Madem masal kitabımın hikâyesini yazacağım, öyleyse biraz masal tadında olsun. Bir varmış, bir yokmuş. Yıl 2016, tam da senenin başlarıymış. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak hayatıma devam ediyorum ve bir doktora tezi seçme sürecindeyim. Yine şeytanlı, vampirli, korkunçlu bir şeyler peşindeydim. O dönem danışmanım, manevi babam, Prof. Dr. Metin Ekici ile ara ara konuşuyoruz tezle ilgili. Götürdüğüm fikirlere karşılık, “Sen bunları zaten yaparsın, ben senin sahaya çıkmanı istiyorum,” dedi, ben de her zamanki gibi, Vardır Hocam’ın bir bildiği, dedim ve her zamanki gibi kazançlı çıktım.
Tam da o dönem, yine Hocam Prof. Dr. Metin Ekici’nin danışmanlığında İran Türklerinde Köroğlu üzerine çalışan ve yüksek lisans tezini de Tebriz’de âşıklık geleneği üzerine yapmış olan, tanıdığım en donanımlı “İran Türkleri uzmanı” Öğr. Gör. Fazıl Özdamar ile mesai arkadaşı olmuştuk. Kendisi her konuda bilgisini ve tecrübesini benimle paylaşıyordu. Bir gün önüme, “İran Türkleri çalışsana sen,” gibi bir teklif atınca kafama yattı ve incelemeye başladım. İran, İran Türkleri üzerine düşünürken kafamda saham belirlendi fakat tek bir tür çınlamaya başladı kulaklarımda: Masal!
Öğr. Gör. Fazıl Özdamar’ın teşvikleri, yönlendirmeleri ve tam tabiriyle abiliği ile İran Türkleri üzerine düşünmeye başladım, eş zamanlı olarak danışman hocam da “İran sahasına bir kişinin daha girmesini” isteyince doktora tezim çok değil on gün gibi kısa bir sürede şekillenmiş oldu. Hemen tez önerimi hazırladım ve sonuç itibarıyla İran Türklerinin ve Büyük Azerbaycan’ın “başkent”i Tebriz’de karar kılıp Tebriz’den masal derlemesi yapmaya ve bu masallar üzerine çalışmaya karar verdik.
Karar verildi verilmesine de o dönem Türkiye de İran da biraz karışıktı. Tebriz’de yaşayan Azerbaycan Türkleri ile bağlantıları kurduk, hatta ilk olarak önce Tebriz, ardından Erdebil olmak üzere İran’da bir de sempozyuma katıldık Fazıl Hoca ile beraber. Ön araştırmayı yaptık. Fakat yine de “sahanın riskleri” dolayısıyla tedirgindim.
Tüm bu bilgi dâhilinde Fazıl Hoca ile birlikte İran’a gittik. Onunla birlikte âşıklar kahvesine gidip bölgedeki âşıklarla tanıştık. Onlardan Köroğlu Destanı dinledik, İran Türklerinin halk şiirinden örnekler dinledik. Tabii ki mahalle mahalle, sokak sokak, köy köy gezip masal, Azerbaycan Türklerinin ifadesiyle “nağıl” dinledik. Âşık Gaffar İbrahimî’nin (cennet mekân) evinde, Âşık Abbas Hazretî’nin evinde misafir olduk, şiirler, nağıllar dinledik. Tebriz’in güçlü Türk kadınlarından Cırtdan dinledik, Daşdemir dinledik. Tebriz’in mis kokulu, tatlı kavunu “talebi” akşam yemeğimiz oldu çoğunlukla. “Sengek” denilen uzun ve şekilsiz ekmekle tanıştık mesela. Dünyanın en büyük kapalı çarşısı Tebriz Bazarı’nda yolumuzu kaybettik. Şah Bulağı’na gidip göçerlerin çadırlarında konakladık. Hepsi destan, masal, şiir, hikâye ve fıkra doluydu. 2016 yazını sağlık problemleri, ülkedeki darbe girişimi başta olmak üzere birçok probleme rağmen saha çalışmamızı başarıyla tamamlayarak kapattık. Açıkçası İran’da Türk kültürü üzerine çalışmanın risklerinden, stresten ve orada yaşadığımız bazı şeylerden bahsetmeyi pek istemiyorum. Sadece şunu bilin, hiç kolay ve rahat değildi.
İran’dan dönünce hemen kaydettiğim masalları deşifre etmeye başladım. Uzun ve sancılı bir süreçti. Azerbaycan Türkçesi metinler, anlatıcılardan ses kaydıyla alınmıştı ve içinde Farsça unsurlar çoktu. Epey uğraştıran bir süreç, Fazıl Hoca’nın ve Tebrizli öğrencim Oktay Reşidi’nin yardımlarıyla metinleri yazıya geçirdik. Doktora tezimin metinler kısmı bilimsel araştırma projesi olarak projelendirilmişti. Metinler deşifre edildi, yazıya geçirildi ve proje, Hocam Prof. Dr. Metin Ekici yürütücülüğünde tamamlandı.
İşte bu kitaptaki 13 metin o proje ve doktora tezim kapsamında sözlü kaynaklardan kaydedilip yazıya dökülmüş metinlerdir. Hepsi 2016 doğumludur, belki de daha önce hiç derlenmemiştir. Önceki kitaplarımın da yayınlandığı Karakum Yayınevi ile güzel bir iş ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.
Tebriz’le ve Tebriz’den masallarla ilgili çok şey anlatabilirim. Fakat sözlerimi burada kesmek istiyorum. Hikâyenin devamı için ben susayım, masallar anlatsın. Burada birkaç isme teşekkür etmek istiyorum. Hocam Prof. Dr. Metin Ekici, mesai arkadaşım ve ağabeyim Öğr. Gör. Fazıl Özdamar, İran’dan dostlarım Maral, Ali Abi ve Rıza Abi, Karakum Yayınevi’nden Haydar Barış Aybakır, Ömer Ünal, Uygar Özdemir, Mehmet Altıntaş ve Rabia Karaboyun’a teşekkürü bir borç biliyorum.
Sancılı, yorucu süreçlerden sonra sizlere masal diyarı İran’dan yepyeni masallar getirdik. Keyifle okunması dileğimle.
Seçkin Sarpkaya