in ,

Kara Kara Kapkara ve Sonsuz Dişli Öyküler

Yerli korku edebiyatımızın son dönemlerdeki önemli kalemlerinden Işın Beril Tetik’in kendi öykülerinden oluşan ilk derlemesi “Kara Kara Kapkara”yı inceledik.

kara kara kapkara ust 1
- Reklam -
- Reklam -

Işın Beril Tetik adının Türkiye’de korku/gerilim/fantastik kurgu gibi türlere aşina olan okurların dikkatinden kaçmadığına eminim. Benim, Tetik’in öyküleriyle tanışma maceram sanıyorum 2006-7 yıllarında Kan Güncesi sitesinin Gölge bölümünde yayınlanan konsept hikâyelerle oldu. O dönemlerde Gölge’de bilhassa Işın Beril Tetik adını aratıp evvela onun hikâyeleriyle dehşete düştüğümü iyi hatırlıyorum. Üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen, bazı öykülerinin pik sahneleri hâlâ aklımda. Hangi hikâye, olaylar neden ve nasıl gelişiyor hiç anımsamıyorum. Ama Tetik dediğinizde aklıma içinde bulunduğu insan kabuğundan sıyrılan dev bir yılan ya da alevler içinde yanan kahvehane planları geliyor. Muadilleri belki de sayısızdır ancak o yıllarda beni böylesine dehşete düşüren yerli yazar hatırlamıyorum. Yaşlı amcalık yapmayı sevmem ama o vakitler bu tarz işleri bulmak gerçekten zordu. Bulduğunuz zaman da sıkıca yapışıp kaybetmemeye çalışıyordunuz.

2005’te Arka Bahçe Yayıncılık’tan çıkan Derinden Gelen Sesler öykü derlemesinde, Tetik’i ilk defa matbu olarak görme fırsatına erişmiştik. Dediğim gibi, o yıllarda sizin sevdiğiniz türlerde işler üreten isimler bulduğunuzda er ya da geç haberiniz oluyor. Belki de gözünüze normal şartlarda olduğundan çok daha değerli geliyor. Ama o tadı şimdilerde pek çok kitaptan alamadığımdan, bazen eser sayısının az ve bulmasının da zor olduğu günleri özlüyorum. Aynı yıl, İthaki Yayınları’ndan çıkan Hayalgücünün Merkezine Seyahat kitabında da öyküsüyle yer alan Tetik’in matbu macerası Anadolu Korku Öyküleri 1-2-3 ve Aşkın Karanlık Yüzü gibi derlemelerle devam etti.

Ve 2017’de, nihayet Işın Beril Tetik kendi öykülerinden oluşan derlemesiyle okurun karşısına çıktı. On yıllık edebiyat ajanlığım sonunda basılı, derli toplu halde karşımda duran bir koleksiyonla taçlandırılmıştı. Kitaba başlamadan önce karışık duygular içinde olduğumu inkâr edemeyeceğim. Kimi meşhur çocukluk kâbuslarımın müellifi, bu safer daha kara kara kapkara öykülerle karşıma dikiliyordu. Tuhaf bir meydan okumanın ortasındaydım. Geçen on yılda artık daha zor korkan katı kalpli bir okura doğru evrildiğimi umuyordum, acaba öyle miydi?

- Reklam -

Göz ardı ettiğim şey, karanlık çöktüğünde çaktırmadan dişlerini çıkaran acımasız öykülerdi. Yine de kendimi toparladım ve iki kısa gecede sekiz öykülük bu karanlık derlemeyi bitirmeyi başardım.

Kitap bir otobüs yolculuğuyla açılıyor. Bence öykü kitabına yolculuk hikâyesiyle başlamak harika fikir. Bilinçli bir tercih miydi, öyle mi denk geldi, yoksa bilinçaltı mı devreye girdi bilmiyorum ama hikâyeler birbirlerinden ne kadar bağımsız olursa olsun ben öykü kitaplarını bir bütün olarak kabul ediyorum. Dolayısıyla günahkârlar ve iblislerle dolu otobüsle yapılan yolculuğun, kitapta sonraki sayfalarda karşılaşacağımız öykülere de referans verdiğini düşündüm. Yolcu Yolunda Gerek adlı ilk hikâyeyi, amaca (varsa tabii) hizmet ediş yönüyle oldukça beğendiğimi söylemeliyim.

Kızıl Rüya tipik bir öykü. Korku metinlerinin olmazsa olmazı olan kâbuslarla başlayan hikâye karlı akşamların rutinini gerçekleştirerek devam ediyor. Çarpıcı finalinde heyecanlanmamak elde değil.

Yatırım kitaptaki favorilerimden. Kafamda istemsizce korku öykülerini şehirde geçen ve kasabada/köyde geçenler olarak ikiye ayırıyorum. Fonu kasaba/köy olan korku öyküleri benim için bir adım önde. Belki şehir hayatının başlı başına korku filmi olmasından, iblislere/canavarlara yeterince prim veremiyorumdur. Ya da belki sadece kasabanın zor zamanlarda insanı nasıl da çaresiz hissettirdiğine dair kuruntularım vardır. Yine de şehirde başımıza bir iş geldiğinde, dakikalar içinde (şanslıysak diyelim) helikopterden kafamıza federal ajanlar düşme ihtimali varken bir köyde ya da kasabada, günler sonra bulunacakmışız gibi hayal ediyorum. Yatırım tüm bu düşler çerçevesinde beni etkileyen vahşi bir öyküydü.

Şeffaf, Kapkara’nın nispeten uzun hikâyelerinden. Burada Tetik’in mesafe tanımaksızın büyük rahatlıkla öykülemeye devam edebildiğini görüyoruz. Öykü Şeffaf kod adlı bir parazit hakkında. Tanımı itibarıyla kültleşmiş bu yaratığın hikâyesinde ne yazık ki aradığım heyecanı bulamadım. Hikâye yeni bir söz söylemiyor gibiydi. Daha önce dizi, film ve kitaplarda benzerleri kurgulara denk gelmiştik. Öyleyse bu durumda işlenen tema aynı olsa bile söylenecek yeni bir sözün ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Hasat ise kesinlikle sözü olan bir hikâyeydi ve kitapta öne çıkan diğer öyküler gibi köyde geçmekte. Ecinni taifesiyle yapılan evliliklerden bir kez daha hayır gelmeyişini zevkle okudum.

Kitaba adını veren Kara Kara Kapkara da bir köyde geçiyor. Beni eski günlerdeki gibi yoğun ürpertilerle sarsan tek öykünün kendisi olduğunu söyleyebilirim. Hem dil hem de kurgu olarak diğer hikâyelerden oldukça öndeydi.

“Neden kimse gelmiyordu? Neden kimse telaşla içeri dalıp ne olduğunu sormuyordu? Sonra fark etti…

“Sesi çıkmıyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın, damarları boynunda şişip şişip inse de, boğazı zorlanmadan deli gibi yansa da gıkı dahi çıkmıyordu. Çıkamıyordu.”

- Reklam -

Yukarıda bahsettiğim gibi çaresizlik çok güçlü bir duygu ve bunu başarılı bir dille anlattığınızda, gerçekten de insana dokunmayı başarıyorsunuz. Kara Kara Kapkara insana tırnaklarını geçiriyor. Kurtulmak için yapabileceğiniz hiçbir şey yok.

Boşluk yarattığı atmosferle beni heyecanlandıran, tuhaf bir hikâyeydi, üzerine fazla konuşup sürpriz bozmak istemiyorum.

Derlemenin son öyküsü Genç Dünya ise, şehirde geçmesine rağmen neredeyse favorim olacaktı. Post-apokaliptik dünyalar hayal etmeyi çok seviyorum. Olay, çocuklarla ilgili olduğundan durum daha da hoşuma gitti. Ama gereğinden yüksek sesle söylenen mesajlar gördüğümde kafamda istemsizce Olacak O Kadar müziği çalıyor. Bu da tüm tadı kaçırıyor tabii. Kafamdaki müziğin başladığı yere kadar son derece zevkle okuduğum öykülerden oldu.

kara kara kapkaraBütün olarak kitaba baktığımda meydan okumamın mutlu sonla bittiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Ne yapmak istediğini bilen, çoğu zaman istediği etkiyi yaratan, sürükleyen, kanlı ve dişli öyküler. Kara Kara Kapkara’nın geceleri öylece raftan size bakıyor oluşu bile tehlike arz edebilir.

Geçen onca seneden sonra, benim kitapta görmeyi beklemediğim birtakım sıkıntılar da yok değildi. İnternette ya da kolektif bir derlemede karşınıza çıktığında belki o kadar önemli gelmeyecek noktalar, derlemede art arda belirince can sıkabiliyor. Özellikle ilk öyküde yinelenen ‘adam’ kelimesinin sıklığı benim için öykünün akıcılığına karşı yerleştirilmiş taşlardan en büyüğüydü. Diğer öykülerde sık yinelenen sözcükler, bu denli problem değildi. Ancak Yolcu Yolunda Gerek kelime tekrarları nedeniyle beni biraz yordu.

Rahatsız edici bulduğum bir başka durumsa tasvirler sırasında art arda gelen pekiştirme sıfatlarıydı. Pekiştirme sıfatları bana her zaman tuhaf gelmiştir. Onları olayın yoğunluğunu artırmak için kullanıyoruz. Ama tasviri içeren her sıfat ısrarla pekiştirildiğinde, ilk etkinin kaybolup metnin yorucu bir yumağa dönüştüğünü düşünüyorum.

Dil işçiliği dışında değinmek istediğim diğer eksi, kimi öykülerdeki kötülüğün yeterince ikna edici olamaması üzerineydi. Doğası gereği kötü olan bir yaratığın bile onca karanlık için ekstra motivasyona sahip olması gerektiğine inanıyorum. Çok katmanlı habis yaratıklar, sadece kötü olduğu için can yakan varlıklara göre daha ürpertici bir çizgide duruyor.

Kitabın editörü Yankı Enki. Düzeltiyse Ayla Duru Karadağ’dan geliyor. Kitap boyunca dikkat dağıtan bir hatayla karşılaşmadığımdan, redaksiyon açısından temiz bir çalışma olduğunu söyleyebilirim. Kapak tasarımı Hamdi Akçay’ın elinden çıkıyor. Eserin ruhunu yansıtan, kapkara ve çekici bir dış görünüş bizi bekliyor.

Sonuç olarak yıllarca kitabını beklediğim sevgili Işın Beril Tetik’ten genel olarak beklentilerimi karşılayan, kanlı canlı bir öykü kitabı okuyoruz.

Sonsuz dişleri olan, acımasız öyküler.

Onur Selamet

1993 İstanbul. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü mezunu. Çeşitli kısa ve orta metraj film projelerinde yer aldı. Öyküleri kimi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. 2013'ten beri üç arkadaşıyla birlikte Marşandiz Fanzin'in makinistliğini yapmaya devam ediyor. İlk öykü kitabı "Ölü Dalgıcın Sonbaharı" ise Eylül 2018'de yayımlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2017 goodreads awards

2017 Goodreads Okur Ödülleri Açıklandı

mezbaha no 5 ust

Mezbaha No: 5 Dizi Film Oluyor