in ,

20. Yüzyıl Fransa’sında Bir Vahşet Şöleni: Grand Guignol Tiyatrosu

Korku sinemasının atası olarak anılan Grand Guignol Tiyatrosu, 1897 ve 1962 yılları arasında türe damga vuran sayısız korku oyununa ev sahipliği yapmıştı.

Grand Guignol: 20. Yüzyıl Fransız Tiyatrosunda Vahşet Şöleni
- Reklam -
- Reklam -

Grand-guignolesque acımasız ve doruktaki korkuyu tanımlamak için literatüre girmiş bir kelime olarak tanımlanıyor. Bu sözcüğün temelinde ise 1987 yılında Paris’te bir manastırın şapelinden bozma binada açılan “o” tiyatro yatıyor. Yani Grand Guignol Tiyatrosu.

1897 yılında Paris’te açılan Grand Guignol, ilhamını Paris’teki gerçek suç gazetelerinden alıyordu. Tiyatronun kurucusu Oscar Metenier bu haberlerden ilhamla dezavantajlı grupların ve işçi sınıfının vahşet dolu yaşamını sahneye taşımaya çalışmıştı. Metenier’in kendisi de eski bir komiser yardımcısı olduğu için Paris’in arka sokaklarına oldukça hâkimdi ve oyunları yazarken kalemine deneyimi de destek oluyordu.

Grand Guignol’in Türkçedeki tam çevirisi “Büyük Kuklanın Tiyatrosu” olabilir. Fakat “Guignol” aynı zamanda Fransız meşhur bir kukla karakteri olarak biliniyor. Tiyatroya adını veren bu kukla da Metenier gibi işçi sınıfının dehşet dolu yaşamını halka yansıtmayı amaçlıyordu.

- Reklam -

Paris’in henüz hikayesi anlatılmamış dolandırıcılarını, fahişelerini ve serserilerini; oldukları gibi kendi dillerinden halka anlatan tiyatro oldukça ilgi toplamıştı. Paris halkı daha önce girmediği bu sokakları keşfetmekten oldukça keyif almıştı ve bu da Grand Guignol’a çok büyük bir başarı sağlamıştı.

Grand Guignol: 20. Yüzyıl Fransız Tiyatrosunda Vahşet Şöleni

Tiyatronun açılış günündeki oyunlardan biri Maupassant’ın hikâyesinden uyarlama olan Mademoiselle’di. Fuhşu ve cinayeti sahnenin içinde canlandıran oyun, bir Grand Guignol oyunu klasiği olacak bir temayı ortaya çıkarmış, izleyiciye daha sonra pek çok kez izleteceği şiddet ve erotizm harmanını sahneye taşımıştı.

Tiyatro bir sene sonra Metenier’den Max Maurey’e geçti. Maurey tiyatroyu kurulduğu ‘şok edici’ temasına sadık kalsa da yavaş yavaş korku merkezine çevirmeye başladı. Akıl almaz özel efektlerle sahnelerin etkisini oldukça artırılan tiyatroda, izlerken bayılan seyircilere müdahale için tiyatro doktoru bulunduruluyordu. Öyle ki gösterinin başarısı, bir noktadan sonra bayılan seyirci sayısıyla ölçülmeye başlanmıştı.

Sokak Cinayetlerinden Klinik Delilere Grand Guignol Tiyatrosu

Metenier’in gerçek cinayet haberlerinden yola çıkan tiyatro, Maurey döneminde önemli iki ismin de katkısıyla klinik deliliğe geçiş yaptı. Tiyatronun en iz bırakmış yazarlarından biri olan Andre de Lorde “Korkunun Prensi” lakabına sahip bir tiyatro senaristiydi. Andre’nin yanında tiyatroya etki eden diğer isim ise Modern IQ testinin mucidi ünlü psikolog Alfred Binet’di.

Klasik deli bilim insanlarından nekrofililere, Paris’in göbeğinde fink atan iflah olmaz katillere kadar yazılan pek çok oyun Grand Guignol’un şimdi bahsedilen ve ilham alınan o dehşet dolu temasını oluşturdu. Guignol korku temasını detaylarıyla işlese de oyunlarında canavarlar, iblisler ve diğer doğaüstü yaratıklar bulunmuyor, korkuyu sadist ve psikopat gerçek insanlarla veriyordu.

Tiyatro şöhretine şöhret katarken bu kadroya Camille Choisy de dahil oldu. Maurey oyunların içeriğini yönlendirirken, Choisy de özel efektlere odaklanıyordu. Tiyatronun en çarpıcı yanlarından biri de bu gerçekçi efektleriydi. Kopan uzuvlar, sıçrayan kanlar ve başka pek çok korkunç efekt için dönemin şartlarının sınırları zorlanıyordu. Grand Guignol, basit dekorasyonların ötesinde bir teknolojiyle dehşeti sahneye taşıyor, izleyiciyi sahnenin içine çekiyordu.

Grand Guignol Tiyatrosu

Saplayınca bıçak kısmı sapın içine kaçan sahte bıçakların oldukça yaygın bir sahne dekoru olduğu biliniyor. Fakat Grand Guignol’da bu bıçakların içine ayrıca saplanma sırasında fışkıracak kırmızı bir sıvı eklenmişti. Bunun yanı sıra pek çok ışık ve ses efekti de gerçekliği artırması için geliştirilmişti.

Maurey-Choisy dönemi, halkın korkularını, tabularını ve arzularını deşmeyi oldukça seviyordu. Bu yüzden korkunun yanında dile getirilmeyen ve üstü örtülen şeylere ve erotizme de oldukça sık rastlanıyordu.

Tiyatronun “korkunç” şöhreti, izne gelen I. Dünya Savaşı askerlerinin tiyatroya gelmesi ve söylenene göre izledikleri karşısında dehşete düşmeleriyle daha da arttı. Büyük savaşa şahit olmuş Fransız askerlerinin bir tiyatro oyunundan etkilenmesi, izleyici kitlesinin gözünde oldukça iyi bir reklam olmuştu.

Dünyanın En Çok Öldürülen Kadını: Paula Maxa

Grand Guignol Paula Maxa

Sahne arkasında çalışan pek çok ismin yanı sıra Grand Guignol’a damga vuran isimlerden biri de tiyatronun yıldızı Paula Maxa’ydı. Choisy’nin onu tiyatroya getirmesiyle sadece kendine ’Guignolerlar’ diyen hayranlardan değil, tüm Paris halkından takdir toplamıştı. Adı da tiyatronun tarihine “Dünyanın En Çok Öldürülen Kadını” olarak yazıldı.

Paula Maxa sahnede olduğu tüm süreç boyunca tüfekle ve altıpatlarla vurulmuş, kafa derisi yüzülmüş, boğulmuş, karnı deşilmiş, tecavüze uğramış, giyotinle idam edilmiş, asılmış, dörde bölünmüş, cerrahi aletlerle kesilmiş, görünmez bir İspanyol hançeri ile 80 parçaya ayrılmış, akrep sokmuş, arsenik ile zehirlenmiş, bir puma tarafından yenmiş, inci bir kolye ile boğulmuş, kırbaçlanmış, bir demet gülle uyutularak öldürülmüş ve cüzzamlı biri tarafından öpülmüştü.

Paula’nın kan ve vahşet dolu, bazen de rahatsız edici derecede erotik ölümleri tiyatronun başarısına başarı katmıştı. Dönemin eleştirmenlerinden biri Paula’nın performansı hakkında şöyle bir yorumda bulunmuştu:

- Reklam -

“Üst üste 200 gece, koltuklarını Amerika’daki tüm altınlara değişmeyecek bir izleyicinin önünde çürüdü. Operasyon iki dakika boyunca sürdü ve genç bayanın vücudu iğrenç bir cesede dönüştü.”

Grand Guignol Tiyatrosu Seyirci

Tiyatro içerik ve teknolojik olarak korkunun zirvesinde olan oyunlarının arasına komedi skeçleri de yerleştiriyordu. Bu küçük komedi kesitleri ile amaçlanan izleyicide “douche écossaise” yani “sıcak ve soğuk duş” etkisi oluşturmaktı. İzleyiciler dehşet dolu sahnenin ardından açık saçık, çoğunlukla seksüel içeriğe sahip bu oyunlar ile zihinlerini tazeliyor ve bir miktar rahatlıyordu. Daha sonra gecenin diğer oyununa sıra geliyor, soğuk suyun dondurduğu vücut sıcak suyla biraz ısıtılıyor, ardından buz gibi su tekrar dökülüyor ve vücut tekrar şoka giriyordu.

Choisy’nin 15 yıl süren yönetmenliği ardından 1930’da Jack Jouvin onun yerine geçti. Choisy’nin çok sevdiği dehşet dolu sahnelerden uzaklaşan Jouvin psikolojik dramlara odaklandı. Fakat bu tiyatronun hayranları tarafından hoş karşılanmadı. Tiyatronun çalışanları da bundan hiç memnun değildi, hatta “Eski Guignol” ile çok bağdaşmış bir isim olduğu için Paula’yı kovduğu bile iddia ediliyordu. Tüm bu değişiklikler ise tiyatronun çöküşünün başlangıcı olarak görülüyor.

Paris’in tiyatro tutkunlarının, Avrupa ve Amerika’dan gelen pek çok turistin izleyicisi olduğu Grand Guignol’un her geçen gün salonları daha da boşalıyordu.

“Slasher” Filmlerinin Atası

Grand Guignol Tiyatrosu Afişleri

Grand Guignol, klasik korku filmlerinin doğduğu yer olarak da biliniyor. Sessiz korku filmleri konularını ve efektlerini Grand Guignol’den almıştı. Ayrıca “Slasher” adı verilen ve 80’li yıllarda altın çağını yaşamış olan bir korku alt türünün de öncüsü olmuştu.

“Slasher” filmlerini vahşi bir katilin bir grup insanı takip edip canice öldürdüğü film türü olarak tanımlamak mümkün. Tıpkı Grand Guignol gibi kötü karakterleri canavarlardan çok gerçek insanlardır ve bolca kan içerir. Çığlık, Elm Sokağında Kabus, Son Durak, Testere serileri ve Teksas Katliamı filmi en popüler örnekleri arasında sayılabilir.

Grand Guignol’un Sonu

Tiyatronun temasının dehşet ve korkudan psikolojik drama çevrilmesi, izleyicilerin oyunlara ilgisini oldukça azalttı. Daha sonra tekrar ayaklanmak için Paula Maxa’yı geri getirmek gibi girişimlerde bulunsalar da işe yaramadı. Yavaş yavaş popülerliğini kaybeden tiyatro 1962 yılında son kez oyun sergiledi.

Grand Guignol Sahne Arkası

Tiyatronun son yönetmeni Charles Nonon, verdiği bir röportajda kapanma nedenlerini şöyle açıkladı:

“Tiyatromuz asla Buchenwald ile rekabet edemez. Savaştan önce herkes sahnede izlediğinin hayal ürünü olduğuna inanıyordu. Ama şimdi biliyoruz ki bu şeyler ve hatta daha kötüleri mümkün.”

Tiyatroyu barındıran yapı aslında bir 18. yüzyıl manastırının şapeliydi. Bu manastır tiyatronun varlığı boyunca seyircilere sonsuza dek gülümseyecek olan iki dev oyma meleğini kirişlerinde muhafaza etmişti. Ayrıca manastırdan bozma bu sahne seyirciye klostrofobik bir atmosfer sunuyor, izleyiciyi sahnenin içinde hissettiriyordu. Şimdi ise bu bina cıvıl cıvıl sarı – beyaz renklere boyanmış durumda ve International Visual Theatre tarafından kullanılıyor. Artık o sahnede korku ve dehşetin yerine sessiz oyunlar ve eğitici tiyatrolar bulunuyor.

Sizler de Grand Guignol Tiyatrosu hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, benzer içerikler için bizi Google News’ten takip edebilirsiniz.


Kaynakça:

https://thegrandguignol.com/history
– The Grand-Guignol, Agnès Pierron and Deborah Treisman (1996). Dirt || The House of Horrors. Grand Street, (57), 87–100. doi:10.2307/25008046 (https://www.jstor.org/stable/25008046)
– Hand, Richard J.; Wilson, Michael (2000). The Grand-Guignol: Aspects of Theory and Practice. Theatre Research International, 25(3), 266–. (https://www.cambridge.org/core/journals/theatre-research-international/article/abs/grandguignol-aspects-of-theory-and-practice/9CB3B2BCA0A1DEB70FD17A4A0876AEA2)

Beyza Can

İngilizce Öğretmenliği okudum. Okur, yazar ve oyun oynarım. Gerçek hayattan uzaklaşmak için daima fırsat kollarım. Bunun için sık sık fantastik, bilimkurgu ve korku içeren şeylere sığınırım. 8 yaşımda dolabımdan bir geçit bulamadım, 50 yaşımda kapımda Gandalf’ın belirmesini bekliyorum. O zamana kadar da kendimi edebiyata ve oyunlara vermeyi planlıyorum. Kitaplara ve oyunlara ilgim beni dil öğrenmeye itti. Daha fazlasına ulaşabilmek ve başkalarına ulaştırabilmek için yeni diller öğreniyorum.

3 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Senaristin acilen bir psikoloğa görünmesi gerek #_#

  2. Avatar for nobody nobody dedi ki:

    Tam filmi çekilecek konu

  3. Avatar for dreamofthearcher dreamofthearcher dedi ki:

    Aslında bu konu hakkında yazma nedenim Netflix’te izlediğim “the most assassinated woman in the world” filmiydi. Paula Maxa odaklı bi film ama baya kurgu dahil olmuş, gerçekle pek alakası yok (Paula Maxa’nın bu vahşi ölümleri olan karakterleri oynamayı sevmesinin nedenini sözde geçmişteki bir travmasına bağlıyor falan). Kurgu da kötüydü bu arada izlenilesi bir şey olmadığı için yazının içinde önermedim güzel olsaydı önerirdim en sonda :joy: (ama en azından Grand Guignol hakkında okutup yazdıracak kadar ilgimi uyandırmayı başardı)

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

NASA Jüpiter Cadılar Bayramı

NASA’dan Cadılar Bayramı’na Yaraşır “Jüpiter’deki Ürkütücü Yüz” Fotoğrafı

Poltergeist Dizisi Geliyor: Kötü Ruh Geri Dönüyor

Steven Spielberg’ün Senaryosunu Yazdığı Ünlü Korku Filmi “Poltergeist” Diziye Uyarlanıyor