Menu
in ,

“Yaratılan” Dizi İncelemesi: Osmanlı’da Bir “Frankenstein” Anlatısı – Ölüme Tek Çare Ölümün Kendisi midir?

Yaratılan dizi incelemesi sizlerle. Netflix’te yayınlanan Çağan Irmak imzalı yapım, Mary Shelley’nin unutulmaz eseri “Frankenstein”a modern bir yorum getiriyor.

Yaratılan dizi incelemesi ile Çağan Irmak’ın yeni Netflix Türkiye projesine detaylı bir bakış atıyoruz. Mary Shelley’nin unutulmaz eseri Frankenstein’ın bu topraklara uyarlamasını konu olan yapım izleyicilere keyifli bir deneyim sunuyor.

Gotik edebiyatın başyapıtlarından olan Mary Shelley’nin Frankenstein romanını herhalde bilmeyen yoktur. Defalarca sinemaya ve televizyona uyarlanan eser, güçlü hikâyesi ve sıra dışı karakteriyle hafızalara kazınmış durumda. Şüphesiz şimdiden sonra Yaratılan da zihinlerimizden kolay kolay silinmeyecek.

İlk fragmanı yayınlandığından bu yana merakla beklenen Çağan Irmak imzalı Yaratılan dizisi Netflix’te 20 Ekim’de gösterime girdi ve daha ilk günlerden büyük bir ilgi topladı. Bir yeniden yazım olan ve Osmanlı’nın son dönemlerinde geçen dizi, konusundan kurgusuna, karakter yaratımından atmosferine kadar özenilmiş ve başarıyla işlenmiş. Referans aldığı orijinal eserin özünü koruyarak bize, bizden, kalplerimizi burkacak kadar yakın bir hikâye anlatıyor.

- Reklam -

Yönetmen koltuğunda Çağan Irmak’ın oturduğunu söylemiştik. Yapımcılığını ise O3 Medya çatısı altında Saner Ayar, Ayşe Durmaz ve Cengiz Çağatay’ın üstlendiği dizinin oyuncu kadrosu da bir hayli gösterişli. Başrolleri Ziya karakteriyle Taner Ölmez ve İhsan karakteriyle Erkan Koçak Köstendil birlikte paylaşıyorlar. Asiye karakterine Şifanur Gül, Kaptan karakterine ise Bülent Şakrak can vermiş.

Yaratılan Dizi İncelemesi: “İlim İlim Bilmektir, İlim Kendin Bilmektir”

Mademki bir Frankenstein uyarlaması izliyoruz o zaman söze romanı ele alarak başlamak en iyisi. Burada bir sürprizbozan (spoiler) uyarısı yapmalı mıyım bilmiyorum, çünkü hikâyenin herkesçe bilindiği malum ve ne kadar derinlemesine anlatırsak anlatalım yine de okuma zevkini bozamayacağımız bir eserden bahsediyoruz.

Romanda, hevesli ve keşif merakı söz konusu olduğunda sınır tanımayan genç Doktor Victor Frankenstein’ın elektrik akımını kullanarak yaptığı sıra dışı deneyler esnasında, mezarlıklardan topladığı uzuvlardan bir araya getirerek oluşturduğu insanımsı bedene can vermesi ve sonrasında yaptığına pişman olup yaratığını kaderine terk etmesi anlatılıyor.

Victor henüz eğitim hayatının başlarındayken tıp alanında iddiaları çürütülmüş bir ekolün peşinden gitmeyi seçiyor. Ne babasının ne de akıl hocalarının çabaları onu yolundan döndürebiliyor. Çünkü izini sürdüğü simyacılar çok şey vadediyor: Tanrı kudretine sahip olmayı. Dahası, ölümsüzlüğü.

Tarihsel süreçte, her önemli bilimsel gelişme insanlığı öncelikle korkutmuştur. İnsan, evrene ait kontrolün her daim elinde olmasını ister. Yeni bir keşif ise belirsizliklerle doludur. Bu belirsizlik insanın zihninde canavarlar yaratır. Frankenstein’ın yaratığı da elektriğin mucizevi keşfinden sonra doğmuş böyle bir canavardır aslında.

Bir isme sahip olamaz, doğar doğmaz yaratıcısı tarafından sevgisiz bırakılır ve terk edilir. Oysaki bir insana nazaran fazlasıyla güçlüdür. Gittiği her yere korku taşır. Ne sevilme şansı bulur ne de birilerince kabul görür. Hikâyenin başından sonuna kadar çaldığı her kapı, nefretle yüzüne kapanır, kovulur ve dışlanır. Bunca nefretin ondaki karşılığı ise öfke ve intikam duygularına sarılmak olur, tüm gücünü yaratıcısından öcünü almak için kullanır. Ancak, günün sonunda yaratıcısını tüm kudretinden yoksun, öylece yatarken bulduğunda onu bağışlar ve ona sarılır.

Frankenstein, İsviçre’den Almanya’ya, oradan İngiltere ve Rusya’ya kadar uzanan, tek bir kültürden ve tek bir toplumdan bağımsız bir hikâye anlatır. İnsan Dünya’nın neresine gidilirse gidilsin aynıdır, aynı derecede vefasız ve aynı derecede bencil.

Yaratılan’da ise karakterler, romandaki karakterlerle aynı adımları izlerler ancak bulundukları coğrafyadan fazla uzaklaşmazlar. Ziya doktor olma hevesiyle Bursa’dan İstanbul’a gider ve orada İhsan’la tanışır.

Çözülmesi Gereken Bir Bilmece Var

Yukarıda yaptığımız spoiler uyarısını burada tekrarlayalım, yazının devamında bahsedeceklerimiz henüz Yaratılan dizisini izlememiş okurlar için bir parça sürprizi bozabilir.

İhsan ve Ziya her ne kadar farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da aynı merakı paylaşmaktadırlar. Birlikte, hayal olanı gerçek kılmak için bir deney yaparlar ancak işler pek de yolunda gitmez.

Shelley’nin romanındakinin aksine dizideki yaratılan tanıdık bir bedende can bulur, hafızası vardır, uyandıktan bir süre sonra her şeyi hatırlamaya başlar. Eski yaşam bilgisi ve hekimlik kabiliyeti yerindedir. Romanda ise yaratık dünyaya geldiğinde bir bebekten farksızdır. Yaşamayı, konuşmayı, okumayı ve yazmayı zamanla öğrenir. İhsan’ın aksine onun bir adı yoktur.

İhsan da terk edildikten sonra yollara düşer ve başından türlü türlü iş geçer. Ancak o rastgeldiği gezici bir tiyatroda, kendisi gibi ötekileştirilmiş, ucube diye tanımlanacak raddede dışlanmış insanlar arasında kabul görmeyi başaracaktır. Tiyatro aynı zamanda İhsan’ın yeni hayatında kendini bulduğu bir yer, adeta bir okul görevi de görür. Ona pek çok isim takılır burada. Bir tanesi de Yunan mitolojisinden tanıdığımız Herkül’dür (Herakles). Herkül mitinde olduğu gibi İhsan’ın da gücü, defalarca sınanacak ve pek çok kötüyle savaşmak durumunda kalacaktır.

Bu noktada dikkatli izleyicilerin gözünden, bir başka ünlü gotik roman olan Gaston Leroux’un yazdığı Operadaki Hayalet’e verilen referans kaçmayacaktır diye düşünüyoruz. Her zaman perdenin arkasında saklanan ve ancak maske taktığında insanlara kendisini gösterebilen İhsan, intikamı, acısını kuvvetini kullanarak yenmeyi, kelimenin tam anlamıyla zincirlerinden kurtulmayı bu tiyatroda öğrenir.

Her ne kadar intikam ateşini içinde canlı tutsa da İhsan “bağışlamak” demektir ve yaratıcısına karşı nihayetinde o da, romanda olduğu gibi, merhamet gösterecektir.

Yaratılan dizisinde metinlerarasılık bunlarla da sınırlı değil. Kayıkçı Akheron gibi başka mitolojik referanslar da bulmak mümkün ancak bu referansların izleyici tarafından mutlaka anlaşılması için gösterilen çabanın biraz fazla kaçtığını söylemek de yerinde olacaktır.

Cehennemi Tutuşturan Ziya

Çağan Irmak’ın Yaratılan dizisini başarılı kılan sırrının ne olduğu tartışılacak olsaydı buna bizim cevabımız “atmosferi doğru bir şekilde yaratması” olurdu. Doğru kelimesinin altını çizmek gerek çünkü uzak bir coğrafyaya ve kültüre ait bir anlatıyı aynı, hatta daha büyük bir etkiyle verebilmenin yolu bizce ancak köprü görevini üstlenecek, doğru bir atmosfer ile olabilirdi.

Soğuk ve karanlık iki metnin de ortak noktasıdır. Soğuk ve karanlık aynı zamanda ışığın, yani “ziyanın”, yani elektriğin yokluğudur. O yüzden gökyüzünde bir şimşek her çaktığında karakterlerin akıbetleri hakkında endişelenir, odada bir mum ya da sokakta bir fener her yandığında umut beslemeye başlarız.

Hayattayken insanlardan kaçan, münzevi tabiatlı, küskün hortlağımızın, üstelik eski hayatını bütünüyle hatırlıyor olmasına rağmen, dirildikten sonra sevilmeyi ve kabul görmeyi ısrarla arzulaması, izleyicinin zihninde belki bir miktar soru işareti yaratabilecektir. Mary Shelley için bu bir sorun değildi çünkü onun yaratığının bir geçmişi yoktu. Bu ve benzer noktalarda kurgunun yer yer zayıfladığını görsek de asıl meselenin güçlü bir şekilde işlenmesi, olay akışının kesintiye uğramadan neden sonuç ilişkisi içinde veriliyor olması tüm zayıflıkların göz ardı edilebilmesine olanak tanıyor.

Usta işi oyunculuklar, özenilmiş görsel efektler, makyaj ve kostüm konusundaki kaliteli prodüksiyon, atmosferi yukarı taşıyan müzikler de dahil olmak üzere, diziyi kalplere ve silinmemek üzere akıllara kazıyan pek çok etken mevcut. Özellikle Taner Ölmez’in sempatik tavırlarıyla Ziya karakterini sevdirmekteki başarısının bile tek başına Yaratılan dizisini unutulmaz kılmaya yeterli olacağını söylemek mümkün.

Yunus Emre’ye Kulak Verelim

İnsan kibirlidir. Kopernik bile bu kibri yıkamamıştır. Kibir sevgiyi öldürür. Sevgisizlik de insanı. Ziya ve İhsan’ın hikâyesi bizi olduğumuz yere devirir ve eğilip kulaklarımıza fısıldar: Ölümlü olmak adil değildir ama nihai adalet ancak ölümle sağlanabilir.

“İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin, Ya nice okumaktır”

(Yunus Emre)

Yaratılan dizisi hakkındaki yorum ve görüşlerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazlası için bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz.

Şehnaz Erkan

1981 yılında Gelibolu’da doğdum. 1999 yılında üniversite eğitimi için Eskişehir’e yerleştim. 2006 yılında Anadolu Üniversitesi Finansman bilim dalında lisansüstü eğitimimi tamamladım. Öyküler yazıyorum. Öykülerim Kafkaokur Dergisi’nde yayınlandı. Bir çocuk annesiyim, halen Eskişehir’de yaşıyor ve bir bankada çalışıyorum.

Yorum Yap

Exit mobile version