Menu
in , ,

Büyüklere Korku Masalları: Wardstone Günlükleri

Joseph Delaney’nin dünyaca ünlü Wardstone Günlükleri serisi için 8. Yıl Şenlikleri kapsamında hazırladığımız özel dosya yayında!

çocuğu aşağılayan yazardan

çocuğu birey yapan yazara

JOSEPH DELANEY

Bir bebek doğduğunda bu sıkıcı dünyaya dair pek az şey bilmektedir. Daha da garip olan, biz bebeklikten çıkmış bireyler, bir zamanlar ait olduğumuz onun dünyasına dair hiçbir şey bilmemekteyiz. Ancak biz bu bilinmezlikte ahkam kesmeye ve bebekleri, ardından da çocukları sınıflandırmaya devam ediyoruz.

Hiçbir dil bilmezken bir ya da birkaç dili anadili edinebilen bu hayatının başındaki bireyler, daha sonra yürümeyi, koşmayı ve daha pek çok şey yapabilmeyi süratle öğreniyor. Biz de bu sırada onları aguların arkasına saklıyor, zekalarını aşağı görüyor ve zekice bir şey dediklerin önce şaşırıp, ardından kahkahayı patlatıyoruz.

Yetişkinler çocukları hor görüyor. Algıları maksimum kapasiteyle çalışan, bir yetişkinin kural ve kaidelerine sahip olmadan, yalnızca kendi olarak bile pek çok kişiye rahatlıkla kavrayan bu genç bireyleri aşağı görüyoruz. Daha da acısı, bunu çocuk edebiyatı altında yapıyoruz.

- Reklam -

Ülkemizde çocuk edebiyatı yükselişe geçti. Bununla birlikte sevindirici pek çok gelişme olsa da, bir de büyük yazarların çocuk edebiyatına soyunması söz konusu. Sonuç facia. Edebiyat yetkinliği tartışılmayacak ustaların bu furyada çocuk edebiyatına el atmasıyla ortaya korkunç şeyler çıkıyor. Anlatım biçimi ve anlatış şekliyle çocuğu aşağılayan, onu çocuk(!) gören eserlerin sayısı giderek artıyor. Çocuk okur, zeka seviyesi azımsanmış, klişe konuların rahatlıkla sevimli kapaklarla yedirilebileceği saf müşteriler haline getirilmiş durumda. Eserlerde sayfalarca tanımlamalar görüyoruz; sanki birer ders kitabıymış gibi. İşlene işlene küflenmiş konuların bu büyük isimlerce, herhangi bir hayal gücünden yoksun halde sunuluşuna acı biçimde şahit oluyoruz. Başkarakterin en sevdiği renkleri ve arkadaşlarının adlarını tek tek öğrenirken, olay örgüsüne bir türlü bağlanamıyoruz. Daha da acısı, çocuğu aşağıladığımız için ona hep aynı dünyayı sunuyor, pek çok şeyi ondan esirgiyoruz. Mesela, “korkuyu”.

Efendiler, bu çocuklar bunları yemiyor! Onlar bunlara burun kıvırıyor!

Joseph Delany ismi, özellikle ülkemiz için, bir milat. Biz ki ya çocukları insanlık dışı şekillerde küçüklükte korkutup kekeme olmalarına yol açan, ya da fazla korumacı olan bir toplumuz, korku edebiyatının çocuklar için de olabileceğine nasıl akıl sır erdirebiliriz? Ancak TUDEM Yayın Grubu’nun cesur girişimiyle birlikte, bu türün önde gelen ismi Delany dilimize kazandırıldı ve gerçek oldu!

Artık her yaştan çocuk ve yetişkin, Wardstone Günlükleri’ni okurken hem tüyleri ürperiyor, hem de kitabı elinden bırakamıyor. Çünkü Delany okuruna saygı duyuyor. Onu çocuk(!) diye aşağılamıyor, onun gençliğine anlatım diliyle, seçtiği kelimelerle hitap ediyor. Korkunun heyecan verici sularına hepimizi batırıyor. Zaman zaman boğuluyor ve bundan tarifsiz bir keyif alıyoruz. Çünkü Hayalet’in o engin tecrübesi ve aksiliğiyle, Alice’in tekinsiz dostluğuyla ya da Tom’un son çare planlarıyla yüzeye çıkacağımızı biliyoruz.

Josep Delany, cesur bir yazar. Sadece ülkemizde değil, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile ailelerin hışmına uğrayacağı açık konuları çocukların önüne getiriyor. Bunların en önde geleni ateizm. Wardstone Günlükleri boyunca karanlığa karşı savaşmanın dualarla olmayacağı vurgulanıyor. Hatta kendi de eski bir rahip olan Hayalet’in açıkça rahipleri aşağıladığı sahnelere de rastlıyoruz. Dahası, Tom da inançlı bir aileden gelmiyor hani.

Delany, pek çok ailenin hassasiyet gösterdiği bir konuyu bu soluksuz macerada çocuk okurlarına sunmakta bir sakınca görmemiş. Onlara dünyada ateizmin de var olduğunu göstermiş.

Yazarın alışılagelmedik davranışları bununla da bitmiyor aslında. Çocuğun uzak tutulduğu pek çok şeyi kitap boyunca görüyoruz. Parmaklarından günlerce kan emile emile ölen insanlar, canlı canlı gömülen cadılar ve nicesi. Bunları her yaştan okur sırtındaki tüyler diken diken olarak okuyor ve ne oluyor? Şu ana dek bunları okuduğu için psikolojisi bozulan ya da “kekeme olan” bir çocuk çıkmadı.

Son yıllarda psikoloji üzerine makalelerde çocukların korku eserleriyle erken yaşta tanıştırılmasının (Wardstone gibi eserlerle) sanıldığı gibi onları korkak yapmayacağı, aksine cesaretlerini güçlendireceği yönünde fikirler yer alıyor. Çünkü bugün bizi düşüp bayıltan kimi şeyler, algısı tam kapasite, ama hiçbir şekilde sınırlandırılmamış genç zihinler için ilgi çekici. Bizim zamanla kafamıza kazınmış şeyler, dünya algımız vb. etmenler kimi durumlarda bizi kilitlerken çocuklar için bu geçerli değil. Örneğin, birdenbire ailenin babası mutfakta havalansa ve havada süzülse anne bayılabilir, ama çocuğun hayretle bakıp “Baba uçuyor!” demesi de fazlasıyla muhtemel. Korkak olan biziz, hadi kendinizi kandırmayın.

Delany’in bu cesur serisi okurunun genç zihnine açık bir saygı. Aynı zamanda ailelerin tabularını onlarla oturup tartışmada da bir sakınca görmüyor. Bizler de çocuğu aşağılamak ya da şaka adı altında travmatik iğrençliklere imza atmak yerine, onun gerçeklerinin farkına varsak fena olmaz hani.

Çocuk edebiyatı bugünkü yükselişine bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Dilerim büyük ustalar bu furyada daha fazla çocuk eseri yazmazlar. Bu işi bilenlere bırakmak en iyisi. Boşuna “çocuk edebiyatı yazarı” demiyoruz sonuçta. Eh, çocuk edebiyatı yazarı olduğunu söyleyen bir yazar dostuma, “Ay, ileride daha iyisi de olur” dendiğini de duydum, o da ayrı bir konu.

Katran karası bir macerada, uykusuz geçecek gecelerde elden düşmeyen bir seri Wardstone Günlükleri. Yazarı da çocuk yetişkin demeden yerinizden sıçratmayı biliyor. Ama her şeyden de öte, işine ve okuruna duyduğu saygıyla bu işi iyi yapıyor.

Hazal Çamur

Wardstone Günlükleri, Kayıp Rıhtım için ne ifade ediyor? Cevabı sonraki sayfalarda…

Wardstone, her zaman kalbimi fetheden bir seri olmuştur. Şirin, sade ve kendine özgü kapakları sanırım bunda en büyük etken. Bu etkenlerin üzerine bir de en yakınlarınızdan biri olan ve aynı zamanda tavsiyelerine en güvendiğiniz kişi size kitapların genel havası ve güzelliğinden bahsediyorsa, başlamak farz oluyor.

Elinize alıyorsunuz, ortada sarı bir simge (ilk kitaplarında genelde Hayalet), arkayı çeviriyorsunuz ve karşınızda “Dikkat! Karanlık bastıktan sonra okunmamalı!” yazısı. Kitabın bu görünümüyle büyük yaş kesimine çok da hitap etmeyen bir havası olunca ve o yazarı ilk defa okuyacağınızı da düşündüğünüzde “Ne kadar korkabilirim ki?” sorusu aklınızda dönerken başlıyorsunuz okumaya.

Bunların yanı sıra, kitapların başında yer alan “Hayalet Sembolleri Nasıl Okunur?” kısmını da sevdiğimi söylemeliyim. Hayalet her cadıyı, öcüyü, hortlağı etkisiz hale getirip bağlarken bu sembolleri kullanıyor. Görsele sağ taraftan rahatça ulaşabilir ve sembolleri okuyabilirsiniz.

Bu seriyi hafife almamanızı öneririm. Bizzat yaptım, pişmanım. Orta yaşta bir adam ve yedinci oğlun yedinci oğlu olan genç Tom size neler anlatabilir ki? Evet, bunu düşündüğünüzü biliyorum, ama dedim ya, siz de pişman olmayın! Kitapta en çok cadıları okurken dikkat edin derim! Olur da “Bu gece okumayayım,” diye içinizden geçirirseniz, benim bunları söylediğimi eminim anımsayacaksınız.

Sivri burun ayakkabısı olan kişilere de dikkat etmenizi öneririm!

İyi okumalar.

Seriye başlamadan önce benim herhangi bir ön yargım yoktu. Aksine, fantastik edebiyata gönül vermiş biri olarak, gerek kapakları, gerekse de konusuyla oldukça ilgimi çeken bir seriydi Wardstone Günlükleri.

Okunacak yeni şeyler keşfetme arzusu ile sitemizin kitaplar kısmında gezindiğim ve ilgimi çeken kitapları/serileri listeme eklediğim günlerden birinde “W” harfine geldiğimde tıklamaya karar verdiğim, kısa bir süre sonra ise listeme ekleyip, kitaplarını edinmeye başladığım seridir de aynı zamanda. Seriyi keşfettiğimde henüz 4 kitabı çıkmıştı ve çok kısa bir süre içinde bu 4 kitabı okuyup, 5. kitabı beklemeye başlamıştım.

Beni en çok şaşırtan kısımlardan biri kesinlikle kitapların arka kapağında bulunan yazıydı. O yazıyı okuduktan sonra gerçekten korkutucu bir şeyler okuyacağımı hissetmiştim ve öyle de oldu. Henüz ilk kitapta Tom‘un korkutucu serüvenine şahit oldum ve o garip yaratıklarla karşı karşıya gelmek ürkütücü bir deneyimdi diyebilirim.

Bunun haricinde, ilk kitap Hayaletin Çırağı‘nda, Tom’un karanlık bir evde kalışı ve Hortlak ile karşılaştığı kısım gerçekten de ürperticiydi. Hayaletin Laneti‘nde Tom‘un, Zehir ve Sorgulayıcı ile olan mücadeleleri de yine aynı oranda heyecanlı ve korkutucuydu. Hayaletin Tom’dan bir önceki çırağının vahşice katledilişinin anlatıldığı bölüm, Hayaletin Sırrı’ında Lamia Cadı‘sıyla ilgili kısımlar, Hayaletin Savaşı‘nda ise yüksek bir tepede meydana gelen savaş sahneleri hatırımda kalan kısımların başında geliyor.

Wardstone Günlükleri‘ni ilk okuduğum andan itibaren çok sevmiş ve çok çabuk ısınmıştım. Okudukça daha çok kişinin okumasını istedim ve ısrarlarım sonucu birçok kişiye de okutmayı başardım. Yazar Joseph Delaney‘in kurguladığı evren çok derinlikli olmasa da, yarattığı karakterler ve kurgu oldukça başarılı ve okuru da sürükler nitelikle. Fantazyada en sevdiğim serilerin başında gelen Wardstone Günlükleri‘ne sizler de bir şans vermelisiniz, eminim seveceksiniz.

Değinmek istediğim kısımlardan sonuncusu ve aynı zamanda en önemlisi ise, serinin okur kitlesinin yayınevi tarafından sınırlandırılması olacak.

Wardstone Günlükleri‘nin “Çocuk-Gençlik” kategorisinde olması benim için bir şeyi değiştirmiyor zira büyüklere de hitap eder nitelikte olduğunu bu güzel kitapların aktif bir okuru olarak rahatlıkla söyleyebilirim.

Çocuk-Gençlik kategorisinde olması bir yönden iyi çünkü okumayı sevmeyen çocuklara bile sevdirecek denli macera dolu kitaplar bunlar. İlgi alanlarına göre yine gençlerin de beğenisini kazanabilecek bir potansiyele sahip. Seriyi böyle bir kategori içerisine sokmak bir yerde de kötü çünkü nispeten daha büyük okurlar bu ibareyi gördükten sonra okumayı dahi denemeden farklı serilere yönelebiliyorlar. Ama her ne olursa olsun, iyi bir fantastik edebiyat okuru bu seriyi keşfeder ve hitap ettiği yaş kitlesini umursamayarak okumanın keyfine varır.

Henüz okumamış olanlar, sizler de böyle yapın.

Kıpır Kıpır Kekler ve Evimin Gölgesi

Joseph Delaney’e yarattığı dünya için minnet duyuyorum. Gördüğüm en güzel kâbuslardan birinin mimarıdır kendisi. Kitabın başında Delaney’den bahsedilen satırlarda şöyle bir parça var:

“İnanın ya da inanmayın, Hayaletin Çırağı’ndaki perili ev gerçek bir hikâyeye dayanıyor! Joseph (Delaney) çocukken Preston’da, buna benzer bir evde yaşardı ve sürekli aynı kâbusu görürdü: Annesi örgü örer, o da halının üstünde otururdu. Sonra birden hava soğurdu ve gölgeye benzer bir şeyler kilerden çıkıp onu karanlığa doğru götürürdü. Daha ürkütücüsü ise… kardeşleri de aynı kâbusu görüyordu!”

Etkilenmemek elde değil. Sonuçta ortak bilinçte gelişen ve tekrar eden kâbuslar, çocukluk üstünde büyük etkiler bırakır. Benim kâbusum gençliğim üstünde büyük etki bırakmadı, ama çok heyecanlandım, mutlu uyandım, unutmayayım diye de şu notları aldım:

Gri gökyüzüne çürük tahtalar yükselmiş. Hayır, burası hiç sahibi olmadığımız eski evimiz! Çürük tahtalar bana doğru geliyor. Eve dönmem lazım, annem bekliyor. Üstüme çirkin kanca burunlar yağıyor. Birisini uzunca bir ipe bağlayıp eve fırlatıyorum. Burun pencerenin pervazına kilitleniyor, evi kendime çekiyorum. Gelmiyor. Evim bana gelmiyor, ben evime gidemiyorum. Evin kopup ayrıldığı çukura bakıyorum, boyum kadar derin. Beyaz masa örtüsü üstünde kan kırmızısı kekler. Kekler kıpır kıpır. Masanın kenarında dip dibe iki sandalye, birinde annem oturuyor. Öbürü boş. Dökük dişleriyle bana gülümseyip beni sofraya davet ediyor. Kekler kıpır kıpır, evin gölgesinde beş çayı ve kekler. Annemin dişleri dökük.

Çukura inerken uyanıyorum. Keklerin hammaddesini biliyorum, bunu daha önce görmüştüm. Evet, Joseph Delaney göstermişti bunu bana. Çukura gömülü cadıları da o anlatmıştı. Ev neden uçuyor, onu bir türlü çözemedim. Belki gelecek kitaplarda Hayalet’in evi uçuveriyordur, kim bilir?

Böyle kâbuslar görmek için her gün Wardstone evreninde dolaşabilirim.

Samimi anlatımı, kurduğu minimal dünyası ve güçlü karakterleriyle; ağır kitapların arasından nefes aldıracak bir boşluk bu seri. Bir Hayalet’in çırağı olup kötülükle savaşmayı hangimiz istemeyiz? Bir çiftliği yönetmek, demirci ya da kasap olmak çok daha güvenli ve huzurlu değil midir? Yedinci oğlun yedinci oğlu iseniz, seçme şansınız yoktur.

Thomas Ward, seçme şansı olmayan kahramanlar arasında (ki kahramanın yolculuğu formatında kaleme alınmış o dev metinleri hızlıca bir gözünüzün önünden geçirin) belki de en şanslısı. Çok sevdiği evini, ailesini geride bırakıp Hayalet’in peşine düşmek zorunda. Zamanı gelince dünyanın yeni bir Hayalet’e ihtiyacı olacak. Hayalet’in eskittiklerinden biri olmak bile bir şanstır.

Neden?

Her zaman bir eviniz olacağını zannederek ayrıldığınız yuvanızda, bazı vaatlerin sadece sözde kaldığını görmek için mi? Hiçbir şeyi yerinde bulamama, birlikte büyüdüklerinizle bir olamama duygusu için mi? Bazı insanların böyle yaşaması gerekir. Hayat kişiyi oraya sürükler. Bıraktığınız yeri akıllardan çıkarmak, şanslı ve özgür olmak anlamına gelir. Kötülüğe dersini verenler derneğine başkan adayı olmuşsanız, kötülüğün bir parçası da sizinle birlikte gezer.

Özgürleşmemek, kötülüğü dünyanızın kalbine götürmek demektir. Bunu istemezsiniz. Eve döndüğünüzde, masanızda kıpır kıpır kekler bulmak istemezsiniz. Kimse istemez. Üzücü oluyor, ben buldum, biliyorum.

Özgürleşirsiniz. Şanslısınızdır. Keklerinizse sadece çikolatalı veya üzümlüdür.

Wardstone Günlükleri benim için okuyana dek bir muammaydı. Bir çocuk edebiyatı yazarı olan sevgili Mercan Aytuna’nın yoğun ısrarlarına rağmen hep ertelediğim bir okuma seyriydi. Hem artık seri okumaktan yıllar içinde bıkmış olmam, hem de korku türüne uzak oluşumun etkisi vardı bunda. Ben ne çok yanılmışım meğer.

Israrların dindiği bir vakitte aklıma düştü seri. Neyi bekliyordum? Yorumlarına güvendiğim bir insanın sözlerini neden erteliyordum? Böylece tüm seriyi aldım. Evet, tüm seriyi tek seferde alarak riske girdim ve şu an hiç pişman değilim.

Thomas ve Hayalet ile kitabın kapakları ardındaki ilk buluşmamız şoke ediciydi. Bunun bir çocuk kitabı olması gerekmiyor muydu sahi? Ancak çocuk yaşlı demeden, kötülüğe bulaşmış cadılar canlı canlı, tepetaklak toprağa gömülüyordu. Öcü diye belki çocuksu biçimde adlandırılmış canavarlar hiç de çocuksu olmayan şeyler yapıyordu. Ellerini taşla toprak arasına kıstırdıkları insanların kanları gıdım gıdım, günlerce süren acılı süreçlerce emiliyordu. Burada dönen şeylerin hepsi de benim aklımdakileri aşıyordu.

Joseph Delany, özellikle ülkemiz için milat bir yazar. “Çocuk” deyince aklımıza gelen ve uzak tutmaya çalıştığımız pek çok şeyi göğsünü gere gere çocuk okura sunan, bunu yaparken de biz büyükleri bile dehşete düşürmeyi başarabilen bir yazar o. Thomas ve ustası Hayalet ile birlikte, hiçbir büyülü gücümüz olmadan karanlığın insanları ve yaratıklarına karşı dimdik duruyoruz. Okur her zaman diken üstünde, yaratıkların ya da kötü niyetli kişilerin gelişi her daim tüyler ürpertici. Bu da yetmezmiş gibi bağımlılık da yapıyor.

Delany’in bu eşine az rastlanır eseri bir meydan okuma. Ne eksik, ne fazla, tam dozunda anlatımıyla asla sıkmıyor. İçinde yer alan pek çok aykırı fikri çocuk okura göstermekten geri durmuyor. Çocuğu bir alt mertebeye indirgemiyor ve onların zekasına saygı duyuyor. Bunun da ötesinde, yarattığı dünyada her yaştan okura kucak açıyor. Öyle ki, şu an serinin dünyanın dört bir yanındaki hayranlarının büyük kısmını da yetişkin okurlar oluşturuyor.

Yazara ilk kitabın ardından görülmüş sağlam bir kabusu da borçluyum. Sayesinde ilk kitabı okuduğum sıralarda bir kabusuma da vesile oldu.

Thomas Ward, muhteşem bir kahraman olmaya değil, herkesi en büyük kabuslarından kurtarmasına rağmen asla hoş karşılanmayacak biri olma yolunda yürüyor. Delany bize seçilmiş kişi kurgusunu öyle pek de hissettirmeden verirken, bir Hayalet olmanın zorluklarını da tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Böylece eyaletlerin bu olmazsa olmaz adamlarının varlıklarına nasıl tahammül edilemediğini de Thomas’ın gözlerinden izleyeceğiz.

Karanlık, neredeyse tüm fantastik eserlerde olduğu gibi burada da yükseliyor. Bir maniniz yoksa gümüş zincirinizi kuşanıp bize katılın. Ama önce onu tek atışta tutturmak için Tom ile sıkı bir talim yapmanız gerek. Benden söylemesi.

Yorum Yap

Exit mobile version