İnsanlığın salgın hastalıklarla acı bir geçmişi var. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan, toplumları büyük ölçüde etkileyen Kara Veba ve İspanyol gribi akla ilk gelenlerden. Yakın tarihteyse hepinizin bildiği gibi domuz gribi dünyada korku uyandırmıştı. Sonucunda birçok insan bu hastalık yüzünden hayatını kaybetmişti.
Tabii ki ulaşımın gelişmesi, araştırmaların artması vesaire insanların gün geçtikçe salgınlara dair kaygılarını artırmayı sürdürdü. Bu korkumuz çok doğal, zira arkasında kâh popüler medyada okuduğumuz ve izlediğimiz eserler kâh insanlık tarihindeki salgınla ilişkili büyük kayıplar yatıyor.
Eskiden milyonları canından eden salgınların büyüyen ve pratikleşen ulaşımın yanı sıra artan nüfusa etkisini düşünmek bile insanı daraltıyor. Diğer yandan da gelişen sağlık bilimleri, teknoloji gibi unsurların da daha olumlu etkisinin olacağı aşikâr. Yine de insanlığın korkulu rüyası olmasının önüne geçemiyor.
Yıl 2020. Yine bir salgın tehlikesiyle karşı karşıyayız: Çin’in Hubei bölgesinin başkenti Vuhan’da başlayan koronovirüs. Ortalıkta bir sürü felaket senaryosu, yalan bilgi dolaştığı için hakkında net bir ifadede bulunmak mümkün değil. Süreç ne olacağını gösterecek.
Tesadüfler Zinciri
Dilimize 2018 yılında kazandırılmaya başlayan ve 2019’da son kitabı da çevrilen seri, orijinal olarak 2013’te başladı ve hızlı şekilde 2014’te sonlandı. Atlantis Geni, serinin başlangıcı olmasının yanı sıra Amerikalı kalem Riddle’ın da ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Ardından farklı kitaplar yazsa bile, “Kökenin Gizemi“nin yazarın en ünlü eserlerini barındıran seri olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle herhangi bir sürprizbozan vermeden genel olarak konusundan bahsedeceğim. Sonrasında Atlantis Geni (The Atlantis Gene), Atlantis Vebası (The Atlantis Plague) ve Atlantis Dünyası (The Atlantis World) kitaplarından oluşan Kökenin Gizemi üçlemesi nasıl olmuş bakacağız.
Gizem Aydınlanıyor
İnsan evriminde ne gizemler saklı? 70 bin yıl önce insan nesli tükenmenin eşiğinden döndü, peki neden? Nasıl hayatta kalındı? Sırlarla dolu tarih aydınlatılmaya başlıyor.
Kitap Antartika’da keşif yapmakta olan bir araştırma gemisinde başlıyor. Buzulların altında gömülü, esrarengiz, insanlık tarihinden eski saklı kalmış bir yapıyı araştırıyorlar, bunun ne olduğunu ve hangi amaçla bu göreve çıkıldığını bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki bu büyük bir keşif ve insanlık üzerinde etkisi de geri döndürülemez olacak.
Hikâye farklı kollardan ilerliyor. Geçmişinden kaçmak için California’dan Jakarta, Endonezya’ya giden, buradaki bir laboratuvarda kendini tamamen otizm tedavisine adamış, izole bir yaşam süren dahi bilim insanı Dr. Kate Warner’a geçiyoruz. Bu büyük keşfi, aynı zamanda başka emelleri olan insanların da gözlerinin üzerinde, ama hangi amaçla? Bu bulgusu insanlık için tehlikeler yaratabilir…
Diğer yandan Saat Kulesi adlı ajanlardan oluşan bir kurumda şeflik görevini yürütenlerden birisi David Vale’i okuyoruz. Ne yazık ki organizasyonuna sızılmış vaziyette ve ortada devasa bir komplo var. Vale’i öldürmek için peşinde birçok ajan var, adamımız hem onlardan kaçmalı hem de zamana karşı yarışarak komployu çözmeli. Bu gizemin anahtarıysa Kate Warner’dan geçiyor. İkilinin, Atlantis Geni ve insanlığın kökeni hakkındaki gerçeği bulma yolculuğu da bu şekilde başlıyor.
Katman Katman Kurgu
İlginç ve derin bir kurguya sahip. Büyük bir esrarın içinde olduğumuzu sanıyoruz, ancak bu sadece buzdağının görünen parçası. Öğreneceğimiz her bir parça, üç kitaba yayılan, keşfedeceğimiz onlarca yeni soru doğuruyor. Yazarın daha ilk kitaptan, serinin sonuna giden uzun yolu çizdiğini söyleyebilirim. Gerçekten dudak uçuklatacak derinliğe sahip, güçlü bir hikâyesi var. Riddle birçok bilimsel gerçekliği kurgusu için malzemeye çevirmiş. Bunların bazıları kanıtlanmış gerçek, bazılarıysa gerçekliği kesin olmayan söylentiler. Kitabın arkasındaki güçlü arka plan yazarın iyi araştırmacı kişiliğinden çok beslenmiş.
Serinin içeriğinde neler yok ki! İnsanlığın kökenine dair araştırma, birçok tarihi gerçek, salgınlar, komplolar, keşifler, genetik bilimi… say say bitmez.
Bunu Tam Anlamamış Gibi Okur, 100 Kere Daha Tekrar Etmeli
Biraz da eserlerin kusurlarına gelelim. İlki tekrar sorunu. Serinin, yazarın ilk göz ağrısı olduğunu söylemiştim. Bilhassa ilk kitapta güçlü altyapısına rağmen yazımındaki birçok amatörlük de göze çarpıyor. Bunun da okuyucu açısından en rahatsız edici örneği âdeta aptal yerine koyulmak. Yani karmaşık kurgusunu iyice anlayalım diye, kitap boyunca tekrar tekrar, aynı cümlelerle bize bunu anlatmaya çalışıyor. “Yav kardeşim anladık yeter,” diye haykırasım geldi.
Kısacası yazdığı eserin çok fazla kırpılmaya ihtiyacı var. Aynı zamanda fazla detaycılıktan ve her şeyi açıklama zorunluluğu hissetmekten de biraz uzaklaşması gerekiyor. Belli ki hem kendisi hem de editörü elini korkak alıştırmış. Hâlihazırda 568 sayfa olan kitabın nezdimde üçte birlik kısmı fazlalık.
Serinin ilerleyen kitaplarında bu kusurlar azalmaya başlıyor. Kaleminin zaman ilerledikçe ve deneyimi arttıkça geliştiğini görüyoruz. Yine de kitaplar arasına zaman koymaktan çekinmeyin. Çünkü yazarımız özellikle ikinci kitapta ilkinin özetini geçiyor zaten…
Karakterler arasındaki ilişki çok sıcak ve samimi. Ekibimizin maceralarını okurken onlarla bağ kurabiliyoruz ve yaşayacakları olaylar bizi etkiliyor. Onlara ne olacağını da merak ediyoruz. Bunlar harika. Diğer yandan diyaloglar zayıf. Bazen kendini tekrar eden, bazense yapay kalan sohbetler gerçekten beni üzdü. Okurken yazar sırlarla dolu zengin kurgusunun yanı sıra edebî açıdan önemli diğer detaylara da keşke değer verseydi dedirtti.
Çeviri, Editörlük ve Kapak
Kitabın çevirisinin ilk başta gözümü korkuttuğunu söylemeliyim. Bazı harf ve kelime hataları, anlatımı zayıf cümleler görünce, “Aman, neye başladık,” diye hüsranla adımımı attım. İlk kitap boyunca yer yer de bazı hatalara rastlamaya devam ettim. Yine de genel olarak baktığımda gayet anlaşılır ve okunabilir bir kitap olduğunu düşünüyorum. Sadece daha çok özenebilirlerdi. Ortalama bir iş çıkmış. Atlantis Geni’nin çevirmenliğini Bora Serkan Yavuz, editörlüğünü de Ayşesu İlemre yapmış.
Pegasus Yayınları’ndan çıkan serinin görsel seçimi, yazıların konumu orijinal hâliyle aynı. Estetik açıdan ortalama olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan orijinalindeki “bestseller” ifadesinin dilimize çevrilen kapaklardakinde olmaması büyük bir artı. Kapaklar övgülerle doldurulmamış ve karambole çevrilmemiş.
Son Olarak
Kökenin Gizemi serisi sırlarla dolu, çok zengin ve güçlü bir kurguya sahip. Yazarın daha ilk kitaptan serinin nereye gideceğini kafasında belirlemiş olması, sona giden yolda dağılmaması adına çok değerli. Gerçek veya söylenti, bilimsel bilgilerini kurgusuna malzeme edinmesi ve bunun aracılığıyla hikâyesinde yeni yollar keşfetmesi de başarılı. Sürükleyici ve kolay okunan yapısıyla da karmaşık kurgusunu rahat okutabiliyor.
Diğer yandan yazım konusunda amatörlüğü çok göze çarpıyor. İlk kitap başta olmak üzere, okuyucuyu fazla aptal yerine koyması ve tekrar tekrar aynı konuyu anlatması okuyucuyu daraltıyor. Kalemi fazla detaycı ve açıklayıcı. Keşke kitaplarını biraz daha kırpmaktan çekinmeseymiş. Diyalogları da çok tembel.
Gözümde ortalama bir eser olsa da bilimkurgu sevenlerin şans verebileceğini düşünüyorum. Hatalarını es geçebilirseniz, güçlü altyapısı ve sürükleyici olmasıyla size keyifli bir macera da yaşatabilir.
Kökenin Gizemi serisi hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.