Netflix sahnesinde “Punisher”ı ilk gördüğümüz zamanı hatırlıyor musunuz? Herkesin merakla beklediği, Jon Bernthal’ın harika performansı karşısında hayranların âdeta ağzının suyu akarak ekranın başına kilitlendiği o an… Gerçekten tüylerimizi diken diken etmişti. Karakterin yansıtılışı karşısında mest olmuştuk.
Sonrasında kendi solo dizisiyle karşımıza çıktı Punisher. 13 bölümlük bir dehşet. İntikamın vücut bulmuş hâliydi; Bernthal’ın oyunculuğunu izledikçe yine kendimizden geçtik. Bazı eksikleri olsa bile keyifli bir sezon yaşattı bize. Özellikle Netflix’in Marvel dizilerinin kötü eleştirilerden boğulduğu dönemde yüzleri güldürmüştü. Daredevil ile birlikte iyi dizi bayrağını üstlendiler.
Ancak Bernthal’ın Frank Castle’ına doyamadık. Onu daha çok görmek için ikinci sezonun yolunu gözler olduk. Bakalım daha anlatacakları var mıydı? Yoksa ilk sezonun başarısıyla birlikte zorlama bir devam için mi sıvanmıştı kollar? Ancak umudumuzu koruduk. Çünkü karakter ve oyuncu arasında harikulade bir uyum vardı ve bu harcanmamalıydı. Senaristler ve yönetmenler ellerindeki bu avantajı doğru kullansalar yeterdi…
Yetti mi peki? Gelin, ikinci sezonda neler olmuş hep birlikte bakalım. Yazımızda sürprizbozan (spoiler) olmayacak, o yüzden rahat rahat okuyabilirsiniz.
Ne Anlatıyor?
Punisher’ın ikinci sezonu, Frank Castle ne yapacağını bilmez hâlde bir boşluktayken başlıyor. Oradan oraya gezdiğini anlıyoruz. Serinin yürütücüsü Steve Lightfoot’un aktarımıyla, “Uğruna savaştığı ancak hiç görmediği ülkeyi tanıma,” yolcuğuna çıkıyor.
Ancak Castle gibi birisi için olaylar her zaman böyle gitmez. 13 bölümlük yeni şiddet şöleni barda tanımadığı bir kızı saldırganların elinden ölümden kurtarmasıyla başlıyor. Tabii ki bu basit bir olaydan ibaret değil. Büyük bir komplonun kapıları da açılmış oluyor. Amy Bendix rolündeki Giorgia Whigham ve Frank Castle’a hayat veren Jon Bernthal’ın aksiyonla dolu yolculuğu da böylece başlıyor.
Sonrasında yolları bizi sezon boyunca bırakmayacak azılı düşmanlarla kesişiyor: İlk sezondan tanıdığımız, Frank’in eski ahbabı bu sefer maskeli delirmiş Billy Russo (Ben Barnes) ve yeni dâhil olan dini grubun tetikçisi John Pilgrim (John Stewart).
Peki Nasıl Olmuş? Şu Karakter ve Hikâye Karmaşasına Bakalım
Öncelikle iki temel hikâye örgüsünü biraz açmak istiyorum. İlki başlangıç sezonunun sonunda Frank’le yaptığı çatışmada yüzü paramparça olan, beyin hasarı alıp yarı ölü bir hâle gelen Russo. Dizinin başında öğrendiğimiz üzere yavaş yavaş toparlanmaya başlamış, ancak zihinsel olarak çok yoğun problem yaşadığını ve psikologla düzelmeye çalıştığını görüyoruz. Delirdiğine delalet giydiği maskesi de bunu vurguluyor. Diğer yandaysa Frank ve kızın karıştığı komployla ilişkili, dinle kafayı yemiş, vaiz giysileriyle gördüğümüz John adındaki bir karakterin başını çektiği hikâye var.
Bu iki hikâye birbirinden bağımsız bir şekilde aynı sezona yedirilmeye çalışılmış. Bunların yanı sıra psikolog Krista Dumont (Floriana Lima) ve inatçı Dinah Madani (Amber Rose Revah) ayrıca anlatılanların odak noktası. 13 bölüm içinde bu birçok unsurla oluşturulan kompleks senaryonun altından yazarlar kalkamamış. Kalksa harika bir sezon izleyebilirdik. Ne yazık ki bulamaç olmuş sonunda.
Madani’nin dertlerinden ergen kızımızın tuhaf eylemlerine kadar her şey yarım yamalak kalıyor ve zayıf işlenmenin mağduru oluyor. Bu her şeye odaklanmak isterken oluşan ve diğer her izlenceyi üstünkörü bırakan yapı, anlatılmak istenenin ve verilmesi amaçlanan hislerin etkisinin zayıflamasına sebep oluyor. Bu yüzden kendimi sık sık, “Niye böyle oldu, çok anlamsız, ee şimdi bu ne alaka?” gibi söylemlerle yakınırken buldum. Bilhassa Amy karakteri… Çok söz etmek bile istemiyorum, olmamış. Hem oyunculuk hem de karakterin anlatılışı konusunda sınıfta kalmış.
Bir noktada yazarlar hayal gücü konusunda öyle bir noksanlığa girmiş ki ilk sezondaki benzer bir olayı kopyala-yapıştır yaparak bu sezonda da işlemişler. Curtis ve destek grubu, sözlerim size. Demek ki Curtis pek de başarılı değilsin psikolojik destek konusunda…
Hâl böyle olunca sezonun yarısına gelmeden diziyi bırakma düşünceleri beni sarmalar oldu. Ama bir yandan da Jon Berthnal’ın sahneleri hâlâ keyif veriyordu. Bağırarak çıldırdığı sahnelerden mimik vermeyip korku uyandıran bakışlarına kadar enfes bir iş çıkarmış. Yüzü suyu hürmetine devam edip sezonu bitirdim.
Oyunculuk Ne Âlemde
Punisher rolünde ilk göründüğü andan itibaren bizleri mest eden Berthnal’a ne kadar övgü sunsam az kalır. Böylesine zor bir rolün hakkını iyi veriyor. İkinci sezon zayıf olsa bile onu izlemesi çok keyifliydi. Ancak üzen bir nokta var, Marvel’ın tüm Netflix yapımları tek tek iptal ediliyor. Punisher da bu kervana katılacak mı? Eğer katılırsa kendisini bir daha bu rolde izleyebilecek miyiz? Bunlar korkutan sorular. Eğer beyazperde yahut ekranlarda izleyeceksek de lütfen daha özenli ve oyuncuyu iyi değerlendiren bir yapım olsun.
Diğer oyunculara gelirsek… Karakterlerinin kötü yazılmasına, hikâyelerinin zayıflığına rağmen Russo’yu canlandıran Ben Barnes ve vaize hayat veren John Stewart iyi bir oyunculuk sergiliyorlar. Ama harcanmışlar. Madani’yse ilk sezonda olduğu gibi kötü oyunculuğuyla diziyi harcamaya devam ediyor. Ona destek olarak Amy katılmış. Çok kritik rollerde olmaları problem yaratıyor.
Son Sözler
Yaratıcı ekibin elinde izleyiciyi dehşet dolu bir serüvene çıkaracak, düşmanların üzerine korku salacak ve seyircilerin gaz seviyesini her daim en üstte tutabilecek bir Jon Bernthal var. Çok önemli bir koz. Onu ne olursa olsun Punisher olarak izlemek çok keyifli. Ama belli ki yapımcılar ilk sezonun başarısının ardından ellerinde düzgün bir malzeme olmadan devam etmek istemişler. Bu zorlama bakış açısı da bayat bir sonuç vermiş.
Belki biraz beklemeli, daha özenli bir işle karşımıza çıkmalıydılar. Çünkü kusurlarla ve boşluklarla dolu bir anlatım olmuş Punisher’ın ikinci sezonu. Bu yüzden inceleme için seçtiğim görsel oyuncu hakkında doğru bilgi sunarken, sezonla ilgili olarak baş parmakların yönü aşağıya doğru.
Bernthal’ı bu rolde daha iyi yapımlarda görebilmek dileğiyle…
Çok doÄru!
AnlayamadıÄım bir durum var. Hani yıllarca amerikan baÅkanını kurtaran Amerikalı yahut yedi düvele savaÅ açan Türk izleyip tiye alıyorduk. Åimdi, Punisher söz konusu olunca- belki de önceden bildiÄimiz için, belki oyuncunun etkisi- garip bir keyif alıyorum, dilimde “Her zaman punisher ayakta kalır,” nidalarıyla izliyorum, izledim. Sanırım psikolojik bir durum.
Sanırım çocukluÄuma inmeleri gerekiyor. Hipnoz altında “rocky” izlediÄim zamanaları anlatmam gerekiyordur. Sanırım, bilmiyorum.
Cidden Rocky seven için ayrı bir keyif Punisher. Daredevil da benzer şekilde dayak yemekten hoşlanıyorlar valla.
Ama sezon… Oyuncuya ayıp etmişler resmen.
O konuda da haklısın ama dizileri iptal etmelerine hep kızıyoruz, oyunculukları esas aldıÄımız için yadırgıyoruz ama kim bilir belki senaristler öyle böyle senaryolarla yapımcıların karÅısına çıkıyorlardır ki yapımcıların eli kolu baÄlanıyordur. Adamların kanı donup kalıyordur. Bilemiyorum. Görünen köy kılavuz istemez ama baÅka nedenler de olabilir.
Ä°nanıyorum, bir zaman gelecek yönetmen kadar ya da oyuncu kadar senaristte konuÅulacak ki o zaman film-dizi sektöründen baÅ yapıtlar bekleyebilirim. O zamana kadar karanlıkta kalan senarist ve yapımcılar baya oyuncuya veya yönetmene ayıp edecekler.
Ne zaman ki isimleri en ön sıralara geçer o zaman sorumluluklarının hesabı sorulur. Zira oyuncu iyi yönetmen iyi dediÄimiz çoÄu yapım tırt çıktı, çıkıyor ve çıkacak. Ha, bazen iyi örnekler çıkmıyor mu, çıkıyor ama onlarda da ben yönetmenin çok aÄırlık koyduÄunu düÅünüyorum.
Åimdilik böyle oldu olmadı gideceÄiz. Ah o karanlık köÅelerde pispis sırıtanlar ahhh…
Bu adam Punisher olmak için doğmuş resmen