Korku türünün en bilinen yazarlarından biri olan H.P. Lovecraft sadece yazdıklarıyla değil, yaptığı çalışmalarla da türe katkısı son derece büyük bir isim. Sadece tek bir türe hapsedilmeyecek kadar büyük bir hazineye sahip olan Lovecraft, ismini koyduğu “tuhaf kurgu”nun yanı sıra “gotik” ve “büyülü gerçeklik”in de sınırlarını ortadan kaldırarak hepsini harmanlamış, hem çağdaşlarını hem de ardıllarını etkileyerek resimden sinemaya, oyunlardan dizilere kadar pek çok alanda çeşitli eserlere ilham kaynağı olmuştur.
Lovecraft’ın eserlerinde belki de en çok öne çıkan unsur, başka boyutlardan ve dünyalardan gelen yaratıklardır. Bildiğimiz fizik kanunlarına karşı gelerek hem insan aklının hem de geometrinin sınırlarını zorlayan bu yaratıklar Polygon için Emma Stefansky tarafından derlenmiş, biz de sizler için çevirdik. Gelin bu tüyler ürperten yaratıklara hep birlikte göz atalım.
Dagon
Öykü morfin bağımlısı olan bir adamın, Ekvator’un güneyinde sismik aktiviteyle yükselmiş gibi duran bir sahile vurmasıyla başlıyor. I. Dünya Savaşı’nın başlarında, satış memuru olarak görev yaptığı posta gemisi Pasifik’te Almanlar tarafından ele geçirilince kaçan ve kendini bu çamur deryasında bulan adamın başına sonradan gelenlerse daha da feci. Bulduğu “Doré’yi bile kıskandıracak bir dizi yarı kabartma”da anlatılan balık-tanrı Dagon ve dalgaların altında yaşayan balık-insanlar (Derlinlerdekiler) hakkında anlattıkları tüylerinizi ürpertmeye yetiyor. Pek çok Lovecraft öyküsü gibi bu öykünün sonu da aslında pek çok başka şeyin başlangıcı gibi görünüyor ve sizi merak dolu uçurumlara atıp gidiyor.
Nyarlathotep
Nyarlathotep belki de Lovecraft’ın Antik Mısır temasını apaçık işlediği tek öyküsü. Bazı diğer öykülerinde de atıfta bulunduğu bu eserde, ölümden geri dönmüş Mısırlı bir büyücünün dünyamıza başka boyutlardan çağırdığı çeşitli yaratıklar anlatılıyor. Üstadın tarzından alışık olduğumuz şekilde bu yaratıklar dış uzayın kim bilir nerelerinden geliyorlar ve bildiğimiz fizik kanunları onlar için işlemiyor.
Duvarların İçindeki Sıçanlar
I. Dünya Savaşı’nda oğlunu kaybettikten sonra ata toprakları olan İngiltere’deki eski bir aile malikanesine taşınan bir Amerikalının kaleminden okuruz öyküyü. Taşındığı evin duvarlarından sürekli gelen sıçan seslerini araştırmasının sonucunda bulduğu şeyse dehşet vericidir: Atalarının insan etine olan açlıklarını dindirmek için geliştirdikleri “insan sığırlar”.
Herbet West – Diriltici
Öykü, Lovecraft’ın kimi eserlerinde görülen klasik bir açılışla, gizemli bir şekilde kaybolan bir karakterle başlar. Herbert West ise ölüleri diriltmeye takıntılı ve bu konuda kısmen de başarılı bir doktordur, ancak dirilttiği herkes şiddete aşırı derecede meyillidir. Diriltme serumunu kusursuzlaştırmaya çalışırken, kontrol edemeyeceği güçlerle uğraşmak zorunda kalır.
Deliliğin Dağlarında
Buzlu kıtaya yapılacak olan yeni bir keşif gezisinin önüne geçmek isteyen bir Miskatonic Üniversitesi profesörü, yıllar önce kendisinin de katıldığı bir gezinin bilinmeyen detaylarını açıklar. Bu detaylar, kıtada buldukları ve bu dünyaya ait olmayan canlılara ilişkin kalıntılardır. Buldukları fosiller ve hiyeroglifler, Dünya’ya çok uzaklardan gelen ve “shoggoth”ları yaratan başka yaratıklardan bahseder. Hatta belki de dünyadaki yaşam da bunların kalıntılarıdır.
Öteden Gelen
Öykü, Lovecraft’ın sıklıkla vurguladığı bir temanın en güzel örneklerinden birisidir: İnsanlar gerçekte var olanın sadece bir kısmını algılayabilir ve göremediğimiz şeyleri o şekilde bırakmak muhtemelen en iyisidir.
Uzaydan Düşen Renk
Dünya’ya düşen bu asteroit, tarif edilmesi imkansız renkte bir sızıntıyla toprakları kirletiyor ve hem tarım ürünlerini hem de canlıları etkiliyor. Çiftçinin anlattığına göre ailesi çıldırıyor ve zamanla çevre tamamen değişiyor. Lovecraft’ın alışılagelmiş diyalogsuz üslubu ve tekinsizliğin kol gezdiği bir öykü daha.
Charles Dexter Ward Vakası
Charles Dexter Ward’ın tutulduğu akıl hastanesindeki doktoru, hastasını neyin delirttiğini araştırır. Bulduğu sonuç korkutucudur; Ward, kötü bir büyücü olan atası Joseph Curwen’in kalıntılarını bulmuş, küllerini ve büyülerini kullanarak onu diriltmiştir. Bu eylemin sonucuysa bir cinayet zincirine kadar uzanır.
Cthulhu’nun Çağrısı
Öykü, bir adamın dünya dışı tanrılar olan “Yüce Eskiler”e tapan, gezegen çapındaki bir tarikatı açığa çıkartmasını anlatır. Yapılan keşif gezisi, Yüce Eskiler’den Cthulhu’nun uyuduğu R’lyeh’i tesadüfen ortaya çıkartır ve korkunç tanrıyı serbest bırakır…
Innsmouth Üzerindeki Gölge
Massachusetts’in yıkık dökük Innsmouth Kasabası’na yolu düşen bir adam, tuhaf bir biçimde yürüyen ve düzleşmiş kafaları olan halktan şüpheleniyor. Kasabanın hanında tanıştığı Zadok Allen’ın birkaç içki karşılığında anlattığı öyküyse, kasabalıların Derinlerdekiler’le yaptığı tüyler ürpertici anlaşmayı açığa çıkartıyor.
Karanlıkta Fısıldayan
Yine meşhur Miskatonic Üniversitesi’nin proföserlerinden birisi olan Albert Wilmarth, kendini bazı akademik tartışmaların ortasında bulur. Kırsal efsanelerde bahsedilen bazı yaratıkların gerçekliğini kanıtlayabileceğini söyleyen Henry Akeley ile mektuplaşan Wilmarth, hiçbir dehşete gözleriyle tanık olmaz, ancak görünen odur ki Akeley bunların her birini yaşamıştır.
Lovecraft’ın en bilinen öykülerinden biri olan Karanlıkta Fısıldayan, yazarın Yüce Eskiler gibi kendisine ait olan bazı öğeler içerdiği gibi, R. W. Chambers’ın Sarı Kral’ına da ufak göndermelerde bulunur.
Çizimlerin tamamı Michael Bukowski’ye aittir. Serbest illüstratör olan Bukowski, 2011 yılında tüm Lovecraft yaratıklarını ve tanrılarını çizdiği Illustro Obscurum adlı bir projeye başlamıştır. Çizerin internet sitesine buradan, projenin Instagram adresineyse buradan ulaşabilirsiniz.