Bir başka Çevirmenin Çemberi yazısına hoş geldiniz. Bu sefer ki yazı Yabancı Yayınları’ndan çıkan ve gençlik edebiyatı (Bir dakika, bir dakika, gençlik edebiyatını görür görmez sayfayı kapamayın, fikrinizi değiştirmem için biraz izin verin.) türündeki fantastik eser Hava Uyanıyor.
Hava Uyanıyor, beş kitaplık (Evet bir üçleme değil, çok şaşırtıcı bir şekilde) bir serinin ilk kitabı. Kendisini gençlik edebiyatı kategorisinde değerlendirmek zorunda olsak da aslında biraz daha olgun (15 – 20 yaş arası) bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Yazar Elise Kova bir anime delisi ve kendisini ‘geek’ olarak tanımlıyor; doğal olarak kitaba bunlar da yansıyor. (Nasıl? En azından yazının devamını okumaya ikna ettim, değil mi?)
Öncelikle kitap ne anlatıyor ondan biraz bahsedeyim. Solaris İmparatorluğu’nun saray kütüphanesinde çırak olarak çalışan 17 yaşındaki Vhalla’nın hikayesini okuyoruz. Vhalla’nın yaşadığı dünya Avatar’ınkine (Element Bükücülerin olduğu Avatar, Navilerin değil – demiştim: anime delisi yazar) benzerlik gösteriyor. Ama Avatar’ın aksine bu dünyadaki elementleri kontrol eden kişiler büyücü olarak geçiyor ve sıradan halk onlardan ölesiye korkuyor. Genelde bu büyücüler çok erken yaşlarda Uyanışlarını gerçekleştirseler de 17 yaşındaki Vhalla’nın içindeki güçler, prensin hayatını kurtarmak için görevini yerine getirirken ortaya çıkıyor. Ve ortaya çıkan bu güçleri, kralların uğruna insanları öldürdüğü cinsten (spoilerlardan uzak durmak adına daha fazla açıklamıyorum). Bunun üzerine Vhalla bir seçim yapmak zorunda kalıyor: ya büyücü olduğunu kabul ederek Büyücüler Kulesi’ne katılacak ya da içindeki büyüden kurtularak hayatına devam edecek. Yani tamamen yenilikçi olmasa da yaratıcı ve okuması keyifli bir serinin başlangıcı.
Şimdi gelelim yazımızın asıl konusu çeviri kısmına. Tahmin edersiniz ki Kudret’in karmaşık dünyasından sonra bir gençlik edebiyatı çevirmek tatil gibi geldi. Ann Leckie’nin ağır dili ve kafayı yediren uzun cümlelerinden bu kitapta eser yoktu. Elbette Radch İmparatorluğu serisinin kullanmama izin verdiği daha ağır anlatım ile daha eski sözcüklerin bu kitapta kullanılmaması gerekiyordu ki bu da biraz kısıtlayıcı oluyordu ama yazarın dili de benzer şekilde olunca bu çok problem yaratmadı.
Saçımı başımı yolduran şeyler genel olarak, İngilizcede gülümsemek anlamına gelen bin beş yüz kelime varken Türkçenin bu konuda oldukça kısır bir tutum sergilemesi ya da yazar arka arkaya yüz elli cümleye ‘I want’ diye başlayabilirken benim o cümlelerin hepsini ‘istiyorum’ diye bitirmemin çok kulak tırmalaması gibi şeylerdi. (Selam mit! :D)
Ha tabii bir de ‘element’ kelimesini nedense kullanmamam gerektiğini düşünerek çeviriyi teslim etmeden hemen öncesine kadar kendisini ‘tabiat güçleri’ şekilde bir saçmalama haliyle çevirmem durumu var ki ona hiç girmeyeceğim… Kitabın yorumunu yazarken bir anda kafama dank etti ne büyük bir saçmalık içinde olduğum.
Yolunan saç tellerimin sayısının azlığından dolayı bu yazı da biraz kısa olacak. Bence Avatar severler tarafından bir şans verilmesi gereken bir seri. Kitabın ortalarından sonra bir sonraki sayfayı okumamak için kendimi durdurmanın ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz.
Bir sonraki çevirimle yine Çevirmenin Çemberi’nde buluşmak üzere… Sevgiler.