Menu
in , ,

Okumanın Modası Üzerine 5 Adımlık Bir Eleştiri

“Okuma Eylemi” yazı dizimizin ikinci bölümünde okuma denilen ‘hobiyi’, modasını ve gündelik yaşantılarımıza etkisini tartışıyoruz.

“Herkese merhaba, arkadaşlar.”

“Okuma Eylemi” üzerine planlanan yazı dizisinin ilk bölümünü okumayanlar buradan okuyabilirler. Daha önceki yazıda da belirtildiği üzere yazı dizimizi forumda açılan ”Okuma Eylemi Üzerine” başlıklı tartışmadan yola çıkarak yazmaya başladık. Dizinin ilk adımı da en az forum başlığı kadar ilgi gördü. Bu ikinci metindeyse okuma eyleminin etrafında oluşan modaya, popüler kültüre ve bütün bunların gündelik hayatımıza etkisini konuşacağız.

Günümüzde bir şekilde kitap okuma modası olduğu ve bunun belli ögelerle de yön değiştirdiği ya da özelliklerinin belirlendiği artık yadsınamaz bir gerçek. Bu modayı besleyen ve onun devamını sağlayan özellikler var. Sırasıyla, okuma modasını besleyen kanallara değineceğim.

- Reklam -

1. Yazarın Hayatı

Kabul edelim ki kapakta yazan ad, kitabı almamızda önemli bir rol oynuyor. İnternet ve sosyal medyadan önceki yıllarda da bu durumun farklı bir modeli yaşanıyordu. Mesela kitap kapağındaki ad “ideolojik görüşünüze” ters düşüyorsa o kitabı almıyordunuz ve otomatik olarak o kitap listenizden eleniyordu. Belli yazarların belli görüşe sahip belli okurları vardı. Yazar da o döngü dairesinin içinde dolaşıp duruyordu. Tam burada bazılarımız, ya da günümüzde artık çoğumuz, işi bir adım daha ileri götürerek yazarların hayatını da bir kıstas olarak ele almaya başladı. Bu da işleri daha ilginç bir hale getirdi. Çünkü bakıyorsunuz ki DiskDünya hakkında en ufak bir bilgisi ya da fikri olmayan birisi, fantastik edebiyata ilgi duymayan herhangi birisi internetin bilgi çöplüğü içerisinde Terry Pratchett’ın klavyede yer alan ‘S’ harfini bulamadığı için gittiği doktordan Alzheimer olduğunu öğrenmesinden etkileniyor ve seriye başlamak için hemen kitap almaya koşuyor. Bu yazar açısından çok iyi gibi görünebilir ama bunun her yazara yapıldığını ve daha ilginç bir yaşam öyküsü olan bir yazar bulununca da ona koşulduğunu düşününce o kadar da iyi görünmüyor. Bu durum sadece bizim kitaplar konusundaki açgözlülüğümüzü beslemeye yarıyor. Böylece kitaplıklarımızı ilginç yaşam öykülerine sahip yazarların yazdığı kitaplarla doldursak da aslında hiçbirini okumuyoruz. Çünkü aldığımızın ertesi günü başka ilginç yazara rastlayınca o kitabı elimizden bırakıp yeni ve ilginç yazarımızın yazdıklarına yöneliyoruz.

2. Kütüphane Bolluğu

Kütüphanelerimizin çok sayıda olması neden kötü olsun? Aslında kütüphanelerimizin yaygın olması çok iyi bir şey ama bütün bu bilgi bolluğu ve ilginç hayatlar yaşamış yazarları keşfettikçe kitap oburları sadece ellerini ceplerine götürmüyorlar, kütüphane kartlarına da götürüyorlar. Ücretsiz olması ve hemen değişim yapabilmemiz bu yanlış ve çarpık durumu besliyor. Örneğin: “Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığı için kitabını edindiğiniz Tolkien’den sıkıldınız mı? O zaman yerli bir yazar deneyin, Ankara Üniversitesi’nde asistanken kanunla görevinden atılan Orhan Duru’yu okumaya ne dersiniz? Ya da polis tarafından sürekli takip edilen Ernest Hemingway’i?” Kütüphane gibi oldukça masum ve aslında yaygınlaşması çok istenilen, keşke daha da artsa dediğimiz kurumların nasıl bir çarpıklığı beslediğini görebiliyor musunuz? Belki de abartıyor gibi görünebilirim ama bizzat kendim bu derdi çektiğim için inanın bana hiç mi hiç abartmıyorum. Tolkien’e ilgi duyduğu halde kendisini okumak yerine Tolkien’i dosya konusu olarak belirlemiş derginin ilgili sayısını alarak okumak ve daha sonrasında hiç Tolkien okumamak bence bu durumun bir numaralı somut kanıtıdır.

3. Bookstagram Hesapları

Hepiniz şöyle ya da böyle “Ne anlatıyor acaba?” diye bir merak edip mutlaka bakmışsınızdır: Booktuber’lık ya da onun kardeşi Bookstagram hesapları. Uygar Özdemir sitemizdeki yazısında kısaca bunları tek başlık altında birleştirip “Kitap hesabı” diyor, ben de yazıda kolaylık olsun diye bu adı kullanacağım. Kitap hesapları, nispeten öteki sosyal medya hesaplarına oranla daha yararlı bir iş gibi görünebilir gözünüze ama aldanmayın. Çünkü bütün bunlar “ağzına kadar dolu kitaplık” gösterişinin ve okurluğu da bir meslek olarak ele alıp bundan belli bir ücret kazanmanın yollarından biri. Kitap hesaplarında tavsiye edilen yazarlardan, yayınevlerinden tutun da iyi bir okur olmak(!) için gerekli gösterilen tüm okuma aparatlarına kadar reklamlarla dolu olabiliyorlar. Tabii bunu onları izlerken, takip ederken fark edemiyoruz çünkü görünürde konuştukları tek konu kitap. İç yüzüyse bundan epey farklı tabii. Kendisine ait olan kitapları damgalamak için hasır örtülü bir kaşe yaptıran kitap hesabına dahi rastlamanız olası. Kitabı alıyorsunuz, ilk sayfaya, kitabın adının üstüne kaşeyi basıyorsunuz: “….’ın kitabıdır.” Böylece kitabı eline alan herkes bilecek ki o kitap size ait, başkasına değil. Kitap böylece bilgi alınan, edebi hazzı duyabileceğiniz bir kanaldan çok okununca rafa kaldırılan, üstünde durulmayan, daha sonra farklı bir kapakla ya da farklı yayıneviyle farklı bir baskısı olunca yenisi alınabilecek bir tüketim malzemesine dönüşüyor.

4. Okuma Listeleri

İster ünlü ve medyatik bir edebiyat profesörünün olsun, isterse popüler bir yazarın, pek çok okuma listesini ya da önerisini internetten kolayca bulabilirsiniz. Goodreads bu konuda kolay erişim sağlıyor. Örneğin “Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar” yazarak sadece kadın yazarları, “Türk Edebiyatında Post-Modernizm” yazarak da sadece post-modern yazarları listeleyip kolayca kendinize bir okuma listesi edinebilirsiniz. İnternet öncesinde insanlar, okudukları kitabın onları bir başka kitaba yönlendirdiklerini düşünüyorlarmış. Evet, -mış çünkü epey uzak gibi geliyor. Şimdilerde ise hayranı olunan yazarın, artık yazarların okurdan çok hayranları var, kendi okuduğu okuma listeleri takip ediliyor ve bunu bile kopyalama kolaylığına kaçılıyor. Okuma modasının üçüncü kanalı olan kitap hesapları da bu ilgiyi kaçırmıyorlar.-Zaten kaçırsalar yazık olurdu- Onlar da kendilerine ‘’hayranlık’’ duyulan insanlar olduklarından yine reklam çerçevesinde kendi okuma listelerini oluşturup kendilerini takip eden insanlara sunuyorlar. Okuma listesi basit bir şey gibi görünebilir ancak bu listeler yüzünden çoğunluk aynı kitapları okuyor ve kendi etrafında bir moda çemberi oluşturuyor. Tabii bu çemberin içinde birbirine kenetlenen moda yazarlar, popüler yazarlar oluyor. Bu arada da sırf ünlü bir yazar önerdi diye kendi zevkleri dışında, yalnızca “olayın” içinde olabilmek için kitaplar okuyan o kadar çok insan var ki. Modaya kapılmış gidiyorlar ve tükettikleri şeyin kitaplardan çok kendileri olduklarının farkında bile değiller.

5. Aforizma Satıcılığı

Aforizma Satıcılığı başlığını tabii ki ben uydurdum ama sosyal medyanın her mecrasında kitaplarda gerçekten olsun ya da olmasın aforizma yazıp uydurarak satan milyonların olduğu gerçeği apaçık önümüzde duruyor. Bir satırlık küçürek öyküler gibi, herkesin anlayabileceği ve kitabın her yanı derinlikli cümlelerle dolu olsa bile hepsini görünmez kılan bir cümleyi alıntılayıp sosyal medyadan paylaşıyorsunuz. Sonra gelsin beğeniler, yeniden paylaşımlar. Günümüz yazarları da bu kanalın farkında olmalı ki ya kendileri kendi kitaplarından aforizmalar alıntılıyor ya da edebi olmayan edebiyat sayfalarının kitaplarından alıntıladığı aforizmaları paylaşıyor. Özellikle “bookstagram” denilen kitap hesapları bu işin zirvesine oynuyor. Kitaptan alınan bir aforizma, alakalı ya da alakasız herhangi bir fotoğraf eşliğinde paylaşılıyor. Genellikle bu fotoğraf masanın üzerine konmuş kitap, güzel desenleri olan bir fincanın içinde dumanı tüten bir kahve ve fincan altlığının üstüne konmuş bir çikolata parçası ya da lokumdan ibaret oluyor. Böylece birinci yazıda da söylendiği gibi “entelektüel” oluyorsunuz. Ya da en azından görüntüyü kurtarıyorsunuz.

Okuma modası bir çılgınlık haline geliyor ve okunmasa da sırf bu modanın gerisinde kalmamak, olayın içinde olmak amacıyla alınan kitaplarla kitaplıklar doluyor ve kapitalizm pençesini okuma eylemine de geçirerek onu yozlaştırıyor. Belki burada şunu eklemeliyim: Kitap koleksiyonu yapmaktan zevk alan ve bunu moda olduğu için değil de kendi kişisel zevki, uğraşısı için yapan insanları bu konuda ayırıyorum. Çünkü onlar gerçek okuma sevdalıları. Sanırım önceki yazıyla, bu yazı tam da bu noktada ayrılıyor.

Bütün bunlar günümüzde varlığı inkâr edilemez denli somut hale gelmiş okuma çılgınlığını ya da modasını besleyen kanallardı. Belki benim unuttuğum ya da gözden kaçırdığım daha pek çok mesele olabilir. Onları da sizinle tartışabiliriz. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

“Yazıyı beğendiyseniz, kanalımıza abone olmayı ve beğen butonuna tıklamayı unutmayın. Kitap ve edebiyatla kalın!”

Emrecan Doğan

13 Ağustos 1996’da İstanbul’da doğdum. Halen Medeniyet Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum. Daha önce Kayıp Rıhtım forumunda ve Aylık Öykü Seçkisi içerisinde yer aldım. Gölge E-Dergi, Bilimkurgu Kulübü, Genç Yazı ve Pejmürde Dergisi bünyesinde gerçekleştirilen Ortak Hikâye projesi gibi elektronik platformlarda ve basılı olarak da Adı Yok dergisinin 75. sayısında yazılarım yayımlandı. Yaklaşık olarak 12 yaşımdan beri yazıyorum. | İletişim: emrecandogan@kayiprihtim.com

Yorum Yap

Exit mobile version