Menu
in ,

İdrisîlerin Evi – Zeynep Özel | Çevirmenin Çemberi: “Hayatla Ölümün, Masalla Gerçeğin Dikiş Yerlerinde”

Zeynep Özel, çağdaş İran edebiyatının önemli kalemlerinden Gazale Alizade imzalı “İdrisîlerin Evi” kitabının çeviri macerasını anlatıyor.

Çağdaş İran edebiyatının en önemli yazarları arasında sayılan Gazale Alizade’nin Türkçede ilk defa yayımlanan İdrisîlerin Evi kitabı Türkçeye nasıl kazandırıldı? Romanın çevirmeni Zeynep Özel, eserin tercüme sürecini Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı.

1949 – 1996 yılları arasında yaşayan İranlı yazar Gazale Alizade’nin kurgusal evreni Aşk Şehri’nde geçen İdrisîlerin Evi kitabı, kanlı bir devrimin eşliğinde efsanelerin, destanların ve masalların; gerçeklerle harmanlandığı bir yolculuğu konu alıyor.

Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan kitabın öyküsünü, çevirmeni Zeynep Özel anlatıyor.

- Reklam -

* * *

Gazale’nin 2018 yılında İran Edebiyatı Çağdaş Dönem seçkisinde yer alan öyküsü Salonlar’ı çevirirken hissetmeye başladığım üzerimdeki yoğun etkisi artarak devam etti.

Şair bir anne, tüccar bir baba, salkım söğüt ağaçları içinde havuzlu güzel bir İran evi, edebiyat mahfillerinin ortasında yalnız bir kız, hayali arkadaşı Hüseyin’den dinlediği hikâyeleri not aldırışı, on dört yaşında çıkan ilk kitap, Tahran Siyasal Bilgilerdeki eğitimini zoraki bitirerek Sorbonne’a gidiş ve sinema ve felsefe alanlarında lisansüstü çalışmalar, Doktorada İşrâki Felsefe bünyesinde Mevlânâ ve eserlerindeki İşrâki felsefe etkisini çalışırken babasının ölümü ve Paris’ten Tahran’a dönüş, İran’ın ünlü şairlerinden Bijen İlahi ile kısa bir evlilik ve Leyla isimli kızı doğduktan sonra gelen boşanma kararı, kısa sürede gelen şöhret, bol ödüllü kitaplar ve çocukluğundan beri atlatamadığı depresyona eklenen kanserin yorgunluğuyla kendini ormanda asarak döngüsünü tamamlama. Tasavvuf, Hinduizm ve mistisizme olan ilgisiyle felsefe ve sinema eğitimi…

Gazale’nin “Yirmi yılın en iyi kurmacası” ödülünü alan romanı İdrisî’lerin Evini çevirirken tüm bu izleri yakıcı bir şekilde hissettim. Geçen yıl Gazale’yi tanıtan “Mesnevi, Sylvia ve İntihar” isimli bir yazı yazmıştım. Türkiye’de Gazale’den bahseden ilk yazı olması hasebiyle de, yazı ile ilgili epey dönüş aldım. Ardından İdrisîler’in Evi’nin giriş cümlesini paylaştığımda da aynı ilgi devam etti. Doktora tezimi yazdığım, Farsça atölyelerin hız kesmeden devam ettiği bir süreçte, Ketebe Yayınları’ndan, sonradan kitabın editörü de olacak Kadir Daniş arayarak romanı basmak istediklerini söyleyince, aklımın değil kalbimin istediği oldu ve radikal bir kararla tezimi yavaşlatıp artık belli bir seviyeye gelen öğrencilerimi başka bir hocaya emanet ederek her gün en az dört sayfa tercüme etme hedefiyle çeviriye başladım.

İdrisîlerin Evi ve Gazale Alizade

Gazale’nin hayat ve ölüm, gerçekle masal, acı ve mizahın dikiş yerlerinde gezindiği dilini çözmek hiç de kolay olmadı. Kendince icat ettiği kelimeler, bir yanda 1950’li yıllardan kalma eski küfürler öte yanda sanat tarihi, dinler tarihi, psikoloji, sosyoloji, sinema, tiyatro ve felsefe birikimin izleri görülen örgüsü, bolca yabancı isim ve terimler…

Gazale romanında, çocukluğundan kalma alışkanlığıyla, gözlerini bağlayıp koltuğa uzanarak hayali Aşk Şehri/Aşkabad’a, oradan ruhunun katmanlarıyla birlikte Keşmir Vadilerine, kayıp Nesa şehrine, Baalbek’in zeytinliklerine karışan halhal ve Ajanta tapınaklarında yankılanan seslere, Athena ışığına, Ali Kapu’nun son sütununa yaslanıp dalınan Nakş-ı Cihan meydanındaki fıskiyelere, Agra’nın kızıl gün batımına uzanıyor ve bizleri de sürükleyerek matruşka bir örgüyle, hikâye içinde hikâye anlatarak bize de sıkça duygusal jet laglar yaşatıyor.

Romanın 79 İran devriminin sarsıntı yaşadığı şu günlerde çıkmış olması da ayrıca önemli. Aslında Bolşevik ihtilalini ele alan ve sembolik olarak İran Devrimini de hatırlatan örgüsüyle roman, George Orwell’in Hayvan Çiftliği’ni anımsatmakla birlikte, derin tahlilleriyle Proust’u da aratmıyor.

İdirisîler’in Evi’nin daha başlangıç cümlesi, farklı çağrışımları içinde barındırarak Derrida’nın seveceği bir çift anlamlılık içeriyor:

“Kaos bir evde birdenbire ortaya çıkmaz; ahşap oymalar, nevresim kıvrımları, panjurlar ve perde pileleri arasında usulca birikerek, kapıdan esip gelen bir rüzgârla savrulmayı bekleyen tozlar gibi pusuda bekler.”

Vehhab Keşmir vadisinin güzel kokularının hayaliyle kitap karıştırırken, İdrisî Hanım sallanan sandalyesine ve anılarına gömülürken, orta yaşlı kızı Lega yiten gençliğine hayıflanıp günde iki kez çaldığı piyanoyu kapatırken dağılan tozla birlikte bu üçlünün özlem ve ukdeleri de etrafa saçılmaktadır.

Ve bir gün tüm iç çalkantılarına rağmen durağan görünen bu ev, Bolşevik ihtilaline benzeyen bir devrim sonucu ateşçi denilen devrim güçleri tarafından, komün sisteme devredilmek üzere işgal edilir ve onlarca kişi eve yerleşir. Evin işgal edilmesi adeta bir rüzgâr etkisi yaparak tüm rutinin yani “tozun” dağılmasına ve toz dağılırken de İdrisîler’in eline yüzüne bulaşırmışçasına tozla biriken anılarıyla yeniden yüzleşmesine sebep olur. Ve iki karşıt güç “ev halkı ve devrimciler” rüzgârla tozun çatışmasına benzer bir çatışma içine girer.

Hikâyedeki ünlü tiyatro sanatçısı Roxana’nın, tüm güzelliğine ve ününe rağmen bunları aşmış, her şeye doymuş bir ifadeyle devrim, sanat ve varlık hakkındaki diyalogları Gazale’den izler taşır.

“İdrisîlerin Evi” Çevirisinin En Zor Tarafları

Küfür sevmeyen ve pek de argo dağarcığı olmayan biri olarak, en çok, kurguda periler arasında piyano eşliğinde gezinirken, birden tosladığım küfürlü ifadeleri çevirirken zorlandım ve bu nahif ruhlu kadının bunca sokak ağzına nasıl aşina olduğuna şaşırdım. Onun dışında çiçeklerden tapınaklara, sembolik kodlar içeren üslubunun hakkını verebilir miyim korkusu roman boyu peşimi bırakmadı. Mizahlı bölümlerde kahkahalar atarken hemen akabindeki yakıcı kısımlarda gözlerim dolarak eşim ve kızlarımın şaşkın bakışlarına sıkça maruz kaldım. Geleni gideni çok olan biri olarak sofra kurup misafirlerimi beklerken, yolda, havaalanı sırasında, parkta, kumsalda da günlük çeviri limitimi yakalamaya çalıştım.

Tüm bu çeviri süreci boyunca en etkilendiğim dönem, kitabın son bölümünün çevirisine ev sahipliği yapan Paris günlerim oldu. Gazale’nin yüksek lisans ve doktorasını yaptığı Sorbonne Üniversitesi’ne gidip, çevresinde gezinirken, Gazale’nin Paris’teki yalnızlığını ve kendi gibi intihar ederek hayatına son veren Sadık Hidayet’in Paris’teki mezarına sık sık gidip yüz sürüşünü hatırlayarak yoğun duygularla kitabın çeviri sürecini tamamladım.

Gazale veda mektubunda artık çok yorulduğunu, gitmek istediğini yazarak eserlerimin heder olmasına izin vermeyin demişti. Bugün bir başyapıtı Türk okuyucuyla buluşturmanın heyecanı ve burukluğunu bir arada yaşıyorum. Ruhu şad olsun.

Zeynep Özel


İdrisîlerin Evi hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilirsiniz. Sitemizde yer alan diğer çevirmen maceralarını buradan okuyabilirsiniz.

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: info@kayiprihtim.com

Yorum Yap

Exit mobile version