in ,

Melankolinin Anatomisi İncelemesi: Robert Burton’dan İnsan Doğasının Derinlikleri

Melankolinin Anatomisi incelemesi sizlerle. Robert Burton’ın zincirlerinden kurtulmuş bir üslupla insan doğasının derinliklerine inmeyi göze aldığı kitaba detaylıca göz atma zamanı.

Melankolinin Anatomisi Robert Burton inceleme
- Reklam -
- Reklam -

16. yüzyılın yalnız papazı olan Robert Burton, Oxford Üniversitesi kütüphanesinde geçirdiği onca saat sonrasında kaleme aldığı Melankolinin Anatomisi kitabı ile sadece dönemin felsefe anlayışını değil, insanın en gizli düşüncelerinin de kapısını aralıyor.

Melankolinin Anatomisi ilk bölümünde Robert Burton kendisine takmış olduğu Democritus Christianus isminin kaynağını ve neden Democristus’u kendisi için rol model olarak gördüğünden bahsederek başlıyor. Yüzyıllar öncesinde yaşamış olan bu ünlü filozofun hayatının, kendisine ne kadar paralel olarak uzandığının altını çiziyor. Her ne kadar bir önceki paragrafında söylediği “Darvus sum, nullus sum, altum nec spiro ner spero” (ben önemli biri değilim, küçük hırsları ve geleceği olan bir hiç kimseyim) ifadesiyle çeliştiği düşünülse de, bu cümlesini takiben ifade ettikleri neden kendisine bu lakabı aldığını gösteriyor.

Melankolinin Anatomisi: Kendi Aynasının İçinde Bir Kitap

Basit, gündelik hayatın karmaşasından uzakta, “kendi aynasının içinde” (Et tanquam in specula positus) yaşadığından bahseder. Bütün karmaşayı ve koşuşturmayı gözlemlediğinden, hayatı keskin bir gözlemci gibi değil de daha çok bir okuyucu gibi gördüğünü söyler. Ayrıca Melankolinin Anatomisi kitabı yazma nedenini sebebini tek bir olguya indiremediğinden söz eder. Fakat en temel sebebi “sahibem melankoli” olarak ifade ettiği, kendisine acı veren bir durumdan kurtulabilmesi için, bu konudan bahsetmesi gerektiğini düşünmesidir. “Melankoliyi yazarak, melankoliden uzak duruyorum” der. Aylaklığın melankoliye sebep olduğundan bahseder. Dolayısıyla meşguliyet içinde olması gerektiğinin farkındadır. Lakin “Stultus labor est ineptiarum” (Saçma işlere harcanan zaman aptalcadır) ve “A luid agene quam nihil” (Hiçbir şey yerine bir şey yapın) düşünceleri arasında gidip geldiği bellidir. Yaptığı işin işe yaramaz ve boş olmamasını istemekte, buna rağmen yararsız olduğunu bilse bile kendisini meşgul etmesi gerektiğinin farkındadır.

- Reklam -

Yazar daha sonra kelimelerini gayet dikkatli seçerek meşguliyetinin boş olsa bile bir amaca hizmet ettiğini göstermeye çalışır. Bu yazısının “bilinmeyeni veya yazılmayanı değil, kendimi eğitmek için yazıyorum” cümlesiyle aslında ulaşmak istediğinin kendi üst bilişsel durumu olduğunu belirtir. Son olarak bu sözlerine Erasmus’tan alıntıladığı “Vel ut leninem animum scribendo” (Yazarak ruhu yatıştırmak) cümlesiyle, bu kitabı yazmasındaki bir diğer amacının da ruhunu dizginlemek, atamadığı çıbanından ancak bu şekilde kurtulabileceğini bilmek olduğu açıktır.

Yazılarından anlaşıldığı ölçüde, melankoliden kurtulmak için melankoliyi ötekileştirmemiş, maddesel bir yapıya benzetip onu tamamlamamıştır. Anlatımlarında daha çok melankoli “durumunu” açıklamaya çalışmıştır. Kişisel olarak fazlasıyla başvurduğumuz, kötü bir özelliği kendimizden çıkarıp maddesel evrende belirli bir forma sokarak kurtulmaya çalışma biçimimizin aksine Rubert Burton, kurtulmaya çalıştığı şeyi tamamen benimseyerek ve kabul ederek kurtulmaya çalışıyor. Kendisini olduğu gibi kabul ediyor; kızmıyor, öfkelenmiyor, sadece kendisini ve melankoliyi anlamaya çalışıyor.

BİRİNCİ KISIM: İnsanın mükemmelliği, düşüşü, sefilliği ve hastalıkları – Nedenleri

Uzun bir girizgâhtan sonra kitabın asıl içeriğine başlayan Burton, din adamı olması gereği ve konunun en temelinden başlama isteğiyle olsa gerek insanın yaratılışı başlığını açıyor. İnsan yaratısının ne kadar eşsiz olduğunu ve barındırdığı mikro kozmosun mükemmelliğini anlattıktan sonra, bu mükemmel insanın bulunduğu konumdan ne kadar aşağıya düştüğünü konu alıyor. İnsanoğlunun yeryüzünde çektiği bütün sıkıntı ve hastalıkların sebebinin bu ilk günah ve devamı olduğunu söylüyor.

“Sadece merak değil, diğer her türlü aleni günahlarımız sebebiyle çeşitli acılar ve belalar başımıza gelmektedir.”

Burton yine de yazısının ilerleyen kısımlarında, Tanrı’nın bu acı ve sıkıntıları öfkesini dindirmek ve günahlarımızı cezalandırmak için gönderdiğinden bahseder. Dini nizamın biat ve cezalandırmadan geçtiğini söyler. Bu cezaların kişiyi Tanrı katında yükselttiğini ve kişiye bilgeliği öğretmeyi amaç edindiğini ekler.

“Nostrae salutis avidus” (O [Tanrı] bizim kurtuluşumuzu arzular.)

Bu sıkıntı ve dertlerin Tanrı’dan geldiğini bilen bir kişinin bunun sebebini araştırması gerektiğinden bahseder ve ekler: “O halde, başına gelen belalardan ders çıkaran, onları faydalı hale getiren ne şanslı bir insandır!”

“… eğer dizginleri boşa alıp şehvete, öfkeye, hırsa, gurura kapılıp yoldan çıkarsak, o zaman canavarlara dönüşeceğiz, değişeceğiz, yaradılışımızı inkar edip Tanrı’yı kızdıracağız ve ceza olarak da melankoliyi ve her çeşit tedavi edilemez hastalığı başımıza dert alacağız.”

Rahip olmasının sonucu olarak kitabın başlangıcını İncil’den ve Eski Ahit’ten alıntılarla başlatmış olması gayet anlaşılabilir. İnsanın mükemmellikten sefilliğe varan öyküsü gerçekten zengin betimlemelerle anlatmış olması okuyucu için farklı bakış açıları oluşturuyor. İnsanın dünyada çektiği sıkıntı ve dertlerin sebebinin ilk günah olduğundan bahsediyor ki; bu aslında kendi nezdinde melankolinin, genel bağlamda ise hastalıkların neden olduğuna dair bir altyapı oluşturuyor. Aynı zamanda “Tamamen iyi olan Tanrı neden kötü olanı yaratır?” sorusuna cevap vermiş oluyor. Dini kapsamda cezalandırma durumunun var olduğunu söylüyor ki, bu gayet doğru ve yerinde. Yazar Tanrı’dan gelen cezaların benimsenmesi yönünde bir düşünceye sahip. Büyük ihtimalle Burton’ın melankoliyi dışlamadan onu benimseyerek üstesinden gelmeye çalışmasının altında yatan temel sebep budur. Melankolinin işlediği günahların kefareti olarak Tanrı’dan geldiğini düşünüyor, bu cezayı kucaklıyor ve böylece günahlarından arınıp temizleneceğini umuyor.

Yazının ilerleyen kısımlarında, doğal afetlerin ise yine günahlar yüzünden ortaya çıktığından bahsediyor. 15. yüzyılın pozitif bilimlerdeki eksikliğinin ve bu gibi afetlerin sebebinin Tanrı’nın gazabı yüzünden olduğunu düşündürebilir.

İlginç bulunabilecek kısım ise hayvanların ve bitkilerin de insanların günahlarına karşı durduğundan bahsedilen kısım. Normalde hayvanların ve bitkilerin efendisi olan insana karşı, hayvanların vahşileştiğinden bahsediyor. Bitkilerin ise insanoğlunun günahları yüzünden zehirli olduğunu söylüyor. Bu gerçekten farklı bir bakış açısı ve teolojik açıdan bakıldığında kabul görebilir. Fakat güncel bir yaklaşımda bu durumların evrimsel açıklamalarının olabileceği söz konusudur.

Robert Burton’ın insana dair yaptığı en iyi tespit ise, insana en çok zarar verenin yine kendisi olduğu. Babanın oğula ve yabancıların birbirine verdiği zarar en fazladır. İnsanın kendisine verdiği zararları ise aşırılık, budalalık, delilik, zayıflık, kendi kendimizi idare etmemizdeki eksiklik, şehvet düşkünlüğümüz ve endişelere kolay kapılmamız olarak sınıflandırır.

İKİNCİ KISIM: Çeşitli hastalıkların tanımları, sayıları ve sınıflandırması

Bölümün başında yazar hastalık kavramını çeşitli hekimlerden alıntılayarak açıklar. Fernelius, Fuchsius, Crato ve çeşitli hekimlerin hastalık tanımlarını aktardıktan sonra, hastalığın niceliği üzerine konuşur. Sayılamayacak kadar çok hastalık olduğunu belirten Robert Burton, her insanın (istisnaların olduğunu ekleyerek) hayatı boyunca en az bir kere hasta olduğunu söyler. Kendi alanının akıl ve beden ayrımında olduğunu söyler ve vücut için olan hastalıklarda farklı hekimlerin parşömenlerin okumamızı salık verir.

ÜÇÜNCÜ KISIM: Baş ile ilgili hastalıkların sınıflandırması

Robert Burton bu bölümde akılla ilgili hastalıkların sınıflandırmasını yapmıştır. Bu hastalıkları Heurnius’tan alıntılayarak içsel ve dışsal olmak üzere ikiye ayrırır. Dışsal olanları periferal, içsel olanları ise daha çok visseral olarak değerlendirir. Visseral bölümde ise sinirsel olanlara ayrıca değinir. İlginç bir şekilde nezle, hapşırma ve burun akıntısını beyin dışkılaması olarak değerlendirir. Beynin yapısındaki bozukluklarla ilişkilendirdiği çeşitli hastalıklarda vardır. Fakat yazar, Laurentius’un “aklın illetleri” veya Hidesheim’in “morbos imaginatois, aut rationis laesae” (imgelemin hastalıkları) olarak nitelendirdiği su korkusu, likantropi ve Aziz Vitus Dansı hastalıklarına vurgu yapar. Çünkü cinnet, delilik, melankoli ve yaşlılık Robert Burton’a göre bu hastalıkların türevleridir. Bölümün sonunda ise melankoli üzerinde daha çok duracağını belirtir.

DÖRDÜNCÜ KISIM: Yaşlılık, cinnet, Delilik, Su korkusu, Likantropi, St. Vitus Dansı, Esrime nöbeti

Üçüncü ve dördüncü kısımda yazar kendi dönemi ve öncesi hakkında alanında fazlaca araştırma yapmış ve literatüre fazlasıyla hâkimdir. Dönemine göre gayet akademik olduğu düşünülebilen bu bölümlerde Robert Burton, genelden (insan vücudunda görülebilecek hastalıklardan), özele (baş bölgesi ve bilinçsel hastalıklar) bir daralmayla konuyu incelemiştir. Bunu yaparken kendinden önceki hekimlere sıkça atıfta bulunmuş, onlardan konuyla ilgili alıntılar yapmıştır.

Delilik, cinnet ve melankoli arasında, özellikle ilk ikisi arasındaki, farkı literatüre göre açıklamış, açıklamalarını gayet net ve anlaşılır bir dille aktarmıştır. Semptom ve belirtileri ayrıntılı biçimde yazmış ve örneklendirmiştir. Burton’ın yazı dili olarak ağdalı ve süslü bir dil kullanmaktan özellikle kaçınmış olduğunu belirtmekte yarar var. Çünkü kitabı yazma amacının kamu yararı olduğunu belirtmiştir. Kaynak olarak dini kitaplardan alıntılar ve örneklemler vermekten çekinmiyor olması yazarın arka planında dini bir öğretim görmesi kaynaklı olabilir. Dolayısıyla bu kitabın bir referans kitabı olarak ne kadar kullanılabileceği soru işareti olarak yükselmekte. Eserin referans kitabı olmaktan ziyade konu ile ilişkin kendinden önceki düşünür, filozof ve hekimlerin fikirlerinin düzenlenmiş -bazı konularda- genişletilmiş bir derlemesi olarak bakılabilir.

BEŞİNCİ KISIM: Kabaca ‘Doğuştan Melankolik Olma’ olarak adlandırılan durum, Zihinsel kayıt

Bir önceki bölümde bahsettiği bilinç hastalıklarından birisi olan ve ayrıca kitabın ana konusu olan melankoli bu bölümde detaylıca açıklanmaya başlıyor. İlk cümlede bir eğilim ve alışkanlık olarak açıklanıyor.

İnsan hayatının düz bir çizgi olamadığını açıklayarak bölümüne başlıyor yazar. Çıkışlar ve inişler insan hayatının bir parçasıdır ve sürekli yükselme arayan kişi boş bir arayış içerisindedir. Dolayısıyla inişlerde her insan mutlaka melankolinin tadına bakar. Ne kadar sağlam veya dayanıklı olursa olsun mutlaka bu durumu tecrübe eder. Bu bölüm bir miktar kişisel gelişim kitabı tadında ilerlese de insan doğasına dair gayet ince ve yerinde dokunuşlar yapıyor. Melankolinin neden kaçınılmaz olduğunu kanıtlarla açıklıyor.

İlerleyen paragraflarda melankoliyi durumuna göre akut veya kronik olmak üzere iki parçaya ayırıyor. Akut melankoli bazı nesnelerin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Kronik ise süregelen bir hastalıktır ve uzun süren bir kuluçka döneminden sonra -bu dönem hoş veya acı verici olabilir- alışkanlık haline gelmiştir. Burton’ın bölüm sonlarına doğru yaptığı melankoli sınıflandırması ise gayet yerinde. İlginç bulduğum nokta ise melankoli durumunun (akut veya kronik) kişi için hoş bir deneyim sunabileceğini iddia etmesi. Sanırım böyle bir söylemi, hasta olmanın kişinin zihnini açtığı sözlerine dayanarak söylüyor. Çünkü melankoli; doğası itibarıyla bir eksiklik, üzüntü ve zihinsel rahatsızlık durumu sonucu ortaya çıkar. Böyle durumlar ise nadiren kişiye hoş tecrübeler sunar. Özellikle kronik melankolinin hoş veya acı verici bir alışkanlık sonucunda bünyeye yerleşebileceğini belirtiyor olması insan zihninin ne kadar ilginç bir işleyişe sahip olduğunu gösteriyor.

Melankolinin Anatomisi

İKİNCİ BÖLÜM: Beden, Hilt ve Nefes ayrımı

Bölümün kısa bir özetini geçmeden önce çeviri dipnotunda açıklanan hilt kavramının biraz daha açıklanmasının yerinde olacağını düşünüyorum.

17. yüzyıla kadar kabul gören bu düşüncede (ayrıca humoral patoloji olarak da bilinir) insan vücudunun doğada olduğu gibi, dört temel sıvıdan oluştuğu düşünülüyordu. Hippocrates tarafından geliştirilen bu teoride sıvılar kan, mukus, sarı balgam ve kara balgam olmak üzere ayrılmıştır. Bu sıvıların sağlıklı bir vücutta daima dengede bulunması gerekir. Sıvı dengesinin bozulması kişinin hasta olmasına sebebiyet verir. Humoral patoloji İslam tıbbında ahlât-ı Erbaa olarak kendisine yer bulur. Eski dönem tıpçıları bu sıvıların kişiliğe, psikolojiye ve hastalıklara göre artıp azaldığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla bu sıvıların dengede olması kişinin sağlıklı olmasında önemli bir yer tutmaktadır.

- Reklam -

Robert Burton bedenin iki parçadan oluştuğunu söyler. (Laurentius’tan alıntılayarak) Kapsayan ve kapsanan. Kapsanan kısımlar ise hilt ve ruhtur. Burton kara safra yerine melankoli ismini kullanır ve bu dört sıvıya ek olarak nefes ayrımını da ekler. İlginç bir betimleme olarak nefesi ruhun bir aracısı olarak görür. Beden ve ruh arasındaki ortak yoldur. Nefesin ise üç farklı türü bulunur; doğal, yaşamsal ve canlandırıcı. Bu üç farklı nefes türü üç farklı organa karşılık gelir; Karaciğer, kalp ve beyin. Canlandırıcı nefesin sinirler yardımıyla bütün vücuda yayıldığını ve onlara hareket ve hissiyat verdiğini söyler.

ÜÇÜNCÜ/DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Benzeyen/Benzemeyen Organlar

Bu iki bölümde Burton benzeyen ve benzemeyen organlar üzerinden dönemine göre ayrıntılı sayılabilecek anatomik değerlendirmeler ve açıklamalarda bulunuyor. Bu açıklamalardan bazıları geçerliliğini hâlâ sürdürürken, bazıları değiştirilmiş, genişletilmiş veya literatürden tamamen kaldırılmıştır.

BEŞİNCİ BÖLÜM: Ruh ve Yetileri Üzerine

Bu bölümde Burton ruhun üç çeşidi olduğunu söyler ve aynı bir “dikdörtgendeki üçgenler gibi” bağlı olduklarından bahseder. Bu ruhlar nebati, hissi ve zihni olarak ayrılır.

Burton nebati ruhu anlatırken aslında modern tıpta fizyoloji başlığı altında bulunan olgulardan bahsetmiş ve sindirim sisteminin işleyişine dair yüzeysel bir anlatım kullanmıştır.

ALTINCI BÖLÜM: Hissi ruh üzerine

Bir önceki bölümde nebati ruhu açıklayan Burton, bu bölümde ise hissi ruhun ne olduğuna dair açıklamalar getiriyor. Bu ruh bedenin hissedebilmesine, iştah duymasına, nefes almasına ve hareket edebilmesine yarayan eylemdir. Bu ruhun iki kısmı vardır; idrak ve hareket. İdrak bize bulunan ve bulunmayan şeyleri kavratır, iki çeşittir ve bunlar dahili ve harici olmak üzere ikiye ayrılır. Harici olan kısım beş duyu organımız ile algılayabildiklerimiz iken dahili olanlar ise sağduyu, hayal gücü ve hafızadır.

Burton’ın “ruh” kavramı içinde açıkladığı bütün kavramlar bugün fizyoloji başlığı altında incelenmektedir. Tıbbi açıdan bakıldığında “hissi ruh” kavramı görme, duyma, koklama, dokunma ve tat alma işlevlerinin genel ismidir. Burton bu işlemlerin beyinde işlendiğinin farkında olmasına rağmen bu durumların nasıl işlendiğini bilmediğinden dolayı, bu kavramları daha üst ve tanrısal olan ruh kavramına bağlamıştır. Böylelikle insan doğası tanrıya bir adım daha yaklaşacak, onun bir parçası kadar mükemmel olacak veya kaybettiği (ya da düşürüldüğü) yere geri çıkabilecektir. Belki de insan doğasının bilinmeyenlerini “ruh” kavramıyla yatan sebep bu olabilir.

Bu noktada Burton asıl konusundan sapmış gözüküyor. Melankoli kavramından uzaklaşıp insan zihni, fizyolojisi ve işleyişi konusunda detaylı fakat ayrıntısız bilgiler sunmakta. Konuyu ayrıntılı bir şekilde incelemek isteyen okurlara ise okuyabilecekleri metinler sunmakta. Sanıyorum iki yüz yıl önce bu eseri okuyanlar bu konuda kendilerini gayet şanslı hissetmişlerdir. Fakat modern çağda tıbbi bilimlerle ilgilenen, özellikle anatomi ve fizyoloji okumuş olanlar için bu eserin, 17. yüzyıldaki medikal bilgilerin ne kadar ilkel olduğunu göstermek dışında pek bir işe yaramayacaktır.

YEDİNCİ BÖLÜM: Dahili duyular üzerine

Yedinci bölümde ise Burton hissi ruhun ikinci kısmı olan dâhili duyulardan bahseder. Bunlar sağduyu (hissiselim), hayal gücü (hulya) ve hafızadır. Burton’ın dönemine göre yaptığı ilginç tespitlerden birisi de hissiselimle ilgilidir. 17. yüzyılda bile görmenin tek başına yeterli olmadığı, görülen nesnenin “algılanmasının” gerekli olduğu fikri oluşmuştur. Bugün bile duyu organlarından alınan girdilerin yeterli olmadığı (görmek, duymak, tat almak vs.), bu girdilerin algılanması gerektiği fikri tam oturmamışken Burton, çağında bu ayrımı yapabilmiştir.

“Gözümle gördüğümü, kulağımla duyduğumu anlayamam, renkleri ve sesleri ancak muhakeme eden hissiselim ile algılarım.”

SEKİZİNCİ BÖLÜM: Hareket yetisi üzerine

Burton hareket yetisini ikiye ayırır; içgüdüsel ve irade kontrolü altında.

İçgüdüsel olana aynı zamanda iştah yetisi adını da verir. Bu hareket tipinde ruh sahibi kendisine iyi olanı veya iyi görüneni bulmaya çalışır ve kötüden uzak durmaya gayret eder. İrade altındaki hareket ise iştah yetisinin peşinden gelir çünkü “…takip etmek ya da açınmak için vücudu bir yerden bir yere hareket ettiremiyorsak, arzu duymak ve nefret etmek boşa olurdu.” Bu tür hareket uzuvların fiziksel olarak hareket ettirilmesi prensibine dayanır.

The Anatomy of Melancholy

DOKUZUNCU BÖLÜM: Zihni Ruh Üzerine

Burton bu bölümde modern ”ruh” anlayışı üzerine söylenmiş çeşitli fikirleri derleyip okuyucuya sunar. Kendisi bu kavramı kendi sözleriyle açıklamak yerine çeşitli filozofların yazdıklarını toparlar. Ruhun ölümsüzlüğü veya solup gitmesi konusundaki fikirlerin okur tarafından tespit edilebilmesi için konuya ilişkin kaynaklar belirtir. Ancak bölümün sonunda kendisi ruhun ölümsüz olduğunu ve maddesel bir yapıya bürünmediğini, saydığı diğer iki ruhu (nebati ve hissi) kapsadığını söyler. Ayrıca bu ruhu yine iki ana bölüme ayırır; İdrak (Anlayış) ve İrade.

İdrak’ın öznesi tanrıdır. Bunu hiçbir organın aracılığı ve yardımı olmadan yapar. On dört tür anlayış vardır fakat bunlardan üç tanesi içseldir (doğuştan gelir). Bunlar synteresis (iyiyi ve kötüyü bilme davranışı), Dictamen rationis (aklın ilkeleri) ve vicdan (kıyas yoluyla eylemlerimizi meşrulaştırır veya kötüler)

“Anlayış’ın muhakeme ve idrak ettiği şeyleri gıpta etmesi veya bunlardan sakınması durumu ise iradedir.”

Burton irade konusunda fazlaca dini düşünerek insan ihtiraslarının tamamen temelinde kötü olduğunu ve iradi şeylerde Tanrı’nın tam karşısında olacağımızdan bahsediyor. İrademizin daha üst bir kuvvet tarafından kontrol edildiğini söyler, dolayısıyla irademiz aslında özgür değildir.

“Akıl arzular tarafından bastırılır, arzularımız ise irademizle. Çoğu zaman neyin iyi olduğu biliriz ama yapamayız.”

Bölümleri böylelikle bitiren Burton ikinci fasikülde okurun melankoli durumunu daha iyi bir şekilde anlayabilecek alt yapıyı oluşturur.

Çeviri ve Baskı Kalitesi

Türkçeye Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık tarafından kazandırılan bu eser oldukça önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın basımı konusunda oldukça titiz davranıldığını söylemekte fayda var. En küçük basım yanlışının bile kitabın anlaşılmasında büyük sıkıntılar oluşturacağı böylesine bir kitapta, sadece metinler değil aynı zamanda görseller de özenle düzenlenmiş durumda.

Melankolinin Anatomisi eserinin bahsedilmesi gereken bir diğer konusu ise tabii ki Türkçe çevirisinin kalitesi olmalı. Merve Tokmakçıoğlu tarafından Türkçeye çevrilen eser doğası gereği bir miktar ağır. Orijinal İngilizce metinden çevrilmiş olmasının yanı sıra onlarca Latin cümlenin de çevirisinin yapılmış olması tek başına yeterli. Ancak Tokmakçıoğlu Latince çevirilerin ayrıca açıklamasını yapmış ve tarihi figürlere ait kısa kısa bilgiler vermeyi de ihmal etmemiş. Dipnotlar ve açıklamalarla Robert Burton’ın gizli saklı bıraktığı noktalar aydınlanıyor ve cümleler anlam kazanmaya başlıyor. Böylesi bir emek ile okuduğumuz Melankolinin Anatomisi, daha akıcı ve anlaşılır hale geliyor. 16. yüzyılın akademik kavramlarını oldukça başarılı bir şekilde çevirdiğini söylemek gerekiyor.

“Her ne kadar akıllı, mutlu, sabırlı, gamsız, cömert veya kendine güveni olursa olsun hiçbir insan melankoliden kurtulamaz.”

İşte bu yüzden Robert Burton’ın söylediklerine kulak verin.

Sizler Melankolinin Anatomisi kitabının konusunu ve anlatmak istedikleriniz nasıl buldunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Oğuzhan Açıkalın

Gedikli bir çizgi roman geek’i olmasam da beyaz sayfalara doluşmuş renkli resimleri her zaman ilgiyle takip ettim. Çünkü resimlerin ve kelimelerin bizi olduğumuzdan daha iyi bir yere taşıyacağına inanıyorum. Kısa kısa hikâyeler yazıyorum, edebiyatın her türlüsüne ilgi duysam da bilimkurgu konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Archer 12. Sezon Fragmanı

Archer 12. Sezon Fragmanı: Ödüllü Animasyon Komedi Dizisi Devam Ediyor

Roberto Calasso ölüm

İtalyan Yazar ve Yayıncı Roberto Calasso Hayatını Kaybetti