Tılsım-ı Kudret‘in ortaya çıkışı on sene öncesine tarihleniyor. Ozanın Şarkısı‘nı yazdıktan sonra seriye kısa zamanda devam edemeyeceğimi anlayıp başka bir dünyaya adım atmak istediğimi hatırlıyorum. Yazım sürecinde araya İşeyen Atmaca‘yı soksam da Tılsım, İşeyen’den daha önce raflara düşmeyi başardı nasıl olduysa.
O zamanki Göktuğ, şimdikine göre daha fazla fantastik edebiyat okuyan, ezoterizme kafayı takmış bir genç arkadaşımızdı. Atlantis’ten girer, Mu’dan çıkar, bir elinde Büyük İnisiyeler, diğer elinde “Ezoterik Batıni Doktrinler Tarihi”ni tutardı. Indiana Jones hayranlığı şimdikine göre daha şiddetliydi. Bu arada hayranlığım tabii ki geçmedi ama o zamanlar sık sık eski filmleri açıp izlerdim. Polanski’nin Ninth Gate’ini de o dönem çok severdim. Sanırım Mösyö Frederic’in, nam-ı diğer Fransız’ın da ortaya çıkışı bunlar sayesinde oldu. Biraz Dean Corso, biraz Indiana Jones.
Başlarda Tılsım-ı Kudret’i sadece Osmanlı ve günümüzde ilerleyen, fantastik-korku türüne yakın bir grafik roman olmasını istiyordum. Sevgili dostum Ertaç Altınöz’le tanışmam da o günlere denk gelir. İyi ki Tılsım bizi tanıştırmış. Fikir Ertaç’ın hoşuna gitmişti ve çalışmaya başlamıştık. Şahane çizimler yapıyordu ama işler pek istediğimiz gibi gitmedi ve projeye ara verdik.
Kısa zamanda ama çok yoğun bir şekilde çalışarak dosyayı tamamladım ve Kayra’ya teslim ettim. O dönem Laika Yayınları severek okuduğum kitaplar bastığından kitabın oradan çıkması istiyordum. Dede ile oturduk, konuştuk ve tamam dedik. Ama isim konusunda çekinceleri vardı. Romanın ismi o zamanlar “Kefenyırtan“dı.
Taksim’de, Simurg Kitabevi’nin karşısında bir şeyler içerken başladık düşünmeye. Tılsım-ı Kudret isminin doğuşu da işte böyle oldu. Kayra romanı okudu ve çok sevdi, editörlüğünü üstlendi. Ertaç şahane bir kapak yaptı ve ta taaa, roman çıkmış oldu.
Sonra Tılsım uzun bir uykuya daldı. Uyandığında artık uçan arabalar vardı, vızır vızır gökyüzünde… demek isterdim ama o uçan arabalar hiç gelmedi 🙂 2000’lere de yıllardır değişmeyen belediye otobüsleri ve sevimsiz sarı taksilerle girdik bildiğiniz gibi.
Yeni kapağı Hamdi Akçay yaptı. Tılsım-ı Kudret değişim geçirdiğine göre, kapağın da değişmesi onun ruhuna iyi gelecekti. Hamdi’nin çalışmasını çok sevdik. Harika bir iş çıkardı.
Tılsım-ı Kudret üzerinde oldukça fazla düzelti yaptık, bazı bölümleri yok ettik, bazılarının yerlerini değiştirdik. Delirmiş iki cerrah gibi, kestik, biçtik, çıkardık, ekledik… Çoğu zaman kanlı ellerimizle birbirimize bakıp gülümsedik.
“Bir bardak çay daha?”
“Tabii ki ama bekle, önce ellerimi yıkamam gerekiyor.”
Roman üzerinde çalışma yaparken ne kadar değiştiğimi gördüm. Bunu görmek başta beni korkutsa da sonraları çok eğlenceli gelmeye başladı. Ve oldukça iyi hissettim. Yankı ile aylarca çalıştık ve Tılsım-ı Kudret‘i tekrar raflara koymayı başardık.
İşte ben hortlama diye buna derim!
Göktuğ Canbaba