Vampir filmleri sinemanın her çağında vazgeçilmez olmayı başardı. 1920’lerden günümüze, bu kan emici lanetli yaratıklar hakkında sayısız eser üretildi. Peki en iyileri hangisi? İzlemeye nereden başlamak lazım? İşte bu sorulara yanıt olabilecek zengin bir öneri listesi!
Vampirler 100 yıla yakın zamandır izleyicileri sinema salonlarına çekiyor. Mitolojiden ve halk anlatılarından doğan, edebiyatta ciddi bir yer edinen ve sonrasında sinemayı ele geçiren vampirleri konu alan en iyi filmlere göz atma zamanı.
Sonsuz yaşam fikri Gılgamış’tan beri insanlığın en büyük arzusu olageldi. Pek çok farklı kültür, aramızda gezinen sonsuza kadar yaşayacak insanları hikâyelerine konuk etti. Balkan folklorundan kopup gelen, Hollywood’ta bugün en çok Twilight (Alacakaranlık) ile bilinen vampirlerin, beyaz perdedeki 100 yıllık hikâyesini en iyi anlatan yapımlar listesi sizlerle.
İşte En İyi Vampir Filmleri
30. Vampire in Brooklyn – Brooklyn Vampiri (1995)
Vampir filmleri listemizin yeni adımında Elm Sokağı Kâbusu ve Çığlık gibi korku filmleriyle tanınan Wes Craven’dan mizahi yönü ağır basan bir vampir anlatısı yer alıyor.
Eddie Murphy’nin başrolünde yer aldığı yapımın oyuncu kadrosunda Angela Bassett, Allen Payne ve Kadeem Hardison gibi isimler yer alıyor.
Vampire in Brooklyn filmi; tüm mürettebatı ölmüş bir geminin Brooklyn’e yanaşmasıyla başlıyor. Cinayetler, bekleneceği üzere karada da devam ediyor. Bunun üzerine olayları araştırmak için Rita adlı bir dedektif işin içine giriyor.
29. Fright Night – Komşum Bir Vampir (1985)
Vampirler her şeyden önce bir metafor. Sonsuza kadar yaşamak isteyen insanlara, bunun bedelinin ne olduğunu göstermek için var edildiler. Vampirlere sinemanın bir diğer sürekli yeni hikâyesi gençlikle cebelleşmeyi ekleyince ortaya Fright Night ve sonrasında çıkan pek çok absürt yapım çıkıyor.
Popüler çocuklarla ineklerin rekabeti, şov dünyasının sahte ünüyle gözü kamaşmış bir aktör ve her gece bir başka başı dertte hanımefendiyi evinde ağırlayan vampirle; Tom Holland imzalı Fright Night 80’ler sinemasının komedi ve korku anlayışında mükemmel bir örnek.
28. Vampires – Vampirler (1998)
Bütün ailesini bir pusuda kaybetmiş bir vampir avcısı, aradığı bir tılsım ve aynı tılsıma gün ışığına çıkabilmek için ihtiyaç duyan bir vampir. Korku ve bilimkurgunun usta yönetmeni John Carpenter’ın son dönem yapımlarından olan film, ikisi de kendi trajedilerini yaşayan karakterlerine en ufak sempati duydurtmamasıyla ön plana çıkıyor. Madalyonun iki yüzünü, tüm gerçeklikleriyle, donuk bir lensten izliyoruz.
27. Byzantium – Bir Vampir Hikâyesi (2012)
Neil Jordan’ın yönetmenliğini üstlendiği vampir filmleri arasında Interview With the Vampire (Vampirle Görüşme) daha bilineni olsa da; kan ziyafetlerine yeni bir açıdan bakan Byzantium da övgüyü hak ediyor. Byzantium’un vampirleri kalelerinde kurbanlarını bekleyen zengin erkekler değil; sokaklarda var olabilmek için savaşan kadınlar.
Sadece ölmek üzere olan insanların kanını emen genç bir vampirin gözünden anlatılan hikâye, karakterimizin annesine odaklı. Tarihin en eski canavarı vampirlikle tarihin en eski mesleği fahişeliği aynı bedende toplayan Clara, yarı trajik yarı ilham verici hikâyesini izleyicilere iştah açan bir kan festivali eşliğinde sunuyor.
26. Thirst – Kan Arzusu (2009)
Thirst, Güney Kore sinemasının 21. yüzyıldaki yükselişinin öncü isimlerinden Park Chan-wook’un gizli kalmış bir hazinesi. Yönetmenin kurgu odasında başardığı sıra dışı işler her filminde barizken, bir rahiple, kanını içmek için hapsettiği kadın arasındaki vahşet ve erotizm dolu sahneler kesinlikle türün en özgün çekimlerine sahip. Ortaya çıkan yapım ise toplumda tecavüze bakış, cinsiyet rolleri ve cinsiyetçilik üzerine yapılan bir eleştiri olduğu kadar klasikleşmiş bir vampir hikâyesi de sunuyor.
25. What We Do in the Shadows – Aylak Vampirler (2014)
Vampir de olunsa, çamaşır kurutmak insan hayatının bir parçası ve Taika Waititi’nin tam da bunu gösterdiği filmi, günümüzde klişeleşen vampir türüne bir hayat öpücüğü. Farklı zamanlarda dönüşmüş bir grup vampirin aynı evi paylaştığı What We Do in the Shadows, gece kulüplerine girme yöntemleri, yeni teknolojilere alışma ve bulaşık yıkama gibi pek çok önemli vampir meseleleriyle ilgileniliyor. Kurmaca belgesel türündeki filmin aynı zamandan bir de bir dizi uyarlaması bulunuyor.
24. Fright Night – Komşum Bir Vampir (2011)
1985 versiyonu bir klasik olsa da, iki türü aynı anda işlemeye çalışan çoğu film gibi korkuyu komediye kurban edip en iyi ihtimalle absürt sahneler ortaya koyuyor.
Colin Farrell, Anton Yelchin ve David Tennant’lı 2011 versiyonu ise; Farrell’ın göz kamaştıran oyunculuğu sayesinde izleyicilere iki hissi de tamamen yaşatabildiği için bir adım daha önde.
23. Ganja & Hess (1973)
Bill Gunn’ın Amerika’daki ırklar arası gerilimi konu edindiği yapım, listede vampirliği bir metafor olarak sunanlardan en güçlüsünü gösteriyor. Bir pus perdesi arkasından izliyor hissi veren çekimleriyle, vampirlerin sürekli yaşadığı büyülü hayatı gösterirken, Ganja, vampirliğiyle zengin siyahların beyaz bir ülkede nasıl tırnak ve dişleriyle savaşarak konumlarına geldiğini anlatıyor. Hikâyenin insanı, Hess, bir antropolog ve ısırık sayesinde üzerinde çalışmalar yaptıklarına benzemenin ne olduğunu öğreniyor.
Yapımın, 2014’te Da Sweet Blood of Jesus adıyla Spike Lee tarafından bir kez daha beyaz perdeye getirildiğini hatırlatalım.
22. Dracula: Pages From a Virgin’s Diary (2002)
Orijinal hikâyenin bu sıra dışı yeniden anlatımı; renkli lenslerle ortaya çıkartılan siyah beyaz görseller, adaylar arasından üç koca seçmek isteyen bir kadın ve bale barındırıyor. Hikâyesini aktörlerinin üstün fiziksel performansıyla anlatmayı tercih eden yapım tamamen sessiz.
Filmin yönetmenliğini Guy Maddin üstlenirken oyuncu kadrosunda Wei-Qiang Zhang, Tara Birtwhistle, David Moroni ve CindyMarie Small bulunuyor.
21. Vampire’s Kiss (1988)
Vampirliğin pek çok konuda bir metafor olduğunu söylemiştik. Bu yapımda da 1980’lerin ekonomik dünyası için bir metafor. Para hırsıyla ayakta duran beyaz yakalı ana karakterimiz, bir vampir tarafından ısırıldığına inanır ve vücudundaki değişikliklere ayak uydurmaya çalışır. Çok klişe bir tanımı olsa da, Nicolas Cage’in özellikle bu sıradanlıktaki filmleri kurtaran aktörlüğü, filmi hem bir kült hem de her yandan başarılı hâle getiriyor.
Robert Bierman’ın yönettiği filmde Cage’e Maria Conchita Alonso ve Jennifer Beals eşlik ediyor.
20. Daughters of Darkness – Kırmızı Dudaklar (1971)
Sinemada çıplaklık ve cinselliğin kabul görüldüğü 70’lere imzasını atan Harry Kümel imzalı Daughters of Darkness, genç görünüşünü korumak için her yıl 800 bakirenin kanında yıkanması gereken bir vampiri konu alıyor. Zaman geçtikçe bakirelere rastlamanın ne kadar zorlaştığından dert yakınan anne vampirin evlatları da, ailecek işlettikleri hotele yeni gelen; birbirlerinden soğuk ve başka aşklara yelken açmaya hazır bir çifte sıcakkanlı bir karşılama yapıyor.
19. The Lost Boys – Kayıp Çocuklar (1987)
1987 yılında vizyona giren The Lost Boys’un yönetmenliğini The Phantom of the Opera ile tanınan Joel Schumacher üstleniyor. Korkuyla komediyi buluşturan bir başka vampir filmi olan The Lost Boys; kasabaya yeni taşınan iki kardeşin vampirlerle dolu bir sığınağa adım attıklarını keşfetmeleriyle başlıyor.
Yapımın oyuncu kadrosunda Jason Patric, Corey Haim, Dianne Wiest, Barnard Hughes ve Kiefer Sutherland gibi isimler yer alıyor.
18. Nadja (1994)
1990’lar Amerikan bağımsız sinemasının öne çıkan eserleri arasında unutulsa da, Michael Almereyda’nın erken dönem başyapıtı Dracula ve Van Helsing mitlerine yeni bir bakış açısı getiriyor. Martin Donovan ve Peter Fonda’nın başrollerini paylaştığı yapım, yüzlerce yıllık hikâyeleri anlattığı siyah beyaz filtresiyle seyircide tanıdık bir şey izlediği hissi de hatırlatıyor. Böylece, bilinmeyene duyulan korku ortadan kalkınca; karakterlerin canavarlığıyla ortaya çıkan psikolojik travmalarına empati hissetmek kolaylaşıyor. Tabii, Almereyda’nın yarattığı bu rahatlık bir yerden sonra izleyiciyi cezalandırmak için de kullanılıyor. Gördüğünüz her şey bilindik gibi gözükse de, yaşanılanların geçtiği dehşet seviyesi, kurduğunuz bütün empatiyi silip süpürüyor.
17. Blade – Bıçağın İki Yüzü (1998)
İki konu kesin: 90’ların en iyi vampir filmi Blade değil. 90’ların en havalı vampir filmi Blade. “Ayakları yere basan ve gerçekçi” süper kahraman filmi türündeki en başarılı eserleri ortaya çıkartan David S. Goyer’ın kalemi ve fiziğinin zirvesinde bir Wesley Snipes’ın son derece fiziksel sahnelerle karakteri iki boyutlu bir vampir ordusunu biçmesini izlemek bazen sinemanın en keyifli hâli olabiliyor.
16. From Dusk Till Dawn – Gün Batımından Şafağa (1996)
George Clooney ve Quentin Tarantino’nun Meksika sınırına doğru ilerlerken yoldaki restoranları soymasını izlemek bir film için yeterli. Üstüne bir de Salma Hayek’in ikonikleşmiş performansıyla vampirler geliyor işin içine ve ikilinin bu sefer hayatlarını kurtarmak için savaşırken izliyoruz.
Filmde aktör olarak da yer alan Tarantino, senaryoyu da Robert Kurtzman ile birlikte kaleme alıyor. Robert Rodriguez’in yönetmenliğini üstlendiği film suç, korku ve aksiyon türlerini bir araya getiriyor.
15. Martin (1976)
George A. Romero’nun korku sinemasına kattıkları asla unutulamaz fakat maalesef, Martin diğer büyük eserlerinin arasında biraz gölgede kalıyor. Korkudan çok psikolojik rahatsızlıklarla izleyicisini rahatsız eden yapımda, ana karakter vampir olduğuna inanan bir genç adam. Kurbanlarının kanını şırıngayla çekiyor ve sözleriyle insanın aklını alma yeteneği Dracula’dan birkaç tık aşağıda. Üzerinden uzun zaman geçse de, Romero’nun açtığı bu yolda başarıyla yürüyen kimse olmadı ve kendi alanında bir başyapıt.
14. Sangue per Dracula – (Blood for Dracula) (1974)
Vampir filmleri içerisinde pek çok konu bir metafor olarak işlendi. Bu seferki yapım da cinsel özgürlüğün toplumlar üzerinde yaşattığı değişimleri işliyor. Yüzlerce yıl bakirelerin kanıyla genç ve güçlü olan Dracula, artık av bulmakta zorlandığı için geleneksel aile değerlerinin korunduğu Katolik İtalya’ya gitmeye karar veriyor. Vampirin baş düşmanı ise bu sefer elinde kazıklarla peşinde koşmak yerine, yerleştiği köydeki kadınları Dracula’nın kurbanı olmaktan kurtarmayı hedefliyor. Böylece, bahsettiği sorular karşısında nerede durduğu seyircinin ideolojisine göre değişen filmde, kansızlık yüzünden yavaş yavaş yok olan bir Dracula’yla baş başa kalıyoruz.
Filmin yönetmenliği Paul Morrissey’ye ait. Kont Dracula’yı ise Udo Kier canlandırıyor.
13. Dracula (1979)
Dracula uyarlamaları arasında ayrı bir noktada bulunan 1979 tarihli bu yapım, The Law ve The Bold Ones: The Senator ile Primetime Emmy adaylığı alan John Badham imzasını taşıyor.
Kont Drakula karakteri Frank Langella tarafından canlandırılırken Abraham Van Helsing’e Laurence Olivier hayat veriyor.
Film, ikonik karakteri 1931 versiyonundaki ilk görünümüne geri taşıması ve hikâyeyi dahi derin bir bakış açısıyla ele almasıyla diğer uyarlamalardan bir adım öne çıkıyor.
12. Shadow of the Vampire – Vampirin Gölgesi (2000)
F.W. Murnau’nun Nosferatu’sunun ayak izlerinden ayrılmadan, sinemanın yeni yüzyılına en korkutucu vampiri geri getiren yapım üst kurguda en başarılı işlerden. Film, Nosferatu karakteri için gerçekten bir vampir olan Max Schreck’le anlaşan ve karşılığında insan kurbanı vadeden yönetmen Murnau’nun yaşadığı korku dolu dönemi sunuyor.
Erken dönemin en büyük yönetmenlerinden Murnau’yu John Malkovich oynarken, Willem Dafoe da Max Schreck rolüyle belki de dev kariyerinin en başarılı işlerinden birine imza atıyor.
11. Bram Stoker’s Dracula (1992)
Francis Ford Coppola’nın kariyerinin The Godfather filmlerinin başarısıyla lanetlendiğini söylemek pek de yanlış sayılmaz. Yönetmen ilerleyen yıllarda farklı ve tuhaf işler yapmaya çalıştıkça seyircilerden nefret ya da en iyi ihtimalle saf bir kayıtsızlık aldı. Dracula da bu açıdan karmaşık tepkiler gördüyse de, bugün dönüp bakınca; orijinal vampir hikâyesine sürreal bir fiziksel açlık ve kan içerek hayatta kalan bir yaratığın yaşadığı delilik, inanmazlık ve giderek gerçek dışı bir hâl alan hayatta hissettiklerini başarıyla sunduğunu görebiliyoruz. Vampir filmleri deryasında Coppola’dan bir örnek izlemek her anlamda bir nimet!
Yapımın oyuncu kadrosunda Gary Oldman, Winona Ryder, Anthony Hopkins ve Keanu Reeves gibi yıldızlar yer alıyor.
10. Blade II (2002)
İlk Blade filmi Wesle Snipes’ın avcı karakterini tanımak için mükemmel bir girişti ve ikinci film ile evreni genişletmek için mükemmel isimle anlaşıldı. Guillermo Del Toro, bütün popülerliğine rağmen yaratıcılığından hiçbir şey kaybetmeyen sinema anlayışıyla mitolojisi kuru başlayan seriye canavar politikalarını, kahramanlarla yaratıklar arasındaki incelen sınırı ve üst düzey koreografiyle hazırlanmış aksiyon sahnelerini getiriyor.
9. The Addiction – Bağımlılık (1995)
Vampirizm bu sefer de modern dünyanın akıl çelicilerine bir metafor. Lili Taylor’un canlandırdığı başrol karakteri ısırılmadan önce bilgiye aç bir felsefe öğrencisiyken sonrasında bu açlığını kana yönlendiriyor. Bir yandan din, uyuşturucu bağımlılığı, tecavüz ve AIDS gibi konuları izleyicisine perde üstünden sunan eser aynı zamanda Sartre okurken keyiften bayılmayanlar için de yeterince aksiyon ve dehşet barındıran sahnelere sahip.
Abel Ferrara’nın yönettiği filmde Lili Taylor’a Christopher Walken ve Annabella Sciorra eşlik ediyor. The Addiction’ın vampir filmleri temalı bir listeye renk katacağı ise kesin.
8. The Hunger – Açlık (1983)
1983 yapımı The Hunger’ın yönetmenliğini The Gathering Storm ve Gettysburg ile Primetime Emmy ödülü kazanan Tony Scott üstleniyor.
Gerilim, korku ve dram türlerini bir araya getiren The Hunger, ölümlülerin kanlarıyla beslenen iki genç vampir sevgilinin hikâyesini konu alıyor. Yapımın oyuncu kadrosunda Catherine Deneuve, David Bowie ve Susan Sarandon gibi isimler yer alıyor. Film, Whitley Strieber’ın romanından perdeye taşınıyor.
7. Only Lovers Left Alive – Sadece Aşıklar Hayatta Kalır (2014)
The Addiction’la birlikte izlenirse belki de birbirlerini harika bir şekilde tamamlayabilecek bir başka öneriyle devam ediyoruz. İlk yapımda bilgiye ve kana aç bir vampir olarak izlerken Sadece Aşıklar Hayatta Kalır bize yüzyıllarca bohem yaşam tarzı, asırlarla birlikte değişen sanatkâr ve sanat severler ve tabi ki tadı hep aynı olan kandan sıkılmış vampirleri sunuyor. Film, bir yandan sonsuz yaşamanın lanetini mizahla anlatırken diğer yandan yaşamı sonsuz olmayan izleyicilerine neden hayatta sıkılacak kadar vakitleri olmadığını hatırlatıyor.
Usta yönetmen Jim Jarmusch’u vampir filmleri ile tanıştıran yapımda Tilda Swinton, Tom Hiddleston, John Hurt, Mia Wasikowska ve Jeffrey Wright gibi yıldızlar yer alıyor.
6. Nosferatu, the Vampyre – Vampir Nosferatu (1979)
Werner Herzog’un vampir klasiği Nosferatu’yu yeniden canlandırdığı film hem orijinalini onurlandıran bir uyarlama hem de modern sinemanın en poetik yönetmenlerinden birinin spot ışığına çıktığı yapım.
Filmin hikâyesi izleyiciyi sürüklemeye yetse de türün hayranları için sunduğu meta yönleri de var: 1922’de Nosferatu çekilirken Murnau, Dracula’nın haklarına sahip değildi ve bu yüzden hikâyeyi, isimleri ve lokasyonları değiştirerek vampir mitini sinemaya taşımak zorunda kalmıştı. Herzog’un zamanındaysa Dracula telifi düştüğü için yönetmen iki hikâyeyi birleştirerek yeni ve orijinal bir anlatım ortaya çıkarttı.
5. Near Dark – Karanlık Bastığında (1987)
60’lar ve 70’ler vampir filmleri için cinsel özgürlük temasının işlendiği bir dönem oldu. 80’lerde tür yeni bir kabuğa girmeye hazırdı. Deri ceketleri, rock müzikleri ve çete hâlinde gezmeleriyle motorcular yeni vampirlerin yüzü olmak için biçilmiş kaftandı. Neo-western türünün doğması, yol filmlerinin yeni havasını bulması ve sonsuz aşkın gerçek olmayışının kabullenişiyle, sonsuz yaşamla lanetlenmiş karakterler birleşince ortaya 80’lerin vampir türündeki başyapıtı çıktı.
Adrian Pasdar, Jenny Wrigh ve Lance Henriksen gibi isimleri bir araya getiren filmin yönetmenliğini Kathryn Bigelow üstleniyor.
4. Interview With the Vampire – Vampirle Görüşme (1994)
Yıldızlar geçidi kadrosu, uyarlandığı sağlam kaynak ve Neil Jordan’ın stilistik dokunuşuyla Interview With the Vampire; vampir filmleri dendiğinde akla ilk gelen yapımlardan.
1994 yılında vizyona giren film, Anne Rice’ın artık kült olarak kabul edilen aynı adlı eserinden perdeye taşınıyor. 2 dalda Oscar adaylığı alan yapımın başrollerinde Brad Pitt, Tom Cruise, Antonio Banderas ve Kirsten Dunst yer alıyor.
Aşk, ihanet, yalnızlık ve açlık dolu film; bir vampirin hayat hikâyesini anlatmasını konu alıyor.
3. Dracula (1931)
Vampirler cinsel özgürlükten anlamsız bir hayat yaşamanın absürtlüğüne dek olabilecek her konuda işlendi. Blade’deki akrobatlar da oldu, Fright Night’taki aramızdaki kişi de. Yine de, hiçbir şey Kont ile Harkin ailesinin sinemada ilk bir araya gelişi kadar “vampir” kelimesinin karşılığı olamayacak. Bela Lugosi’nin türü yaratan oyunculuğu ve Tod Browning’in siyah beyaz görkemli çekimleriyle, en gerçek, en aristokrat hâliyle vampir, Dracula.
2. Let the Right One In – Gir Kanıma (2008)
Yazar John Ajvide Lindqvist’in romanından, kendi eliyle uyarladığı senaryo utangaç çocuğun tuhaf bir kızla tanışma hikâyesi şeklinde basit bir şekilde tanımlanabilir. Ancak eser bundan çok daha fazlasını saklıyor. İkili, kendilerini ve vücutlarını tanıdığı bir dönemde gerçek karakterlerini bir başka insana sunmanın bütün zorluklarına ek olarak, bir tarafın diğerinin kanını içmeye yönelik aşkıyla da başa çıkmak zorunda. Bütün grotesk taraflarıyla birlikte 21. yüzyıl sinemasının en güzel aşk hikâyelerinden birisi.
Tomas Alfredson’ın yönettiği yapımda başroller Kare Hedebrant ve Lina Leandersson’a ait. Filmin bir de Matt Reeves imzalı Hollywood uyarlaması bulunuyor Let Me In.
1. Nosferatu – Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi (1922)
Sivri kulakları ve burnu, bir yırtıcınınkine benzeyen yüzü ve uzun pençeleriyle Kont Orlok gelecekteki vampirlerin sahip olduğu karizmadan olabilecek en uzak yaratık. F.W. Murnau’nun orijinal vampirinin romantize edilecek hiçbir yanı yok. Gelecek uyarlamalarda Nosferatu’yla evine gelen emlakçının karısı arasında, sonsuz laneti bir kadınla güzelleştirme vaadi her defasında işlense de, bu sefer Nosferatu’nun bir zamanlar insan olduğuna ve bir kadının veya başka bir insanın yoldaşlığını istediğine işaret eden hiçbir şey yok.
Sinemanın ve kapitalizmin daha çok yeni, amatör olduğu bir dönemden kalan bu “kazanç için girilen risklere karşı uyarı” filminin bir eşine, sinemanın en şiirsel, en pahalı; kapitalizmin en vahşi safhasına ulaştığı günümüzde bile rastlanmadı.
Listede eksik bulduğunuz vampir filmleri hangileri? Önerilerinizi Kayıp Rıhtım Forum yorumlarında bizlerle paylaşabilirsiniz.
Kaynak: Collider, Rotten Tomatoes
Sadece Blade’ i sinemada izlemiştim. O da bana yetti zaten. Ayrıca Ethan Hawk ve Willem Dafoe’ lu Vampir İmparatorluğu var. O da hoşuma gitmişti:
Listeye ekleme yapma fırsatım olsaydı, Stephen King uyarlaması The Night Flier’i seçerdim. Beş üzerinden üç yıldızlık klasik, dediklerimden. Öz hakiki vampir filmi sayılmaz. Ana karakterin kurbanlaşma süreci açısından ilgi çekici. Filmin vampiri, ilk başlarda, avlanma tarzı dahil pek öyle ahım şahım bir canavar gibi gelmiyor. Lakin minik manipülasyonlarının yarattığı büyük etki çok geçmeden yanıldığımı ispatlamıştı. Vampirin neden ürkütücü bir canavar olduğunu hatırlatıyordu.
30 Gün Gece filmini de eklemek isterim.
Bu benim izlediğim en underrated televizyon filmi falan olabilir. Aşırı seviyorum bunu, 3-4 kere izlemişimdir.
Vampirle Görüşme?
20k