in ,

Cennet Cehennem Araf: Kolektif Mutsuzluğumuzun Kısa Özeti

21. yüzyıl Fransa’sının çağdaş Dante’sinden bir modern hayat hicvine hazır olun! Dedalus Kitap’tan yayımlanan “Cennet Cehennem Araf” romanını inceledik!

Laurent Quintreau Cennet Cehennem Araf
- Reklam -
- Reklam -

Cennet Cehennem Araf, benim Kayıp Rıhtım için haberini hazırladığım ilk kitap olduğundan, incelemek için heyecan duyduğum bir eserdi. Gerek konusu gerek bu konunun işleniş biçimi açısından beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Dedalus Kitap’ın okuyucularıyla paylaşmak için hem içerik hem tasarım olarak özenle hazırladığı kitaplar arasında yer alan Cennet Cehennem Araf, Dante’nin İlahi Komedya’sını feyzalarak günümüz dünyasının çıkara dayalı sosyal ilişkilerini yeniden yorumlamış ve bunu yaparken de Laurent Quintreau’nun kullandığı serbest bilinç akışı tekniği de kitabın okunmasını zorlaştırmanın aksine konunun ve olayların gidişatı açısından daha samimi bir hava katmış diyebiliriz. Kullandığı dilin sadeliğini de hesaba katacak olursak, bu 115 sayfalık nokta kullanılmaksızın devam eden metnin benzerlerine göre çok daha kolay okunması da Quintreau’nun bir diğer başarısı. Okumanın kolaylığında bir diğer emeği geçense kitabı Fransızca aslından çeviren Aslı Anar kuşkusuz.
“korkarım ki… hepimiz mükemmelliğe mahkum olacağız”
Fransızca aslı Marge Brute adıyla 2006’da yayımlanan kitabın konusuna geçmeden önce yaratıcısı Laurent Quintreau’dan biraz bahsetmek gerekiyor tabii. Yazar, yazma eyleminde oldukça etkin cennet cehennem arafolmasına rağmen Cennet Cehennem Araf, yazarın Türkçeye kazandırılan ilk kitabı. 1965 yılında Vienne’de doğan Fransız yazar aynı zamanda Perpendiculaire adlı edebiyat dergisinin de kurucuları arasında yer alıyor. Ortaya çıkardığı metinlerde, iş dünyasında yaşadığı kişisel deneyimlerinden etkilendiğini söyleyen yazar, bu konuları işlerken onları felsefi bir alt yapıya dayandırmayı da ihmal etmiyor gibi görünüyor. Yaratıcı yazarlığını aynı zamanda bir reklam ajansının metin yazarlığını da üstlenerek değerlendiren ancak zamanın çoğunu sendikalara ayıran Quintreau, romanlarını “aynı gerçeklikte farklılaşan ve sonunda çözülecek olan bakış açıları paketi” olarak sunuyor okuyucusuna. Pek çok dile çevrilen Cennet Cehennem Araf kitabı, İngilizce çevirisiyle “En İyi Çeviri Ödülü”ne sahip olmanın yanı sıra Almanya’da da çeşitli tiyatro uyarlamalarına konu olmuş. Quintreau, 2009’da ise üst düzey yöneticilerin karşılaştıkları Tibet keşişlerini işleyen Mandalas adlı romanı kaleme almış.
“bu gözlerini para hırsı bürümüş adamların bakışlarında bir makinedekinden daha fazla insaniyet göremiyorum”
Ayrıntılarına inmeden önce kitabın bende yarattığı düşünceden ve mehtemelen Quintreau’un da altını çizmeyi amaçladığı, kitabın tabanını oluşturan birkaç fikrin çevresinde dolanacağım.

Quintreau, iş dünyasının acımasızlığını, kapitalizmin ikiyüzlülüğünü ve insan doğasının yüz kızartıcı gizlerini vurgulamayı amaçladığı Cennet Cehennem Araf’ta tam da bu amaçlara hizmet eder nitelikte. Gerçekten de kitabın satırları arasında dolanırken, kapitalist sistemin sınırları arasında tutunmaya çalışan bir şirketin, aşırı yabancılaşma sonucunda toplumsal kodların çoğunu yitirmiş çalışanlarının düşüncelerini kendi ağızlarından okuyoruz. Okurken de sizi bir şeylerin rahatsız ettiği fark ediyorsunuz ve bu yüksek oranda, çalışanların etik meselelerde dillendirdiği ve çoğuna “sapkın” denilebilecek nitelikteki, Freud’un altbenlik dediği, henüz hiçbir toplumsal değere boyun eğmemiş olan düşünceler oluyor. Salt maddi çıkara dayalı çalışma sisteminin şekillendirdiği bu bireyler bize “para=güç” ilişkisinin günümüzdeki doğruluğunu gösterirken geri kalan tüm değerlerin bu güç arzusuyla nasıl telef olduğunu Marx’ı haklı çıkarır biçimde gözler önüne seriyor.
“temelde hepimiz seçim yapmadığımız için buradayız, iktidar arzumuz gerçeklik ilkesinin üzerinde yerle bir olduğu için, iyi birer futbolcu, başarılı birer sinema yıldızı ya da yazar olmayı, ya da sadece kendi yolumuzu izlemeyi yeterince hayal etmediğimiz için”
Cennet Cehennem Araf’ın bize çizdiği bu portreyi oluşturan metnin içeriğine değinecek olursak, bir şirketin çalışanları ve yöneticisinden oluşan 11 kişi çıkıyor karşımıza. Dante’nin cennetini, cehennemini ve arafını sembolize eden bu bireylerin 11.00’den 13.00’e kadar süren bir toplantı sırasında her birinin konuşulmakta olan konu ve birbirleri hakkında akıllarından geçenler 115 sayfa boyunca okuyucuya eşlik ediyor. Patron Rorty, onun sağ kolu denilebilecek De Vals, Meyer, Pujol, Brémont, Tissier, Stoeffer, Castaglione, Clément-Dourville, Roussel ve Alighieri’den oluşan şirketin aslında mesafeli görünen ilişkilerinin altında yatan düşüncelerinin hiç filtrelenmeden gerçeği yansıtması ve bu gerçeğin günümüz dünyasının gerçekliklerinden çok da ayrı bir potada değerlendirilemeyecek olması okuyucuya hem samimi hem de biraz rahatsız edici bir ortam sunuyor.

Sanki bir film boyunca devam eden bir iç sesin kulaklarınızda yankılanması gibi hissettiren kitap, Meyer’ın toplantı masasında aklından geçen düşünceleri bize aktararak başlıyor. Bu karakterin arzularına ve nefretlerine hiçbir dolaylamaya maruz kalmadan tanık olduktan sonra şirkette deneme süresi içerisinde olan Pujol’un yine sapkın denebilecek ve çıkar güdüsünün kontrolü altında olan düşüncelerini işitiyoruz sanki kulağımızda. Brémont’un genel estetik algısına uymayan dış görüntüsü dolayısıyla yaşadığı mutsuzluğu okurken aslında Quintreau’nun da kapitalizm eleştirisini okumuş oluyoruz. Brémont’un kendi için bir şeyler yapma konusundaki isteksizliği ve vazgeçmişlik duygusuyla içine sürüklendiği boşluk hissi yine içerisinden bir şekilde yer edinmeye çalıştığımız bu çarkın bizleri aslında kendimize bile ne kadar yabancılaştırdığına bir ayna tutuyor.

- Reklam -

Şirketin diğer bir çalışanı Tissier ise, şiddetli bir hemoroid sıkıntısından muzdarip ama Brémont’ta gördüğümüz boş vermişlik Tissier’de de karşımıza çıktığı için bu konuda bir çözüm sürecine tam olarak giremiyor. Yaşça da diğerlerinden daha büyük olduğu için tasaları da daha fazla. Ancak bu konuda hepsi yarıştırılsa da birinciliğin kimseye verilemeyeceği fikri kitabı okudukça okuyucunun kafasında da şekilleniyor. Stoeffer ise şiddet eğiliminden muzdarip bir çalışan olarak karşımıza çıkıyor. Patronun sağ kolu olduğunu söylediğimiz De Vals’in ise Rorty’nin yerini alma gibi hayalleri olduğunu okurken bu hayalin patolojik bir hastalık denebilecek seviyede bir takıntı olduğunu fark ediyoruz. Ayrıca bir biseksüel olan De Vals, Rorty öldükten sonra onun yerini alma hayalleri kurarken sürekli alkol ve seks düşünüyor, çünkü her ikisine de bağımlı. Ancak burada sapkın davranışları birbiri ardına sıralanmış bir şekilde okurken biseksüelliğin de onların arasında yer alması bana Quintreau’nun cinsel yönelim konusunda genel olarak kabul gören çarpıtılmış ve kalıplaşmış değerlerin dışına çıkamadığı izlemini çizdiği için rahatsız etmiş olsa da bunu direkt olarak sapkınlık olarak nitelenmemesi bir nebze kabul edilebilir olarak geliyor.

- Reklam -

Erkeklere acıdığı aşikar olan Castaglione ve toplantı odasındaki kendi de dahil diğer herkesin aslında yaşamadığını düşünen ve görece bazı farkındalıklara sahip olduğu görülen Clément’in iç sesini okuduktan sonra karşımıza Roussel ve Alighieri çıkıyor. Araf’ı simgeleyen Roussel’in bilinç akışı boyunca aslında bu sistemin içine tamamen tutunamamış ve tutunamayacak olan bir bireye şahit oluyoruz. Tekrar sınava hazırlanma şansını iş dünyasının sahteliğinden, boğuculuğundan ve cansızlığından kurtulmak için kullanmak istiyor. Önünde hala böyle bir kapı olduğu için bu şans onu arafta bırakıyor. İlahi Komedya’nın Cennet’ini bu kitapta bize Alighieri sunuyor. O mutlu. Mutlu değilse bile idare edebiliyor. Tabii olarak sahip olduğu sıkıntılar, yaşamaktan umudunu ve bu yöndeki isteğini kesmesine neden olmuyor. Bu sıkıntıları merkeze koyup hayatını onların etrafına inşa etmektense, onlara olağan şeyler gözüyle bakıyor. Diğerleri gibi o sıkıntılardan kurtulma uğruna bütün sahip olduğu değerleri kendince kendi ayaklarının altına sermemiş oluyor böylece. Aslında çarkın devamlılığı için en ideal yerde durmasına rağmen insanın insanlığının devamlılığı için durduğu yer kritik. Göz ardı ettiği şeyler çok fazla.
“insanoğlu atomların, moleküllerin ve elektrokimyasal akımların bayağı bir şekilde bir araya gelmesinden başka nedir ki”
Sayfalar boyunca okuduğumuz her bir bireyin aslında iç çelişkilerini de okuyucuya sunuyor Quintreau. Bir diğerinde şikayetçi olduğu ne varsa düşüncelerini okuduğumuz bireyler de ona sahip. Herkeste görülen aynı boş vermişlik, umarsızlık ve yabancılaşma, modern insanın benliğini neredeyse tamamen soyutladığı hayat anlayışına karşı zalim bir hiciv olarak da kabul edilebilen Cennet Cehennem Araf, okurken bir distopya silüeti çizse de maalesef tam da gerçeğin kendisi!
“insanlık hiçbir zaman var olmadı”

Seray Soysal

Okumayı ve yazmayı öğrendiğimden beri bir şeyler yazıyorum. Daha çok da okuyorum. Sosyoloji okuduğum için inceleme alanım bu dünyanın insanları olsa da ilgi alanım başka dünyalar olduğu için artık MSGSÜ Felsefe Bölümü'nde yüksek lisans öğrencisiyim. Bir Bellatrix, Auri kadar olmasa da ben de pek buralardan sayılmam zaten.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

haftanin kitabi 75 anlatis

Haftanın Kitabı #75 – Anlatış

Kralkatili Güncesi film sam raimi - kingkiller chronicles

Kralkatili Güncesi Filminin Yönetmeni Sam Raimi Olabilir