in ,

Aşk ve Ölüm Şarkıları: Aşk Kadar Karmaşık Bir Derleme

Neil Gaiman, Diana Gabaldon, Jim Butcher ve Robin Hobb gibi ustaların fantastik ve bilimkurgu öykülerinden derlenen Aşk ve Ölüm Şarkıları’nı inceledik.

ask ve olum sarkilari inc
- Reklam -
- Reklam -

Aşk… İnsanoğlunun yaradılışından beri süregelen, bizleri kimi zaman büyük mutluluklara kimi zamansa derin kederlere sürükleyen o anlaşılmaz, zamansız duygu. Ve ölüm… yine yaradılışın başından beri insanoğluna musallat olan, çoğunlukla elem, bazen de kurtuluş manasına gelebilen malum son. İkisi de ansızın, hiç beklemediğimiz bir anda gelir başımıza. İkisi de hem bir lütuf hem de bir musibettir. Ve ikisinden de kaçış yoktur…

İşte George R.R. Martin ile geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Gardner Dozois’nın editörlüğünü yaptığı Aşk ve Ölüm Şarklıları adlı bu fantastik-bilimkurgu derlemesi bu iki unsuru konu alıyor. Üstelik Neil Gaiman (Amerikan Tanrıları, Sandman), Diana Gabaldon (Yabancı), Jim Butcher (Dresden Dosyaları) ve Robin Hobb (Farseer) gibi ünlü yazarların kaleminden çıkan hikâyeler eşliğinde…

Kimi uzun kimi kısa, toplamda 17 hikâyeden oluşan derlemede kâh bir peri masalına konuk oluyor kâh uzayın derinliklerinde bir maceraya atılıyoruz; kâh bir hayalet hikâyesi okuyor kâh bir süper kahraman serüveninin ortasında buluyoruz kendimizi. Hatta bunlardan bazıları yazarlarla özdeşleşmiş, o çok sevdiğimiz evrenlerde geçiyor. Diana Gabaldon yine Yabancı evreninde geçen bir hikâye kaleme almış örneğin. Jim Butcher da yeni bir Dresden Dosyaları öyküsüyle karşımızda.

- Reklam -

Şimdi gelin, bu hikâyelerden bazılarına kısa kısa göz atalım.

Aşk Acıtır – Jim Butcher

Dresden Dosyaları’nın sevilen yazarı Jim Butcher, Aşk ve Ölüm Şarkıları’nın açılışını yapma şerefine nail olmuş. Kendisi yine bir Dresden öyküsüyle çıkıyor karşımıza. Harry ve Murphy gizemli bir cinayeti araştırmak için bir karnavala gidiyorlar. Fakat burada hiç ummadıkları bir şekilde birbirlerine âşık olurken buluyorlar kendilerini.

Açıkçası şimdiye dek okuyup da beğenmediğim tek Dresden öyküsü bu oldu diyebilirim. Sebebiyse hem Murphy’nin hem de Harry’nin aşk temasına uymak adına karakterlerinin dışına çıkmaları… İkisi de bildiğimiz, alıştığımız kişiliklerinden oldukça uzak bir portre çiziyorlar. Ek olarak, muhtemelen çevirmen ve editör ikilisi İthaki baskılarını hiç okumadığından romanlar “Kızıl Meclis” olarak gördüğümüz bazı isimler “Kızıl Saray” tarzı değişikliklerle çıkıyor karşımıza.

Eğer Dresden Dosyaları’nı daha önce hiç okumadıysanız nihai kararınızı bu hikâyeye göre vermeyin.

Evlenilecek Kız – Jo Beverley

Robin Hood efsanesini Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası’yla harmanlayan, keyifli bir öykü.

Son derece mutaassıp biri olarak yetiştirilen Martha erkeklerle işi olmayan, ailesine ve inançlarına bağlı bir kadındır. Ailesinin iyiliği için kendisinden çok daha büyük bir adamla mantık evliliği yapmaya bile hazırdır. Ama bir gün, hiç de haz etmediği türde bir adamın kendisini süzdüğünü fark eder. Ve kendine rağmen ona çekildiğini hisseder. Bilmediği şeyse çok geçmeden bir peri masalının ortasına düşeceğidir. Hem de oldukça gerçekçi ve acımasız bir tanesinin…

Çatılar – Carrie Vaughn

Kitaptaki en sevdiğim öykülerden biri olan Çatılar, derlemedeki diğer çalışmalardan farklı olarak bir süper-kahraman macerası sunuyor bizlere.

Bir tiyatro yazarı olan Charlotte süper kahramanlar hakkında bir oyun yazmaya çalışırken tesadüf eseri bir mücevher dükkânı hırsızlığına denk gelir ve soyguncular tarafından rehin alınır. Sonrasında da kimsenin tanımadığı, gizemli bir kahraman tarafından kurtarılır.

Carrie Vaughn ismini daha önce pek çok kereler duymuş ama eserlerini okuma fırsatı bulamamıştım. Şimdi neden adından bu kadar sık söz ettirdiğini daha iyi anlıyorum. “Çatılar” kesinlikle kitaptaki favorilerimden biri oldu.

İncit Beni – M.L.N. Hanover

Klişe gibi başlayıp sonrasında insanı çok başarılı bir şekilde ters köşeye yatıran bir korku hikâyesi “İncit Beni.”

Bekar bir kadın kimsenin tutmak istemediği, lanetli olduğu söylenen bir evi kiralar. Sonrasındaysa evde sahiden de bir hortlağın yaşadığını öğrenir. Üstelik kadınlardan nefret eden, kana susamış bir hayalettir karşısındaki.

Beklenmedik sonuyla oldukça başarılı bir öyküydü.

İblis Âşık – Cecelia Holland

Yüzünün bir yarısını yangında kaybeden, Fioretta adındaki topal bir genç kız günün birinde ormanda dolaşırken gizemli bir ihtiyara denk gelir. Adam ona tekrardan sağlığına kavuşmayı, güzel olmayı isteyip istemediğini sorar. Fioretta istiyordur elbette. Böylece adamla birlikte ormanın derinliklerindeki esrarengiz bir şatoya gider. Sadece güzelliğine kavuşmakla kalmaz, aynı zamanda oranın efendisi kendisine kraliçe gibi muamele eder. Ama bunun bir bedeli olacaktır elbette.

Kendi adıma ortalama bulduğum bir hikâyeydi.

Yolcunun Nasihati – Melinda M. Snodgrass

Kitaptaki bir başka favorim. Daha ilk sayfasından itibaren Enginlik Serisi’ni (The Expanse dizisi olarak da tanıyor olabilirsiniz) anımsatan bir havaya sahip olan bu bilimkurgu öyküsünde insanlık güneş sistemine yayılmış, başka ırklarla karşılaşmış ve hepsini dize getirmiştir. Artık farklı gezegenlerde de kolonilerimiz vardır. Öyle ki gezgenlerarası ticaret bile mümkündür. Tabii bu da uzay korsanlarını, kaçakçıları ve bilimum kanun kaçağını da yanında getiren bir durum.

İşte böyle bir ortamda eski bir donanma kaptanı olan, şimdilerdeyse hayatını kendi gemisi ve mürettebatıyla ticaret yaparak kazanan Kaptan Tracy ile uzun yıllar önce sosyal sınıf farklılıkları nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığı sevgilisi Mercedes’in beklenmedik kavuşmasını okuyoruz.

Yazar kısıtlı sayfa sayısına rağmen öylesine detaylı ve okuması keyifli bir evren yaratmış ki kendisine hayran kaldım. Enginlik Serisi tarzı eserleri sevenlerin keyifle okuyacağına şüphem yok.

Mavi Botlar – Robin Hobb

Farseer evreninde geçen bu hikâye, Timberrock Kalesi’nin mutfağında hizmetçilik yapan, mavi çizmeli kızımız Timbal’ın yakışıklı ozan Azen’e duyduğu aşkı konu alıyor.

Farseer Serisi’nin adını uzun yıllardır duymamızdan mıdır nedir, Robin Hobb’un bu öyküsünden beklentim çok büyüktü. Ama ne yazık ki aradığımı bulamadım. Ne fantastik bir yanı var ne de insanı heyecanlandıran bir konusu. Orta Çağ’da geçen, sıradan bir aşk hikâyesine daha çok benziyor. Pek bir özelliği yok.

Şu Cassandra Meselesi – Neil Gaiman

Genç bir adam günün birinde arkadaşlarıyla sohbet ederken konu dönüp dolaşıp eski kız arkadaşı Cassandra’ya gelir. Arkadaşının dediğine göre Cassandra geçen gün Facebook üzerinden onunla konuşmuş, hatta baş karakterimizi sormuştur. Genç adam buna çok şaşırır, çünkü bu imkânsızdır. Zira Cassandra diye biri yoktur, sırf bir kız arkadaşı varmış numarası çekmek için uydurduğu hayali biridir o. Ama günler geçtikçe Cassandra’dan selam getiren daha fazla kişiyle karşılaşmaya başlar…

İlk okuduğumda sevip sevmediğimden emin olamadığım ama üzerinde düşündükçe giderek daha çok sevdiğim, güzel bir hikâyeydi. Hatta Sandman maceraları tadındaydı desem yeridir. Kitabın iyi öykülerinden…

- Reklam -

Kandan Sonra – Marjorie M. Liu

Öykü derlemelerinde diğerlerinden çok daha uzun ama bir o kadar da sıkıcı olan, bitmek bilmeyen bir öykü olur ya hani… İşte “Kandan Sonra” tam olarak bu kategoriye giriyor benim için.

Kıyamet sonrası bir dünyada, insanların çiftliklere sığınıp geceleri dışarı çıkmaya korktuğu ve arazilerinin etrafını çitlerle çevirdiği bir zamandayız. Dışarıda “bir şeyler” var ve insanlar için büyük bir tehdit oluşturuyorlar. Onların varlığını hisseden yegâne hayvansa kediler…

Öyküyü Amanda adında bir kadının gözünden okuyoruz ve çok geçmeden Ben, Efsane’yi feci şekilde andıran bir dünyada olduğumuzu fark ediyoruz. Ancak arka planda yatan onca ümit vadedici şeye rağmen anlatılan konu, bahsedilen şeyler ve hiçbir yere bağlanmayan öykü sizi bunalttıkça bunaltıyor. Kitabın en uzun ve (benim için) en sıkıcı hikâyesiydi.

Sen, Sadece Sen – Jacqueline Carey

ask ve olum sarkilariKitaptaki en sıra dışı öykü… Jacqueline Carey yurt dışında en iyi Kushiel Serisi’yle tanınır ve fahişelik yapan ama aynı zamanda da bir casus olan Phèdre’nin maceralarını anlatır bize. Tarihi fantastik türündeki roman hayali bir dünyayı anlatsa da bildiğimiz ülkelere çok benzeyen yerlerde geçer.

İşte bu öyküde Phèdre’nin üvey babası ve hocası Anafiel’in geçmişini öğreniyoruz. Kendisi çok yakışıklı ve yetenekli biri ama kadınlardan değil, erkeklerden hoşlanıyor. Ve gençliğinde bu tutkusuna karşılık verecek, çok önemli bir prensle karşılaşıyor. Olaylar ve âşkına duyduğu sadakat onu gizemli bir casusluk şebekesine girmeye mecbur bırakıyor.

Normalde okuduklarımda cinsellik görmekten pek hoşlanmam ama Jacqueline Carey’nin duru ve akıcı anlatımı bu öyküden çok keyif almama ve soluksuz okumama neden oldu.

Onun Kurdu – Lisa Tuttle

Üniversitede İngilizce öğretmenliği yapan genç bir kadın günün birinde vahşi bir kurt besleyen, serseri görünüşlü bir adamla tanışır. Ve ikilinin arasında bir aşk hikâyesi başlar. Oldukça tahmin edilebilir, sıradan bir hikâye…

Bela Aramak – Linnea Sinclair

“Yolcunun Nasihati” adlı öykü nasıl ki sınırlı sayıda sayfada son derece detaylı ama bir o kadar da anlaşılır bir evren yaratmak için ders olarak okutulabilecek bir öyküyse, “Bela Aramak” da kelimenin tam anlamıyla onun tam tersi. Karşımızda yine farklı ırklar, federasyonlar, teknolojiler ve gezegenlerle dolu yıldızlararası bir uzay macerası var. Ama yazar çok kısıtlı bir alanda aynı anda çok fazla şey anlatmaya çalıştığı için keyif vermekten ziyade sizi aşırı bilgi bombardımanıyla boğuyor. Her ne kadar anlattığı farklı uzaylı ırklar ve âdetler ilginç olsa da okuyucuda büyük bir iz bırakmıyor.

Dansçı İblis – Mary Jo Putney

Kısmen Dresden Dosyaları’nı andıran bu öyküde günlük hayatta bir polis dedektifi, gerçekteyse büyülü güçlere sahip bir Koruyucu olan David’in New York’a dadanan ve kurbanlarının yüzünde mutlu bir gülümseme bırakan, gizemli bir katili arayışına şahit oluyoruz.

Dave yalnız değil ve şehirde farklı yeteneklere sahip başka Koruyucular da var. Koruyucu Şifacı Charlie ve İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş, ihtiyar Leydi Beth gibi… Giriş ve gelişme bölümleri gayet başarılı ama sonuç bölümü bir nebze hayal kırıklığı yaratan bir öykü…

Suyun Altında/Üstünde – Tanith Lee

Zaeli adlı genç bir kadın “Kayıp Gölü” denen, esrarengiz bir gölü ziyarete gider. Anlarız ki göl ile kadın arasında bir bağ, ortak bir geçmiş var. Zaeli balık tutan bir adama rast gelir ve onunla birlikte kayıkla sulara açılır. Biz de bu arada bir geçmişe bir de günümüze giderek kızımızın hikâyesini öğreniriz.

Derlemedeki en uzun iki hikâyeden biri bu. Ama adını tam olarak koyamadığım bir nedenden ötürü çok sıradan, çok sıkıcı geldi bana. Belki de çok kişisel… Ne yazık ki kitap boyunca tamamını okumaya katlanamayıp yarım bıraktığım tek öykü aynı zamanda. Ama zevkler ve renkler tartışılmaz elbette; seveni olmuştur muhakkak.

Kaskia – Peter S. Beagle

Martin hayatın dişli çarklarının arasına sıkışmış, orta yaşlı ve mutsuz bir üretim müdürüdür. Günün birinde kendisine daima bir şeyler kakalamakta usta olan bir arkadaşı ona dizüstü bir bilgisayar satar. Martin ilk başta cihazı kullanmayı beceremez ama zamanla onun tarafından sevildiğini hissetmeye başlar. Bilgisayarın aşkına karşılık veremeyeceğini biliyordur elbette. Ama bir gece, ne işe yaramadığını bildiği bir tuşa basar ve hiç beklemediği bir şekilde bilgisayarından bir cevap alır…

Yurt dışında oldukça ünlü bir isim olan  Peter S. Beagle’dan Ray Bradbury’nin öykülerini andıran bir çalışma.

Aynadaki Adam – Yasmine Galenorn

Kocasını yeni kaybeden bir kadın anılarından kaçmak için şehir dışına, eşinin büyüdüğü kır evine taşınır. Kocasıyla severek evlenmiş ama daha sonra onun ne kadar kötü bir adam olduğunu keşfetmiştir. Geçmişinden kaçmak ve merhum kocası hakkında daha fazla şey öğrenmek isterken evde gizemli biriyle karşılaşır: aynaların ardında yaşayan bir adam.

Azizler Yortusu Rüzgârına Kapılan Yaprak – Diana Gabaldon

Yabancı evreninde geçen bu hikâyede Roger MacKenzie’nin babası Jerry’nin başına gelenleri ve taş çemberlerden ilk kez başka bir dünyaya geçişini okuyoruz.

İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce Marjorie ile evlenip kısa bir balayına çıkarlar. Marjorie burada bir safir bulur ve onu iyi şans getirmesi için kocasına verir. Sonrasında Jerry uçağıyla özel bir göreve çıkar ama işler hiç de beklediği gibi gitmez ve kendisini bambaşka bir zamanda bulur.

Çeviri ve Editörlük

Aşk ve Ölüm Şarkıları’nı okurken bazı öykülerden gayet keyif aldım, bazılarındaysa somurtmadan edemedim. Çevirmen Kübra Tekneci ve editör Emirhan Aydın günümüzde ya da geçmişte geçen, tarihi ve fantastik hikâyeleri Türkçeleştirirken iyi iş çıkarmışlar. Bununla birlikte iş bilimkurgu öykülerine geldiğinde aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün değil. “Darbe alarmları” (doğrusu: çarpışma alarmları), “hava kilidi” (doğrusu: basınç odası) gibi yanlış çeviriler sık sık gözüme çarptı. Muhtemelen Kübra Hanım’ın çok fazla bilimkurgu çevirmişliği yok. O yüzden bu kısmen anlaşılabilir bir durum. Burada görev biraz da editöre düşüyor.

Ek olarak kitabın genelinde “yüz yıl,” “bu gün” gibi imla hataları, daha akıcı yazılabilecekken hatalı kelime dizilimi yüzünden karmaşıklaşan cümleler, bol virgüllü betimleme cümlelerinde tökezlemeler de mevcut. Uzun lafın kısası, işin mutfak kısmı beni pek tatmin etmedi.

Bunlara ek olarak kitabın hemen başlangıcında George R.R. Martin’in kaleme aldığı önsöz karşılıyor bizleri. Aşktan ve Shakespeare’den dem vuran ünlü yazar, daha sonrasında derlemde yer alan öykülere ve yazarlara dair birkaç kelam ediyor.

Ayrıca her öykünün başında o yazarın kim olduğuna, hangi kitapları yazdığına ve hangi eseriyle tanındığına dair kısa bilgiler var. Ki bu iyi olmuş, böylece üslubunu beğendiğiniz bir yazarın başka eserleri hakkında da az çok fikir sahibi oluyorsunuz.

Genel olarak değerlendirmem gerekirse, Aşk ve Ölüm Şarkıları bu tür bir derlemeden bekleyeceğiniz gibi inişli çıkışlı bir grafik sergiliyor. Öykülerin kimini çok beğeniyor ve hiç bitmesin istiyorsunuz, kimindense sıkılıyor ve nereden bulaştım buna havasında okuyorsunuz. Tıpkı aşk meşk işleri gibi… Tabii herkesin beğendiği ve beğenmediği öyküler muhakkak kişiye göre farklılıklar gösterecektir. Sonuçta derlemelerin doğasında olan bir şey bu…

M. İhsan Tatari

Yirmi yılı aşkın bir zamandır fantastik edebiyat, bilimkurgu, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir oluyor.

Fantastik edebiyat alanında dört basılı kitabı bulunan yazar, Kayıp Rıhtım'ın yanı sıra Oyungezer dergisinde de serbest yazar olarak çalışmakta, çeşitli yayınevlerinde çevirmen ve editör olarak görev almaktadır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

savaskiran ust

Brandon Sanderson’ın Beklenen Kitabı “Savaşkıran” Ön Siparişte!

hanimlar ve beyler cekilis

Çekiliş: Terry Pratchett’ın Diskdünya’sından “Hanımlar ve Beyler”