in ,

Birtakım Edebi Cambazlıklar: O Gece Gördüm Onu

Slovenyalı ünlü yazar Drago Jančar’ın özgün anlatı biçimiyle bezeli “O Gece Gördüm Onu” adlı romanını inceledik.

o gece gordum onu inceleme
- Reklam -
- Reklam -

“Alacakaranlıkta gel
Sadece alacakaranlıkta
Günahların silindiği
Günün sonsuz geceye evrildiği
Ruhun şiiri özlediği
Rüyanın şarkıya benzediği”

Kuşkusuz savaşların Dünya üzerindeki her toplumda etkisi var. Bazı coğrafyalarda çok daha fazlaca yaşanırken bazısında sayısı daha az olabiliyor. Kimisinde yakın zamanlı kimisinde daha eski tarihli… Ancak kesin olan bir şey var ki yoğunluğu ne olursa olsun toplumun evriminde etkileri ne unutulabiliyor ne de bastırılabiliyor. Edebiyatsa koltuk altına süpürülemeyecek olayların ifade edilebilmesini sağlayan önemli bir araç.

o gece gordum onuBalkanlar da sık sık değişen siyasi iklimle birlikte savaşlardan çok çekmiş hararetli bir bölge. Özellikle 20. yüzyılda üç defa yapı değiştiren Yugoslavya herkesin malûmu. Büyük bir kaos ortamı.

- Reklam -

Bunun yankılarının tabii ki hızlıca sönüp gitmesi beklenemez. Komunist Yugoslavya döneminde düşman propagandası yapmaktan hüküm giyen, çatışmaların yankılarının en güçlü olduğu dönemleri bizzat deneyimlemiş bir yazar. Bilhassa 1948 doğumlu Slovenyalı kalem Drago Jančar için mümkün değil.

Yazıda inceleyeceğim 2010 yılında yayımlanan O Gece Gördüm Onu (To noč sem jo videl) adlı kitabı da bunun güzel bir örneği. Aynı zamanda bu kitap benim de uzun süredir merak ettiğim yazar Jančar’la ilk tanışmam oldu.

Kitaba Doğru

Öncelikle Dedalus Kitap tarafından yakınlarda dilimize kazandırılan eserin zayıf olduğunu düşündüğüm arka kapak/tanıtım yazısından başlamak istiyorum. Özellikle Türkiye’de bilinmeyen bir isim için bu kısım daha büyük önem taşıyor.
“Drago Jančar’ın başyapıtı olarak gösterilen O Gece Gördüm Onu, 2. Dünya Savaşı sırasında geçen bir aşk hikâyesi. Jančar bu romanında savaşın Balkan coğrafyasındaki izlerine odaklanıyor. Burjuva bir kadın olan Veronika etrafında gelişen olaylar beş farklı kişinin ağzından anlatılıyor…”
Burada ne yazık ki okuyucuyu yanlış beklentiye sokabilecek şekilde başlanmış. Bu kitabın ana odak noktası kesinlikle “2. Dünya Savaşı sırasında geçen bir aşk hikâyesi” değil. Evet içinde aşk içeriyor. Bir tane de değil… Lakin bir aşkın anlatımından ziyade savaşın ve arka planda Balkan coğrafyasındaki siyasi durumların insanlar üzerindeki etkileri işleniyor.

Tanıtım yazısının devamındaysa aldığı bir ödülü tarihte kim kucakladıysa yazmışlar. Yazarın anlatı sanatını nasıl ustaca kullandığından bahsedilse daha ilgi çekici olabilirdi. Ödül demişken ben de kitabın başarılarından biraz bahsedeyim. 2014 yılında Fransa edebiyat ödülü Prix du Meilleur Livre Étranger (En İyi Yabancı Kitap Ödülü) kazanmış. Bunun yanı sıra 2011’de Prix Européen de Littérature (Avrupa Edebiyat Ödülü) almış. Ancak tanıtım metninde bu ödül yerine Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazandı olarak yazılmış. Sanırım orada bir karışıklık olmuş. Çünkü bu başka bir tören ve Jančar’ın eseri bunu kazanmadı.

Ne Anlatıyor

drago jančar
Drago Jančar

Hikâye II. Dünya Savaşı’nda Balkan coğrafyasında siyasi çalkantıların yoğun olduğu ve gitgide tehlikesinin arttığı bir ortamda başlıyor. Baş karakterimizse tüm bunların yanında oldukça zengin bir hayat süren iş adamı Leo Zarnik’le evli rahat yaşama sahip Veronika. Savaşın en sert geçtiği zamanlarda bile partilerden ve etkinliklerden taviz vermeyen, herhangi bir problem yokmuş gibi hayatını yaşamaya çalışan bir kadın. Peki savaştan kaçmak mümkün mü?

Kitap boyunca bu soru başta Veronika olmak üzere her karakterin peşinde dolaşıyor. En iç içe olandan yokmuş gibi davranana kadar. Herkesin hayatında bir tesiri var. Yine de Veronika tüm içtenliğiyle buna başkaldırıyor.

Türlü ilginçliğiyle tanınan, timsah beslemekten kadınların motosiklet kullanılmasına şaşırıldığı dönemde uçak kullanabilen bir insan… Eğitimi, donanımı ve sanat sevgisi de cabası. Güzelliği de eklenince göreni kendisine âşık etmesini de doğal karşılamamız gerekir. Atına çok değer veren, kurbağaya zarar verince inanılmaz üzülen birisi. Cesur, bağımsız ve hür. Tam kusursuz bir karakterizasyon. Böyle bir insan Veronika. Peki savaş… her şeyi silip süpürmez mi?
“Fotoğrafından bana uzun uzun baktı ve cevabını düşündü. ‘Şöyle ya da böyle,’ dedi sakince, ‘her şey yoluna girecek. Her zamanki gibi.’”

Özgün Yapısı

Yukarıda da anlattığım gibi okuyucu olarak Veronika’yı çok iyi tanıyoruz. Kendisi baş karakterimiz ancak roman boyunca hiçbir zaman onun bakış açısından hikâyeyi takip etmiyoruz. Kitap beş bölümden oluşuyor ve tüm bu bölümler de farklı bir karakterin açısından aktarılıyor. Hepsinin odak noktası aynı: Veronika.

Baş kahramanımızı tanıyan tüm bu insanlar olayları kendi deneyimleri ve karakterleriyle de bağlantılı olarak farklı bir biçimde anlatıyorlar. Örneğin ilk kısımda Veronika’nın süvari sevgilisiyle kaçamak yaşamlarına şahit oluyoruz. Tabii ki askerin gözünden. Ancak bu sonlanan bir hikâye değil, birden kesiliyor ve ikinci bölümde bambaşka bir karaktere ve onun anısına geçiyoruz.

- Reklam -

İkinci kısımda annesinin kızıyla bağlantılı düşünceleri ve anıları geliyor ve kendimizi bambaşka bir yerde buluyoruz. Anlatım biçimi de tamamen değişiyor. Birden diyalogla bezeli anlatıdan, tamamen izole bir karakterin anılarda kaybolmasına tanık oluyoruz. Diğer bölümlerde de bu sert değişimler devam ediyor. Yazarın attığı cesur adımları ve zor kurgu üzerindeki ustalıklı işçiliği beni tek kelimeyle büyüledi.

Yani her bölümde karakterlerin aktardığı yaşantılar bizim eksantrik kahramanımızın hayatının yapboz parçaları. Birleştiği zaman ne olacağı da merakımızı canlı tutuyor. Olayların farklı insanların bakış açısından nasıl algılandığı ve anlatıldığını tatmin edici şekilde deneyimlemek güzeldi.

Editör, Çeviri ve Kapak

O Gece Gördüm Onu’nun çevirmenliğini Neşe Ay Başman üstlenmiş. Editörlük Baran Güzel, düzeltiyse Utku Yıldırım tarafından yapılmış. Açıkçası herhangi bir kusur bulamadım, tertemiz ve özenli bir çalışmaydı. Teşekkür ediyorum.

Genelde Barış Şehri tarafından yapılan kapak tasarımlarını severim. Ancak bu kitabın kapağını pek beğenmedim. Bilhassa içerikle uyumu üzerinden değerlendirince ortalama bir işti. Tabii kendisi beklentiyi de çok yükseltti.

Son Olarak

Edebiyatla ilgili birtakım cambazlıklar görmek isteyenler için bu romanı öneririm. Ve işin güzel yanı bu edebi kurnazlıklar güzelce işlemiş. Ortaya özgün ve harika bir postmodern eser çıkmış. Bitirince hüzünlü ancak tamamen tatmin olmuş şekilde başından ayrıldım.

Sizi Veronika’nın annesinin çok sevdiği şarkı La mula de Parenzo ile uğurluyorum. Keyifli okumalar.

YouTube video

Cem Altınışık

1993 yılında Ankara’da doğdu. Çocukluğunun bir kısmını İzmir’de geçirdi ve şu an İstanbul'da yaşamakta. Psikoloji bölümünde eğitim gördü. Edebiyat, sinema, bilgisayar oyunları, müzik ilgisi ve bunları paylaşma sevgisiyle çeşitli kültür-sanat sitelerinde yazdı.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

icerigin pesinde 2 john wick

İçeriğin Peşinde #2: DVD’si de Kendisi Kadar Kızgın | John Wick

alti dirilis ust

Ödüllü Yazar Mur Lafferty’den Uzayın Derinlerinde Kapalı Oda Polisiyesi