımız takdirde, 28 yıl aradan sonra bize tekrar el sallayan kült diziler arasındaki bir diğer isim de A-Takımı oldu geçen sene. Üstelik bu kez aslına uygun olarak, bir televizyon dizisi hâlinde gelmeye hazırlanıyor ne mutlu ki.

Dizinin hakları (yine) 20th Century Fox’un elinde. Projenin başında Fast & Furious filmlerinden tanıdığımız Chris Morgan var. Ona eşlik eden isimse Tawnia McKiernan (Grimm, Warehouse 13). McKiernan aynı zamanda dizinin fikir babası Stephen J. Cannell’ın kızı oluyor.

Ancak bu kez işin içinde ufak bir değişiklik olacak. Bildiğiniz üzere ilk A-Takımı Hannibal, Face, Murdock ve B.A. Barracus’ten oluşuyordu. Yeni A-Takımı ise sadece erkeklerden oluşmayacak ve ekibe kadın üyeler de dâhil olacak. Buluşma tarihimizse henüz belirsiz. (M)

Star Trek

1960’larda televizyon dizisi olarak başlayan seri şüphesiz bilimkurgunun ekranlardaki bir numarası. Yayınlandığı günden itibaren sadece bir eğlence aracı olmamış, bir çok bilimsel buluşa, felsefi düşüncelere ön ayak olmuş bu seriyi yaşlı ya da genç her insan mutlaka bir kez duymuştur. Enterprise(Atılgan) adlı gemileriyle evrende kimsenin daha önce gitmediği yerlere gidip yeni ırkları gözlemleyen, öğrenmeye çalışan bir grup araştırmacının hikayesi olmuştur Star Trek.

7 televizyon dizisi, 12 filmi ile büyük bir evrene sahip bir seri. Filmlerin içine bizim ülkemiz de dahil, çekilen diğer şeyleri saymıyorum. Hadi Star Trek’i duymadınız, Turist Ömer Uzay Yolunda’yı duymuşsunuzdur. Birbirinden ilginç replikleriyle Türk izleyicilerin kafasında yer etmiştir bu film.

Turist Ömer: Bu ne be?
Spock: Kız.
Turist Ömer: Ne kızı?
Spock: Uzay Kızı.

2009 yılında J. J. Abrams’ın bu seriyi tekrar sinemaya taşımasıyla eski şöhretini kazanan seri dizi olarak da tekrar bizimle buluşmaya hazırlanıyor. 2017 Ocak ayında CBS’de yayınlanması planlanan diziyi heyecanla bekliyoruz. (Bu)

Xena: Savaşçı Prenses

90’lı yıllarda fantastik dizi dendi mi akla Xena ve Hercules gelirdi. Şimdiki bolluğun aksine bu ikisinin dışından o sınıfa giren dizi yoktu çünkü televizyonlarda. Hoş, öyle güzel serüvenler yaşatırlardı ki bizlere daha fazlasına da ihtiyaç duymazdık.

İşte bu ikiliden Xena yıllar sonra yeniden televizyonlarımıza konuk olmaya hazırlanıyor. NBC kanalı projeye yeşil ışık yaktı ve savaşçı prensesimizi 2016 yılında bizlerle tekrar buluşturmayı düşünüyorlar. Yönetmen koltuğunda Rob Tapert ve Sam Raimi oturacak. Dizinin senaristliğiniyse Javier Grillo-Marxuach (Lost, Law and Order: SVU, The Chronicle, Charlie’s Angels) üstlenecek. Karakterle özdeşen Lucy Lawless’ın projede yer alıp almayacağı ise henüz belli değil. (M)

Flash Gordon

Flash! A-aaa! Queen’in bu film için özel olarak yazdığı şarkının girişini kim unutabilir ki? Bir Amerikan Futbolu yıldızı olan “Flash” Gordon’un Zalim İmparator Ming’le olan savaşı ta 1934’e, bir gazetede renkli çizgi roman bandı olarak yayınlanmaya başladığı günlere dayanır. Flash basıldığı ilk yıllarda öyle büyük bir popülarite kazanır ki birkaç yıl içinde dünya çapında 130 gazetede boy göstermeye başlar. Ardından kendine özel çizgi roman ciltlerine, televizyon dizilerine, çizgi filmlere, radyo oyunlarına ve sinema filmlerine kavuşur. 1980 yılındaki filmiyse karakterin tarihinde çok özel bir yere sahiptir.

2015 yılı Flash Gordon’un tam 35 yıl sonra yeniden uzun metrajlı bir film olarak beyazperdelere konuk olacağını öğrendiğimiz yıl oldu. Yönetmen koltuğunda Matthew Vaughn’un (X-Men: First Class, Kick-Ass, Yıldıztozu) olma ihtimali var. Filmin senaryosuysa Mark Protosevich’a (Poseidon, I Am Legend) emanet. Çıkış tarihi henüz bilinmiyor. (M)

Power Rangers

Go go Power Rangeeeers!

Kim unutabilir bu şarkıyı? Söyleyin bana, Power Rangers izleyip de kim bu sözleri duyduğunda sakin kalabilir? Hadi şimdi yeniden kim kırmızı ranger, kim pembe ranger kavgası etme vakti!

Bu defa dizi değil, film olarak geliyorlar. Üstelik yaratıcısı Haim Saban de projedeki yerini aldı. Senaryoda parmağı olacağı gibi, yönetmen Dean Israelite ile birlikte çalışacak. Saban’s Power Rangers adını alan projede şu an sarı ranger hariç oyuncular da belli.

Tüm o manasız, ama yapması inanılmaz eğlenceli hareketleri yapıp bir Power Ranger’a dönüşme, Rita’nın dünyaya saldığı birbirinden tuhaf yaratıklarla baş etme vakti tekrar geldi. Bu yazıyı bitirirken acilen ayrılmam gerek, çünkü halkımın bana ihtiyacı var. (H)

Digimon

Sana Pokemon çakması demişlerdi, dün gibi hatırlarım. Sene 1999, daha yeni girmiştin hayatımıza. Poke topları her yerdeydi. Oysa sen dijital dünyanda mutlu, bir topa girmeyecek kadar da mağrurdun. Dünyana giren çocuklara birer ortak da vermiştin ki, sonra hepsini ayrı ayrı çok sevdik. Ama tüm çocuklar büyür. 4 sezon sürdün sen ve 4 sezon boyunca bambaşka çocuklara kapılarını açtın. Tekrar tekrar kurtardılar seni. Yine de o ilk ekip, Tai ve diğerlerinin yeri hep ayrıydı. İlk gözağrımızdı onlar. Ama her çocuk büyür.

İşte Digimon, yıllar sonra başlangıcında yer verdiği ekibin büyümüş halleriyle geri dönüyor! Digimon Adventure Tri adlı bu geri dönüşte, bu defa lise öğrencileri olmuş tanıdığımız karakterlerin tanıdığımız ortaklarıyla yeniden bir araya gelişini göreceğiz! Kalbi olanlar fragmana göz atmasın, ama diğerleri peçeteleri hazırlayarak şu nostalji fırtınasını mutlaka izlemeli…

Not: Bari o açılış şarkısını değiştirip bu kadar damardan girmeseydiniz! (H)

Görünmez Adam

Her ne kadar H.G. Wells denince akla hemen Zaman Makinesi ve Dünyalar Savaşı gelse de en az bu ikisi kadar önemli olan ve aynı ilgiyi hak eden bir diğer romanı daha vardır üstadın: Görünmez Adam

Soyadı Griffin olan ve gerçek adı kitabın ilerleyen kısımlarına kadar açıklamayan görünmez “kahramanımızı” bugüne dek pek çok sinema filminde izleme şansı bulmuştuk. Şimdi de eski dostumuz Griffin’in maceralarını Sony Pictures yorumuyla izleme şansı bulacağız.

Filmi beyazperdeye aktarma görevini Red Wagon Entertainment’a (Peter Pan, Muhteşem Gatsby, Uyumsuz) devreden Sony şimdilik bunun tek bir film mi olacağını yoksa devam filmleri olan orijinal bir senaryo mu düşündüklerini açıklamadı. (M)

Cujo

Stephen King’in yazdığını bile hatırlamadığı, fakat sonrasında diğer kitaplarından ayrı bir şekilde sevdiğini belirttiği Cujo; ailenin sevgili St. Bernard cinsi köpeğinin bir yarasa tarafından ısırılıp kuduz olması sonrasında yaşanan bir hayatta kalma hikâyesi.

Gerçekten de kuduz (ve devasa) bir köpeğin; bir anne ve onun küçük oğlunun canına kastetmesinden nasıl bir roman/film çıkar, bu nasıl heyecanla okunur/izlenir? Stephen King bunun cevabını romanında çok güzel vermişti. 1983’te Lewis Teague’in yönettiği filmde, Teague da elinde geleni yapmıştı. Bütün amatör ruhuna rağmen film heyecanla sonuna kadar kendisini izletiyordu.

Falconer Pictures ve Sunn Classic Pictures, filmin yeni bir re-make’ini 2017’de vizyoan sokmaya karar verdiklerini duyurdu. Yönetmen koltuğunda ise son filmini (Cage II) 1994’te çekmiş Lang Elliott var. Ortaya nasıl bir iş çıkacağı merak konusu.

Fakat asıl merak ettiğimiz, kitabın ve 1983’teki sinema uyarlamasının sonlarının ciddi oranda farklı olması; yeni filme yansayacak mı, yoksa yönetmen bu defa kitaba sadık kalmayı mı tercih edecek? Bekleyip göreceğiz! (O)

Talihsiz Serüvenler Dizisi

Daniel Handler’ın Lemony Snicket takma adıyla kaleme aldığı on üç kitaplık bir seri bu. Baudelaire Kardeşler, ailelerini korkunç bir yangında kaybettikten sonra, on sekiz yaşına gelene kadar tanımadığı yakınlarının yanında kalmak zorundadırlar. Kont Olaf ise onların bir numaralı durağıdır. Kont Olaf, kardeşlerin mirasına konmak için her şeyi göze alabilecek, adi bir adamdır. On üç kitap boyunca kimi okurların birlikte büyüdüğü Baudelaire Kardeşler’in zorlu hayatına şahit oluyoruz. Onların vasileri, geçmişte çözmeleri gereken sırlar ve GİT hakkında hepimizi deli eden gerçekler, her kitabın sonunda bizleri bunca hüznün bize yetip yetmediğini soran, lütfen devam etmememizi rica eden Snicket ile yıllar geçip gidiyor.

2004 yılında Brad Silberling’in sinemaya uyarladığı Talihsiz Serüvenler Dizisi filmi, ilk üç kitabın iç içe geçirilerek karman çorman edilmesiyle meydana gelmişti. Yine de Kont Olaf rolündeki Jim Carrey ile film bir şekilde izlenilir kılınmıştı.

Bizleri bu sene defalarca kez mutlu eden Netflix kanalı, Talihsiz Serüvenler’i televizyon dizisi olarak çekeceklerini söyleyerek gönüllerimizi bir kez daha fethetti. Üstelik -her ne kadar yakışıp yakışmayacağı konusunda çeşitli görüşler olsa da- Kont Olaf rolü için kesinleşen isim Neil Patrick Harris oldu! Yeni dizinin, on üç kitaplık bu hüzünlü ve harika serinin hakkını vermesini diliyoruz. (O)

Be Cool, Scooby-Doo!

Scooby-Doo, boşlukta attığın o patinajları kim unutabilir ki? Televizyon tarihinin en eski çizgi film karakterlerinden birisi, o ki ilk hikâyesi 1969-1986 yılları arasında ABC kanalında yayınlanan bir fenomen. Neredeyse son üç kuşağa da kendisiyle büyümek için malzeme vermiş bir kült. Sinema filmleri, televizyon filmleri, çizgi filmleri, oyunları derken büyük bir endüstri haline geldi.

2015’in bize getirdiklerinden birisi de Cartoon Network’te yayınlanan Be Cool, Scooby-Doo! çizgi dizisi. Warner Bros. Animation’ın elinden çıkan yapım, şu ana kadar on beş bölüm yayınladı. Yeni dizi, Scooby-Doo! Mystery Incorporated’den daha az karanlık tonlarda. 1969’daki ilk tasarımlardan ilham alınarak yeniden modellendi. (O)

Yu-Gi-Oh!: The Dark Side of Dimensions

Bu sene duyurulan filmlerden birisi de Yu-Gi-Oh!: The Dark Side of Dimensions. Kazuki Takahashi’nin yarattığı Yu-Gi-Oh!, bir neslin çocukluğunu Pokemon, Digimon, Beyblade ile birlikte etkilemeyi başaran önemli animelerden. Bir kart oyununun, Yugi ve arkadaşlarını soktuğu maceralar; o yıllar onların peşinden gitmemiz için yeterliydi. Bakalım Satoshi Kuwabara’nın yönettiği yeni film, bizlere eski tadı verecek mi? Yugi ve Kaiba’nın düellosunu, 2016 senesinde izleyebileceğiz! (O)

Goosebumps

Toplamda 62 kitaptan oluşan Goosebumps aslında çocuklara yönelik bir korku serisidir. Ancak biz kendisini 90’lı yıllarda televizyonlara uyarlanan dizisiyle tanıyoruz. Show TV’de Power Rangers’tan hemen sonra, ana haberden hemen önce yayınlanan Goosebumps dizisi “çocukluk travmamızdan” biriydi. Sizin de kulaklarınızda o jenerik müziği çalmaya başladı, değil mi?

Takvimler Ekim 2015’i gösterdiğimizde bu travmamızla bu kez sinema perdelerinde yüzleşme vaktiydi. Üstelik başrolde Jack Black oynuyor, yönetmen koltuğundaysa Rob Letterman (Canavarlar Yaratıklara Karşı, Köpekbalığı Hikayesi) oturuyordu. Film eleştirmenlerden ortalama notlar aldı belki ama kalbinde Goosebumps’ın farklı bir yeri olan bizler için gayet eğlenceli bir yapımdı. 17 yıl sonra bile… (M)

(M) – M. İhsan Tatari

(B) – Beyza Taşdelen

(Bu) – Burak İpek

(H) – Hazal Çamur

(O) – Onur Selamet

M. İhsan Tatari

Yirmi yılı aşkın bir zamandır fantastik edebiyat, bilimkurgu, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir oluyor.

Fantastik edebiyat alanında dört basılı kitabı bulunan yazar, Kayıp Rıhtım'ın yanı sıra Oyungezer dergisinde de serbest yazar olarak çalışmakta, çeşitli yayınevlerinde çevirmen ve editör olarak görev almaktadır.

Yorum Yap

Exit mobile version