in ,

“Gerçek Kötüler” Laff-A-Lympics’teydi, Ne Ara Suicide Squad Oldu?

“Madem hem süper hem de kötüler, neden hepsini toplayıp bir film çekmeyelim ki?”

Suicide Squad
- Reklam -
- Reklam -

Son yılların gözdesi “Haydi bütün herkesi tek filme doldurup ortalığı dağıttıralım.” furyasının “DC Comics Kötüleri” ayağı olan Suicide Squad (sinemalarda dilimize çevrilmiş haliyle Gerçek Kötüler), 12 Ağustos Cuma günü gösterime girdi. Fragmanlarıyla ve posterleriyle büyük ilgi toplayan film, ön gösteriminden sonra film ve dizi sitesi Rotten Tomatoes‘tan aldığı puanla infial yaratmıştı. Siteyi DC düşmanlığıyla suçlayanlar gırla giderken, biz de filmi seyredip kimi suçlamamız gerektiğine karar verelim dedik. Bu işi yaparken sürprizleri bozmamaya gayret edecek olsam da, araya bir iki bilgi katabilirim, dikkatli olun. Çizgi romanlarda gayet keyif veren bu “ekibi toplayıp aksiyona gidelim” işleri filmleştirmek zor olsa da, eleştirmek gayet kolay.

Fragmanlar mı daha güzel film mi?

Öncelikle sanıyorum ki filmin fragmanlarının çok güzel olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Fragmanda görünen azıcık Batman sahneleri olsun (ki fragmanla tutan tek şey filmde de kendisinin azıcık görünüyor olması), müzik seçimleri olsun, filme karşı beklenti epey yüksekti. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, filmden daha çok keyif almak istiyorsanız bu beklentinizi birazcık düşürmenizi tavsiye ederim.

Superman öldü, ondan sonra dünyaya gelecek olan ‘süper insan’ onun kadar tatlış ve iyi niyetli olmazsa dara düşeriz, madem öyle biz de süper kötüleri toplayıp bir ekip kuralım, böyle birisi karşımıza çıkarsa onu süper kötülere dövdürürüz.” düşüncesiyle yola çıkan Amanda Waller (Viola Davis), bu uğurda Amerikan Başkanı ve hükümetini ikna eder ve “Suicide Squad” kurulur. Tamam, fikir güzel, ama ortalıkta Batman var, Flash var, Wonder Woman var, sinematik evrene dahil edilmeyen Green Lantern‘i saymayalım ama bir yerlerde Aquaman falan var, neden kötüleri topluyoruz? Çünkü insan olmak ve Amerikan hükümetinde gizli işler çevirecek kadar yüksek konumlarda bulunmak böyle şeyler yapmayı gerektirir veya Hollywood filmlerinde gördüğümüz kadarıyla olaylar böyle işliyor.

- Reklam -

harley-quinn

Tabii ekibe katmaya çalıştığımız ve hatta ekibi yönetmesini istediğimiz eski asker Rick Flag karşısında koz olarak kullanacağımız June Moone ya da “kötü” kişiliğiyle Enchantress‘ın kontrolden çıkıp filmin ana kötüsü olacağını nereden bilebilirdik, değil mi? Sonuçta bir sonraki ‘süper insan’ kötü niyetli olabilir ama bizim kötü olduğunu bildiğimiz ve kontrol etmeye çalıştığımız kötüler böyle şeyler yapmaz, değil mi?

Fragmanlarda bol bol gördüğümüz Harley Quinn karakteri, Margot Robbie tarafından ne kadar harika canlandırılmış olursa olsun, filmde yeterince yer bulamamış. Deli olduğunu vurgulamak için sürekli bir şeyler söylemesi biraz zorlama durmuş olsa da, karaktere can vermesi genel olarak gayet güzel. Eğer Will Smith’in oyunculuğunu sevmeyenlerdenseniz, filme gitmenizi hiç tavsiye etmiyorum, çünkü film epey Will Smith’in canlandırdığı Deadshot üzerine kurulu. Filmin başlarında diyeceğim ama, başlarından sonra da epey devam eden “hadi karakterlerimizi tanıyalım” kısmında üzerinde en çok durulan iki karakterimiz Deadshot ve Harley Quinn iken; Killer Croc, Captain Boomerang ve El Diablo hakkında verilen bilgiler yetersiz kalıyor. Bu karakterler tanıtıldıktan sonra “Şimdi mevzu başlar.” diye beklerken mevzunun bir türlü başlamıyor olması da azıcık can sıkmıyor değil.

Ekibe daha sonra “Aha bir de bunlar var.” diye katılan Katana azıcık tanıtılıyor olsa da, Slipknot‘un tanıtılmıyor olmasının sebebi birkaç sahne sonra anlaşılıyor, ama kendisi “Ne gerek vardı?” tepkilerini üzerine çekmeden de edemiyor. Gerçi filmdeki tek işlevi bira içip Avustralya aksanıyla konuşmak olan Boomerang düşünülürse, ekibe dahil olduğu kısa sürenin sonunda daha çok işlevi olduğunu da söyleyebiliriz.

Joker misin, mafya babası mısın yoksa gümüş söğüt dalı mı?

Gelelim çok beklenen Jared Leto‘nun Joker‘ine. İsterseniz eski kafalı deyin ama, Heath Ledger‘ın muhteşem ötesi Joker’iyle kıyaslamasak bile Jared Leto’nun Joker’ine olmuş demem çok zor. Filmde umduğum kadar yeri olmayan (ki şimdi düşünüyorum da iyi ki olmamış) Joker’i her gördüğümde bir olmamışlık hissine kapıldım. Konuşurken garip sesler çıkartması, konuşmazken daha da garip (sevgiden mayışmış kedi yavrusu gurultuları gibi) sesler çıkartması açıkçası bana epey anlamsız geldi.

Filmde göreceğiniz Joker, alışık olduğumuz “plansız, programsız ama saçma şekilde eğlenceli psikopat” havası yerine “planlı ama yaptığı planı tam anlamayan, komik olmaya çalışıp fıkrasına gülünmeyen adam konumuna düşen, azıcık aklından noksan ama para babası, saçma sapan giyinip garip dişleri olan” havası olan bir Joker. Özellikle “aklından noksan” kısmını ilginç bir şekilde yoğun olarak hissettim ve bu hem çizgi romanlarda hem de Nolan‘ın üçlemesinde gördüğümüz Joker’e epey aykırı geldiği için beni fazlasıyla rahatsız etti.

joker

Göründüğü sahnelerde daha çok “Gettolarda yetişip sonradan parayı bulmuş siyahi mafya babası.” tavırları ve görüntüsü sergileyen Joker’le ilgili güzel şeyler de yok değil. Özellikle Alex Ross severlerin çok hoşuna gidecek kısa bir sahne ve Öldüren Şaka‘yı okumuş olanların (Not: Okumadıysanız mutlaka okuyun) sevebileceği bir sahneye sahip. Yine de ne yazık ki genel olarak iyi bir Joker değil. Harley Quinn ne kadar olmuşsa, Joker de o kadar olmamış diyebilirim.

- Reklam -

Peki filmin geneli nasıl?

Filmin geneli için söylenebilecek doğru şey sanırım “Ortalama üstü bir aksiyon filmi.” olabilir. Burada şunu konuşmak gerekiyor; eğer birden fazla karakter olan bir “süper kahraman/kötü” filmi çekiliyorsa, seyirci bu karakterleri iyice tanımak ve hepsini az da olsa eşit derecede görmek isteyecektir. Marvel‘ın bu işi ne kadar güzel başardığı malum, pat diye bütün karakterleri bir filme doldurup aynı filmde hem karakterleri tanıtmak hem de asıl olayı anlatmaya çalışmak yerine karakterlere ayrı filmler çekiyorlar, üstüne de birkaç senede bir bütün karakterleri birlikte görebildiğimiz ve daha olay odaklı filmlerle bu işi taçlandırıyorlar.

Ancak DC, bu yolu izlemek yerine “Batman v Superman: Dawn of Justice” ile giriştiği “bütün karakterlerin yer aldığı sinema evreni” fikrinde ilk filmden tökezlemişti. Filmin genel kurgusal sorunlarının dışında, az denemeyecek bir kısmının “gelecek filmlerde olacak karakterler”e ayrılmış olması gibi bir karar verip, üstüne bir de güzel olabilecek bir konuyu vasat bir işlenişle beyaz perdeye aktararak epey tepki çekmişti.

Suicide-Squad-full

İşte aynı problemi Suicide Squad’da da görmek mümkün. “Bütün karakterleri kullanalım ki çizgi romanlara uygun olsun.” şeklinde düşünüldüğü izlenimi veriyor olsa da, karakterlerin özellikle birine, hadi diyelim biraz da olsa ikisine odaklanıyor olması azıcık yavan kalıyor. Mesela, “karakterlerin hayal dünyası” gösterilirken sadece içlerinden üçününkü gösterilip diğerleri orada yokmuş gibi davranılması biraz burukluk yaratıyor. Acaba hangi karakterlerin sevileceğini kestiremeyip önce bunu anlayıp sonra mı ayrı filmler çekecekler diye düşünmek istiyorum, ama ortada Batman, Superman, Flash ve Harley Quinn gibi çok sevilen karakterler varken bunu düşünmek de fazla iyimserlik olacak gibi geliyor.

Çok uzattın, artık toparla

Filme çok çok yüksek beklentilerle değil, keyifli bir aksiyon filmi seyretmek için giderseniz gerçekten üzülmezsiniz. Ama aşırı keyifli, süper kahramanların ve kötülerin kol gezdiği ve Harley Quinn’in fazlasıyla yer alacağı beklentisiyle gidecek olursanız üzülmeniz son derece olası. Filmin sonlarına doğru da “Aslında iyi çocuklarmış yea.” demeye kendinizi hazırlarsanız “Hep kötülüğü övülen karakterler şimdi neden iyi gibi oldular?” diye düşünüp üzüntünüzü en aza indirebilirsiniz.

Ayrıca, müzik seçimleri gayet harika olsa da bir iki sahnede “burada müzik olmasa da olurmuş sanki” diyebilirsiniz, ama 2016 yılında yüksek bütçeli bir filmin görselliği ve efektleriyle ilgili yorum yapmak istemediğimi belirtmem lazım.

Son olarak, film dışında genel olarak sinemayla ilgili söylemek istediğim iki küçük şey var. Birisi, epey yüksek bir ücret ödeyerek gittiğimiz sinemada, film arasında bile reklam gösteriliyor olması son derece can sıkıcı. Özellikle de bu “ara reklamlar” sırasında ışıklar yakılmazken, film daha bitmeden, yani daha isimler bile akmaya başlamamışken ışıkların yakılması nasıl bir anlamsızlık ben çözemedim (bu arada isimlerin bir kısmını seyredin, ufak bir ek sahne var).

Bir diğer konu da, üç boyutla ilgili bir sıkıntı. Hepinizin bildiği gibi üç boyutlu gözlükler koyu renkliler ve bu da filmin rengini olduğundan daha koyu gösteriyor. Zaten çoğu gece sahnelerinden oluşan filmlerde bu epey büyük bir sorun teşkil ediyor. Bu filmin çekiminden mi kaynaklı yoksa gösteren salondan mı bilmiyorum, ama rahatsız edici ve artık çözülmesi gereken bir problem (gözlerim biraz bozuk olabilir ama bunun konuyla ilgisi olduğunu sanmıyorum).

Türker Beşe

Müzmin arkeolog adayı. 4 yaşında atari oynamakla başlayan oyunculuk macerası şiddetle devam etmektedir. Okuma zevki günden güne değişmekle birlikte, tuhaf kurgu, büyülü gerçeklik ve tekinsiz korkudan aldığı keyfi hiçbir türden alamaz.

3 Yorum

Yorum Yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

doctor who penguin classics

Doctor Who Bölümleri Retro Kapaklara Sahip Olursa!

franz kafka

Kafka’nın El Yazmaları Ulusal Kütüphaneye Devredilecek