Ufuk Yasin Yurtbil
Öğrencilik yıllarımda yapmaktan en çok keyif aldığım aktivitelerin başında; abur cuburlarımı hazırlayıp televizyonun karşısına geçmek ve Formula 1 yarışlarını izlemek geliyordu. Fakat o izlemekten büyük keyif aldığım Formula 1 bugün günlük yaşantımın bir parçası değil. Şans eseri gözüme takılan haber sitelerindeki renkli arabalarla dolu küçük kutucukları saymazsak Formula 1 ile aramızın uzun zamandır limoni olduğunu söyleyebilirim.
Michael Schumacher bırakınca ben de bırakmış sayıldım diyerek nostaljik bir gerekçe uydurmak isterdim. Ama sürekli değişen kurallarını ve her sene evrim geçiren otomobillerin teknik özelliklerini elinizden birkaçırdınız mı Formula 1’i takip etmeniz gerçekten zor bir hal alıyor. Ciddi anlamda vakit harcayıp detaylarına hâkim olmadığınız takdirde; bir yarışma programına saatlerini veren televizyon izleyicisinden farksız bir biçimde Formula 1’i izlemek zorunda kalmanız işten bile değil. Bu da benim pek tercih ettiğim bir izleme biçimi değil. Bunun üzerine gerek iş hayatı gerekse de aileyle geçirilen zamanlar ve tüm bunların üzerine boş vakitlerimdeki önceliklerimin değişmesi ile Formula 1 ile bağım tamamen koptu ve çoook uzaktan takip eden bir izleyici konumuna geldim.
Yoksa sizde mi aynı durumdasınız?
Fakat görünen o ki, yalnız değilmişim. Meğer benim gibi Formula 1’den uzaklaşmış ama geri dönmek için uygun zamanı kollayan koca bir güruh varmış. Bu kitlenin farkına varan Formula 1 yönetimi ve içerik canavarı Netflix, Formula 1’in perde arkasını anlatan bir belgesel serisi ortaya çıkartmış. 2018 yılının Formula 1 Dünya Şampiyonası’nın pit alanında yaşanan ve kameralara yansımayan gerginlikleri, yarış sırasındaki duygu fırtınaları ve Formula 1 pilotlarının adrenalin ve risk dolu hayatları bu belgesel vasıtasıyla bizimle paylaşılmış. Hem de öyle başarılı bir kurgu ile bizlere sunulmuş ki; Formula 1 ya da genel olarak araba yarışlarına en ufak bir ilginiz olmasa bile kendinizi ekrana kilitlenmiş bulursanız hiç şaşırmayın!
Takımların yöneticilerinin birbirleri hakkındaki görüşlerini açık yüreklilikle açıkladıkları röportajlar, pilotların aralarındaki gerginliği saklamadan rahatça paylaştıkları düşünceleri ve daha önce hiç duymadığınız takım içi diyalogları bu kadar başarılı bir kurgu ve sunum ile göreceğime hiç ihtimal vermiyordum. İlk bölümden onuncu ve son bölüme kadar dakikaların nasıl geçtiğini anlayamadan tamamladım bu nefes kesici seriyi.
Sadece Yirmi Pilota Yer Var
Formula 1 Dünya Şampiyonası’nda yarışan o çok özel yirmi pilottan biri olabilmek için genç insanların ne gibi zorluklardan geçtiğini ve her türlü riski korkusuzca aldıklarını görmek bana farklı bir bakış açısı kazandırdı.
Örnek vermek gerekirse Red Bull ve Renault takımları arasındaki rekabete yoğunlaşan bölümlerde hem pilotlar arasında hem de takım sorumluları arasında yaşanan gerilimler; yarışlarda yaşanan unutulmaz anlarla birleştirilince bu mekanik sporun temelinde yine insan olduğunu rahatça görebilmemiz sağlanmış. Her şeyde öyle değil midir zaten? Temelde hep insan vardır ve hep insan olacaktır.
Her bölümü ile beni mest eden Formula 1: Drive to Survive’da eleştirebileceğim tek kısım; Formula 1’in son dönemdeki en başarılı iki takımı olan Mercedes ve Ferrari’nin ne röportajlara ne de kamera arkası çekimlere katılmış olması. Bu iki baş at takımın eksikliği derinden hissedilmiş. Ama üzülmeye gerek yok. İki takımın da ikinci sezonda yerlerini alacakları açıklandı. Çok daha keyifli bir ikinci sezon için beklemeye geçebiliriz.
Formula 1’e ilgi duyan ya da motor sporlarını merak eden herkesin beğenerek izleyeceğini düşündüğüm Formula 1: Drive to Survive; Netflix’in devasa enerjisini doğru noktalara harcaması halinde ne kadar kaliteli işlere imza atabileceğinin bir diğer ispatı adeta. Aferin sana Netflix, bize bunlarla gel!
Ben tam olarak öyle yaptım
Güzel bir inceleme olmuÅ, klavyene saÄlık.
Çoğunlukla arka sıra mücadelelerini konu edinmişler. Açıkçası ben ilk sıra mücadeleleri hakkında bir yapım beklemiştim.
Geri sıralarda neler olduğunu görmek ne kadar güzel olsa da ben ilk sıra mücadelesini de izlemek isterdim. Özellikle geçen sezon uzun bir aradan sonra Mercedes’in baskın geçirdiği sezonlara göre daha ortalama bir aracı varken ve daha rekabetçi yarışlar varken.
Ben de yarışları ne kadar takip etmeye çalışsam da son 10 yıldır baskın takımlar yüzünden yarışlarda neredeyse zevk kalmadı.
Özellikle teknolojinin gelişmesiyle pilotaj yetenekleri artık eskisi kadar önemli olmamaya başladı.
Bu sezon Mercedes takımında herhangi bir pilot yarışsa eminim hiç zorlanmadan yine de şampiyon olabilir.
Ben 2005 yılından beri F1 izlemekteyim son sezonlar artık eski tadı vermiyor. Bunda Motorların küçülmesi seslerin azalması da çok etkili diye düşünüyorum.
Neyse baya dolmuşum içimi döktüm biraz
.
Istanbul Park’ta yarış sonrası boş turunda bana el sallamıştı. Şimdi sağlıklı olsaydı kimbilir nerede ne yapıyor olurdu. Muhtemelen bu yaşında bile Formula 1 için seyirci çekmeyi başarırdı.
İncelemeyi beğenmene sevindim. Eğer henüz izlemediysen bir göz atmanı öneririm. Çok fena sarıyor.
Yayınlandığı zamandan itibaren iki kere baştan sona bitirdim, gerçekten çok başarılı bir yapım. Geçen sezonun yarışlarını izlerken hiçbir şey anlamayan ben, bu sezondaki yarışları her ayrıntısına kadar anlayarak ve dikkat ederek izliyorum.
Ferrari ve Mercedes’in de dahil olmasını isterdim ancak serinin adı Drive to Survive olduğu için alt sıralardaki takımlara odaklanması daha mantıklı. Bu durum bir açıdan daha da hoşuma gitti çünkü tanımadığım bütün pilotları tanımış oldum.
Bu sezon Mercedes’in üstünlüğünde sıkıcı ilerlese de serinin ikinci sezonunu, takım içi ve takımlar arası rekabeti daha detaylı görmek adına merakla bekliyorum.