Günümüzdeki haline gelmeden önce, bir asır boyunca pek çok şekle bürünmüş tiyatro binası 1919 yılında Teatro Grand Splendid (Grand Splendid Theater) adıyla hizmet vermeye başlamış ve dönemin pek çok popüler şovuna ev sahipliği yapmış. Daha sonra bir sinema binasına dönüştürülen yapı Arjantin’de ilk sesli filmlerin gösterilmesine de vesile olmuş. Bir süre tiyatro ve sonrasında yeniden sinema olarak kullanıldıktan sonra, 1991 yılında mali sıkıntılar nedeniyle kapılarını kapatmış.
2000 yılında ise kitapçıya dönüştürülmek üzere satın alınan bina, mimar Fernando Manzone tarafından yeniden dizayn edilerek şimdiki ihtişamına kavuşturulmuş. The Guardian tarafından dünyadaki en güzel ikinci kitapçı seçilen El Ateneo Grand Splendid, ülkedeki en ünlü kitapçı olmasının da etkisiyle yılda bir milyonu aşkın ziyaretçiyi ağırlıyor. Kitapçıda genel olarak İspanyolca kitaplar ağırlıkta olsa da, ufak bir İngilizce eserler koleksiyonu ve kayda değer bir müzik bölümü de bu görkemli çatı altında meraklılarıyla buluşuyor.
2000 yılında yapılan restorasyon sırasında Nazareno Orlandi tarafından çizilen freskler ve Troiano Troiani imzalı heykel sütunlar özenle ve aslına sadık kalınarak yenilendiği için 1920’lerin büyüsünü yansıtan atmosferinden hiçbir şey kaybetmeyen Grand Splendid’in eski sahnesinde ise geceleri canlı piyano dinletileri yapılıyor ve sahnenin önü bir kafe olarak hizmet veriyor.
1920’lerden kalan tarihi bir tiyatro salonunun tüm asaletini ve ferahlığını taşıyan bu göz alıcı kitapçının rafları arasında gezinmek ve yorulduğunuzda da oturup biraz kitap karıştırmak sizce de muhteşem olmaz mıydı?
Görüşlerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.
Büyülendim, imrendim hatta kıskandım… Kem gözlü Şevket tarzı cevap vermek gerekirse “Keşke bizim olsa”
Ülkemizde aynı değeri görür mü acaba? Yeterli ilgiyi görmeyeceği gibi tahrip etmek için ellerinden geleni yaparlar.
Kalem ile yazılmamış sıra, otobüs koltuğu, duvar ya da sprey boya ile ilan-ı aşk edilmemiş tarihi yapı bulamıyoruz artık, düşünün elinde sprey boya ile geziye çıkan insanlarımız var. Güvenlik arkasını döndüğü an ya da gece vakti gizlice boyuyorlarmış binlerce yıllık yapıları…
Rivayet ederler ki devlet büyüklerinden biri vakt-i zamanında Amerika’ya gitmiş. Gezi programında olan ve zamanına göre ileri teknoloji sayılan bir yere, son sistem ama bu güne göre ilkel sayılabilecek bir bilgisayarın başına götürmüşler. Ev sahibi uzmanlar, kocaman makaralı, şeritli makinenin başında “bilemeyeceği soru yok, ne isterseniz sorabilirsiniz” demiş büyüğümüzün eline bir kağıt tutuşturarak. Oda kağıda sorusunu yazmış ve vermiş. Bir kaç saniye sonra şeritler dönmeye, ışıklar yanıp sönmeye başlamış. Hız artmış, ışıklar daha hızlı yanıp sönmüş ve en sonunda sigortaları atmış dev bilgisayarın. Uzmanlar elçiler resmi görevliler telaşlanmışlar. Bizim tercüman “Ne sormuştunuz” deyince adam gülümsemiş “Ne var ne yok” Konu ile ne kadar ilgili düşer bu yakıştırma bilemem ama ben de size sorayım “NEDEN BÖYLEYİZ” …
Not: tahmin ettiğiniz gibi bir cevabı yok bu sorunun… Haksız mıyım…
Aileden gelen eğitim yetersizliği sonucu yetişen bilinçsiz bireylerin sayıca artıyor olması en büyük etken fakat dediğiniz gibi net bir cevap vermek mümkün değil.
Şuna bak ya muazzam. Bizde zaten kitap kültürü yok bir de kütüphane hiç göremeyiz. Ancak böyle imreniriz.