Menu
in , ,

İki Frankenstein: 1818, 1831

Mary Shelley’nin kült eseri “Frankenstein”ın 1818 ve 1831 tarihlerinde basılmış iki farklı versiyonu olduğunu biliyor muydunuz? Eserin İş Bankası Kültür Yayınları baskısını çeviren sevgili Yiğit Yavuz, “Frankenstein”ın 200. yılında bu iki kopya arasındaki farkları anlatıyor!

Mary Shelley’nin Frankenstein’ı iki yüz yaşında. Bu yıl, dünyanın çeşitli yerlerinde romanla ilgili çok sayıda yazı çıktı. Yazarın hayatını bilhassa Frankenstein’ın yaratım süreciyle bağlantılı olarak ele alan film, gösterimde; filmi Haifaa al-Mansour yönetti ve başrolde Elle Fanning yer aldı. Öte yandan, Nick Dear’ın romandan uyarladığı piyes, Türkiye’de Çolpan İlhan – Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından birkaç yıldır sahneleniyor.

Frankenstein’ı, 2015 yılında İş Bankası Kültür Yayınları için çevirdim. Kaynak kitabın iç kapağına düştüğüm notlar, 9 Şubat 2015 tarihinde saat 18.15’te başlayıp, 20.09.2015’te, saat 15.55’i gösterirken çeviriyi tamamladığımı gösteriyor; demek yedi ay sürmüş. Çeviriye esas aldığım metin, 1818 tarihli ilk Frankenstein değil, 1831 tarihli, Mary Shelley tarafından üzerinde değişiklikler yapılmış ve çoğunlukla yayıncılar tarafından tercih edilen baskıydı. Ülkemizde roman hakkında yazılmış makalelerde, bu iki varyant arasındaki farklılıklar üzerinde durulmadı; galiba konu bilinmiyor. 2017’de İletişim Yayınları tarafından basılan Serpil Çağlayan çevirisinde, tercih edilen kaynak metnin 1818 tarihli ilk baskı olduğu arka kapak sunumunda ve tanıtımlarda bilhassa belirtildiği halde, bu tercihin sebebine ilişkin açıklama yapılmıyor. Peki on üç yıl arayla basılan iki Frankenstein metni arasında ne gibi farklılıklar var? Yazımda bunun üzerinde duracağım; kitabın içeriğini ve olaylar zincirini yeniden anlatmayarak, okurun 1818 ya da 1831 baskılarından en azından birinin içeriğine vâkıf olduğunu varsayacağım.

Frankenstein; or, The Modern Prometheus (Londra, 1818)

Çeviri sürecinin başında, 1818 metniyle 1831 metni arasındaki farklılıkların boyutundan ve mahiyetinden habersizdim. Yararlandığım http://knarf.english.upenn.edu adresindeki The Pennsylvania Electronic Edition’da her iki varyantı karşılaştırmalı olarak inceleme olanağı vardı ama Shelley’nin kendi romanının ilk haline yaptığı müdahalelerin, biçimin ötesinde içeriğe nasıl bir farklılık getirdiğini bilmiyordum; bunu anlamam, ancak bu hususa dair makaleleri okumamla mümkün oldu. Yazarın 1831 baskısına yazdığı girişte yaptığı açıklama, bize bu hususta ipucu vermez. Bugiriş kısmının son paragrafında, Mary Shelley şöyle der:

- Reklam -

“Yaptığım değişikliklere dair bir tek söz ekleyeceğim. Bunlar esasen üslup değişiklikleriydi. Hikâyenin hiçbir kısmını değiştirmedim, herhangi bir yeni düşünce ya da olay ilave etmedim. Dilin, anlatımda aksamalara neden olacak kadar yavan kaldığı yerlerde iyileştirmeler yaptım. (…) Genel olarak değişikliklerin hepsi anlatıma katkıda bulunan parçalar içindedir; hikâyenin özü ve temeli olduğu gibi kalmıştır.”

Anne K. Mellor, Mary Shelley’nin bu paragraftaki ifadelerini “savunmacı bir yalan” olarak niteliyor.[1] Bu tabir kaşlarımızın yukarı kalkmasına sebep olsa da, Mellor’ın açıklamaları ve ortaya koyduğu örnekler, gerçekten de, Shelley’nin “hiçbir yeni düşünce ya da olay ilave etmedim” sözünü açık şekilde boşa çıkaracak mahiyettedir. 1818 – 1831 varyantları arasındaki bazı farkları sıralayalım:

  • Önemli farklardan biri, 1818 baskısında Elizabeth Lavenza’nın Victor Frankenstein’ın birinci dereceden kuzeni olmasıdır; 1831 baskısında söz konusu kan bağı ve dolayısıyla ilk varyanttaki ensest iması ortadan kalkar.
  • Elizabeth 1818 baskısında Evian’da, 1831 baskısında Como Gölü kıyısında can verir.
  • Mellor’ın belirttiği üzere, romandaki ana fikri büyük çapta etkileyen bir değişiklik olmak üzere, 1818’de Victor Frankenstein özgür irade sahibi, seçimlerinin sonucunu yaşayan bir karakter olarak sunulurken, 1831’de, denetimi dışındaki birtakım güçlerin oyuncağı ve kurbanıdır. Eylemler ve olaylar romanın çeşitli yerlerinde hep şansa, yazgıya bağlanır. 1818 metninde Victor Frankenstein’ın kötücül eylemlerinin seçicisi ve sorumlusu konumunda olduğunu, 1831 varyantında ise daha ziyade, kötülüğü yaratan denetimi dışında oluşmuş şartların kurbanı haline geldiğini, en azından kahramanın bu fikri ve duyguyu taşıdığını görürüz.
  • 1831 tarihli Frankenstein’da, Mary Shelley’nin aile içi ilişkilere bakışı değişmiştir; buradaki aile yapısı, 1818’deki daha eşitlikçi aile yapısı değildir artık: Erkeğe ve kadına idealize edilmiş aile yapısına uygun fedakârca roller biçilmiştir: Anne Caroline, eşi Alphonse Frankenstein’ın koruyuculuğu altındadır; eşi onu “bahçıvanların güzel bir egzotik bitkiyi sert rüzgârlardan koruması gibi” koruyup sarmalar, hatta bu tutumu, adamın “kademe kademe tüm kamu görevlerinden feragat” etmesini zorunlu kılar.[2] Caroline de kızıl hastalığına yakalanmış Elizabeth’in bakımını, kendi canı pahasına üstlenen fedakâr bir annedir. Elizabeth ise 1831 varyantında, Viktoryen zihniyete uygun meleksi bir yapıya bürünür; Victor onu aziz ruhuyla, yumuşak sesiyle, semavi gözlerinin tatlı bakışıyla anar.[3] Elizabeth’in 1818 baskısında yer alan bazı ifadeleri, 1831 baskısından çıkarılmıştır.Genç kız bu kez 1818’dekinin aksine[4], ailenin Victor için yaptığı gelecek planları karşısında üzüntü duyup gözyaşları dökmez; Justine Moritz’in cinayet suçlamasıyla yargılandığı bölümde mahkemelerin adaletsizliğine dair Elizabeth’in sarf ettiği sert sözler de[5], 1831 varyantında yoktur.1818 metniyle 1831 metni kıyaslandığında, yazarla roman kahramanı Victor arasındaki eleştirel mesafenin belirgin şekilde azaldığı fark edilmektedir.
Frankenstein (Londra, 1831)

Bütün bu değişikliklerin sebebini, Mary Shelley’nin hayatındaki ve dünya görüşündeki değişimlere bağlamak makul görünüyor. Yazar, eşi Percy Bysshe Shelley’nin 1822’de İtalya açıklarında boğularak ölmesinden sonra İngiltere’ye dönmüştü. Bir taraftan yeni romanlar yazarken,bir yandan da hayatta kalan tek çocukları Percy Florence Shelley’yi yetiştirmeye odaklanmıştı. Percy Florence, Harrow ve Cambridge’de öğrenim görecek, büyükbabası Timothy Shelley’nin 1844’teki ölümüyle, ondan baronet unvanını devralacaktı. Bu süreçte Mary, 1818’deki devrimci karmaşadan uzak, Viktoryen bir saygınlık içinde yaşamaya başlamıştı.[6] Yani Mary Shelley’nin değişen sosyal konumu, onu 1831 baskısındaki değişiklikleri yapmaya yöneltmiş olmalıdır. Shelley’ye, bilhassa Frankenstein’a büyük ilgi gösteren feminist eleştirmenler, 1818 metnine daha fazla değer verir; Mellor, “Mary Shelley’nin feminist romanı” olarak niteler eseri[7] :Bazı feminist eleştirmenlerin gözünde, “gerçek” Mary Shelley’yi yansıtan metnin budur. Mary Poovey’ye göre, feminist düşüncenin öncülerinden olan annesi Mary Wollstonecraft’ı özgüveninden ve Percy Shelley’nin estetiğinden etkilendiği gözlenen Frankenstein, Mathilda, Valperga ve The Last Man (Son Adam) romanlarının ardından Mary Shelley, tutumlarını bir kadının davranışlarına ilişkin toplumsal beklentilere uyumlu kılmaya çaba göstermiştir. Son üç romanı Perkin, Warbeck, Lodore ve Falkner, giderek rafineleştirdiği bu stratejisinin ürünleridir.[8] 1818 tarihli Frankenstein, Shelley’nin annesinin kişiliğine ve Romantizm’in özgünlük arayışına yakın durur; sonraki metninde ise Shelley, toplumun uygun gördüğü kadınlık ölçütlerine yakınlaşır. Poovey bu tutumun gerisinde, yazarın 1831 baskısında andığı, kendisine sürekli yöneltilen şu sorudan kaçınma ve eylemini maruz kılma gayretini görür:

“O zamanlar genç bir kız olan ben, bu kadar korkutucu bir fikri nasıl tasavvur edip işleyebildim?”

Bununla birlikte kanımca, on üç yıl arayla ortaya konmuş iki varyanttan hangisinin daha makbul olduğunu, sadece bu eleştirilere dayanarak söylemek mümkün değildir; okurun ve eleştirmenin yapıta bakış açısına bağlı olarak farklı şekilde yanıtlanabilecek bir sualdir bu. Söz konusu bakış açıları, ideolojik mahiyetleri ölçüsünde dar ve indirgemeci olmaktadır. Örneğin, Frankenstein’da Marx’ın yabancılaşma kavramının yansımalarını gören bir eleştirel bakış geliştirmek mümkündür. Elsie B. Michie’ye göre romanın bütününde işlenen yaratık-yaratıcı ilişkisi, işçilerle üretim güçlerini denetleyenler arasındaki ilişkiyi yansıtır.[9] Marx’ın işçinin üretime ve ortaya koyduğu ürüne yabancılaşmanın sonucu olarak, tabiata ve diğer insanlara yabancılaştığını vurgular; Victor Frankenstein’ın yaratığına biçim ve can verme süreci boyunca çevresinden ve insan ilişkilerinden kopuk, ailesiyle iletişimini kesmiş, mevsimlerin değişimini dahi fark edemez hale gelişi, bu kuram çerçevesinde anlaşılabilir. Bennet’e göre sinema ve televizyon filmlerinde Frankenstein’ın yaratığının devasa bir bedenle, yüzünde dikişler, kafasında ya da boynunda cıvatalarla, birbirine uyumsuzca eklenmiş parçalardan müteşekkil biçimde tasvir edilmesi, onun adeta bir fabrika ürünü gibi algılandığını göstermektedir. Sonuç olarak, Frankenstein’ı tek bir tema çerçevesinde değerlendirmek, bu çok katmanlı romanı gerçek anlamda kavramamızı engeller ve bu katmanlardan birine ilişkin eleştiriler, diğer katmanlara dair fikirler üretmemize engel değildir. Ben Türkiye’deki iyi okurlara, kitaplıklarında hem 1818, hem de 1831 varyantlarının çevirilerine yer açmalarını öneriyorum.

Yiğit Yavuz


Notlar

[1] Revising Frankenstein 
[2] Frankenstein, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları s.31.
[3] a.g.e., s.37.
[4] Frankenstein, İletişim Yayınları s.61.
[5] a.g.e., s.112.
[6] The Two Frankensteins
[7] Usurping the Female
[8] My Hideous Progeny: The Lady and the Monster
[9] Frankenstein and Marx’s Theories of Alienated Labor

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: info@kayiprihtim.com

Yorum Yap

Exit mobile version