Soğuk kış günlerinde, akşamları bezmiş bir halde eve geldiğinizde izlemek için bir dizi mi arıyorsunuz? Dizimiz hem güldürsün, hem hüzünlendirsin, karakterleri samimi gelsin, beni yormadan aksın gitsin ama üzerine düşünmek istediğimde de kafamda yeni yeni sorular belirsin, muhabbet muhabbeti açsın mı diyorsunuz? Bol duygu sömürülü dizilerden, gereksiz dramlardan canınız mı çıktı? Öyleyse doğru yerdesiniz.
Hastalıktan sürünürken içilen sıcak çorba kadar iyi gelecek bir öneriyle sizinleyiz.
Yazımız dizinin sadece ilk sezonundan Spoiler içermektedir, dizinin şimdiye dek yayınlanmış üç sezonu olup dördüncü sezon onayını da almış bulunmaktadır. Her bir bölümü yirmişer dakika uzunluğundadır ve her sezon on üçer bölümden oluşmaktadır. Serinin yapımcısı/yazarı olan Micheal Schur; The Office, Parks and Recration, Brooklyn Nine-Nine gibi işlerinden zaten severek takip ettiğimiz bir insandır.
Konusunu kısaca özetlemek gerekirse, adından da anlaşılacağı gibi İyi Yer ve Kötü Yer olmak üzere iki farklı mesken var. Bir insanın öldükten sonra bu yerlerden hangisine gideceğini yaşarken yaptığı eylemlerin iyiliği ve kötülüğü belirliyor. İlk bölüm Eleanor Shellstrop isimli karakterin kendini öldükten sonra bir odada bulması ve orada İyi Yer’e gideceğinin açıklanmasıyla başlıyor. Ortadaki sorun şu ki, Eleanor İyi Yer’e ait olmadığını bal gibi biliyor. Ama durumu yok sayıp bir başkasının hayatını ve onun için özel olarak tasarlanmış her türlü güzellikle birlikte İyi Yer’de yaşamayı kabul ediyor. Hikâye burada sevimli bir komedi dizisi olarak başlıyor ve muhtemelen çerezlik bir şeyler izlediğimi düşünüp ilk bölümü izleyip bırakıyorum. Bilmediğim noktaysa, komedi dizisi olarak geçen bu dizinin yer yer sevimli sevimli ahlak felsefesi anlatacağı, iyilik kötülük kavramlarını, hayatı, ölümü ve insan ilişkilerini sorgulatacağı ama bunları tirat atmadan bölüm aralarına serpiştirerek yapacağı, sevdiğim pek çok filozofa ve kitaba göndermelerde bulunacağı ve oldukça etkileyici bir finalle birlikte izlediğim en güzel dizilerden birine dönüşeceği.
Spoiler olmaksızın yeterince övdüğümü düşünüyor ve henüz izleme fırsatı bulamamış okurlarımızda bir merak uyandırdığını umarak spoilerlı kısma geçiyorum.
Komedi dizisi olarak başlayan bu serinin benim için trajik bir şeye dönüşmesi aslında tam olarak ilk sezonun finaliyle oldu. Finalde birbirleriyle anlaşamayan, tamamen farklı insanların bir arada yaşamaya zorlandığında gerçek bir cehennem yaşadığı fikrinden yola çıkan Micheal’ın her biri için özenle olabilecek en korkunç senaryoyu hesapladığını ve aslında en başından beri içinde bulundukları yerin Kötü Yer olduğunu gördük. Bu ana kadar ben kendimi tüm sezon boyunca etik, ölüm sonrası yaşam, inanç, iyi bir insan olmanın kıstasları gibi bir yığın sorudan itinayla uzak tutup diziyi sadece kafamı boşaltmak için izlemiştim. Bu sahneyle birlikte dizi bambaşka bir yere kaydı ve tahmin ettiğimden çok daha farklı bir plot twistti. O anla birlikte kendimi ister istemez hayatımdaki ilişkileri sorgularken buldum. Özellikle okul vb. sebeplerden zorunlu ilişki kurmak durumunda olduğum insanları düşündüm. İnsanların kafasında nasıl bir profil çizdiğimi, nasıl davranmam gerektiğini düşündüklerini ve belirli noktalarda sırf ayıp olmasın diye kurulan birkaç cümlenin, edilen üç beş kelamın aslında bizi ne kadar kötü etkileyebileceğini ve çoğunun ne derece toksik ilişkiler olduğunu düşündüm. İnsanların birbirinin cehennemi olabileceği fikri fazlaca mantıklı geldi o an. Kendi hayatımı yeterince sorgulayıp hayıflandıktan ve birkaç bölüm BoJack Horseman izledikten sonra dizi üzerine düşünmeye devam ettim.
Dönüp birer tipleme olmaktan çıkan ve ilk bölümden beri kocaman gelişmeler gösteren karakterlerimize baktım. Chidi’den ders alacağını asla düşünmediğim Eleanor vardı, iyi biri olmak hakkında çektiği her türlü acıyı onunla birlikte biz de çektik. Olması gereken kişi olamamasının onu nasıl zorladığını gördük. Bir değişim geçirdi zamanla, arkasında bir kabuk bıraktı. Belki de en korkutucu kısmı kâbuslarının birer malzemeye dönüştüğünü bilmekti, bu açıdan ve diğer pek çok açıdan yaşanılanlar tıpkı gerçek hayattaki gibiydi.
Sonra ahlaken doğru bulmadığı bir şeyleri yapmaktan büyük bir acı çeken, o tarihe kadar kendi olarak tanımladığı, yol göstericisi kabul ettiği her şeyle ikileme düşen bir Chidi vardı. Bir noktada yardım etmek istiyor, bir noktada karar veremiyordu. Sonunda onu da karar verirken izleyebildik.
Dizinin en keyifli karakterlerinden biri kesinlikle Jason idi. Ciddi anlarda araya girip saçmalamasını, ona uygun görülen cezanın sessizlik yemini etmiş bir Budist olarak kendini tanıtmak zorunda olmak olmasını, Janet’le olan ilişkisini ve ona dair her türlü alakasız detayı çok sevdim.
Micheal – Janet ikilisi de izlemesi aşırı keyifli bir ekipti. Onları da kendi aralarında bolca insan olmak, bir şeyler hissetmek vb. durumlar hakkında konuşurken buluyorduk.
Son olarak bahsetmek istediğim karakterse, Tahani. Belki Eleanor haricindeki diğer tüm karakterler içinde hikâyesini duyduğumda en çok üzüldüğüm karakter. Başta inanılmaz itici buluyor, her bir sahnesinde ne kadar ilgiye meraklı bir insan olduğundan ve her şeyin merkezinde olmak istediğinden yakınıp duruyordum. Ama sonra Jason’la konuşmaya başladıktan kendi öyküsünü anlattıktan ve Chidi’ye âşık olduğunu sandıktan sonra onun da bir insan olduğunu ve sadece mükemmel gözükmesi için zorlandığını, o şekilde yetiştirildiğini ve hiçbir zaman yeterince takdir ve sevgi görmediğini anladım. Klasik bir, “Ben bunları yaptım, ama bana bir sor neden yaptım?” kötüsü değildi, kendini anlatmasına fırsat verince anlayabileceğin, kız kardeşine birlikte gıcık olup dertleşebileceğin birisiydi. Bu yüzden sanırım içlerinde en çok ona üzüldüm.
Finalde bütün bu alakasız insanların bir arada yaşamayı öğrenmelerini ve birbirlerine kenetlenmelerini izlemek güzeldi. Micheal’ın şeytani kahkahasını duymak ve Janet’in öldürülmemek için yalandan rol yaptığı yerleri izlemek de öyle.
Tüm bunların yanı sıra, ben izlerken o anki ruh halimden dolayı bol bol insan ilişkileri hakkında düşünürken buldum kendimi. The Good Place izleyen farklı insanların aklında birbirinden alakasız pek çok konu hakkında soru işaretleri bırakabilen bir seri. O yüzden izlediyseniz aşağıya sizde bıraktığı hislerle ilgili yorum bırakmayı unutmayın.
Bol dondurulmuş yoğurtlu günler!
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!