Akışkan Modernite alıntıları ile dünyaca ünlü sosyolog Zygmunt Bauman’ın eserine yakın bir bakış atıyoruz.
Zygmunt Bauman’ın Akışkan Modernite kitabı Türkçede son olarak Sinan Okan Çavuş çevirisiyle Tellekt Yayınları etiketiyle 2023 yılında okurla buluştu. Orijinal adı Liquid Modernity olan kitap, kendi dilinde ilk defa 1999’da Liquid serisinin bir parçası olarak yayımlanmıştı.
1925 – 2017 yılları arasında yaşayan Zygmunt Bauman, akışkan modernite betimlemesiyle kimlikten, yönetime, iktidardan, özgürlüğe kadar geniş bir yelpazede kavramları yeniden yaratan sürece ışık tutuyor.
Bauman, Akışkan Modernite’de yeni insanlık durumunu pilotu olmayan uçak yolcularına benzetiyor. Yeni insanlık durumunda ne olacağından çok bunu kimin yapacağı sorusu öne çıkıyor. Bauman’a göre akışkan modernite gezegenin farklı noktalarında farklı zamanlarda gerçekleşmiş ve farklı hızlarda ilerlemişti.
Bauman’ın kurguladığı Akışkan Modernite kavramına bakışına dair izler taşıyan alıntılarla sizlerleyiz.
Zygmunt Bauman’ın “Akışkan Modernite” Kitabından Alıntılar
“Michel Foucault, modern iktidarı çok güzel tanımlayan eğretilemelerden biri olarak Jeremy Bentham’ın Panoptikon tasarımını göstermişti. Panoptikon’da, sıkı bir şekilde korunan kalın ve güçlü duvarlarla çevrili hücrelerde tutulan mahkûmların neredeyse hiç hareket özgürlükleri yoktu; yataklarından, hücrelerinden veya çalışma tezgâhlarının başından bir yere ayrılamıyorlardı.(…) Gardiyanların hareket serbestisi ve kolaylığı egemenliklerinin garantisiydi; mahkûmların yerlerini terk edememeleri ise ‘bağımlılıklarının’ çok sayıdaki kısıtlamaları içinde en sağlamı, kırılması ya da gevşetilmesi en zor olanıydı. Zamana hükmetmek yöneticilerin iktidar sırrıydı.” (Sayfa 35)
“Toplumsal ağın çözülmesi, yani kolektif eylemin etkin aktörlerinin dağılması genelde endişeyle karşılanmakta ve gittikçe daha çok hareketli, kaygan, değişken, uçucu ve belirsiz hale gelen yeni iktidarın hafifliği ve akışkanlığının beklenmedik bir yan etkisi olarak görülmektedir. (…) İktidarın serbestçe akabilmesi için dünyanın tel örgülerden, bariyerlerden, sıkı korunan sınırlardan ve denetim noktalarından arındırılmış olması gerekmektedir. (Sayfa 41)
“Kişi, hayalleri gerçek isteklerinden daha büyük olmadığı sürece kendini özgür hisseder; bu ikisinin ulaşabileceği en uç sınır ise eyleme dökme becerimiz ve kapasitemizdir.” (Sayfa 44)
“Anthony Giddens’ın defalarca hatırlattığı üzere, günümüzde artık hepimiz gündelik yaşam politikalarının parçası haline geldik; attığımız her adımı düşünerek büyük bir dikkatle atan, yaptıklarımızın sonucundan ender olarak memnun olan ve bu sonuçları sürekli olarak düzeltmeye çalışan, ‘kendisiyle meşgul’ varlıklar olduk.” (Sayfa 52)
“İnsanlar bir kimlikle doğmuyor artık. Jean Paul Sartre’ın ünlü deyişiyle: Bir burjuva olarak doğmak yetmez – hayatınızı bir burjuva olarak yaşamanız gerekir.(…) Kişinin kim olduğununun belli bir süreç/çaba sonunda belirlenmesi, sadece ve sadece modern yaşama özgü bir durumdur.” (Sayfa 62-63)
“Sınıf ve toplumsal cinsiyet, bireyin tercih yelpazesini ağır şekilde sınırlandırıyordu; bu kısıtlamalardan kaçmak, modernite öncesinde ‘kutsal varoluş hiyerarşisi’ne karşı çıkmaktan daha kolay değildi. Neresinden bakarsanız bakın sınıf ve toplumsal cinsiyet ‘hayatın gerçekleri’ydi ve bireyin kendini var edebilmek için yapması gereken şey, diğerlerinin yaptığını yapmak ve kendine ayrılan yere ‘uymak’tı.” (Sayfa 64-65)
“Çağımız, kaygı verici derecede aktörsüz kalmış kamusal alanı hayâli görüntülerle doldurmak ve insanlardaki bastırılmış korku ve öfkeyi biraz olsun boşaltacak kadar ürkütücü bir ‘ahlaki panik’ yaratmak için komplo hikâyeleri peşinde koşan ‘araştırmacı’ gazeteciler çağı olduğu kadar, açılması zor kilitler, hırsız alarmları, dikenli tel örgüler ve ‘özel güvenlik’ şirketleri çağıdır.” (Sayfa 71)
“Aydınlanmış despot, dünyanın oturma ve misafir odalarından çekildikten sonra Büyük Birader’in ruhu da tavan aralarından ve bodrum katlarından elini eteğini çekmiştir.” (Sayfa 87)
“‘Lider’, ‘iyi’ ya da ‘doğru’ bir toplum kurmayı amaç edinmiş ve kötü veya uygun olmayan alternatiflerini tüm gücüyle uzak tutmaya çalışmış bir dünyanın yan ürünü ve çok önemli parçasıydı. ‘Akışkan modern’ dünya bunların ikisini de yapmaz. Margaret Thatcher’ın meşhur ama talihsiz, ‘Toplum diye bir şey yoktur,’ sözü hem kapitalizmin değişen doğasını yansıtan fazlasıyla dürüst bir görüş hem bir niyet beyanı hem de kendini gerçekleştiren bir kehanettir.” (Sayfa 102)
“Kendinizi delirtmenin en garantili yolu başkalarının işine karışmak, aklınızı başınızda tutmak ve mutlu olmanın yolu ise kendi işinize bakmaktır.” (Sayfa 103)
“Hayatın kırılgan malzemesinden dökmeye çalıştığımız o sanat eserine ‘kimlik’ diyoruz.” (Sayfa 123)
“Şehir hayatının en önemli inceliği -tekrar söyleyeyim- yabancılarla, yabancılıklarını onların aleyhine kullanmaksızın ve onları yabancı yapan özelliklerinin bazılarından ya da hepsinden vazgeçmeye ya da reddetmeye zorlamaksızın ilişki kurabilmektir.” (Sayfa 151)
“Akışkan modernite çağının en can alıcı fakat cevaplanması en zor sorusu, (dünyayı daha iyi ya da daha mutlu bir yer yapmak için) ‘Ne yapmalı?’ değil, ‘Bunu kim yapacak?’ sorusudur.” (Sayfa 185)
Akışkan Modernite kitabından yapılan alıntılarda Tellekt Yayınları basımı esas alınmıştır.
İlginizi çekebilir: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Kült Romanı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden Unutulmaz Alıntılar
Zygmunt Bauman’ın Akışkan Modernite kitabından sizin altını çizdiğiniz satırlar hangileri? Cevaplarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazlası için bizleri Google Haberler’den takip edebilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!