Menu
in , ,

Çevirmenin Çemberi: Merdivenler Kenti

Sevilen çevirmenlerimizden Yaprak Onur, şehir fantazyası “Merdivenler Kenti”nin çeviri hikâyesini anlatıyor.

Nereden başlasam, nasıl anlatsam… Bu sefer kitabı anlatmakla başlamayacağım, tanıtımı Kayıp Rıhtım’da da kendi blogumda da mevcut zira…

Merdivenler Kenti iki buçuk ayda teslim etme niyetiyle başlayıp beş ayı aşkın sürede tamamlayabildiğim bir çeviri oldu ki ne kadar saç baş yoldurduğu buradan anlaşılıyordur.

Bunun temel nedeni Robert Jackson Bennett’in yazım diliydi. Bence çevirmeni zorlayan iki çeşit cümle var: İlki yazarın dili tuhaf ve kötü olduğu için zorlayanlar, ikincisi ise yazarın dili çok güzel olduğu ve bir cümleye birçok anlam yüklediği için zorlayanlar. Merdivenler Kenti benim gözümde bu ikinci kategorideki bir eserdi; yer yer çok basit görünen öyle cümleler vardı ki baktığımda gördüğüm alt anlamlar tek başlarına beş cümle eder haldeydi. Doğal olarak o anlamların hepsini basit görünümlü bir cümlenin içine tıkıştırmaya çalışmak saatler, hatta bazen günler aldı.

- Reklam -

Kitaptaki tasvirler ve benzetmeler de çok güzel bir dille yazılmıştı. Örneğin:

Kolonlar gri gökyüzünü tekrar tekrar deliyor, bıçaklıyor, yaralıyordu. Gökyüzü de ince yağmur damlaları halinde kanıyor, yıkık dökük binaların yüzlerini terlemişlercesine parlak bir görünüme büründürüyordu. Şehre bu yaraları açan savaş çoktan sona ermiş olsa da binalar hâlâ etleri yarılmış ve kemikleri ortaya çıkmış haldeydi.

Böylesine güzel bir anlatımla karşılaşınca insan bir durup ben aynı güzelliği nasıl yansıtacağım diye düşünüyor ister istemez.

Elbette bir de Robert Jackson Bennett’in yarım cümleleri ve sık sık cümlelerini iki nokta ile bağlaması var… Yazar iki noktayı normal kullanım alanlarının ötesine taşıyıp bir bağlaca dönüştürmüştü. Türkçede böyle bir kullanım olmadığı gibi İngilizcede de yok: Dolayısıyla bunu yazarın tarzı kabul edip tarzı korumam gerekiyordu, başardığımı da umuyorum.

Bu kitabı çevirirken fark ettiğim şeylerden biri de İngilizce halinde içinde “Tanrı” kavramı hiç geçmeyen birçok nidayı bizim Türkçeye, ‘Aman Tanrım!’ olarak aktardığımız gerçeğiydi. Tamamen farklı bir din sistemi üzerinden kurgulanmış bir eserde böyle bir ifade kullanmam mümkün olmadığından böyle nidalara karşılık bulana kadar kurdeşenler döktüm ama artık içinde Tanrı geçmeyen nidalardan oluşan bir listem var 🙂

Son olarak bir kelime hakkında söylenmek istiyorum: Blink. Kendisi Adalet’teki bağıl kabusunun İlahi Kentler üçlemesi versiyonu. Göz açıp kapayana kadar gerçekleşmiş bir olaya göz kırpma ismini vermişler, çok güzel ama aynı mantık Türkçede oturmuyor… Çevirinin sonuna kadar orijinal haliyle gelmeyi başardı. Uzun uzun kafa patlatıp çevremdeki herkesi canından bezdirdikten sonra çeviride ‘An’ olarak yer almasına karar verdim. Editörlerim de kendisine bir şapka takıp biraz kılık değiştirtmişler ki özel isim haliyle normal kullanımdaki hali birbirinden ayrılsın.

Editörler demişken… Sevgili Emre Aygün benim zorladığım cümleleri ve yazım hatalarımı temizleyip bol keseden kullandığım ‘zira’ ve ‘âdeta’ları ayıklamış. Alican Saygı Ortanca ise kitaba Merdivenler Kenti ismini vererek son noktayı koymuş. Onların da ellerine sağlık!

Sonuç olarak canıma okusa da bu kitaba bayıldım! Sanırım en sevdiğim çevirim sıralamasında Adalet‘in tahtını sarstı. O yüzden okuyun, okutturun diyor ve ben İlahi Kentler üçlemesinin ikinci kitap olan Bıçaklar Kenti’nin çevirisine dönüyorum ki serinin devamını çok beklemek zorunda kalmayın.


Kitabın incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.

Yaprak Onur

Kitaplarla yaşadığı aşkı mesleği haline getirebilmenin mutluluğunu yaşayan çiçeği burnunda bir çevirmen ve okunacaklar listesi çok yakında üzerine yıkılacak olan bir okur. Şimdi bir de yazmayı öğreniyor…

Yorum Yap

Exit mobile version