Menu
in ,

The Wanderer: Frankenstein’s Creature – Her Yerde Yalnızlık

Frankenstein’ın yarattığı canavar siz olsaydınız? Bir kenara atılsaydınız, hiç bilmediğiniz bir diyarda nereden geldiğinizi ve ne yapacağını bilmeden bir başınıza kalsaydınız ne yapardınız? Cevabı incelediğimiz yeni çıkan oyun The Wanderer: Frankenstein’s Creature’da!

Mary Shelley’nin 1818 tarihli yıllara meydan okuyan klasiği Frankenstein hiç eskimedi ve insanları hem düşündürtmeye hem de ürpertmeye devam ediyor. Bu ünlü eser; baş karakteri, ‘canavarı’ ve hüzünlü hikâyesiyle birçok insanı etkiledi. Shelley’nin yazdıkları nice yaratıcı sanatçının kafasını kurcaladı ve yeni eserlere yelken açmasına olanak sağladı.

Biz de Kayıp Rıhtım olarak yazarın ve eserin hakkını vermek için birçok yazı kaleme aldık. Yeri geldi yazarın hayatı ve eserin detaylarıyla boğulmak isteyenler için güzel grafiklerle dolu keyifli bir serüvene çıktık. Bu eserin arkasında ne yatıyordu, merak ettik. Sizin de ilginizi çekeceğini düşündük ve kült roman üzerinde önemli etkiye sahip olan ‘Frankenstein Kalesi’ ve eksantrik simyacı Johann Conrad Dippel‘in hayatına bakış attık.

Yetti mi? Tabii ki hayır! Frankenstein’ın çevirmenlerinden Yiğit Yavuz, harika bir dosyaya imza atarak eserin 1818 ve 1831 tarihlerinde basılmış iki kopyanın farklarını anlattı. Eh… dayanamayıp yazarın bir diğer buhranlı, yalnızlığın ve depresyonun iç içe geçtiği kitabı Mathilda’yı da incelemeyi ihmal etmedik.

- Reklam -

31 Ekim’de The Wanderer: Frankenstein’s Creature adında ilginç bir oyun çıktı. Ben de tabii ki hemen “Bu neymiş?” diye hemen göz atmaya koyuldum. Okuduğum ve fragmanını izlediğim kadarıyla Shelley’nin ölümsüz eseri üzerine deneysel bir dokunuş yapıldığı hissine kapıldım. Hâliyle merak ettim ve oynadım.

Nasıl olmuş bakalım.

Varoluşsal Sancılar

Ünlü eseri korku ya da gotik edebiyatseverlerin dışında birçok okur ziyaret etti ve tatminle ayrıldı. Yine de konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Kitap Victor Frankenstein isimli genç ve tutkulu bir bilim insanının sırf merakıyla, etik kurallara karşı gelerek bir canlı yaratmasıyla başlıyor.

Başkaları tarafından yaratık, ucube, canavar gibi türlü olumsuz ifadelerle anılan bu isimsiz canlı, koca dünyada başıboş, yalnız ve dışlanmış bir şekilde varoluşsal sancılar çekiyor. “Ben kimim? Neredeyim? Yaratıcım kim?” gibi çeşitli sorularla hayatı sorguluyor. İnsanları anlamaya çalışıyor, diğer yandan insanlar da onu anlamamaya. Yazar bizi sorgulamalarla dolu hüzünlü bir anlatının içine sokuyor.

Peki… canavar siz olsaydınız? Bir kenara atılsaydınız, hiç bilmediğiniz bir diyarda nereden geldiğinizi ve ne yapacağını bilmeden bir başınıza kalsaydınız ne yapardınız? İşte point and click türündeki The Wanderer: Frankenstein’s Creature da bu soru üzerinden yapılmış bir oyun.

Hikâyeni Kendin Yaz!

Oyunda yaratığı kontrol ediyoruz. Yani iyi ve kötüyü bilmeyen insan yapımı bir varlığın kaderi gibi önemli bir yük bizim elimizde. Ve bırakıldığımız diyarda her şey bize yabancı. Su içmeyi ve yemek yemeyi de ilk defa tadıyoruz. İlk defa ağaç ve çiçeklerin güzelliği karşısında büyüleniyor, bizim gibi hareket eden diğer canlıları keşfediyoruz.

İlkler çok, neşenin yanı sıra buna şiddetin ve kederin keşfi de dâhil. Etrafımızı tanımak, özellikle insanları anlamak ve onlar tarafından önemsenmek istiyoruz. Aileyi, çocukları ve samimiyeti görüyoruz. Peki bizim sevenimiz niye yok? Bizi kenara atan yaratıcımızı ararken, diğer yandan insanların dünyasına dâhil olmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki denemelerimiz hüsranla sonuçlanabiliyor… Oyunda vereceğimiz tepkiler de tamamen bizim elimizde.

Her seçim kaderimizi belirliyor. İnsanlar bize saldırdıklarında kaçacak mıyız, yoksa karşı mı koyacağız? Hoşlandığımız bir kadına hislerimizi açıklayacak mıyız, yoksa bizi sevmeyeceğinden korkup oradan ayrılacak mıyız? Ne seçtiğimiz çok önemli, zira sonuçlarıyla da biz yüzleşeceğiz.

Frankenstein’ın yaratımı değerli bir bilimsel bulgu mu, yoksa felaketin kapısını aralayan bir eylem mi? Kitap zaten bunun cevabını bize vurgulayarak anlatıyor, ancak oyun özellikle canavarı yönetmemize imkân sağladığı ve seçimlere boğulduğumuz için çok daha sert bir şekilde dışlanmışlığını ve eylemlerimizin sonuçlarını yüzümüze vuruyor.

Görselliğe ve Müziklere Verilen Önem

Oyunda toplam 18 tane olmak üzere resim tablolarında geziniyoruz. Zaten tasarlanırken 19. yüzyıl resimlerinden ilham alınmış. Bu tablolar, aslında romanın canlanmasını ve dinamik bir görselliğe bürünmesini sağlıyor. Özellikle kurguyu yaşamamız için hazırlanan bir tasarım var. Güzel müzikler de katılınca çok özel bir deneyimin içinde buluyoruz kendimizi.

Bu bir oyundan ziyade deneyim. Deneysel bir sanat eseri. Zorlu bulmacalar, azılı düşmanlar arıyorsanız bu oyunda bulamazsınız. Gayet kolay bir oynanışa sahip. Daha çok edebî tadın yanı sıra gözlerinize ziyafet verecek harika bir görsellik var. Zaten oyunun üç kişilik geliştirici stüdyosu La Belle Games, “Sadece eğlenceyle ilgili olmayan oyunlar yaratmak istiyoruz,” diyorlar.

Son Olarak

Öncelikle The Wanderer: Frankenstein’s Creature’ı kesinlikle Shelley’nin ünlü eseri Frankenstein’ı okumuşlara öneririm. Eğer okumadıysanız bu oyunun sizin için pek bir anlamı olmayacaktır.

Ayrıca bu yapımı bir oyundan ziyade deneysel bir çalışmanın ürünü olarak düşünmek ve yaklaşık olarak 2 saat süren ilginç bir deneyim olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Steam’de 26 TL gibi bir ücrete sahip. Şahsen oynanış süresinin kısalığına rağmen ünlü eseri sevenler ve farklı tat arayışında olanlar için ücretine değeceğini düşünüyorum.

Tablolarda sorgulamalarla kaybolmanız dileğiyle. Gerçeği bulma yolculuğunda başarılar ve keyifli oyunlar.

Cem Altınışık

1993 yılında Ankara’da doğdu. Çocukluğunun bir kısmını İzmir’de geçirdi ve şu an İstanbul'da yaşamakta. Psikoloji bölümünde eğitim gördü. Edebiyat, sinema, bilgisayar oyunları, müzik ilgisi ve bunları paylaşma sevgisiyle çeşitli kültür-sanat sitelerinde yazdı.

Yorum Yap

Exit mobile version