Uyumsuz (Divergent) serisiyle dünya çapından tanınan yazar Veronica Roth, şimdi de Seçilmiş Olanlar ile okurların karşısında.
Yabancı Yayınları etiketiyle Türkçeye de geçen haftalarda çıkan Seçilmiş Olanlar’ın yazım süreci ve içeriği hakkında Amazon sitesiyle yapılmış röportajın çevirisi sizlerle.
Seçilmiş Olanlar, genç yetişkin alanındaki birçok başarılı kitabınızın ardından yetişkinler için yazdığınız ilk roman. Neden farklı bir okur kitlesi için yazmak istediniz? Ve ne açılardan daha farklıydı?
Öncelikle gerçekten okur kitlesini düşünmedim. Benim düşündüğüm şey fikir, karakterler ve olay örgüsüydü, hikâyenin kime hitap edeceğini tüm bunları hallettikten sonra düşündüm. Hem bir genç yetişkin kitabını yetişkin kitabından ayıran tek şey kim için yazıldığıdır. Yani kitaba yaklaşımım aslında tam olarak değişmedi: Karakterlerimin psikolojisini dikkatle düşünerek yazabileceğim en iyi kitabı yazmaya giriştim; her zaman yaptığım gibi.
En büyük fark, yazma sürecinde değil de geliştirme sürecinde: Temelde yetişkinlikle ilgili bir hikâye kurdum. Seçilmiş Olanlar ergenlikle ve yetişkinliğe geçişle ilgili değil; olgunlaşmakla, dünyadaki konumunuzla ilgili sorumluluk almakla ve acının size pisliğin teki olma hakkı vermediğini idrak etmekle ilgili.
Bulunduğunuz yere gelmek için verdiğiniz savaşların sona ermediğini, asla ermeyeceğini, o savaşları her seferinde farklı şekillerde vereceğinizi öğrenmekle ilgili.
Kitabınız, ilk gençliklerinde dünyayı kurtaran beş karakteri anlatıyor. Yaşamlarının şimdisini keşfetmeye sizi iten ne oldu?
Seçilmiş Olanlar bana sıkça sorulan bir şeyle başladı: Eğer Uyumsuz serisi, gerçekte bittiği gibi bitmeseydi (spoiler yok), karakterler evlenip çocuk doğurur ve sonsuza dek mutlu yaşar mıydı? Bu benim cevap verebileceğim bir soru değil –bana göre serinin sonu, olabilecek yegâne sondu– ama ergen bir seçilmiş kişinin “sonrası” fikri aklıma takıldı.
Mesele şu ki gelişim yıllarımdaki belirgin “seçilmiş kişi” hikâyeleri aslında sonrasında ne geldiğini keşfediyor. Yetişkin bir Paul Atreides, Ender Wiggin ve hatta Harry Potter hikâyesi okuyabilirsiniz ama bu devam hikâyelerinin odağı, onların çocukluk travmalarının hemen sonrasındaki psikolojik etkisi olmaz çünkü o yazarların birincil endişesi bu değil. O yüzden bu kitapların, bir insanın birini (ya da birilerini) incittiği için ünlenmekle nasıl baş ettiği üzerine olmasını beklemesem de soru hâlâ zihnimdeydi. Ve cevaplanmamış bir soru, yazının en iyi dayanağıdır.
Bu kitap için ne tür bir araştırma yaptınız?
Tarih, özellikle de Chicago tarihi hakkında pek çok şey öğrenmem gerekti. Hikâyenin sürprizlerini bozmadan konuşmak çok zor ama Seçilmiş Olanlar‘da bizimkinden 1969 yılında ayrılan, alternatif bir tarih geliştirdim. İşin ustalık isteyen yanı şu: Eğer alternatif bir tarih yaratacaksanız, orijinal olanı çok iyi bilmeniz gerekir. Böylece neyi, neden değiştirdiğinizi bilirsiniz. Esas odak noktaları modern programlama tarihi, Uzay Yarışı, sonar teknolojisinin gelişimi ve hem tarihi hem de tasarımıyla belirli mimari hareketlerin özelliklerini taşıyan Chicago mimarisiydi. Ayrıca “anahtar deliği rozeti”nin ne olduğunu ve birkaç farklı tip kilitli kapıyı nasıl açacağımı biliyorum.
Hikâyeniz “seçilmiş kişi” mecazını tepetaklak ediyor – ama o hikâye formülünü bildiğiniz ve sevdiğiniz açık. Okuma ve yazma yaşantınızı değiştiren “seçilmiş kişi” anlatıları hangileri?
Gelişim dönemindeki “seçilmiş kişi” hikâyelerim Dune, Yüzüklerin Efendisi, Ender’in Oyunu ve Harry Potter. Paul Atreides’in inanılmaz kibriyle Kwisatz Haderach olmak için zehri yutuşu ya da Harry’nin nihayet tüm geleceğini tek bir amaca indirgediği kehaneti duyduğu o korkunç an – bu anlar beynimin içinde yanıp durdu. Belki de son derece bireysel bir kültürden geldiğim içindir ama bir karakterin önemli –ve çoğunlukla korkunç– bir amaç için kader (ya da her neyse) tarafından seçilmesinde benim için büyüleyici bir yan var. Bunun yükü. Tecrit. Gerekeni yapmak için lazım olan cesaret. Her şeyini seviyorum. Bu konuda epey soru da var kafamda, özellikle de sorumluluklarımızı seçilmiş bireylere yüklediğimizde ne olacağına dair – onlara ne oluyor? Bize ne oluyor? En zorlu savaşları bizim adımıza verecek seçilmiş kişilere inanmak mı istiyoruz, yoksa bizzat biz mi onlardan biri olmak istiyoruz? Bilmiyorum. Belki ikisi de doğrudur.
Burada bahsetmem gereken bir diğer anlatı da kendi yazdığım – Uyumsuz, bir seçilmiş kişi hikâyesi. Ana karakter Tris eşsiz beyni nedeniyle seçiliyor ama bir yandan da pelerini kendi isteğiyle giyiyor – kader ve seçim arasındaki o etkileşim, seçilmiş kişi hikâyelerinin önemli özelliklerinden biridir. Uyumsuz ve Seçilmiş Olanlar bazı yönlerden bir etki ve tepki. Tris, savaş veren idealist bir genç; Sloane ise duygusal ve psikolojik sorunlarla boğuşan isteksiz bir yetişkin. İkisinin hikâyeleri (ve kişilikleri) tamamen farklı ama konu bakımından, benim için bağlantılılar. Uyumsuz’u yazmamış olsaydım, Seçilmiş Olanlar’ı yazar mıydım, emin değilim.
Kitabınızda aksiyon hiç bitmiyor, kimi zaman karanlık ama aynı zamanda fazlasıyla komik de olabiliyor. Mizahi şeyler yazmayı zor buluyor musunuz? Bu kitap için mizah neden bu kadar önemli?
İlk kitabımdan beri yazma konusunda aktif olarak çalıştığım birkaç şey var ve mizah da onlardan biri. Mizah zordur. Komedi yazanlara çok büyük bir saygı duyuyorum. İnsanların kendi hızlarında okudukları, istedikleri zaman durup yeniden başlayabildikleri yazılı bir metinde mizahın zamanlaması nasıl yapılabilir? Bir okurun komik bulduğu şeyle sizin komik bulduğunuz ve karakterinizin komik bulduğu şeyleri nasıl aynı hizada tutarsınız? Hiç kolay değil.
Benim için bir öncelik olmasının sebebi, mizahın insan olmanın önemli bir parçası olması. Dünyayla bu şekilde baş ederiz, dünyanın saçmalıklarını ve adaletsizlerini bu şekilde gösteririz, insanlarla bu şekilde bağ kurarız. Zanaat bağlamında da, eğer kitabınızı yüksek zirvelere taşıyabiliyorsanız aynı zamanda derin vadilere de taşıyabileceğinizi düşünüyorum. Mizah bir yazar için güçlü bir alettir ve ben bu yazınsal alet çantasına olabildiğinde çok şey sıkıştırmak istiyorum.
Ama hepsi bir yana, daha basit bir açıklaması da var: Yaşım ilerledikçe gülmeye daha çok ihtiyaç duyuyorum.
Çeviri: Elif Nihan Akbaş
Sizler yazarın yeni romanının konusunu nasıl buldunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
* Alan Moore: “Süper Kahraman Filmleri Sinemaya Zarar Veriyor”
Bu söyleşinin asıl kaynağı Amazon sitesidir. Orijinal metne ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!