Menu
in , ,

Çizgi Romanlarda Bahsi Geçen Seri Katiller

Gerçek katillerden ilham alınan karakterler, tamamen kurmaca olanlar… “SERİ KATİLLER”in çizgi roman dünyasındaki yerini oldukça detaylı şekilde inceleyen dosyamıza konuk olun!

Ne zaman yaşanmıştı bu olay, hangi şehirdeydi hatırlamıyorum.

Bir elinin bileğinde kelepçe sallanan, bacaklarının arasından hafifçe kan sızmış çırılçıplak bir çocuk yalpalaya yalpalaya yağmurdan ıslanmış yolda yürüyor. O an tesadüf eseri bir polis otosu o yoldan geçiyor. Hemen çocuğun yanına giden polisler neler olup bittiğini soruyorlar.

Çocuk geveleyerek, bir adamın kendini kaçırıp zorla evinde tuttuğunu, uyuşturucu vererek kendisine tecavüz ettiğini söylüyor. Zar zor kaçtığını belirtiyor.

- Reklam -

Bu lafların üzerine polisler çocukla beraber tacizcinin evine gidiyorlar. İçerideki adam kapıyı açıyor ve polislerin sorusu üzerine durumu açıklamaya başlıyor:

“Bakın biz sevgiliyiz, biraz kafayı bulup eğlenelim istedik. Elindeki kelepçe de o fantazinin bir parçası zaten. Ancak ben biraz kontrolümü kaybedince… kavga ettik. O da evden çıkıp gitti, olay bu yani.”

Polisler evden gelen iğrenç kokuya rağmen arama izinleri olmadığı ve adamın anlattıkları mantıklı geldiği için çocuğu adama teslim edip oradan ayrılıyorlar.

Adam çocuğu içeri çekiyor ve parçalayarak öldürüyor.

Etrafa berbat bir koku yayan ceset parçalarının sayısı biraz daha artmış oluyor.

Seri katillerin hayatını anlatan bir kitapta okuduğum bu bölüm benim kanımı dondurmuştu. İnsana farklı duyguları aynı anda yaşatıp ruh halini allak bullak eden Alacakaranlık Kuşağı gibi bir olay var karşımızda.

Çocuğu zerre kadar tanımasanız bile yaşadığı çaresizliği hayal etmeye çalıştığınızda yüreğiniz parçalanıyor.

Polisler yetişkin bir şişme bebek kadar zekiler zaten. Adalet anlayışları boş bir tahterevalli kadar dengede.

Peki katile ne demeli?!

Son beş buçuk ayını baba olarak geçirmiş ve bir bebeğin bütün saflığına, neşesine şahit olmuş biri olarak bunu aklım almıyor. Neler yaşıyor da o bebek başkalarına tecavüz ve işkence etmekten zevk alan bir katile dönüşüyor? Kendi içimizden nasıl canavar çıkarıyoruz?

Yanlış nerede yapılıyor?

KIRMIZI RENGİ EN ÇOK KULLANAN ÇİZGİ ROMANLAR

Geçmişleri, motivasyonları, taklit yetenekleri ve kendilerine has vahşice eylemleri ile seri katiller, etraflarına etki alanı oldukça geniş korku ve merak dalgası yaydılar her zaman.

Belki de bu sebeple her zaman ilgi çektiler. Belgesellere konu oldular, edebiyatta ve sinemada gerçek veya kurgu olanları sıkça kendilerine yer buldular.

Diğer sanat dalları gibi çizgi roman da bu büyük kaynaktan bolca yararlandı elbette. Hem gerçek katillerin işlendiği hem de yepyeni karakterlerin yaratıldığı gerilim ve gizem dolu çizgi romanlar okuduk.

Şimdi gelin bu insan kasaplarının anlatıldığı çizgi romanlara bir göz atalım:

Önemli Not: Listeyi hazırlarken özellikle merkezinde seri katil olan çizgi romanları seçtim. Yan karakterlerinden biri seri katil olan veya suçluları hedef alan intikamcı katillerin anlatıldığı çizgi romanlar listeye dahil edilmedi.

GERÇEK KATİLLERİN ANLATILDIĞI ÇİZGİ ROMANLAR

Green River Killer

Çizgi roman okumaktan gözlerimin kan çanağına döndüğü bir anda denk geldim Green River Killer’a. Tam bilgisayarı kapatacaktım ki müthiş kapağının üst kısmındaki Stephen King yorumunu gördüm:

“…son yıllarda okuduğum en korkunç açılış sahnesi…”

İnsan meraklanıyor haliyle, korku türünün en büyük yazarlarından biri de böyle diyorsa iyidir gerçekten diye düşünüyor.

Bir bakayım beğenmezsem kapatırım diye başladığım çizgi romanı bir saat içinde bitirmiştim.

Açılış sahnesi bir açıdan bakıldığında çok basit bir olayı anlatıyor aslında. Belki de gücünü buradan alıyor.

7-8 yaşlarında bir çocuk tek başına evinin önünde oynarken adamın biri yanına yaklaşıyor. Çocuğa adın ne, ne ile oynuyorsun, ailen nerede, sen de şundan hoşlanıyor musun gibi klasik sorular soruyor. Çocuk, oyununa devam ederken hiçbir şüphe duymadan adamın sorularına cevap veriyor.

Belki de en acı kısım burada: Adamın bütün sorularının ve bakışlarının altındaki sinsiliğe rağmen çocuk o kadar saf ki, hiçbir şeyden şüphelenmiyor. Bütün naifliğiyle soruları cevaplıyor, oyun oynuyor. Halbuki siz, onun başına gelecekleri aşağı yukarı kestirdiğiniz için çoktan endişelenmeye ve üzülmeye başlıyorsunuz.

Sonra adam bıçak çekip çocuğun göğsüne yandan saplıyor. Çocuk yerde ağlayarak kıvranırken soruyor:

“Bunu neden yaptın?”

Adam, herhangi bir duygu belirtisi olmayan buz gibi suratıyla cevap veriyor:

“Bilmem… birini öldürmek nasıl bir his onu merak ettim.”

70’ten fazla kişinin ölümünden sorumlu Gary Ridgway, yani kendisine takılan ve çizgi romana adını veren lakabıyla Green River Killer, Amerika’nın en meşhur seri katillerinden biriydi.

Çizgi roman ise seri katilin davasında bizzat yer almış dedektif Tom Jensen’in oğlu Jeff Jensen tarafından yazılmış. Dolayısıyla katilin yakalanmasına ait çalışmaları neredeyse bütün detaylarıyla görebiliyoruz. Yapılan planlar, takipler ve dedektiflerin ruh halleri ve cinayetlerin insanlar üzerindeki etkileri çok güzel yansıtılıyor okuyucuya.

Sade, siyah beyaz çizimler ise Jonathan Case’in ellerinden çıkma ve bu çizgi romanın başarısında büyük paya sahipler.

Torso

Alemin en büyük mafya babası Al Capone’yi parmaklıklar arkasına gönderdikten sonra emniyet gücünün rock yıldızı ilan edilen Eliot Ness’e yeni bir görev verilir:

Amerika’nın ilk seri katili olan Torso Katili’nin yakalanması.

Etrafa vücut parçaları bırakarak Cleveland’da terör estiren katilin peşine düşen Ness ve ekibinin başından geçenleri okuyoruz Torso’da. Son yıllarda kaliteli bir işine rastlamanın zor olduğu Micheal Brian Bendis’in hem çizdiği hem de yazdığı çizgi roman, Bendis’in imzası niteliğinde olan uzun ve kaliteli diyaloglara sahip. Sonlandırılamamış bir davayı aktarırken hikâyeyi ilginç ve çekici kılmak için bu diyaloglar hayati önem taşıyor elbette.

Ayrıca hikâyede politik ve etik olarak tartışmalı konular da gündeme geliyor ve ana karakterimiz Eliot Ness’in katili yakalama sürecinde yaşadığı zorlukları, kaldığı ikilemleri biz de hissediyoruz.

Okuyucunun merak duygusunu uzun süre dinç tutan ve gerçek görüntülerle çizimleri iç içe yediren görselleri ile Torso çizgi roman sevsin sevmesin polisiyeye ilgi duyan herkesin göz atması gereken bir çizgi roman.

Arkadaşım Dahmer

Lisedeki sınıf arkadaşınızın ülkenin en azılı seri katillerinden biri olduğunu öğrendiğinizde ister istemez geçmişinizi sorgularsınız değil mi?

Derf Backderf de aynı sırayı paylaştığı arkadaşı Jeffrey Dahmer’in 17 kişinin katili olduğunu duyunca haliyle afallamış. Katilin geçmişini de tanıdığı için diğer herkesten farklı duygular içerisinde: Öfkeden, nefretten kudurmuyor. Sitemli evet, ama arkadaşının araya giden gençliği için de üzgün.

Backderf’in çizgi romanını türdeşlerinden ayrı kılan esas detay Dahmer’in içindeki katilin doğuşuna sebep olan asıl soruna, yani ailesi tarafından göz ardı edilmesine değinmesi.

Başta ailesi olmak üzere çevresindeki yetişkinler tarafından görünmez bir çocukmuş gibi davranılan Dahmer’in yaşadığı yalnızlık ve depresyon, onun üniversiteyi bitirememesi, alkolik olması ve daha birçok sorun yaşamasına sebep oluyor.

Halbuki gençliğinde kendini göstermeye başlayan bu sorunlara ailesi gereken ilgiyi gösterseydi Jeffrey Dahmer bir seri katil olarak anılmayacaktı. İpin ucu akıl almaz bir noktaya kaçmayacaktı.

Bu arada akıl almaz derken abartmıyorum, zombiye dönüşsün diye öldürdüğü kişilerin beyinlerine hidroklorik asit enjekte eden birinden bahsediyoruz!

Baobab Yayınları tarafından Türkçe olarak basılan çizgi romanda çizimler de yazar Derf Backderf’e ait.

Arkadaşım Dahmer korkunç cinayetlerin işlendiği, kedi-fare kovalamacası gibi ilerleyen gerilim dolu bir suç öyküsü değil. Bu tarz bir çizgi roman arayanları kesinlikle memnun etmeyecektir.

Ancak bir seri katilin geçmişine ve psikolojisine göz atmak isteyenlere kesinlikle tavsiye edeceğim iyi bir çizgi roman.

From Hell

İşte kapkaranlık bir seri katil çizgi romanı!

Sizi adeta anlattığı hikâyenin içine sokan siyah beyaz çizimlerinden entrika dolu senaryosuna, sağlam devlet ve kolluk kuvvetleri eleştirisinden detaylara inildiğinde buram buram araştırma kokan sayfalarına kadar dört başı mamur bir eser var karşımızda.

V For Vendetta, Watchmen ve From Hell ile çizgi roman dünyasının baba-oğul-kutsal ruh üçlemesini tamamlayan duayen yazar Alan Moore bu çizgi romanda çizer Eddie Campell ile beraber çalışıyor.

Aynı isimli bir sinema filmine de uyarlanan çizgi roman, merkezinde 1800’lerin ikinci yarısında Whitechapel’de hiçbir kadının rahat nefes alamamasına sebep olan Karındeşen Jack lakaplı gizemli katili konu alıyor.

Alan Moore hemen her çizgi romanında çok iyi yaptığı şeyi yapıyor From Hell’de. Önem verdiğiniz, ilgiyle takip ettiğiniz karakterler yaratıyor. Bununla beraber 200 küsur yıl önce yaşanmış olayları anlatan bir çizgi roman olmasına rağmen sanki günümüze ithafen yazılmış hissini veriyor. Karındeşen Jack’in cinayetlerini bir geçiş kapısı olarak kullanarak masonlardan, kadın düşmanlığından, adalet yoksunluğundan ve daha birçok konudan bahsediyor. Bütün bu detaylar arasında kurgu karakterler kadar Oscar Wilde ve Josep – Fil Adam – Merrick gibi gerçek kişilere yer veriyor.

Yayıncı Flaneur Books, kendilerine attığım mesaja cevap olarak sert kapaklı özel edisyonun bittiğini söylemişti. Kağıt kapaklı standart edisyon ise hala raflarda bulunabilir.

Adı Cehennemden Gelen olan bir çizgi romanın şiddet ve cinsellik konularında elini korkak alıştırmadığını söylememe gerek var mı?

Not: Karındeşen Jack’i konu alan başka çizgi romanlar da var ancak bu yazıda vaktinizin ve paranızın tam karşılığını verecek olan bu çizgi romana yer vermek istedim. Karındeşen’le ilgili daha derinlere inmek isteyenler Dark Horse Comics, Caliber Comics ve Eternity Comics’ten çıkan Jack The Ripper, Je-tae Yoo tarafından yazılıp çizilen Jack The Ripper: Hell Blade ve NBM Comics’ten çıkan A Treasury of Victorian Murder: Jack the Ripper çizgi romanlarına bakabilirler. Ancak bir iki tanesi hariç bu çizgi romanların kolay bulunmadığını da belirtmiş olayım.

KURGU SERİ KATİLLER

Area 10

DC Comics’in genellikle yetişkinlere hitap eden Vertigo serisinin kendi içinde Vertigo-Crime (Suç) diye bir alt başlığı daha vardı.

Christos Cage’in yazdığı Area 10 için gönül rahatlığıyla bu alt kategorinin en iyisi diyebilirim.

Aslında ilk bakıldığında bilindik bir hikâye var karşımızda: Arkasında kafaları kesilmiş cesetler bırakan 8. Henry lakaplı bir seri katili yakalamaya çalışan dedektifleri okuyoruz.

Ancak hikâyede şöyle önemli bir nokta var ki ana karakterimiz dedektif Adam Kamen bir yerde anlının tam ortasına bir tornavida yiyor ve yoğun bakımdan çıktıktan sonra sanrılar görmeye başlıyor. İşte tam da burada çizgi romana adını veren konuya geliyoruz.

1960’lı yıllarda Bart Hughes isimli Hollandalı bir tıp fakültesi öğrencisi, beynin gelişiminin beyindeki kan miktarı ile doğru orantılı olduğunu savunuyordu. Hughes’a göre ilk doğduğumuzda tam kapanmamış olan kafatası sayesinde daha çok kanın dolaştığı beynimiz çok daha yüksek bir performans gösteriyordu, bebeklerin bütün bilgileri sünger gibi çekmesi ve çok hızlı bir gelişim göstermesi bu sebeptendi. Zaman geçtikçe üzerindeki deliklerin ve çatlakların kapandığı kafatası aslında bizim kapasitemizi de kısıtlıyordu.

Dolayısıyla beynin ön korteksinde açılacak bir delikle beyne tekrar daha çok kan ulaşması ve dolayısıyla kişide bir aydınlanma yaşaması sağlanabilirdi.

Peki çizgi romandaki dedektifimiz Kamen’in yaşadıkları aslında bir aydınlanmanın etkisi mi yoksa bunların hepsi safsata da adam ölmeden önce kafayı mı yiyor?

Daha da önemlisi bunların işlenen cinayetlerle bağı mı var?

Gizem, gerilim, heyecan, sürpriz yani seri katil merkezli bir hikâyeden ne bekliyorsanız Area 10 hepsini karşılayan bir çizgi roman.

Özellikle Chris Samnee bu tür hikâyeleri çizmek için doğmuş gibi. Adeta 1930’lar ve 40’larda çekiliem kara filmleri izliyormuş gibi hissediyorsunuz sayfalara bakınca. Tek başına etiket fiyatına değer siyah beyaz çizimler var burada.

Gözler ve Karanlık

Delilik ile dahilik arasında olduğu iddia edilen ince çizgi boyunca hem senaryosu hem de çizimleri ile dengesini hiç bozmadan ilerleyen çok iyi bir çizgi roman var karşımızda.

1900’lü yılların sonlarında geçen hikâye Alessandro isimli bir ressamla tanıştırıyor bizi. Alessandro genç, yakışıklı ve çok yetenekli bir ressam. Başarı hikâyeleri ile süsleyeceğini düşündüğü kariyeri, kız arkadaşı ile beraber geçirdiği bir trafik kazası sonrasında beklediğinden de daha iyi bir hal alıyor.

Sonu hayra bağlanmayan şer olmaz misali, Alessandro yol kenarında kanlar içinde yatan kız arkadaşına son sözlerini söylerken, tam ölüm anında, kızın göz bebeğinde bir desen görüyor ve birkaç ay sonra bütün sanat camiasında deprem yaratacak eserlerin doğuşu o an başlıyor.

Kazadan sonra depresyona giren ve bir süre hiçbir şey çizemeyen ressamımız depresyon bataklığından çıkıp obsesyon çukuruna dalıyor bu sefer. Kız arkadaşının gözünde gördüğü deseni aklından çıkaramıyor. Sürekli o desen üzerinde çalışıyor, sürekli onunla ilgili konuşuyor ve sonunda ortaya çıkardığı çizimler akıl almaz bir takdir görüp adeta bir akıma dönüşüyor.

Ancak ressamımızın obsesyon çukurunun içinde düşmeye devam ederken, o zifiri karanlıkta görmediği bir detay var:

O ilham aldığı desen hafızasından silindikçe çizimlerindeki kalite de gözden kaybolmaya başlıyor.

Yani gören herkesin adeta aydınlanma yaşadığı, büyük kitleleri arkasından sürükleyen ve onlara ilham veren çizimlerin devam etmesi için Alessandro ‘nun tekrar tam ölüm anında birinin gözüne bakması gerekli.

Yani asıl soru şu:

Şimdi hangimizi kurban seçecek?

İtalyan yayıncı Bonelli tarafından basılmış siyah beyaz bir çizgi roman olan Gözler ve Karanlık, ülkemizde Hoz Comics tarafından yayınlanmıştı.

Basım yılı 2010, sayfa sayısı 302, maşallah skoru 41.

Nailbiter

5 şeker atmadan çay içmem, bir seri katille asla yetinmem diyorsanız tam sizin zevkinize uygun bir çizgi romana geldik şimdi. Image Comics tarafından yayınlanan ve an itibariyle hikâyesinde sona gelinmiş olan Nailbiter, dünya tarihinin gördüğü en vahşi 16 seri katili anlatıyor.

Peki birbirinden farklı motivasyonlara ve metotlara sahip bu seri katillerin ortak bir noktası olabilir mi?

Milyonda bir ihtimal dersiniz belki ama garip bir şekilde bütün bu seri katiller Amerika’nın Buckaroo Oregon kasabasından geliyorlar.

Bu seri katil fabrikası kasaba ile ilgili gerçeği bulmak ve ortağını kurtarmak için NSA ajanı Nicholas Finch’in yine bu kasabadan çıkan katillerin en meşhuru olan Edward “Nailbiter” (Tırnak Yiyen) Warren ile çalışması gerekiyor.

Sonrası ise oldukça kanlı, gizemli ve gerilim dolu bir hikâye.

Nailbiter çok sağlam bir konuya ve dakika başına düşen sayfa çevirme sayısını tavan yaptıran bir tempoya sahip. Yine de belli bir süre sonra bu bol karakterli hikâye biraz gücünü yitiriyor çünkü umursadığınız karakter sayısı çok değil. Sadece kasabaya ait gizemin ne olduğu konusu hikâyeyi bir noktaya kadar sırtlıyor çünkü.

Buna rağmen Nailbiter kötü bir çizgi roman mı? Kesinlikle değil.

Ülkemizde henüz basılmadı, İngilizce alacak olanlara özel The Murder Edition baskılarını almalarını öneririm.

Death Note

Polisiye hikâyeleri en çok sevilen taraflarından biri de iyi karakterle kötü karakter arasındaki zihin satrancı şüphesiz.

Rakiplerin davranışlarına göre plan yapmak, saldırı ve karşı-saldırı düzenlemek, bir sonraki adımlarını tahmin etmek her zaman keyifle izlenen bir mücadele olmuştur.

13 Ciltten oluşan Death Note, bu mücadeleyi en iyi işleyen öykülerden, hatta ileri gidiyorum, bu türün en iyisi.

Türdeşlerinden büyük ölçüde ayrılan bir seri katilimiz var Death Note’de. Seri katilimiz cinayet işlerken ellerini hiç ama hiç kirletmiyor. Hayır Charles Mason gibi cinayetleri başkalarına işletmiyor. Katilimiz dahi lise öğrencisi Light Yagami, bütün cinayetleri Ölüm Defteri isimli özel bir deftere gerekli bilgileri yazarak işliyor.

Killer (Katil) kelimesinden türeterek kendisine Kira adı takılan Yagami ilk başta suçluları hedef alan bir intikamcı olsa da bir kara deliği dolduracak egosunun etkisiyle cinayetleri iyice şirazesinden çıkmaya başlıyor ve seri katile bağlıyor.

Emniyet güçleri de bu kıyım karşısında boş durmuyorlar elbette ve Moriarty’nin karşısına bir Sherlock Holmes dikiyorlar, yani L’yi.

Her zaman dizleri karnına çekik olarak oturan, mükemmel bir analitik yeteneğe ve peygamber sabrına sahip bu çocuk da elini hiç kirletmeyen seri katili yakalamak için bütün yeteneklerini kullanıyor.

Micheal Mann’ın polisiye sinemasındaki zirve noktaya bayrak diktiği filmi Heat (Büyük Hesaplaşma) ile en iyi örneğini verdiği ‘birbirine saygı duyan zıt kutuplar’ teması bu dünyaca ünlü mangada da mükemmel bir şekilde işleniyor.

Kira, arkasında bıraktığı cesetleri ekmek kırıntısı gibi takip edip kendisini bulmaya çalışan L’yi tanıdıkça, düşmanı olsa bile, ona bağlanmaya başlıyor ve hikâye çok daha keyif verici bir hale geliyor.

Ölüm sonrası hayata ve bu hayattaki tanrılara yer veren Ölüm Defteri eğer baştan sonra gerçekçi bir hikâye arayanları memnun etmeyebilir.

Ama polisiye hikâyelere zerre, sadece zerre kadar ilgi duyuyorsanız Gerekli Şeyler tarafından dilimize kazandırılan bu mangayı kesinlikle okuyun. Sonra da cila niyetine animesini izleyebilirsiniz.

Önemli Not: Netflix yapımı uyarlamasını izlemenizle, adınızı Ölüm Defteri’ne yazmanız aynı hesaba çıkabilir.

Ben, Katil

İlham almak için değil ilham vermek için cinayet işleyen bir sanatsever var bu sefer karşımızda. Başkarakterimiz sanat tarihi profesörü Enrique Rodrigez görüp görebileceğiniz en tehlikeli seri katillerden biri; zeki, detaycı, disiplinli ve en kötüsü de sabırlı.

Sanatın ne olduğu ve insanoğlu için önemi ile ilgili sürekli bilgiçlik taslasa da bu onu diğer seri katillerden çok da farklı kılmıyor. Belli bir motivasyonla hareket ediyor, cinayetleri belirli bir benzerlik içeriyor.

Kendine sorarsanız seri katil mi? Kesinlikle hayır.

Ben, Katil hikâyeden çok karaktere odaklanan bir çizgi roman. Katille polisin kedi-fare kovalamacası oynadığı, gizem ve entrika içeren gerilim dolu bir hikâye okumayı bekleyenler biraz hayal kırıklığı yaşayabilirler. “Ben, Katil” adına yaraşır bir şekilde bütün hikâyesini ana karakterine odaklıyor. Her şeyi onun yanında görüyorsunuz, sürekli onun düşüncelerini okuyoruz. Okuyucunun katilin aklına girmesini istediğini çok belli ediyor yazar Antonio Altarriba.

Çünkü vermek istediği nokta da hepimizin içinde belli bir miktar kötülük olduğu. Kötü bir ebeveyn, zor bir çocukluk dönemi, hayat kaydıran travmalar, yoksulluk gibi sebeplerin kötülüğün belli bir insan grubuna hasmış gibi gösterilmesinin yanlış olduğunu söylüyor katilimiz.

Eğer karakteri sizi bir şekilde çekmeyi başarırsa mükemmel bir çizgi roman. Aksi takdirde fevkalade görselleriyle yetinmek zorundasınız. Sadece siyah, beyaz ve kırmızıdan oluşan kalın çizgilerin hâkim olduğu çizimler hikâyenin karanlık tonunu çok güzel sırtlıyor.

Günümüz dünyasının, hızlı tüketimin ve yapaylığın artık duyguları köreltmeye başladığı bir noktada yaşadığını hissedebilmek için öldürme ihtiyaç duyan bir adamı anlatan Amerikan Sapığı filmini hatırlattı bana Ben, Katil. Cüzi miktarda gerçek, ölümüne karanlık ve karamsar…

Hani “Zaman her şeyin ilacıdır,” diye bir söz vardır; bu da Enrique Rodrigez’in versiyonu:
“En büyük seri katil zamandır. Er ya da geç -acelesi yoktur.- Hepimiz onun cürümlerinin kurbanı olacağız.”

Severed

Rozet ve silah taşıyan herkesin geri planda kaldığı, sadece katil ve kurban ilişkisine odaklanan gerilim hikâyesi ilginizi çeker mi?

1900’lü yılların başında Amerika’da, kimsesi olmayan veya yetiştirme yurtlarında yaşayan çocuklar teker teker kaybolmaktadırlar. Başlarında kendilerini kollayan bir ebeveyn olmayan ve duygusal olarak yaralı, kandırılması kolay bu çocuklardan bir daha hiç haber alınamamaktadır. Çünkü sürekli başka bir kılığa giren, hayat avcısı, yamyam yaşlı bir herif karnını doyurmak için insan yavrusu yiyordur…

Dolayısıyla ana karakterimiz Jack’in böyle bir dönemde evden kaçması çok gereksiz ve tehlikeli bir hareket olarak görülebilir. Ama kendisinin bu yolculuğa çıkmak için sağlam gerekçeleri var; doğduğundan beri hiç görmediği babasından kalan bir fotoğraf, mektup ve elbette mektubun arkasındaki adres.

Büyük bir umut ve heyecanla atıldığı yol macerasında iyiden çok kötü niyetli insanlarla karşılaşan ve dış dünyanın yalnız bir çocuk için ne kadar tehlikeli olduğunu gören Jack’in yolu Samantha ile kesişir.

İki kader mağduru çocuk sırtlarını birbirlerine dayarlar. Umutlarını ve hayallerini beraber götürmeye karar verirler.

Başlarına gelecek felaketler zincirinden haberleri olmadan…

Hemen her yazdığı çizgi romana kalite katan Scott Synder’in hikâyesi sürpriz, gerilim ve dram dolu. Severed’in ilgi çekici yanı çok ürkütücü bir hikâye sunmasına rağmen bir o kadar da içten bir aşk hikâyesi anlatması.

Yine de, Synder’ın senaryosu ne kadar parlak olursa olsun, bu çizgi roman Attila Futaki’nin mükemmel çizimleri olmadan bu kadar etkileyici olamazdı. İster içinizi ısıtacak sahnelerde olsun ister korkunç bölümlerde, çizimler verilmek istenen duyguyu okuyucuya kusursuz bir şekilde aktarıyor.

Bu çizgi romanı okuduğumdan beri takma diş gördüğümde rahatsız oluyorum.

…DEVAMI İÇİN TIKLAYIN…

SÜPER KAHRAMAN DÜNYASININ SERİ KATİLLERİ

Batman Long Halloween & Dark Victory

Bir yıl boyunca bütün özel tatil günlerinde cinayet işleyerek “Tatil günü bir rahat vermediniz,” sözüne çarpık bir anlam katan bir seri katil var.

İki Cadılar Bayramı arasında geçen 12 ayda kimseye rahat nefes aldırmıyor; ne mafyaya ne Batman’a ne polise ne de Harvey Dent’e. İşin ilginci 367 sayfalık bu çizgi romanı bitirdiğinizde aklınıza yer edecek olan kötü adam seri katil değil. Yer yer arzı endam eden süper kötüler de değil. Asıl olay Harvey Dent’te.

Yönetmen Christopher Nolan’ın başyapıt olarak nitelendirdiği ve üçlemesinin ikinci filmi Kara Şövalye’ye büyük oranda esin kaynağı olan Bitmeyen Cadılar Bayramı, merkezinde bir seri katil hikâyesi işlese de alttan alta Two-Face’in doğuşunu anlatıyor. Hem de anlatılabilecek en iyi şekilde!

Şükran Günü, Cadılar Bayramı, Noel gibi günlerde cinayet işlediği ve her seferinde cesedin yanına o günle ilgili özel bir nesne bırakan katile medya, Holiday (Tatil) adını takıyor. Bölge Savcısı Harvey Dent ve Komiser Gordon henüz kariyerinin başında olan ve yeni yeni isim yapmaya başlamış Batman’le beraber çalışarak bu seri katili mafyadan önce bulmaya çalışıyorlar. Çünkü Tatil Katili bütün kurbanlarını Carmine Ailesi’nden seçiyor ve her seferinde sırra kadem basmayı başarıyor.

Anlayacağınız çizgi romanın adı boş yere Long Halloween değil.

Jeph Loeb’in yazdığı çizgi romanlar bana Mahsun Kırmızıgül’ün filmlerini hatırlatıyor bazen: Çok karakter, çok olay, çok hikâye, çok detay… Ama bütüne baktığınızda bir sorun olduğunu düşünüyorsunuz. Bunun sebebi hikâyedeki bütün öğelerin elzem olmaması. Hikâyeye herhangi bir katkısı olmayan olaylar ve karakterler gereksiz bir şişkinlik yaratıyor, üstüne üstlük bazı konuların ucu açık kalıyor.

İşte tam da bu yüzden başlıkta Long Halloween’i ve devam niteliğinde olan çizgi roman Dark Victory’i beraber yazdım. İkisini hemen arka arkaya okumanız biraz zor olabilir çünkü ikisi de gerçekten uzun çizgi romanlar ama Long Halloween hafızanızda etkisini kaybetmeden Dark Victory’i okursanız epik bir suç destanı okumuş olacaksınız.

Dark Victory, çok yakın arkadaşının yani Harvey Dent’in bir suçluya dönüşmesini hala atlatamamış olan Batman’in taklitçi bir seri katilin peşine düşmesini anlatıyor. Yine özel tatil günlerinde, birisi polisleri öldürüp asılmış bir halde yanlarına çöpten çizilme asılmış adam resimleri ile bırakıyor.

Aynı Bitmeyen Cadılar Bayramı’nda olduğu gibi Dark Victory’de de seri cinayetler birçok yan öykü ile sarmalanıyor: Batman ve Robin’in ortaklığa adım atmaları, Falcone Ailesi, Batman ve Komiser Gordon’un Harvey Dent’e olanları atlatmaya çalışmaları, süper kötüler ve tabi ki Batman ile Kedi Kadın arasındaki ilişki.

En iyi Batman çizgi romanları söz konusu olduğunda hikâyenin başını anlattığı için Long Halloween’in adı daha sık duyulur ancak Dark Victory de gerçekten iyi bir dedektiflik öyküsüdür.

Tim Sale’in grotesk tarzdaki çizimleri de çizgi romanın havasına cuk diye oturuyor. Özellikle daha sonradan hem Long Halloween hem de Dark Victory basılan için basılan Noir edisyonlarında bu çizimler siyah beyaz olarak daha da etkileyici bir hal almıştı.

En iyi Batman çizgi roman listelerinde her zaman görebileceğiniz bu eserleri polisiye-suç öyküsü seven herkese tavsiye ederim.

Batman Gothic

20 yıl önce 8 çocuğu öldüren yaşlı bir sapık mafya üyeleri tarafından infaz edilmişti. Gazetelerin Mr. Whisper (Bay Fısıltı) dediği bu adam ise şu anda o mafya üyelerini teker teker öldürüyor ve kimse onu durduramıyor.

Peki ama bu adam ölmemiş miydi? Yıllar sonra hala nasıl aynı görünüyor? Ve neden gölgesi yok?!

Bu çizgi romanı listeye ekleyip eklememe konusunda oldukça kararsız kaldığımı söylemeliyim. İlk 2 sayısında safkan bir seri katil hikâyesi gibi başlayıp gittikçe doğaüstü korku öğeleri ile çevrilen bir öykü var karşımızda.

Mafya üyelerinin Mr. Whisper’ı durduramamaları Batman’den yardım istemelerine sebep oluyor. İlk başta “Kendi pisliğinizde çürüyün,” diyen Batman, katilin kimliğini öğrendiğinde zaten kendisinin işin içine yıllar önce girdiğini anlıyor ve biz de kabuslarla cesetlerin her sayfada kol gezdiği bir çizgi roman okuyoruz.

Yazının başında dediğim gibi gotik ve sağlam bir seri katil hikâyesi bekleyenleri biraz hayal kırıklığına uğratabilir çünkü hikâyesi bir noktadan sonra keskin bir dönüş yapıyor ve tarikatlara, ruh takasına ve lanetlere bağlanıyor.

Batman çizgi romanına yakışan ürkütücü ve heyecan verici bir atmosferi var. Ama Batman’i hem fiziksel hem de entelektüel olarak olması gerektiğinden zayıf gösterdiği, hatta yerin dibine soktuğu noktalar gerçekten sinir bozucu.

Daredevil Dark Art

Günümüzdeki süper kahraman çizgi romanları ile ilgili en büyük sorunun hikâyeyi gereğinden önce bitirmek olduğunun düşünüyorum. Aksiyona ve tempoya yükleneceğim diye kurgu ve karakterleri biraz boşa harcıyor yazarlar.

Charles Soule’un yazdığı ve Ron Garney’in çizdiği Daredevil serisinin 3. cildine denk gelen Dark Art (Kara Sanat) hikâyesi de benzer bir sorundan muzdarip.

Ama yine de çok iyi bir hikâye!

Marvel Comics’in sıradışı ırkı Inhumans’ı hedef alan bir seri katil, öldürdüğü kişilerin cesetlerini veya kanlarını kullanarak sanat eserleri ortaya çıkarmaktadır. Daredevil, yardımcısı Blindspot’un katilin ilk eserini, yani özel tablosunu bulması ile olaya dahil olur ve ölü sayısı daha fazla artmadan New York’un karanlık sokaklarında katilin peşine düşer.

Dark Art’ın başarısında birçok sebep var ve belki de en önemlisi kötü karakterimizin gerçekten hikâyeye ağırlığını koyması.

İlk başta medya tarafından Vincent Van Gore adı koyulsa da daha sonra adının Muse olduğunu öğrendiğimiz ve adı dışında hakkında hiçbir bilgimizin olmadığı seri katilin basit ama korkutucu bir görünüşü var.

Kötü olmak için yetmez mi? Acımasız, kafadan kontak ve ne zaman nerede ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor. Daredevil çizgi romanlarının ihtiyaç duyduğu yeni ve sağlam kötü adam boşluğu da dolmuş oluyor böylelikle.

Charles Soule kötü karakteri ince ince işlerken bir yandan da senaryonun içine insanların (aynı zamanda Inhuman’ların da) maddi çıkar veya iktidar sevdası ile ilgili ciddi eleştiriler ekliyor ve hikâyesini derinleştiriyor.

Daredevil – Karnak dövüş sahnesi de kadayıfın üstündeki kaymak gibi…

Ama yazının başında bahsettiğim gibi, 5 fasikülde tamamlanan Dark Art hikâyesinin tadı damakta kalıyor. Keşke senaryo biraz daha uzun tutulsaymış, hikâye tam potansiyeline ulaşabilseymiş diyor insan kendi kendine.

Yine de, öncesinde olanları anlamak için sadece ilk cilt Chinatown’u okumanızın yeterli olacağı Dark Art, kısa ama keyif veren bir seri katil öyküsü.

Bu yazıdaki sanat ile adam öldürmeyi birbirine bağlayan kaçıncı manyak bu?

Batman – Gotham By Gaslight

Aynı cinayet konusunda olduğu gibi esin kaynağı olma konusunda da Karındeşen asla bir tane ile yetinmiyor.

Batman’in Elseworlds (Alternatif Evrenler) başlığına dahil olan bu çizgi roman dünyanın en büyük dedektifi ile en korkutucu seri katilini karşı karşıya getiriyor.

Çizgi roman, Batman’i halkın gözünde bir vampir, bir öcü olarak gösterirken Karındeşen Jack’in kimliğini belli bir yere kadar gizli tutarak onunla ilgili bütün kasvetli esrarı bozuyor ve güzel bir ironi oluşturuyor.

Hafif değiştirilerek olsa da Bruce Wayne’nin ailesini kaybedişi, uşağı Alfred, Komiser Gordon gibi Batman çizgi romanlarına ait önemli kişi ve olaylar aynen bu hikâyede de yer alıyorlar.

Yeni bir karakter olarak bu çizgi romanda Jacob Packer’i tanıyoruz. Kendisi Bruce’un babası Thomas Wayne’nin samimi olduğu eski bir arkadaşı ve Bruce’un amca olarak gördüğü biri. Hikâyeye olan etkisini başta yavan olsa da sonlara doğru etkisi büyük oluyor.

Victoria Dönemi’nde yaşanan olayları Batman’in doğuşuyla da beraber anlatan hikâye, bu özelliği ile Batman’e yabancı okurlara da hitap ediyor.

En büyük zaafı kısa hikâyesi olan Gotham’ın Gaz Lambaları, Hellboy ve B.P.R.D. Evreni’nin yaratıcı Mike Mignola’nın çizimleri ile bu açığını kapatıp bir fersah ileri geçiyor. Mignola’nın gotik mimariyi müthiş yansıtan, gölge dolu ürpertici çizimleri bu çizgi romana çok ama çok değer katıyor.

Brian Augustyn tarafından yazılan Gotham’ın Gaz Lambaları ülkemizde JBC Yayıncılık tarafından çok kaliteli bir çeviri ve baskı ile yayınlanmıştı.

Batman’i Viktorya Dönemi’nde steampunk kültürüne bürüyen, tarihin en meşhur seri katili Kaırndeşen Jack ile karşı karşıya geldiği bir hikâye bu. Şu tanıma bakın, bundan kötü çizgi roman çıkmaz ki!

Yine de insan hikâyenin başındayken sonunda neler olacak tahmin edebiliyor.

Yani iki rakipten birinin akıl hocası Sigmund Freud, sizce hangisi kazanır?!

Justice League – Identity Crisis

Birisi süper kahramanların değer verdiği, gönülden bağlı olduğu kişileri teker teker öldürüyor. Ne Krypton teknolojisi ne Atlantis’ten gelen malzemeler ne de Batman’in icat ettiği garip cihazlar katile dair bir iz bulabiliyor. Korku ve çaresizlik süper kahramanları sarıp sarmalarken onların birbirlerine daha da bağlanacaklarını düşünüyorsunuz ama öyle olmuyor.

Aslında bu cinayetler daha kötü olayların yaşanmasına ve sırların ortaya çıkmasına sebep olacak bir fitil sadece.

Polisiye gerilim kitapları ile yazarlık kariyerini sürdüren Brad Meltzer’in yazar koltuğunda oturduğu Kimlik Krizi, gerçekten bazı alanlarda sıra dışı, genel haliyle ise mükemmel bir Justice League hikâyesi.

Bir kere hikâyenin merkezindeki Elongated Man, aslında hiç birimizin çok da umurunda olmayan C sınıf bir süper kahraman. Ama Meltzer bu adamın hikâyesini o kadar içten anlatıyor ki finalde favori süper kahramanlarınızdan biri olabilir.

Elongated Man’in dahil olmasıyla başlayan cinayetler zinciri, her yeni eklenen halkasıyla kahramanlarımızın yaptıkları işi, ailelerini ve hayata bakışlarını sorgulamalarına sebep oluyor.

Bütün karakterler kendilerine yeteri kadar alan bulabiliyorlar, seslerini okuyucuya rahatça duyurabiliyorlar. Özellikle DC Comics’e çok uzak değilseniz çizgi romandan alacağınız tat daha da artacaktır.

Brad Meltzer’in bir diğer başarısı, hikâyenin duygusal gücünden ödün vermeden aksiyonu da unutmaması. 3. sayıya denk gelen bir Deathstroke – Justice League kapışması var ki kalbe inen adrenalin iğnesi gibi. Deathstroke’nin her birini ince ince planladığı atakları ve işin bir noktadan sonra şık ve artistik süper kahraman dövüşünden çıkıp tekme tokat sokak kavgasına dönmesini okumak gerçekten heyecan verici. Yeri gelmişken çizer Rags Morales de hakkını teslim etmek lazım; sayesinde hem aksiyon içeren bölümlerde yaşanan karmaşa ve heyecan hem de karakterlerin öfke patlamaları veya duygusal anları bize olduğu gibi yansıyor.

Hikâyeyi camı sisten yapılmış bir gözlükle okuyormuşsunuz hissiyatı veren ve son sayıya kadar gizemini asla kaybetmeyen çizgi roman, bitiş sayısında okuyucuyu şaşırtmayı başarıyor.

Sürükleyici bir seri katil hikâyesi kadar sağlam bir aşk hikâyesi de anlatan ve finalde boğaz düğümleten Justice League Identity Crisis, okuyabileceğiniz en iyi DC çizgi romanlarından biri.

Thor – Tanrı Kasabı & Tanrı Bombası

Bu çizgi romanın bu yazıda olmasını garip karşılayanlar veya yadırgayanlar olabilir ancak biraz düşündükten sonra yine de eklemeye karar verdim.

Neticede kötü adamımızın lakabı Tanrı Kasabı. Çok da haksız değilim yani, değil mi?

Marvel NOW! ile hikâye gidişatına bir ara verip yeni hikâyelerle okuyucuları kendine çekme politikası uygulayan Marvel Comics, Thor çizgi romanının başına yazar Jason Aaron ve çizer Esad Ribic’i getirmişti. İkilinin başarısı o kadar büyük oldu ki, Aaron 7 yıldır Thor hikâyeleri yazıyor.

En iyi Marvel çizgi romanları listesinde kesinlikle kendisine bir yer hak eden bu epik hikâye, başlığa adını veren Tanrı Kasabı ve Tanrı Bombası ciltlerinden oluşuyor.

Hikâyemiz çok uzaklardan Thor’un kulağına gelen bir yardım çığlığı ile başlıyor. Bütün gezegeni kuraklıktan mahvolmuş bir canlı, hayatlarını kurtarması için Yıldırım Tanrı’sına yalvarıyor ve o da bu yakarışa tepkisiz kalmayıp doğruca olay yerine uçuyor.

Kendisiyle beraber getirdiği fırtına ve yağmur, halkın sevinç gözyaşlarıyla beraber yerleri sırılsıklam ettikten sonra hep beraber yiyip içerek kutlama yapıyorlar. Ardından kahramanımız onlara neden kendi tanrılarına dua etmediklerini soruyor.

Yaşlılardan biri kendilerinin tanrıları olmadığını, tanrıların sadece çocukları eğlendirmek için anlattıkları peri masallarında yer aldığını söyleyince Odinson biraz öfkeleniyor ama daha çok şaşırıyor.

Kendilerine edilen duaları sürekli olarak karşılıksız bırakan tanrılar olduğunu duyunca neler olup bittiğini anlamak için bu tanrıları aramaya koyuluyor.

Bulduğu cesetler ise kafasındaki birkaç soruyu cevaplarken yenilerini ortaya çıkarıyor:

Kim tanrıları işkence ederek öldürüyor?
Neden öldürüyor?
Ve şu an nerede?

Hikâyeyi geçmiş, günümüz ve gelecek olarak üç ayrı zaman dilimi içinde; dolayısıyla da çekici kaldırmaya layık olmayan genç Thor, hepimizin bildiği haliyle Avengers üyesi çekiçli Thor ve tek gözü olmayan, bir kolu metalden yapılma yaşlı Yüce Thor üzerinden anlatan Jason Aaron, katilin zaman veya mekân gözetmeksizin her an her yerde ciddi bir tehlike oluşturduğunun altını iyice çizmiş oluyor.

En sağlam satanistin bile yanında ilahiyat mezunu gibi kaldığı katil Gorr, 11 sayı boyunca Thor’a, pardon Thor’lara, kök söktürüyor.

Raflarımıza Marmara Çizgi etiketi ile çıkan çizgi roman, işin içinde mitoloji ve fantastik öğeler olduğu için seri katil çizgi romanı arayanların ilk başta dikkatini çekmemiş olabilir.

Farklı sularda yüzmeyi seven, yeniliklere açık okurların bir şans vermesini tavsiye ederim.


Böylelikle Çizgi Romanda Seri Katiller yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Elimden geldiğince geniş bir yelpazede farklı türdeki örneklere yer vermeye çalıştım, umarım polisiye severlerin hoşuna gitmiştir.

Listedeki eserlerin çoğu en iyi çizgi roman listelerinin gediklilerinden, eğer okumadıklarınız varsa gerçekten şans vermenizi tavsiye ederim. Sizler de kendi aklınıza gelen isimleri Kayıp Rıhıtm Forum’da belirterek listeye katkı sunabilirsiniz.

İyi okumalar dilerim.

H. Barlas Omay

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: info@kayiprihtim.com

Yorum Yap

Exit mobile version