Menu
in , ,

Başka Yasalar – Anıl Alacaoğlu | Yazarının Kaleminden

Anıl Alacaoğlu, Başka Yasalar adlı yeni öykü kitabının ortaya çıkış serüvenini bütün detaylarıyla Kayıp Rıhtım okurlarına anlatıyor.

Yazar ve çevirmen Anıl Alacaoğlu, yeni kitabı Başka Yasalar hakkında konuşuyor. Alacaoğlu, öykü kitabının ortaya çıkış serüvenini Kayıp Rıhtım okurları için kaleme alıyor.


Yazma cesaretine çok erken bir yaşta kavuştum, nedenini nasılını açıklayamam ama 18 yaşında dünyanın en doğal şeyiymiş gibi oturup “Üçüncü Sınıf Kadın”ı yazdım. Bu kitabı ancak iki yıl sonra, 2009’da yayımlayabildim. Kısa bir süre sonra kitap “muzır neşriyat” bulundu ve satışını zorlaştırmaya yönelik bazı kısıtlamalara tabi tutuldu. 18 yaşında yazdığım bir şey koskoca devleti kızdırmıştı. Bunu bir iltifat olarak kabul edip yeniden yazmaya koyuldum, artık yayımlamayı düşünmediğim bir roman ve 2015’te yalnızca e-kitap formatında satışa sunulan bir öykü kitabı yazdım. Ama büyümek umduğundan farklı bir etki yaratmıştı, pervasızlığım 20’lerimin başında beni terk etmiş, yerini ne yazsam acımasızca eleştiren bir yetişkin almıştı. Sanırım bu yazıya konu olan “Başka Yasalar”ın ancak 2020’de tamamlanması da sırf bu yüzden.

“Başka Yasalar” Kitabındaki Öyküler Nasıl Bir Araya Geldi?

Bu kitapta sekiz öykü var, bunlardan biri olan “Ağrı” yaklaşık dört beş yıl önce bir sürü şey deneyip içime sinecek bir öykü elde etmeye çalıştığım dönemde yazdığım yirmiden fazla öykünün içinden sağ kurtulan tek öykü ve bir bakıma bu kitabın çıkış noktası. “Ağrı” 2019’da Ihlamur adındaki edebiyat dergisinde yayımlandı, böylece on yılın ardından yazdığım bir şeyi yeniden basılı halde görmüş oldum. Bunun verdiği şevkle kitaplaştırmak üzere öykü biriktirmeye karar verdim. Bu öykü, kitabın çıkış noktası olsa da diğer yedi öyküden epey farklı, çünkü diğerleriyle arasında yıllar var. Ama adını tam olarak koyamadığım bir bağla diğerlerine bağlı, belki okurlar o bağı benden daha net görebilir.

- Reklam -

Yazmaya böylesi uzun bir ara verdiğim dönemde edebiyatla ilişkim kopmadı, tersine hiç olmadığı kadar güçlendi. Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra kitap çevirisiyle ilgilenmeye başladım. Her kitapta başka bir yazarın üslubunu taklit etmeye, metni başka bir dile en doğru şekilde aktarmaya çalışırken hem yazmaya fırsat bulmak zor hem de yazmak sakıncalı. Çünkü üstünde çalıştığım romanın yazarına atfettiğim bir iç ses, çeviri tamamlanana kadar kafamdan çıkmıyor, o süreçte yazmaya kalkışırsam benim metnime de sıçrayabilir. O yüzden öyküleri çeviri aralarında yazdım. Zaten yazmak işin en son kısmı, asıl süreç öykünün zihinde oluşması, karakterlerin, kurgunun bir yere oturması. İlham denen pırıltının bir süre ışık saçmaya devam etmesi lazım. Kısa sürede sönerse ciddiye almıyorum.

Birbirinden Farklı Temalar

Kitaptaki öykülere dönecek olursam, hepsinin farklı bir teması var, birbirleriyle ilişkili değiller, bu bakımdan konsept bir öykü kitabı değil. Her birinde farklı bir duruma odaklanıp olay örgüsüyle düşünmek diye ifade edilebilecek bir şey yapmaya çalıştım. “Ağrı” hariç hepsi çok hareketli öyküler, birkaç sayfada bir sürü olay oluyor. Öyküleri absürt kılan biraz da bu hız aslında. Gerçek hayat çok yavaş ilerler, çoğunlukla o kadar yavaş ilerler ki olaylar arasında bağlantı bile kuramayız, çünkü geçmişte kalanları çoktan unutmuş oluruz ya da yanlış hatırlarız. Bu hız artırıldığında, aylar hatta yıllar süren bir süreç 5-6 sayfada anlatıldığında ortaya çıkan absürtlük, parodileştirilmiş bile olsa gerçeğin ifşası sayılır. Örneğin 2020’de Trendeki Yabancı’da yer alan “Hakan’ın Arzusu” isimli öyküde aslında kadın ve erkeğin insanlık tarihine yayılan ve küçük değişikliklerle devam eden hikâyesi sadece bir kadın ve bir erkek üzerinden anlatılıyor. Ataerkinin kadın bedenini eline alıp ihtiyacına ve arzusuna göre şekillendirmesinin öyküsü denilebilir. Bireysel tarihin toplumsal tarihten bağımsız olamayacağı düşüncesiyle yazılmış bir öykü. Olay örgüsüyle düşünmekten kastım bu.

Aynı şekilde “Amatör Tiyatro Topluluğu” da benzer bir hızda ilerliyor. Ona da aile yergisi denilebilir. Toplumsal roller ifadesini günümüzde daha sık kullanır olduk, burada bunu düz anlamıyla ele alıp tiyatrodaki gibi gerçekten rol olsalardı ne olurdu gibi bir düşünceyle hareket ettim. Zaten abartma ve tersine çevirme öykülerde sık başvurduğum yöntemler. Ben bu ikisinin de çok işlevsel ve etkili olduğunu düşünüyorum, ikisi de gerçeğin sivrilip belirginleşmesine imkân sağlıyor, böylece normal saydığımıza farklı bir gözle bakabiliyoruz. Bana göre saçmalık, anlamlı bulduğumuz şeyin kendisinde yatıyor, o yüzden saçma olanı anlamın uzağında değil içinde arayıp bulmaya çalışıyorum.

“Anlatmayı Değil Göstermeyi Seçen Yazarları Seviyorum”

Doğrudan karakterin ağzından yazdığım iki öykü hariç hepsinde yorum yapmayan, aforizma yumurtlamayan, mesafeli hatta kayıtsız bir anlatıcı kullanmayı tercih ettim. Bir okur olarak da anlatmayı değil göstermeyi seçen yazarları daha çok seviyorum. Yine buna hizmet etmesi için alegoriye de başvurmuş olabilirim ama bunu yaparken yüzeydeki hikâyeyi söz sanatına kurban etmemeye çalıştım. Bir öykünün ya da bir romanın hiçbir yoruma ihtiyaç duymadan tek başına da anlamlı olması gerektiğine inanıyorum. Yapılabilecek farklı yorumlar metni zenginleştirir, genişletir, onu diri tutar. Bir metni okurken göndermeleri yakalayıp farklı metinlere, kaynaklara yönelmek, bir nesneye, imgeye ya da karaktere yeni anlamlar yüklemek eğlencelidir ama yanında bir kullanım kılavuzu olmadan anlaşılmayan ya da alt anlamları altından çekildiğinde havada asılı kalan kurgu metinlerden hoşlanmıyorum. Birbirimize ateş başında hikâyeler anlatmaya başladığımızdan beri değişmeyen tek şey bu aslında: dinleyicilerin bitse de uyusak dememesini, ateş başında otururken önündeki toprağı eşelemeyi daha keyifli bulmamasını sağlamak. O yüzden hikâyelerin sürükleyici, merak uyandırıcı olması benim için çok önemli. Yine bu amaçla okuru güldürmekten de çekinmiyorum, şaka yaparsam konuyu sulandırmış mı olurum gibi bir kaygım yok.

Sonuç olarak dinamik, çağa uygun ve taze öyküler yazmaya çalıştım. Başarıp başaramadığıma elbette okur karar verecek. Ama yayına hazırlık sürecinde edebiyat zevkine çok güvendiğim, fikirlerine saygı duyduğum, eleştirileriyle beslendiğim birkaç kişiden tüm öyküleri okumasını rica ettim. Yazı yazan herkese tavsiyem yazdıklarını onları eleştirmekten çekinmeyeceğini bildikleri kişilere okutmaları olur. Eş dost genelde fazla olumlu yaklaşır, aslında yanlış yönlendirerek farkında olmadan zarar vermiş olurlar. Yazar ve çevirmen Cahit Kaya bu noktada bana çok yardımcı oldu. Kitapta bir teşekkür kısmı yok, fırsat bulmuşken edebiyata bakış açımı kökten etkileyen Cahit Kaya’ya ve yalnızca bu kitapta değil uzunca bir süredir çevirilerim konusunda da beni hep destekleyen Nilgün Yıldız Coşkun’a teşekkür ederim. Yıllar sonra, üstelik içime sinen bir dosyayı kitaplaştırdığım için mutluyum. Bu öykülerin benden çıkması için yayımlanmaları gerekiyordu, yoksa hiçbir öykü, hiçbir roman hatta hiçbir çeviri bitmez. İnsan dönüp dönüp değiştirecek bir şey mutlaka bulur. Onlar da bizimle beraber değişip dururlar ama bu şekilde ortaya asla bir ürün çıkmaz.

“Başka Yasalar”ın okurunu bulması dileğiyle, teşekkürler.

Anıl Alacaoğlu

Başka Yasalar hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazar maceralarını buradan okuyabilirsiniz.

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: info@kayiprihtim.com

Yorum Yap

Exit mobile version