in ,

Doppler İncelemesi: Yirmi Birinci Yüz Yıldan Kaçış Bileti

Daha önce hiç yaşadığınız çağa ait olmadığınızı hissettiniz mi? Doppler hissetti. Norveçli yazar Erlend Loe’nun kaçış biletini inceledik.

Doppler İncelemesi - Erlend Loe
- Reklam -
- Reklam -

İçinde bulunduğumuz çağ, yaşanılabilirliği bakımından belki de dünyanın gördüğü en uygun çağdır. Fakat ya biz bu çağa ait değilsek? Ya bütün insanlık için sorunsuz devam eden çağ bizim için sorunun ta kendisiyse? Doppler ile tanışma vakti.

1993 yılında ilk kitabını yayımlayan yazar Erlend Loe, yazmış olduğu eserleriyle 2006 yılında Avrupalı Genç Okurlar Ödülü’ne, 2013 yılında ise Norveç’in önemli edebiyat ödüllerinden Aschehoug Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. “Volvo Lastvagnar”, “Doppler” ve “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” eserlerinde modern dünyanın içinden fakat içinde bulunduğu dünyaya ait olmayan bir karakteri, Doppler’ı yarattı. Volvo Lastvagnar kitabının dilimize çevirisi yapılmamış olsa da Doppler romanı 2016 yılında, Bildiğimiz Dünyanın Sonu ise 2018 yılında Yapı Kredi Yayınları ile okuyucuyla buluştu. Bu eseri dilimize başarılı şekilde uyarlayan kıymetli çevirmen Dilek Başak’ı da anmadan geçemeyiz elbette.

Doppler İncelemesi: Sahte Medeniyetten Sahi Medeniyete

“Çağımın adamıyım. Çağımın başarısız bir adamıyım. Ya da sadece başarısız bir çağın adamıyım.”

- Reklam -

Doppler - İnceleme

Yaşadığı döneme neredeyse düşman kesilmiş bir karakter, Andreas Doppler. Babasının ölümünün ardından ormanda bisikletiyle yaptığı gezinti esnasında geçirdiği kaza, Doopler’ın hayatını değiştiren eşik oluyor. Kazanın ardından her şeyden vazgeçiyor Doppler. Fazlasıyla başarılı geçmişini, işini, evini, ziyaret edilmesi gereken akrabaları, sürekli memnun edilmesi gereken arkadaşları, eşini, çocuklarını ve bütün sorumluluklarını geride bırakarak ormana kaçıyor. İlk insanın yaşamına kaçıyor. Medeniyet süsü verilmiş yozlaşmadan kaçıyor. Huzura kaçıyor ve dünya bu kadar gelişmeden önce, yeryüzünde var olan yaşamı kendisi için yeniden mümkün kılmaya çalışıyor.

Şehre sadece metabolizmasının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için uğraşıyor. Gözü dönmüş fazlalık için çabalamıyor. Geyik eti ile yaşamını devam ettiriyor. Avladığı geyiğin yavrusu ise ona bu kaçış esnasında yol arkadaşlığı ediyor. Bongo diyor geyik yavrusuna Doppler. Hem annesini avladığı için yavru geyiğe karşı kendisini sorumlu hissediyor hem de hiç konuşmayan ve hiç yargılamayan birinin arkadaşlığını harika buluyor. Bu arkadaşlık, bir süre sonra farklılıkları farkındalığa çeviriyor. Bir insan ile bir geyik. İki farklı tür fakat aynı yeryüzü. Yaşam standartları ne kadar değişirse değişsin, ikisinin de hamuru aynı değil mi? İkisi de aynı dünyanın yaratığı değil mi?

Yeni Dünya Eski Kural

“İnsanlar takas yapar. İnsanların birbirine hayrı dokunur. Bu tür şeylerin geri geleceğinden eminim.”

Elbette hâlâ bir insan Doppler ve ormanda yaşamak için bile belli başlı ihtiyaçları var. Fakat bu ihtiyaçlarını gidermek için yeni dünyanın yeşil kağıtlarını kullanmak yerine eski dünyanın esaslarına göre hareket ediyor. Takas usulüyle kendisinde olmayanları elde etmeye çalışıyor. Geyik eti veriyor ve karşılığında yağsız süt ya da meyve alıyor. Her şey bu hale gelmeden önce nasıl yaşandıysa yeryüzünde öyle yaşıyor. Doğanın göbeğinde. Her şeyin dışında ve her şeyin tam ortasında.

Cazibeli Yalnızlık

“Yalnız doğar, yalnız ölürüz. Buna bir an evvel alışmak lazım.”

- Reklam -

Eşinin eve dönmesi için sürdürdüğü ısrarlara aldırmayan ve eve dönmeyi kabul etmeyen Doppler, eve dönse bile kızının aşırı derecedeki Tolkien hayranlığı ile oğlunun televizyonda izlediği beyin bulandıran çocuk programlarına anlam veremiyor hatta katlanamıyor. Yabancılaşıyor Doppler. Kabuk değiştiriyor. Bugüne kadar yaşadığı hayattan soyunuyor. Ve kaçıyor. Nihai yalnızlığa kaçıyor. Çünkü insan salt yalnızlığın içinde gerçekten kendini buluyor. Sadece yalnızlık bize bizi ve dünyayı, tüm maskelerinden arınmış şekilde sergileyebiliyor.

Erlend Loe
Erlend Loe

İnsanlığın Bitmeyen Hikâyesi

Yeni bir şeyler söylüyor Erlend Loe. Güneş altında söylenecek söz kalmadı diyenlere inat. Yaşadığımız çağı, bugünü, 21. yüzyılın çıkmazlarını ele alıyor. Çünkü dünya dönmeye devam ettikçe hikâyemiz nihayete ermiyor. Bizim hikâyemizi anlatıyor Loe, olabildiğince yavaş ve sakin bir dille. Yaşamı karşılanması gerektiği gibi kalemine aktarıyor. Yazar için ölmek doğmak kadar basit ve sıradan bir durum. Zor olan ise bu çağın içinde, hiç bitmeyen beklentileri olan insanlarla yaşamak. Her gün daha da ağırlaşan sorumluluklarla birlikte mutlu bir hayatın peşinden koşmak. Yani hiç kimsenin hiçbir yere yetişemediği bir hız çağının tam ortasında imkânsız hayallerimizi kovalamak.

İşte böyle bir çağa, ya mutsuz bir hayata sahip olarak ayak uyduracağız ya da çağa karşı kazanamayacağımızı bildiğimiz bir savaş açacağız. İkinci seçeneği hayata geçiriyor Erlend Loe, Doppler karakteri aracılığıyla. Doppler, savaş açıyor yeni dünyaya, medeniyetle yozlaşmış insanlara, 21. yüzyılda yaşam olarak nitelenen bütün saçmalıklara. Yeni bir savaş değil bu aslında. Evvelden gelen bir savaş. Doğa ile insanlık arasında milyarlarca yıl süregelen amansız bir savaş. Taraf değiştiriyor Doppler. Doğanın tarafına geçiyor. Çünkü biliyor, bu bir savaş olsa da doğa asla, kimseyi incitmez. Doğa sadece ihtiyaç duyduklarımızı verir. Sahibi olduğumuz geri kalan şeylerin hepsi nefsimizin mülkiyetindedir.

“Bu bir seferberlik. Bizler son nefesimize kadar savaşacak askerleriz. Akıllılığa karşı. Aptallığa karşı. Çünkü ortada bir savaş var. Bir savaş.”

İşte Gidiyorum…

Doppler Gorsel

Bu bir kaçış hikâyesi. Fakat 21. yüzyıl dünyasından ne kadar kaçılabilir ki? Kendimizi ele alalım. Oksijenimiz, gelişmiş internet ağına bağlı değil mi? Kişiliğimiz, aldığımız “like”lara göre belirlenmiyor mu? Statümüz, üyesi olduğumuz dizi/film platformlarıyla eş değer değil mi? Peki bizi bağlayan bu iplerden elbet bir gün, bir kurtuluş yaşayabilecek miyiz yoksa 21. yüzyılın ilk insanları ‘sağlıklı bağımlılar’ olarak mı geçecek tarih sayfalarına?

Cevabı tam olarak bilmemekle birlikte çözüm için başvurabileceğimiz kişinin Doppler olduğunu biliyorum. Bir bilene sormak lazım, bütün bu etrafımızı saran şeylerden kaçış sahiden mümkün mü?

Muhammed Atakur

1998 yılında Mardin’de doğdum. Mardin’de yaşıyor ve Artuklu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde eğitim alıyorum. Okumaya Jules Verne eserleriyle başladım. Yaklaşık beş yıl önce Sait Faik ile tanıştım. O günden beri öykü yazmaya çalışıyorum. İnsanlığı bütün sorunlarından sadece kitap okumanın kurtarabileceğine ve Spider-Man’a inanıyorum.

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for royem royem dedi ki:

    Doppler ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu ikiside insanda farklı duygular ve farklı düşünceler uyandırıyor. Günümüz dünyasında bunların ne kadar gerçekleştirilebilir bilemiyorum. Doğa bize her şeyi (romanda orman) veriyordu ancak sayımız bu kadar çok değilken. Yaşadığımız sistem bireysel yapılan bazı aykırılıklara izin verirken milyonların yapması durumunda ise işlerin çabucak değişebileceğini düşünüyorum. Doppler ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu keyifle okunacak iki kitap aslında bir kitap. Aynı karakterler aynı konu ile devam niteliğinde iki kitap. Kitapta bildiğimiz dünyanın bir eleştirisi ile karşılaşıyoruz. Burada ben bu eleştirileri kitap kurgusu olarak elle almak istiyorum yoksa bu iki kitap yazılmamadır. Ayrıca Tolkien eleştirilerini aşırıya kaçtığını düşünüyorum. Ormanda yaşamak takas(Zorro filmindeki Kızılderilinin sürekli eşyaları takas etmesi geliyor gözlerimin önüne) etmek yazarın ütopik görüşleri sonuçta. Ama şuda bir gerçek Dünyamız tükenmeye doğru gidiyor. Doğanın verdikleri ile bizim tüketimimiz dengede değil. Çocuklar için daha yaşanır bir dünya bırakmak için tatmin olmayan tüketim çılgınlığından vaz geçmemiz gerekiyor. Bunu ilaki bir ormanda yaşayarak yapmak zorunda değiliz. Ülkelerin öldürmeye(savunma ki sadece ABD 670 milyar dolar) ayırdıkları bütçeler bir çok dünya sorununu çözebilir.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

RTUK

RTÜK İnternet Denetimi Hızlı Başladı: Netflix İçeriklerinde Sansür Güncellemesi!

minecraft yeni ozellik

Minecraft Yepyeni Bir Teknolojiye Kapılarını Açıyor