Menu
in ,

Hobbitler ve İtalyan Faşizmi

Günde altı öğün yemek yiyen, barışçıl ve güler yüzlü hobbitlerin 1977 yılında, İtalya’da ortaya çıkan Yeni Sağcılar hareketinin sembolü olduğunu biliyor muydunuz?

Hobbit’in baş karakteri Bilbo Baggins tek bir ırkın, Aryanların üstünlüğüne inanan ırkçıların hayalini kurduğu insan tipi sayılmaz. Bizim Bilbo’nun Çıkın Çıkmazı’nın koridorlarında uygun adım yürüdüğünü ya da Shire’ın yemyeşil kırlarında miting düzenlediğini düşünsenize… Mümkün mü böyle bir şey?

Ama İtalya’daki binlerce fantastik edebiyat hayranı, Hobbitlerin faşizmi ve aşırı-sağcılığı canlandıracak radikal bir hareketin sembolü olduğunu düşünüyordu. Tolkien’in insanlardan hoşlanmayan buçukluklarının İtalya’nın aşırı sağcıları arasında efsanevi bir nitelik kazanıp faşistlerin kahramanı olması en az yazarın kitapları kadar ilginç bir öyküdür.

Hobbit 1937’de yayınlanmadan kısa bir süre önce İtalya çok farklı düşüncelere ev sahipliği yapıyordu. Fütüristler motor seslerinden müzik yapıyor, Marksistler hücrelerinden “kültürel hegemonya”ya isyan ediyor, Teosofistler “kök ırk” için delil arıyordu.

- Reklam -

Bu ideoloji karmaşasından faşizmin en önde gelen düşünce babalarından biri olan Julius Evola çıktı. Doğu’nun felsefesiyle Batı’nın efsanelerini birleştiren Evola, Modern Dünyaya Başkaldırı (Revolt Against the Modern World) adlı kitabında Avrupa medeniyeti tarihini geri dönüşü olmayan bir gerileme olarak tanımlar. Bu gerilemenin sebebinin ise efsanevi geleneklerden ve yılların bilgeliğinden kopup sanayileşme ve kültürel melezleşmeye doğru ’ilerleme’ olduğunu savunur.

Hobbit Kampı solcu gençlik hareketlerinin yaptığı gibi müzisyenleri, gazeteci, sanatçı ve militanları festival havasında bir araya getirmiş. Aralarında faşistlerin benimsediği saç kesimi yerine uzun saç ve sakal bırakmış bazı katılımcılar da varmış.

Evola çare olarak sanat, din ve politika yoluyla “geleneksel” toplulukların efsanelerini canlandıran, radikal bir program önerir. Başlangıçta faşist lider Benito Mussolini’yi geleneksel toplumun doğumu için bir umut olarak görür. Ama İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya “bilimsel ırkçılığı” benimser. Ana akımın dışında kalan Evola unutulup gider ama “gelenekselcilik” felsefesi tıpkı Tolkien’in tek yüzüğü gibi uykuya dalıp doğru anın gelmesini bekler.

Evola çağdaşlıktan radikal bir biçimde kopmayı planlarken Tolkien ise bunun tam ortasında yaşıyordu. Orta Çağ’dan kalma bir üniversitenin İngilizce bölümünde Anglo-Sakson efsanelerinin öğelerini yeniden düzenleyerek geçirdiği yıllardan sonra 1937 yılında Hobbit’i, yirmi yıl sonra da Yüzüklerin Efendisi’ni yayımladı.

Yayımlandıktan sonra eleştirmenler Yüzük Kardeşliği’nin maceralarında tarihin gerçek olaylarının izlerini aradı. Eserlerdeki ırkçılık emareleri ve siyah ile beyazın çarpışması yüzünden Tolkien gizli faşistlikle suçlandı. Bilbo’nun Shire’ın kırsal yaşamına derinden bağlılığı “burjuvazi elitizminin simgesi” olarak değerlendirildi. Mordor’un köylü gibi konuşan sakinlerinin de bugünün fakir işçi sınıfını, dolayısıyla da proleterya isyanı tehdidini simgelediği ileri sürüldü. Diğer yandan baş kahramanların orkların katliamına kayıtsız kalmalarını da bastırdıkları soykırıma meyilli doğalarını yansıttığı düşünülüyordu.

Hobbit Kampı’ndaki çadır kent. Bayrak, Nazi bayrağından esinlenerek yapılmış. Swastika yerine Kelt haçı konulmuş. Bu sembol, kampta doğan hareketin sembolü hâline gelmiş.

Tolkien bu eleştirilere hiçbir zaman yanıt vermese de İngiltere efsanelerini yeniden canlandırıp yorumlaması Evola’nın projesine bir hayli benziyordu. Hiç karşılaşmamış bu yazarların ikisi de Amerikan kültürünün emperyalizmine karşı nefret duysalar da Tolkien’in çalışmaları İngilizce konuşan ülkelerde Gelenekçilikle hiçbir zaman bağdaştırılmamıştır.

Ancak Yüzüklerin Efendisi 1971’de ilk kez İtalyanca olarak basıldığında Tolkien’in cesur yürekli kahramanlarının gizli siyasi boyutu “su yüzüne” çıktı ve İtalyan kültüründe muazzam bir etki yarattı. İtalya 1970’lerin ilk yıllarında Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Evola’nın deneyimlediği gibi bir kültürel devrim dönemine girdi.

Hobbit Kampı’nda bir pankart üzerine “Avrupa gençliği, komünistlere ve kapitalist köleliğe karşı savaş” sloganı yazılmış. Katılımcılar İtalya siyasetinde sağ ve solun ötesinde bir üçüncü taraf olarak görüyorlardı kendilerini.

Solcuların faşizmin mağlubiyetiyle Avrupa’nın dört bir yanında pekişen kültürel hâkimiyetine ilk kez “Yeni Sağ” adı verilen bir oluşum meydan okumaya başladı. “Yeni Sağcılar” bildiğiniz faşistlerden, Nazilerden değil; hâlâ pagan tanrılarına tapınan ve kültürün saf olduğu, ırk merkezli eski zamanlara hasret duyan atalarınızın dönemindeki faşistlerden olduklarını iddia ediyorlardı.

Bu Yeni Sağ hareketi, Evola’nın attığı felsefi temel sayesinde, İtalya’da büyük bir başarı elde etti. Ülkenin gençliği Tolkien’in kitaplarında geleneksel toplumların sanayileşmeye karşı soylu savaşını gördü ve yazarın kitapları neo-faşistlerin okunacak kitaplarından biri hâline geldi.

1977’de İtalya’nın aşırı sağının liderleri, Tolkien’in eserleri üzerine, Campo Hobbit (Hobbit Kampı) adını verdikleri iki günlük bir doğa kampı düzenlediler. “Occupy Wall Street” (Wall Street’i İşgal Et) protestolarıyla Glastonbury müzik festivalinin karışımı olan bu kampın teması faşizm ve Tolkien eserleri oldu. Kamptan, Campagnia dell’Anello (Yüzük Kardeşliği) gibi müzik grupları bile çıktı.

Campo Hobbit daha sonraları binlerce katılımcıyla birlikte iki kez daha toplansa da çok geçmeden Yeni Sağcıların arasında iç çatışmalar başladı. 80’lerin ortalarında anti-komünist terör örgütleriyle bağlantılı oldukları iddia edildi. Politik iktidarın gücünü kısa bir süreliğine hissetseler de hiçbir zaman solcuların kültürel hâkimiyetini kıramadılar.

Lâkin geçtiğimiz yıllarda “Campo Hobbit 40” adı altında kampın kırkıncı yılı kutlandı ve o eski ruh yeniden canlandırılmaya çalışıldı. Evola ise yeniden ünlü olmanın tadını çıkardı.

Tolkien karakterlerine hiçbir zaman siyasi bir anlam yüklememiş ya da bu konu hakkında bir açıklama yapmamış olabilir. Ancak İtalyan hayranları için Yüzük Kardeşliği’nin çok daha farklı bir anlamı olduğu kesin…


Yazan: John Last
Çevirmen: Zeynep Demir
Kaynak: Atlas Obscura

Zeynep Demir

Mütercim-tercüman, kahve ve kitap bağımlısı, hayalperest.

25 yaşında, okumayı, dinlemeyi, izlemeyi ve gözlemlemeyi seven bir üniversite öğrencisiyim. Okumayı dört yaşında, yazmayı beş yaşında öğrendiğimden beri durmaksızın okuyor ve yazıyorum. Okumak yemek, içmek, uyumak kadar sık yaptığım bir eylem. Vazgeçemediğim bir dürtü haline gelmiş durumda, bağımlılıktan da öte.

Sürekli yeni türler, yazarlar keşfetmeyi, diğer insanların yarattığı büyülü dünyalara girmeyi çok seviyorum; ama gerçek dünyadan da kopamıyorum. Korku, macera, bilimkurgu, tarih ve romantik edebiyatın örneklerinin yanı sıra uluslararası ilişkiler ve siyasi tarih, özellikle de yirminci yüzyıl tarihi, en sevdiğim türler arasında.

Yorum Yap

Exit mobile version