9 Kere Leyla incelemesi sizlerle. Ezel Akay’ın Netflix kütüphanesindeki yerini alan yeni filmi hakkındaki ilk yorumlarımız.
Yapımcı koltuğuna oturduğu Tabutta Rövaşata filmi ile 90’ların ortalarında başladığı sinema kariyerine, 2000’lerde yönetmenliğini üstlendiği Neredesin Firuze, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?, 7 Kocalı Hürmüz yapımlarıyla devam eden Akay; yeni filmi ile karşımıza çıktı. Gösterişli, dokusunda pek çok renk barındıran, hikâyelerinde masalsı anlatı üslubunu daimi olarak kullanan Akay, bir kez daha yönetmen koltuğuna oturarak sinemaseverleri heyecanlandırdı. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Ezop, 9 Kere Leyla filminde orijinal bir renk yaratmak konusunda pek de başarılı olamıyor.
Vizyonda görme fırsatı bulamadığımız 9 Kere Leyla filmi 4 Aralık günü Netflix listelerindeki yerini aldı. 2019’da çekimleri biten film Koronavirüs pandemisi olmasaydı 20 Mart 2020’de beyaz perdelerde olacaktı.
11 yıl aradan sonra bir Ezel Akay filmi seyredecek olmak hem merak dolu hem de pozitif bir hava yarattı. Yapımın özellikle Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Elçin Sangu, Fırat Tanış ve Alican Yücesoy gibi zengin ve başarılı bir oyuncu kadrosu barındırması da bu pozitif havayı bir hayli körükledi. Film, gösterime çıkmasıyla birlikte birçok tartışma da beraberinde geldi.
9 Kere Leyla şehir tiyatrolarından tanıdığımız Tayfun Türkili’nin 9 Canlı adlı oyununun serbest bir uyarlaması. Ezel Akay, dişine göre bir hikâye bulmuş ve bunu tamamen kendine özgü bir yapıya büründürmüş gibi duruyor.
9 Kere Leyla Dünyası: Kim, Kimdir?
Ezel Akay’da görmeye alışık olduğumuz tarihi, dinsel, tinsel, mitolojik figürler bu filmde yine başrolde. Yahudi mitolojisinde, erken Babil kaynaklarında geliştirilen bir fantazi kahramanı olan Lilith ölümsüz Leyla karakteri olarak filmde karşımıza çıkıyor: Lilith, yani Adem’le aynı çamurdan yaratılan ilk kadın. Adem’le birlikte olmayı reddeden kadın. Lilith’in önemi onun aslında başkaldıran kadınların, yani günümüz feminizminin bir sembolü olmasından ileri geliyor. Lilith dişi bir iblis, cinsel açıdan ahlaksız ve erkek egemen toplumun dayattığı normlara isyan eden bir karakter olarak anlatılarda yer alıyor.
Ezel Akay, Lilith karakterini modern kadınlardan birinin üzerine giydirerek bize bir sorunu işaret etmek istiyor. O sorun da kadına yönelik şiddetten başka bir şey değil.
Bunu yaparken ilişkilerdeki kadın erkek rollerini tam olarak tanıdığımız klasik şekliyle görüyoruz. Haluk Bilginer’in canlandırdığı Adem karakteri yaşlı karısından onu öldürmek pahasına kurtulmak istiyor. 30’lu yaşlardaki sevgilisi Nergis’e erkekliğini kanıtlamanın peşinde.
Demet Akbağ’ın canlandırdığı Leyla ise tam bir ev kadını. Kocasının bir dediğini iki etmeyen, zenginlik içinde yüzdükleri konağın camlarını bile kendi elleriyle silen bir karakter. Ancak Leyla, Adem’in üzerinde tam bir hakimiyet sahibi. İstese Adem’i don paça sokağa atabilecek güçte.
Elçin Sangu’nun canlandırdığı Nergis karakteri ise erkeklerin cinsel dürtülerini sınayan, onları adeta azgın bir hayvana çevirebilecek güçte genç bir kadın temsili.
Özetle film bu üçlü ilişki arasında geçiyor. Adem, sevgilisi Nergis’e kavuşmak niyetiyle karısını öldürmek için defalarca başarısız girişimlerde bulunuyor. Bu noktada Fırat Tanış’ın hayat verdiği koleksiyoner Mahdum karakteri olaya dahil oluyor. Mahdum kendisinin Lilith’in soyundan geldiğini iddia ediyor. Adem ve Leyla’nın sahip olduğu Lilith yazmasını ele geçirmeye çalışıyor. Adem ve Mahdum, Leyla’yı öldürme konusunda iş birliğine girişiyor. Adem, Nergis’le, Mahdum’la hatta zehirli hayvanlar satan ne idüğü belirsiz bir adamla iş birliği yapmasına rağmen bir türlü Leyla’yı öldüremiyor. Üstelik bunu tam 9 kere deniyor. Film bir trajedi üzerine yoğunlaşıyor ve bunu trajikomik bir üslupla yapmaya çalışıyor.
9 Kere Leyla Bize Ne Sunuyor, Ne Sunamıyor?
Geniş perspektiften baktığımda kendi adıma olumsuz yönleri oldukça ağır basan bir film görüyorum. Ezel Akay kadınlara yönelik saldırıları kendine dert edinip bunu kendi üslubuyla yüzümüze vurmaya çabalıyor. Bunu bir ilişki üçgeni temelinde karakter çatışmaları üzerine kuruyor.
Bu anlatımı sağlamlaştırmak için mitolojiyi kullanıyor. Mitolojiyi kullanması tamamen entelektüel kaygının bir ürünü gibi duruyor. Bir süs, bir bilgi gösterişinden ileriye gidemiyor.
Ezel Akay kurduğu dünyada hem derdini anlatmaya, hem kendi entelektüel birikimini göstermeye, hem bunu muhteşem renklere bürünmüş mekânlara sığdırmaya, hem alt metinli karakterler yaratmaya, hem komedi yapmaya, hem de video jargonunda görmeye alışık olduğumuz kurgu oyunlarıyla modern olmaya çalışıyor.
Yani aslında Akay yeni bir janr yaratmak istiyor. Ancak bu kaygılar silsilesi içinde film yok olup gidiyor. Yarattığı komedi özdeşim kuramadığımız bir ucuzluğa dönüşüyor. Karakterlerin karikatürize yapısı, hikâyenin derinleşme kaygısı altında daldan dala atlaması, Mahdum karakterinin olayların çözümü için sadece bir trick olarak havada durması, tüm bu kargaşada müzikal bir hava yaratılmaya çalışılması gibi bizi yabancılaştıran birçok unsur var.
Tek Mekân Kullanımının Zayıf Bir Örneği ve Diğer Olmamışlıklar
Bunun yanı sıra filmin hepsi neredeyse tek mekânda geçiyor. Bu prodüksiyon maliyeti anlamında mantıklı bir tercih gibi duruyor. Ancak tüm bu karmaşanın bir mekânın içine sığdırılmış olması oldukça can sıkıcı ve bunaltıcı bir atmosfer yaratıyor. Yani Ezel Akay’ın müthiş dekorları, kıyafetleri, fantazi dünyası içinde bize hiç koltuk yokmuş gibi hissettiriyor.
Sinematografisinde yaratılan dil, reklam filmlerinde göremeye alışık olduğumuz anlatıya çok yakın. Özellikle Adem’in sonsuz fonlu müzikal bezeli hayal sahneleri bir banka reklamı atmosferi yaratıyor.
Bana göre asıl önemli olan şeyi, komedinin birleştirici gücünü bu filmde hissedemiyoruz. Özellikle kadına yönelik şiddet konusunda… Ben de tıpkı çevremdekiler gibi en zor ve boğucu zamanlarda komediye sarılıyorum. Komediyle kendime geliyor, rahatlıyorum. Bu filmde ne bu duyguları hissedebildim ne de bir öğüt alabildim. Bu filmin genç bir izleyicisi olarak yeniliğe dair hiçbir ipucu elde edemedim. Kendi yaşıtlarıma uzak bir eser olduğunu düşünüyorum. Kimlere yakın olduğu konusunda da tahmin yürütmek zor.
Ezel Akay’ın bu ülkede kendi üslubunu yaratmış, farkını ortaya koyabilen usta bir sinemacı olduğu tartışmasız bir gerçek. Ancak bayrağı önde taşıyan bir isim olarak ondan beklentinin sürekli yeni ve çığır açıcı eserler olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda 9 Kere Leyla’nın bir hayal kırıklığından ibaret olduğunu ifade edebilirim.
Peki siz 9 Kere Leyla filmini nasıl buldunuz? Yapıma dair yorum ve eleştirilerinizi bizimle Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Büyük hayal kırıklığı. Şu konu, verilmek istenen mesaj (tabii bu kadar da sert olmadan), katılmak istenen fantastik hava vs o kadar başarılı bir şekilde yansıtılabilirdi ki, hele bu kalitede oyuncularla, insan üzülüyor gerçekten. O havadan düşen dayı (ki her defasında benim üzerime düştü adeta) umarım filmin yapımında emeği geçenlerin üzerine düşer, yardıma da o 112 ekibi gelir. Söyleyebileceklerim bu kadar.
Biraz ön yargı gibi olacak ama filmi belki belki izlerim desem bile şu görselden sonra kesinlikle izlemeyeceğim derim. Oyuncular da filmi izledikten sonra biz ne yapmışız demişler midir acaba?
Bugün ikinci elma vakasını yaşıyorum forumda Neyse şakayı bir kenara bırakırsam( Güldünüz değil mi ) filmi izlemedim ama buradan anladığıma göre ve yorumlara bakınca pek beğenilmemiş ama merak ettim bir ara izleyeyim. İzledikten sonra buraya düzenleme yaparım.
Berbat bir film. Bu kadro bu yönetmen karşılıklı eşli batak oynasalar çok daha komik diyaloglar çıkardı.
Düşünce güzel ama sonuç kötü. Hem de böyle kaliteli isimler varken yazık olmuş.