in ,

Will Smith’li Yeni Aladdin Uyarlaması Olmuş mu?

Will Smith, Mena Massoud ve Naomi Scott’ın rol aldığı ve Guy Ritchie’nin yönettiği yeni “Aladdin” uyarlamasını inceledik.

Aladdin
- Reklam -
- Reklam -

Ne zaman CGI ile üretilmiş bir karakter görsem aklıma Doctor Who dizisi gelir. Doctor Who evreninin en sinirimi bozan ırklarından biri olan Ağlayan Melekler (Weeping Angels) sadece bir makyaj ve montajla halledilmiş karakterlerdir. Fakat dizi bunu o kadar ustalıkla kurtarır ki neredeyse hiç bilgisayara ihtiyaç kalmaz, gerçeklik hissi izleyiciye çarpar ve bilimkurgu keyifli bir hale gelir. Tabii bu durum İngiliz yapımların animasyonlarda çok beceriksiz olması, senaryo, makyaj ve oyunculuk başarılarıyla da açıklanabilir. Son dönemde Amerika merkezli yapımlardaysa gördüğüm sıfır oyunculuk, sıfır gerçek ve her noktaya basılmış bir CGI. Günün sonunda mahvolmuş bir seyir zevki. Disney’in tekrar çevrim serisinin yeni ürünü Aladdin de bu konuda tam bir hayal kırıklığı.

Hemen uyarımı yapayım, bu noktadan sonra spoiler olacak kısmı belirteceğim yazıda. Kaçınmak isterseniz o kısımları atlayabilirsiniz. Ayrıca film yeniden çevrim olmasına rağmen orijinal versiyonla bir karşılaştırma yapmadım.

Aladdin

Filmi izlerken Will Smith ağabeyimize üzüldüm açıkçası. Bir oyuncu olarak, orijinali çizgi filmde üretilmiş bir cini elinden geldiğince hareketli ve eğlenceli bir hale sokmaya çalışmış. Bizi oyunculuğuna inandırmak için elinden geleni yapıyor. Ama kötü haber şu ki, maalesef fragmanlarda gördüklerimiz filmde de var. Post-production sürecinde hiçbir şey toplanmamış. Koca bir film boyunca Cin karakteri, kendi deri rengi mavi olduğu her noktada, tamamen CGI yapılmış. Bu noktada belden altının ve sihirlerinin CGI olmak zorunda olduğu itirazı gelebilir aklımıza ama Cin’in bütün mimikleri de bilgisayar görüntüsü olunca tüm karşı fikirler çöpe gidiyor. O denli kötü bir his veriyor ki filme doğru “üç kuruş makyöze verseydiniz be, bu ne böyle beş sene öncesinin konsol oyunu grafikleri gibi” diye bağırasım geldi. Fakat suratımıza yapılan saygısızlığa, medeni bir şekilde koltuğumda oturup sabır içerisinde katlanarak karşılık verdim.

- Reklam -

Geri kalan kısımlarda CGI ise bildiğimiz gibiydi. Herhangi bir yenilik yok. Film bir müzikal olduğu için büyük ölçüde dekor ve CGI karışımı görüntülerle karşımızdaydı. Papağan, maymun Abu ve kaplanın görüntüleri, uçan halı ve manzara görüntüleri genel anlamda başarılıydı. Daha doğrusu olumlu ya da olumsuz anlamda eleştiri sunabileceğim bir şey olmadığını söyleyebilirim. Belli bir vasatı tutturmuş durumda. Çizgi film versiyonunun yeniden çevrimi olduğunu düşünürsek görüntüler derli toplu olmuş. Aladdin’in Ababwa prensi Ali olarak geldiği sahnelerdeki bazı aşırılıklar bu anlamda göz ardı edilebiliyor.

Aladdin 2

Yazıyı oluştururken üç dilek hakkım olsa bu filmden ve Disney’den ne isterdim diye düşündüm. O yüzden ilk dileğim şu olurdu herhalde; ne olursunuz şu CGI’ı başka şekilde halledebileceğiniz (makyaj, montaj vs.) durumlarda kullanmayın. Bir izleyici olarak bütün seyir zevki mahvoluyor, insan üzülüyor. Hadi kullandınız bari düzgün bir iş çıkarın da Yüzüklerin Efendisi üçlemesindeki Gollum karakteri gibi bir görüntü görelim.

Karakterler, Senaryo ve benzeri…

Hatırlarsınız Disney bir ay kadar önce Dumbo ile karşımızdaydı. Dumbo filmi olabildiğince basit hatta sadece iyi kötü çatışması üzerine kurulmuş bir senaryoya sahipti. Aladdin bu anlamda çok daha fazla şey vadediyor. Aladdin, Jasmin, Jafar ve Cin karakterleri hikâyenin temellerini oluşturuyor. Bir yandan Aladdin ve Jasmin’in aşkını, diğer yandan Jasmin’in kadın olarak bir prensle evlenmek yerine halkına önderlik etme isteğini, Aladdin’in dilek haklarıyla gücü elinde tutma arzusunu ve Cin’in hem özgür kalma hem de insan olma arzusunu izliyoruz. Tabii bütün bunlar olurken karakterlerimizin, bütün gücü eline geçirmek isteyen Jafar’la mücadelesine şahit oluyoruz. Tabii bu söylediklerimden ciddi anlamda iyi örülmüş bir hikâye olduğu anlaşılmasın. Neticede Disney yapımı bir çocuk filmi senaryosu bu ama buna rağmen karakterlerinde belli bir gelişim hissi veriyor. Filmin olumlu özelliği olarak bu söylenebilir.

—spoiler başlangıcı—

Aladdin ve Jasmin karakterleri aşıklar olarak iyi iş çıkarıyorlar. Genel olarak Aladdin karakterine özel söylenecek bir şey yok. Küçük, sevimli, sadece zenginden çalan, çocukları askerlerin atlarından koruyan hırsımız, sihirli lambayı Jafar için ele geçirip ihanete uğrayınca Cin ile geri gelip prens olmaya çalışır. Cin’i özgür bırakmak yerine güç sarhoşu olur. Sonra hatasının farkına varır lambayı ele geçiren Jafar’dan hem Cin’i hem Jasmin’i herkesi kurtarır ve mutlu son. Hiçbir yeniliği yok anlayacağınız. Jasmin karakteri de bildiğiniz gibi çok iyi bir prensesimiz. Kapalı tutulduğu saraydan kaçıp aç çocuklar için ekmek çalınca Aladdin’le tanışır. Her konuda duyarlı, halkı için kendisini feda etmeye hazır bir prensestir.  Ama politik doğruların olduğu çağda bu prensesimiz “Beni susturamayacaksınız” temalı şarkılar söylemektedir.

Aladdin

Bir kadın olarak neden başa geçemediğini sorgulamaktadır. Filmde bunu izlerken üzüldüm açıkçası. Kadın durumunun bu kadar tartışıldığı bir çağda feminist söylemin bir yerinden filmde yer bulduğunu görmek sevindirici olabilir ancak filmde işler hiç de öyle yürümüyor. Jasmin “beni susturamayacaksınız” şarkısını söyledikten sonra ordunun lideri olan erkeğe dönüp bütün medeti ondan umuyor. Filmin sonunda Sultan oluyor olmasına ama bütün iktidarını gene bir erkeğin, babasının elinden alıyor. Filmin diğer kadın karakteri prensesin hizmetçisi Dalia ise o kadar basmakalıp ki, feminist söylem hayali bile kurdurmuyor. Disney adeta “bakın, bakın duyarlıyız” demeye çalışmış ama filmi izlediğinizde gerçek bütün ataerkilliğiyle suratınıza çarpıyor.

Cin de bir zamanlar insan mıydı acaba?

Cin karakteri söylediğim gibi bütün gücünden vazgeçip insan olma arzusunda. O kadar güçlü olmasına rağmen kendisi bunu yapamıyor maalesef. Aladdin ile arkadaşlığında bunu yapabileceğine inanıyor. Ama Aladdin bunu reddettiğinde bile kendini düşünmeyen fedakâr bir karakterimiz olduğunu gösteriyor. Karakterin arzularını görüyor olmamıza rağmen, geçmişine dair ciddi bir sorun ortaya çıkıyor.

- Reklam -

Filmin sonunda Aladdin bütün gücü eline geçiren Jafar’a en güçlü olmadığını hatırlatıyor. Jafar en güçlü olmak için Cin’in güçlerini isteyince, kendisi için yeni bir lamba oluşuyor ve o lambaya tutsak yeni bir cine dönüşüyor. Bütün hikâye içerisinde çok ucuz bir çözüm olduğu gerçeği bir yana, “Cin de bir zamanlar insan mıydı acaba?” sorusu insanın aklına geliyor. Fakat bu konu o kadar umursanmamış, o kadar oldubittiye getirilmiş ki filmde bariz bir açık olarak göze çarpıyor. Ayrıca filmin başında ufak bir teknede Will Smith’in çocuklarına bir hikâye anlatmaya başladığını, sonunda bunun kendi insan olma hikâyesi olduğunu görüyoruz. Peki ama bu neden yapılıyor? Hikâyenin verdiği cevap şu; çünkü öyle.

Aladdin Jafar

Jafar konusunda bir cümle etmem gerekirse, oyuncuyu da teknik ekibi de takdir etmek isterim. Son dönemlerde bu kadar karton, bu kadar klişe, bu kadar nedensiz bir kötü karakter izlememiştim. Bunu yapabilmek bile başarı bence, ayakta alkışlıyorum.

— spoiler sonu —

Filme hazırlıklı gitmenizi tavsiye ederim. Film gereğinden fazla uzun. İki saat sürüyor ama hissettirdiği daha da uzun. Müzikal sahnelerin çokluğu ve vasatlığı bir süre sonra insanı yoruyor. Ayrıca müzikal tiyatrolarda ya da filmlerde şarkılar eğlence amaçlı olduğu kadar senaryoda ilerlemek karaktere dair gerçekleri vermek için kullanılır. Fakat Aladdin’de şarkılar yer yer sadece eğlence(?) amaçlı kalmış ve bu eğlence de çok çok uzun sürmüş. Filme başarısız diyemesem de başarılı da diyemeyeceğim. Komedi konusuna ise girmiyorum. Herhangi bir gişe için çekilen Hollywood filminde komedi arayanımız hala varsa bana anlatabilir. Bu film de kötü komedi konusunda bizi yüzüstü bırakmıyor.

Bu arada film meşhur bir yönetmene emanet edilmiş: Guy Ritchie. Yönetmenin etkisi filmde hiç azımsanamaz. Bir iki kaçma kovalamaca sahnesinde ağır çekim giriyor. Bu sayede anlatımda çok büyük bir etki(!) oluşuyor. Sonuç olarak yeterince üzüntü, mutluluk ve heyecan yaşayamadığımız sabun köpüğü bir filme imza atıyor yönetmenimiz.

Peki ya Oryantalizm?

Öncelikle oryantalizm eleştiriniz olacaksa önden söyleyeyim; Disney bu konuya çok dikkat etmiş. Çizgi filmdeki “Barbar falan ama orası ev” sözcüklerini “Kaotik falan ama orası ev” olarak düzeltmiş. Bunun dışında İngilizceyi Arap aksanıyla konuşan her türden karakterimiz mevcut. Herkes İngilizce konuşurken neden Arap aksanı diye sorabilirsiniz. Sormayın. Halkı oluşturan Araplar genel olarak basiretsizler. Bu halk oldukları için mi Arap oldukları için mi diye sorabilirsiniz. Sormayın. Zaten bir sürü olay olurken, Umut Sarıkaya’nın çok güzel tespit ettiği gibi, Hollywood filmlerinde dalga geçilen, pazarda “ya habibi” diye kaçışan Araplar bunlar. O kadar olay olmasına rağmen kaçışmaktan başka bir şey yapmıyor mu o kadar insan diye sorabilirsiniz. Sormayın. Filmde prenses bile basit bir rakkase gibi, Avrupalının kafasındaki harem görüntüleri gibi oryantal dans icra ediyormuş, doğru mu bu diye de sorabilirsiniz. Sormayın. Eğer bahsettiğim bu sormama formülünü uygularsanız, Disney’in konuya ne kadar dikkatli yaklaştığını fark edebilirsiniz.

Aladdin 21

Aslında sormamamız gereken bir soru da var. Filmdeki “kölemiz” Cin bir siyah. Üstelik her şeyiyle siyah. Bütün kültürel referansları, konuşma şekli, yer yer rap yapması anlayacağınız her anlamıyla bir siyah. Kölelikten kurtulduğunda mahcup mahcup beyaz efendisine teşekkür ediyor olması gerçeğini de ekleyelim. Peki Disney bu konuya dikkat etmemiş mi? Etmez olur mu? Filmin bu siyah karakterini ünlü bir oyuncuya oynatıp, beyaz hizmetçi kız Dalia ile evlendirmeleri yeterli olmalı. Anlayın yani, ırkçılık yok, evlenebiliyorlar; özgür kaldı siyahımız.

Zaten hakkını yememek lazım, Disney oryantalizm, feminizm, ırkçılık gibi konulara söylediğim gibi hassas yaklaşmış. Fakat filmde bir sahnede Cin’in Aladdin’e söylediklerini iletmemde fayda var.
“Ben sadece senin dışını prens gibi gösterebilirim. İçini değiştirmedim. Orada sen aynı kişisin.”
Filmde yapılan bütün değişiklikler bu sözcüklerde gizli. Film dışını değiştirmeyi ve kendini bir film gibi göstermeyi başarıyor ama içerisinde ne kadar ataerkil, ötekini dışlayan, vasat bir komediye sahip olduğu gibi gerçekleri gizleyemiyor. Bizler de Jasmin’in prens olmasına rağmen Aladdin’i tanır gibi tanıyoruz projeler batıran Disney’imizi.

Hakkı Usta

1989 doğumlu. Bir dönem tiyatro yapmış ve bu alanda okumuş. Tolkien ve Le Guin sever...

6 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Muhammed_Deger Muhammed_Deger dedi ki:

    Aslan Kral bu kadar kötü olmaz inşallah.Sadece çizgi filimde ki hikayeyi uyarlayıp başka hiç bir sey katmasaslar yine iyi olur.

  2. Avatar for Kont_Olaf Kont_Olaf dedi ki:

    Masalın güzelliğinden mahrum olmasını geçtim, Disney’in kendi eserlerinin büyüsünden de yoksun, zayıf bir film olmuş. Birisi şu masalların Disney’den bağımsız doğru düzgün uyarlamalarını yapsa ne güzel olur artık.

    Bu vezir Cafer’in insanları sihirle hipnotize ederek tercihlerini yönetme gücü var ve sultan olmak istiyor. Öyleyse neden prensesi hipnotize edip kendisiyle evlenmeye ikna etmiyor da uzun yoldan lambayı ele geçirip de sultan olmaya çalışıyor? Sihir birinin seni sevmesini sağlamıyor evet ama biriyle evlenmek için aşık olmaya gerek olmadığı da filmde bile söyleniyor zaten. Tercih edilmiyor ama mümkün yani. O tercih de sihirle sağlanabilir. Sonra gücünü sağlamlaştırmak için lambayı rahat rahat bul gene. Zaten o ana kadar Sultan’ın aklına kızıyla evlenme fikrini sihirle sokmamış olması da garip. Bu gücünü sanki ilk kez kullanıyormuş gibi görüyoruz ve ne zaman kullanacak olsa birisi tarafından araya girilerek yarıda kesiliyor saçma sapan. Senelerdir bir kez yalnız yakalayamamış herhalde. Öyle ki adamın işi lambayı bulmaya kalmış artık.

    Film aynı anda hem çizgi filmin havasını vermek için oryantalist hem de günümüzün modasına uymak için politik doğrucu, ortaya böyle garabet bir şey çıkmış. Filmdeki Araplar birer Karadeniz fıkrası karakteri gibiler ama bununla bir dertleri olduğunu sanmıyorum niyeyse. Bir de böyle bozuk İngilizce konuşuyor hepsi, çünkü Araplar ya, Avrupalı değiller. Sen düzgün İngilizce konuş, ben senin Arapça konuştuğunu varsayarım zaten izleyici olarak, buna ne gerek vardı ki? Aslında bunun sebebi şu, bu filmler asıl olarak batıya çekiliyorlar. Filmdeki karakterlerin bizden biri olmadığını batılı izleyiciye en kolay nasıl gösterebiliriz, işte böyle diye düşünüyorlar. Ama şarkı söyleyecekleri zaman ne hikmetse mükemmel bir İngilizce ile söylemeye başlıyorlar birden bire. “Helele velele” diye dolaşırken bir anda batılı bir opera sanatçısı ya da popçu çıkıyor içlerinden. Gülünç.

    Prenses kızımız tabii ki müthiş bir feminist. Çok güzel. Ama sonunda yine ancak babasından icazetle yapabiliyor yapmak istediğini. Yani masalı değiştirebilmişler ama anca bu kadar değiştirebilmişler. Kız “susmayacağım, konuşacağım” diyor ama sonucunda komutan “olur” demeden olamıyor kız istediği kadar “konuşsa” da. Erkek o gücü vermeden kız o güce sahip olamıyor. En fazla konuşarak erkeği ikna etmeyi deneyebiliyor. Masalın geçtiği farazi dönem içinde bunu bir “gelişme” olarak kabul etmemiz bekleniyor çünkü o dünyada kadınlar konuşamıyorlar bile. Çünkü Araplar.

    Çok acayip bir sihirli mağara var, mağarada da lamba var ama o mağara niye var, lambanın gizemli hikayesi ne, hiç yok filmde. Mağara öylece var sadece. Bir anda kendimizi orada buluyoruz ama burası neresi, nasıl bulunmuş, hiçbirinden bahsedilmiyor. Yani film kendi mitolojisini oluşturmuyor. Bilmemnerenin gizemli mağarası diye bahsi geçmiyor. Öylece bir anda oradayız. Oysa çizgi filmi bir sinema filmine çeviriyorsan bunlara ihtiyaç var. Yoksa her şey havada kalıyor.

    Vezir Cafer Shirabad’a savaş açalım da savaş açalım diye tutturuyor. İyi de bunun bahanesi nedir? Bahanenin altında yatan gerçek sebepler nedir? Cafer’in tutkularını bu kadar körükleyen ne vardır bu Shirabad’da? Neler gelmiştir orada başına? Hiç açılmıyor hikaye. Sadece savaş açmamız gereken bir yer.

    Cin güçleri gereği kendini serbest bırakamıyor, bu tamam. Klasik. Ama cini kölelik gecmişi olan siyahi ırktan birine oynatıyorsun. Hatta karakteri de siyahi yapıyorsun. Siyahi birinin ancak efendisi tarafından serbest bırakılırsa özgür olabilmesi, özgür olabilmek için ona muhtaç olması da ne bileyim, çirkin bir görüntüydü izlerken. :smile: Sonrasında mahçup mahçup teşekkürler etti bir de. :smile:

    Aladdin Cafer’in sihriyle kendini bir anda buzulların arasında buluyor. Hayatında ilk defa gördüğü bir ortam ama zerre şaşkınlık belirtisi göstermiyor, yabancılık çekmiyor. Anında kendi şehrindeki gibi hoplamalı zıplamalı aksiyonlara giriyor. Tutunduğu buzlardan bir eli kayıp da burada kendi şehrindeki gibi güçlü olmadığını fark edip endişe yaşamıyor.

    Filmde yan konu olarak yer verilip filmin sonunda akıbeti unutulan batılı salak prense ne oldu? Yanlış hayat kararları onu hikayenin sonunda nereye getirdi, bir göreydik keşke? Karakter sadece göründüğü sahnede “var.” Onun dışında varoluştan siliniyor. Film inandırıcılığını yitiriyor yani.

    Guy Ritchie’nin tarzından hiç hazzetmeyen bir tek ben miyim? Dahası, “ağır çekimde müzikle senkronize aksiyon” bir yönetmen tarzı mı sahiden? Hele tarihi dokusu olan filmlere o kadar uymuyor ki. Günümüz kentinde geçen bir kaçma kovalamaca hikayesi içinde bir futbol maçı gibi karakterler arasında paslaşılan roller, tamam Snatch’de işe yaradı. Benzer filmlerde de tutuyor. Ama Sherlock Holmes? I-ıh. Kral Arthur? I-ıh. Aladdin? I-ıh…

    Modernize edelim de günümüzün çocuklarına hitap etsin derken prenses ve hizmetçisi arasındaki ilişki kızların Whatsapp dedikodu gruplarına dönmüş. Bilmiyorum bu göndermeyi sevimli bulan olur mu? İzleyene kalmış.

    Filmin sonunda kötü vezir Cafer’i film boyunca bulunmayan, bilinmeyen bir kural uydurarak yendiler. Cin denen şeyle ilk kez daha birkaç gün önce tanışmışmış Aladdin bu kuralı hemen nereden biliyor? Film boyunca bari bir kez bahsedilseydi de “aa düşmanı yenmek için onu kullandılar” deseydik.

    Film aşırı uzun. 2 saatten fazla. Filmde az olay var ve bu azıcık olay da o kadar uzun sürüyor ki sıkılıyorsunuz. Bir mağara sahnesi var ki yarım saat. Bitmiyor.

    Öyle hafif, sabun köpüğü bir film. Dramatik bir etkisi yok. Bir şeye üzülmüyorsun, sevinmiyosun. Herhangi bir coşku yaratmıyor. Disney bu eski çizgi filmlerini film yapma işine girdi ama sırf girdik bir kere mantığıyla yapmış olmak için yapıyormuş gibi tutkusuz işler çıkarıyor ortaya. Çıktıkları dönemki kadar bir heyecan da yaratmıyorlar zaten. Bir dönem de bunlarla geçeceğine yeni hikayeler çıkarmaya devam etseler de bu filmler de yan işler olarak kalsa keşke. Yoksa bu live-action filmler dönemi çok sönük geçecek gibi Disney için.

  3. Avatar for LordKratos LordKratos dedi ki:

    Ben filmi beğendim. Çok güzel olmasa da, orijinal halini yansıtmış yönetmen. Will Smith, Jin rolüne çok iyi oturmuş. Aladdin ve Prenses’i de sevdim. Bir tek, Jafar rolü olmamış. O rolü; Ben Kingsley oynamalıydı. Bunun dışında filmle ilgili eleştiri yapacağım bir şey yok. Gayet iyi bir film olmuş. Bundan daha iyi nasıl olurdu ki ? Filmi eleştirenleri saygıyla karşılıyorum; ama, madem eleştiriyorsunuz; bu film daha iyi nasıl olurdu söyleyin o zaman ?? :smiley:

  4. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Bir eleştirmen bunu açıklamaya niyetlendiğinde azılı fanlardan aldığı karşılık şu: “O zaman sen çekseydin/yazsaydın. Bir de senin yaptığın işi görelim. Oturduğun yerden ahkam kesmesi kolay. Sen yapsana. Emek var, emek…” diye uzayıp giden sitemler :expressionless:

    Türkiye’deki sinema sektörü bir dönem fularlı(!) eleştirmenlerin elinde hırpalanıyordu. Seyircinin cebindeki parayı düşünme gafletinde bulunan, izleyiciye film okumasını öğtetmeye kalkan pis mi pis bir kitleydi. Sağ olsunlar, hadlerini bildiren sinefiller sayesinde sektör onların kirli emellerinden kurtuldu. O sayede yapımcılar gönüllerince yeni yeni projelere para akıtabildiler. Elbette, kolayca para kazanabilecekleri kalitede projelere :expressionless:

  5. Avatar for LordKratos LordKratos dedi ki:

    Herkes eleştirir ! Bu normal. Ama “daha iyisi nasıl olurdu” diye sorulduğunda kimse cevap vermez. Bir filmi beğenmedim demek ayrı kötü olmuş demek ayrı. Beğenmeyene lafım yok tabi ki, kötü olmuş diyenler daha iyisi şöyle olurdu diye fikir beyan etmiyorlar. Eleştirmek için mi eleştiriyorlar diye düşünüyorum. Bu film daha iyi olabilir miydi ? Daha iyi çekilebilir miydi ? Merak ediyorum :smiley:

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

1 cevap daha var.

isik erguden yky ust

Çevirmen Işık Ergüden’den Yapı Kredi Yayınları’na Açık Mektup

game of thrones ust 1

Game Of Thrones Karakterlerinden Biri Aslında Hayatta Kalacakmış