Birçok kitapseverin bir süre sonra basmakalıp kitaplardan sıkıldığına ve farklı tatlar aradığına şahit olmuşsunuzdur. Bu yazıda işte o alışılmışın dışında, okuru biraz zorlayan eserler arayan edebiyat takipçilerinin hoşuna gidebilecek bir kitaptan bahsedeceğiz.
British Science Fiction, Arthur C. Clark, Hugo, Locus SF ve Promethus gibi saygın ödüllerin sahibi Neal Stephenson imzalı Anathem’i, esasında bir bilimkurgu eser olarak görebiliriz. Ancak kitaba başladığımızda ve bir süre ilerlediğimizde elimizde öyle kolayca kategorilere sıkıştırılabilecek bir roman olmadığının farkına varıyoruz. Önce aklımız bir güzel bulanıyor. “Neler oluyor burada?” diye içimizden geçirerek sersemlemiş vaziyette sayfaları çeviriyoruz. Bir noktadan sonra –yazarın tarzına alışmanın da etkisiyle belki- her şey anlam kazanmaya başlıyor ve bir manzara beliriyor. Aslında bu noktada okurun yaşadığı duyguyu kitabın içerisinden bir alıntıyla daha güzel aktarabiliriz.
“… hani karman çorman geometrik bir şekle bakarsınız ve bu azıcık döndürülüp de bütün yüzeyleri ve tepe noktası birden aynı hizaya geldiğinde ne olduğunu anlarsınız ya, bütün o sesler de öyle birkaç ölçü içinde bir araya gelip saatimizin ışık kuyusunda çınlayan tek bir saf ton halini alıyor ve etraftaki her şeyi de bu sese uygun biçimde titreştiriyordu.”
İşte bizim kahramanımız da konsent denilen bu yapıların birisinin içerisinde yaşıyor. Saati ayarlamak görevini arkadaşlarıyla beraber üstlenmiş durumdalar. Burada bahsi geçen saat, yazarın daha ileride kahramanları aracılığıyla önümüze koyacağı tartışmalar için ipuçları taşıyor aslında. Saatin tasvirini okuduğunuzda ve bildiğimiz saatlerden farklı bir anlam taşıdığını gördüğünüzde siz de bana hak vereceksiniz.
Kahramanımız Erasmas’ın anlatımıyla tanıdığımız konsentte onlukçu, yüzlükçü ve binlikçi denilen farklı gruplar var. Eğer bir onlukçuysanız on yılda bir dışarıya çıkabiliyorsunuz. Keza yüzlükçüyseniz yüzyılda bir ve gizemli bir topluluk olan binlikçilere dahilseniz bin yılda bir dünyanın geri kalanını görebilirsiniz.
Kitap boyunca anlatıcımız aracılığıyla dışarıdaki dünyayı ve evreni tanıtan yazar; kâh felsefe tarihine, kâh kuantum tartışmalarına göndermelerde bulunuyor. Okuru alıp astronomiye buluyor, klasik mekanikle bir güzel kaynatıyor ve nörolojiyle aynı tabağa koyuyor.
Peki ya romanın eksikleri? Neal Stephenson belli ki epey akıllı ve birikimli bir yazar. Ancak anlatım tekniği konusunda -en azından Anathem için konuşuyorum- eksikleri olduğu aşikâr. Bilimsel tartışmalar, felsefi diyaloglar su gibi akarken basit olayların verildiği sahneler bazen çok yavan, ara ara da oldukça yapay görünüyor.
Çeviri ve Editörlük
Çeviri konusunda söylenmesi gereken birkaç cümle var elbette. Öncelikle çevirmen Orhan Yılmaz’ı bu zorlu işe giriştiği için tebrik etmek gerekiyor. Ancak İngilizce kelimelerden türetilme kavramları Türkçeye çevirirken dipnot olarak kitabın anadilindeki kelime de belirtilebilirmiş. Bu eksikliğin, yazarın yaptığı bazı göndermeleri kaçırmamıza neden olduğunu söylemek mümkün.
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabın editörlüğü ve düzeltisi ise başlarda titizlikle yapılmışken, -belki çok uzun olmasının da etkisiyle- belli bir noktadan sonra hatalar göze çarpmaya başlıyor. Kitap Aylin Kayapalı tarafından yayıma hazırlanmış.
Sonuç olarak Anathem, benim okuyup bitirdiğim için pişmanlık duymadığım 848 sayfalık uzun bir macera oldu.
Meraklısına bir dipnot: Bu romanın içerisinde belki görüp görebileceğiniz en ilginç uzay gemisi tasarımı bulunuyor.