Menu
in ,

Atiye 1. Sezon İncelemesi: Spiritüel Klişelere, Tesadüfler Yumağına Merhaba

Uzun zamandır beklenen Türk yapımı Netflix dizisi Atiye yayında. Dizi, hayal kırıklığı mı yoksa zevkli bir seyirlik mi? 1. sezonu sizler için inceledik.

Başrollerini Beren Saat (Atiye) ve Mehmet Günsür’ün (Erhan) paylaştığı, Hakan Muhafız/Protector’dan sonra Netflix’in ikinci Türk orijinal işi henüz seyircisiyle buluştu. Biraz da bu yüzden ilk baştan Hakan Muhafız ile Atiye’nin minik bir karşılaştırmasını yapacağım.

Hakan: Muhafız vs Atiye

Muhafız genel olarak İstanbul sahnelerini ve genel yapıyı özellikle ilk sezonda çok iyi veriyordu. Kapalı Çarşı, Hakan’ın mahalle delikanlısı rolleri oldukça bizdendi. Kullanılan müzikler de yine bu anlattıklarıma paralel gidiyordu. Hakan babasını kaybettiği an Cem Karaca çalıyordu veya kahramanlığı kabul ettiği an da Mode XL fonda kullanılıyordu. Türk aile yapısı keza yine kendini belli ediyordu.

Atiye’ye gelince “Cheers, Baby, I liked it”ler havada uçuşuyor. Atiye’nin annesi doğudan gelen bir taşralıyken babasıysa polis memuru. Bu orta sınıf aile muhteşem evlerde oturuyor, çocukları da kaygısız ve hiç de o aileden gelmemişçesine rahat, Batılı. Dizinin olayı zaten bu kelime ile ifade edilebilir. Alkol kullanımı ve seks sahneleri göze parmak sokarcasına döne döne kendini tekrar ediyor. Zaten doğru düzgün Türkçe müzik yok, olanlar sahneye uygun değil.

- Reklam -

Göbeklitepe ve Nemrut gibi muhteşem tarihi mekanlar var ama buralardaki çekimlerin hiç mi özelliği olmaz?! Ülkeyi gezmeye gelen turistler dahi daha iyi görüntüler ve videolar çekiyor zaten. İki drone havadan geçmiş o kadar.

Atiye rolündeki Beren Saat öyle yapmacık davranıyor ve sesini öyle incelterek konuşuyor ki istenen o başına buyruk süper kahraman havaları bir türlü üstüne yakışmıyor. Rol arkadaşı Mehmet Günsür yine hep oynadığı rollerden birini oynamış. Sanki onun için sadece dizi isimleri değişiyor, kendi aynı devam ediyor.

Atiye 1. Sezon Genel Olay Örgüsü

Atiye spiritüel yanı çok yüksek bir kadın. Hayatı boyunca hep aynı sembolü çizen ressam, bir gün bu sembolün Göbeklitepe’de bulunduğunu gazetede okuyor. Hemen Urfa’ya gidiyor ve sembolün kâşifi Erhan ile yolları kesişiyor.

Tabii bu sırada sürekli sesler duyuyor ve olmayan şeyler görüyor. Deli etiketi yemesi de çok uzun sürmüyor. Anneannesini buluyor, teyzesinin arkasından gidiyor ve ailesinin kadınlarından kendini bulma öğütleri alıyor. Katman katman onu etkileyen ve iz bırakan yaşantılarını kabullenmesini görüyoruz. Kendi annesi de ailesini sürekli inkâr edip kaçtığından tüm bunlara karşı koymaya çalışıyor. Bunlar olurken Erhan ile de sürekli yolları bağdaşıyor.

Atiye için her ne kadar kararlı, güçlü kadın imajı çizilmeye çalışılmışsa da karakter bunun içini zerre dolduramıyor. Deliliğini ya da evliliği pek çabuk kabulleniyor.

En iyi örneklerinden birini Geliş’te gördüğümüz, zamanın düz bir çizgi olmadığı gibi görüşler burada da vurgulanmış. Evrenin her verdiğinin doğruluğuna ve bizim için planları olduğuna da inanmamız gerekiyor diziye göre.

2000’lerin başından beri zaten karma olsun, spiritüel inançlar olsun yalana karnımız epey dolmuştu. Atiye de buna mümkün mertebe hizmet etmeye devam ediyor. Evrende olan her şey olması gerektiği için olur ve evren bize hep doğru olanı verir(!) Bu sığ kadercilik dizide yerini hep buluyor.

Klişeler ve Tesadüfler Ağı

Biraz sürpriz bozana (spoiler) yer vereceğimi baştan söylemek isterim bundan sonrası için. Senaryo ne vakit çıkmaza düşse hemen bir tesadüf yaratıyor. Mesela bir tarih mi lazım hemen hep orada olan bir satır gözlerine çarpıyor karakterin. Kaybolan kardeş mi gerek hemen Atiye’nin kardeşi çıkabiliyor o kişi. Ya da hapishane sahnesinde ne tesadüfse içeri giren yan taraftaki dindar doğru cevabı veriyor. Tabii dizinin önermesi genel olarak bu, hayatın sizin için muhteşem bir işleyişe sahip olduğu. Ama bu o kadar fazla oluyor ki, herkes birden çok kişi ve olayla bağlantılı. Bu bağlardan dolayı asıl olayı gözümüz göremiyor. Dizi bir kafa karışıklığına dönüyor. Oysa bu kadar mekân, konu ve bağlantı varken dizi aslında pek de bir şey anlatamıyor.

Çünkü gerekeni az işliyor ve gerekmeyeni uzatıyor.

Tamam İslam temelli korku ve gizem filmlerini bırakıp nihayet Şamanizm öğelerini kullanmaya başladık. Sırtımızı doğru yöne yasladık yaslamasına da bu kadar fazla Şamanist, mistik, tarihi olayı kullanıp Wikipedia bilgisi gibi saydırıp hiçbirinin üstüne düşmemek nasıl bir hatadır bunu bilmiyorum. Her şey çok anlatılarak birbirine karışıyor ve dizi her şeyi anlatacağım derken hiçbir şey anlatmıyor.

Atiye’nin müstakbel kayınbabasının bilgisayarına ya da televizyonuna gelen kötü adam bildirimleri, herkesin aşırı bağlantılı halleri ve bir de üstüne tüm Amerikan dizilerinin vasat altı kopyası karakterler birleşince dizi çekilecek dert olmuyor.

Oysa gariptir Atiye’nin nenesi Zühre’nin delirttiği kadın ya da kazı alanındaki ustalar profesyonel oyunculara taş çıkarır nitelikte.

İyi Bir Şey Yok mu?

Işık kullanımı başarılıydı. Sezon finalinde de Atiye geçmişi değiştirdi ve başka bir gerçekliğe gözlerini açtı. Zaten ilk bölümde de Atiye’nin öldüğü başka bir gerçeklik vardı. Ben var olan hayatı kucaklayacağını ve değiştirmeyeceğini sanıyordum karakterin. Ha gerçi dizi tüm bölümleri tükettiğinde ilk gerçekliğe dönüp en güzel hayat bu hayattadır klişesine de geçme ihtimalini hâlâ bünyesinde barındırıyor.

Ama tersi olur da paralel evrenleri iyi kullanırsa önümüzdeki sezonlar için bir nebze beni heyecanlandırabilir.

Umuyorum benim aksime siz diziyi severek izlersiniz.

Sizler diziyi izlediniz mi? Nasıl buldunuz? Hakan: Muhafız’a göre iyi veya kötü yanları nelerdi? Atiye’nin 10 Eylül 2020 tarihinde yayınlanacak olan 2. sezon bölümlerinden beklentileriniz neler?

Kayıp Rıhtım Forum’da yorumlarınızı paylaşabilirsiniz.

İkinci sezonun incelemesinde görüşmek üzere.

İyi seyirler.


* Atiye 2. Sezon İncelemesi: Farklı Gerçeklikler, Aynı Sorunlar

Uygar Özdemir

Sanat tarihi, Türk mitolojisi ve fantastik edebiyat meraklısı; sıklıkla okur, çizer, yazar.

Yorum Yap

Exit mobile version