Her ne kadar son dönemlerde çektiği filmler eleştirmenler ve sinemaseverler arasında pek tutulmasa da Ridley Scott’ın çağımızın en büyük yönetmenlerinden biri olduğuna kimsenin bir kuşkusu yok. 30 yılı aşkın bir süredir karanlık, sürükleyici ve düşündüren filmlere imza atan 78 yaşındaki yönetmenin kariyerinde Alien, Blade Runner, Gladyatör ve Hannibal gibi pek çok unutulmaz film yer alır.
Scott bugünlerde oldukça meşgul. Çünkü bir yandan 2 Ekim’de gösterime girecek bilimkurgu filmi Marslı’nın son demleriyle ilgilenirken diğer yandan da Prometheus 2 ve Blade Runner 2’nin çalışmalarıyla ilgileniyor. Vakit bulduğunda da röportaj vermekten geri kalmıyor elbette. Onlardan biri de Yahoo Movies’le New York’ta gerçekleştirdiği ve bu üç filmiyle, Mars’la, sanal gerçeklikle ve özel efektlerle ilgili açıklamalarda bulunduğu röportaj.
Ridley Scott Söyleşisi
Marslı filminin senaryosundaki en önemli noktalardan biri Matt Damon’un oynadığı karakterin, Mark Watney’nin çorak bir gezegende su çıkarmaya çalışmasıydı. Ama görünen o ki NASA Mars’ta sahiden de su bulduğunu açıkladı.
Bunu aylar öncesinden biliyordum. NASA’yla ilk görüşmemizde pek çok konu hakkında konuştuk ve onlara dedim ki, “Orada büyük buzullara sahip olduğunuzu biliyorum.” Onlar da, “Evet, [Mars’ın yüzeyindeki] tozla kaplı o devasa beyaz şeyin buz olduğunu düşünüyoruz,” dediler. Ben de, “Vay canına! Bu eskiden orada bir okyanus olduğu anlamına mı geliyor? Şu anda Mars’ın 750 milyon yıl önce olduğu şey miyiz?” diye sordum. “Şey, güzel bir soru,” dediler ve uzaya çıkıp bunu bulmaya gittiler.
Betimlediğiniz Mars çok engin ve çorak. Çekimlerinizi Ürdün ve Türkiye’de gerçekleştirdiniz. Peki Mars’ın ne kadarını fiziksel olarak, ne kadarını yeşil-ekranla [CGI] inşa ettiniz?
Ürdün’deki çöl bakir, kaya oluşumlarıysa muhteşemdi… Orayı Monument Valley ile kıyaslayabilirim. Kesinlikle harikaydı. Oraya mükemmel uyum sağladık, çünkü 120 derece değil de 70 dereceydi. Harika görünüyordu, ama daha kırmızı görünmesini istedim. Ren ayarlaması yapmayı severim. Filmimdeki son iş buydu. Bir teknisyenle birlikte oturduk ve kahrolasıca filmin renkleriyle oynadık. Bir sürü kol ve düğmeyle oynayıp durduk. Her şeyin gözünüzün önünde hayat bulduğunu görürsünüz. Ondan sonra da gökleri yerleştirdim. Tüm gökyüzü çekimlerinde uçuşan toz izleri var.
İmkan buldukça set inşa etmekten hâlâ hoşlanıyor musunuz?
Bunu seviyorum. Çünkü özümde hâlâ bir sanat öğrencisiyim. [Ridley Scott, Kraliyet Sanat Okulu’ndan mezun olmuş.]
Bugünlerde çoğu film yapımcısı bu tarz ayrıntılı ve gerçek setler yapmaktan kaçınabilir mi, yoksa böyle bir şey çok mu pahalı olur?
Başlangıçta amaç yeşil ekranlarla masrafları azaltmaktı. Ama benim fikrimi soracak olursanız dijital efektler artık daha pahalı. Eski yöntemlere dönüp yeniden set inşa etmeye başlamamız gerektiğini söyleyen bir sürü fısıltı var. Ben mümkün olduğunda çok set inşa etmeye çalışırım. Gladyatör’de arenanın %40’ını birebir ölçekli olarak inşa ettirdim. En üst katını yaptırmayarak masraftan kurtuldum. Orayı dijital olarak ele aldık, hartasını çıkardık ve beşinci katı doldurmak için telkafes kullandık. Boyasını dijital olarak hallettik.
Marslı’nın Budapeşte’deki seti Pinewood’tan daha büyüktü. Bir kızağın üstünde 65 fit yükselebilen, yepyeni bir yeşil ekranımız vardı. Oraya bir yaşam alanı koydum, şuraya da bir arazi aracı. Onları Wadi Rum Çölü’ndeyken kayalıklarının önüne yerleştirmiştim zaten. Çocukları tüm vadiye döşenmiş raylı kamera sistemiyle çölün örneklerini aldı. Böylece Matt bir yerde efektin dışına çıksa bile onu takip edip kayıtlardan tüm çölü tekrar oluşturabilirler.
Bir filminizde sanal gerçeklik kullanmayı hiç düşündünüz mü?
Yapmak zorundasınız. Buna mecbursunuz, yapmazsanız aptalsınız demektir.
Yapmak ister miydiniz peki?
Şu anda sanal gerçeklik teknolojisini destekleyen bir film çekiyorum zaten. Hangisi olduğunu söyleyemem ama. “Bir salon dolusu insanın sinemada kafalarına birer kask takarak oturmasını bekleyemezsiniz,” diyorlar. Bununla birlikte bu bana ailevi bir tecrübe gibi geliyor. Bunun gibi bir odada oturup tüm galaksiyi tek başınıza yürüyebilir, sonra da sanal gerçeklik cihazını ailenizin diğer üyelerine verebilirsiniz. Veya aynı şeyi iki-üç başlık alarak da yapabilirsiniz. Gerçi birbirinize çarpabilirsiniz, o yüzden başka odalara geçmeniz iyi olabilir.
Sanal gerçekliği uzun metrajlı bir film için mi kullanacaksınız?
Aynı şeyi Marslı için de yapıyorlar. Biraz geç olsa da 15 dakikalık bir Oculus Rift tecrübesi olarak çıkacak. Marslı’nın efektleri bir astronotun görüş açısına uygun bir biçimde gerçekleştirildi. Hayatınızı kurtarmak için neler yapabileceğiniz üzerine kurulu. İnsanların filmi çok merak ettiğini düşünüyorum, tepkiler de çok iyiydi. Duygusal bir sonu var, iyimser ve bunun günümüzde oldukça iyi bir rol oynadığını düşünüyorum. Ama son derece İngilizim, karanlık sonları tercih eder ve bedelini öderim.
Blade Runner’da olduğu gibi mi?
O bedeli 27 yıl boyunca ödedim. Şimdiyse ikincisini çekiyoruz, çünkü görünüşe göre o film artık bir sanat eseri sayılıyor. Pffff.
Blade Runner 2 için de Final Cut çekecek misiniz?
Ah, evet. Demek istediğim ben her şeye Final Cut çekerim, cidden. Kısmen oldukça kullanıcı dostu olmamla alakalı bu. Birisi size film çekmeniz için X kadar para verdiğinde son noktayı koyamayacağınıza inanıyorum. Eğer ben bir girişimci olsaydım ve bana böyle bir şey yapsaydınız bacaklarınızı kırardım. O yüzden kendi bakış açımı filmlere yansıtmıyorum. Parayı veren elemana saygı duyuyorum, stüdyoya da öyle. “Pekâlâ, madem bunu istiyorsunuz alın öyleyse,” diyorum.
Prometheus için dört film çekeceksiniz. Aynı şeyi Blade Runner’a da yapmak ister misiniz?
Bak, bunu herkes yapıyor, o zaman neden olmasın? Çalışmayı seviyorum. Fransızlar “Yaşamak için çalış,” der. Ama ben çalışmak için yaşıyorum. Hayranlık duyduğum bir mesleğim olduğu için çok şanslıyım. Bütün çocuklarım aynı şeyi yapıyor. Bazıları deniyor, ama bu daha çok profesyonel bir spor gibi. O kadar çekişmeli ki topu sürmeye devam etmeniz gerekiyor. Dinlenemezsiniz.
Ryan Gosling, Blade Runner 2 için harika bir seçim. [Gosling filmde Harrison Ford ile başrolü oynayacak]
Evet. Ayrıca Harrison Ford’u da geri getirdim. Çünkü Harrison ilk başta “Meh,” demişti, ben de ona “Hayır, senaryoyu oku,” dedim. Sanırım daha sonra bana, “Bu senaryo bugüne dek okuduğum en iyi şeydi,” dedi. Birkaç yıldır üstünde çalışıyoruz.
Bir keresinde Harrison Ford’un ilk filmde bir android olduğunu söylemiştiniz.
Elbetteki o kahrolasıca bir android! Bunu itiraf etmek zorunda kalacak.
İyi ama androidler dört yıl sonra ölmüyorlar mı?
Size hiçbir şey anlatmayacağım. Hikâyeyi kendi gözlerinizle görmeniz gerek. Her şeyin bir açıklaması var.
Peki ondan sonra filmi Ryan Gosling’e mi teslim edeceksiniz?
Evet, evet.
Hangi yılda geçecek?
İlk film 2017’de geçiyordu, o yüzden kabaca 2047’de geçecek. Ryan Gosling ladar genç birini oynatabileceğiniz kadar yakın. Kendisi 34 yaşında, ama kas çalıştığı zaman 27 gibi görünüyor. Yani 2050 bile olabilir.
Prometheus 2 ilk filmin hikâyesini devam ettirecek mi peki?
Elbette. John Milton’ın Paradise Lost (Kayıp Cennet) adlı şiirini hiç okudunuz mu? Komik bir şekilde Prometheus 2’nin karanlığı için ilginç bir temel oluşturuyor. Şiirde çok yakışıklı ama son derece kötü bir adam tüm kızları kapıp gece kulüplerine gidiyor. Diğer eleman, onun kadar yakışıklı olmayan ve feci derecede sıkıcı olansa evde oturuyor. Komik bir şekilde bunu ikinci filmin temeli için kullandık, adı Alien: Paradise Lost olacak. Ki bu çok ürkütücü, çünkü ilk filmin devamını oluşturuyor. Elizabeth Shaw’un [Naomi Rapace] “Onların nereden geldiğini görmek istiyorum,” dediği yerden. Ayrıca elimizde ikiye bölünmüş bir Michael Fassbender var. Elizabeth onu yavaş yavaş tamir edecek ve Mühendis’in dünyasına gidecekler.
O gezegenin çekirdeğine.
Gidecekleri yer orası. Böylesine berbat bir biyomekanik yaratığı, devasa bir bakteri parçasını andıran o şeyi kimin tasarladığını bulacaklar.
Filmlerinizin DVD’lerine sık sık Director’s Cut bölümleri koyuyorsunuz. 4,5 saatlik Exodus’un günün birinde gün ışığına çıkacağını düşünüyor musunuz?
Evet. Bazen filmleri kesmek zorunda kalıyorsunuz. Kingdom of Heaven’ın (Cennet Krallığı) 17 dakikasını kestiğim için çok pişmanım, çünkü o bölümler Eva Green’in karakterinin yan hikâyesinin tamamını içeriyordu, ama bazen Tamam, böyle iyi, diye düşünüyorsunuz. Marslı’nın da bir başka, daha uzun versiyonu olacak, fakat sadece 15 dakika. Çok fazla değil, sadece ihtiyacınız olmadığı için kesilen sahnelerden oluşuyor. Ama iyi sahneler. Saçmalıklarla dolu DVD’ler çıkarmalarından nefret ediyorum, içlerinde bir sürü gereksiz ve uzun sahneler oluyor. Çok sıkıcı.
Hem Alien’ı çektiniz hem de Watney’nin bir gezegenin üstündeki yaşayan tek organizma olduğu Marslı’yı. Gerçek hayatta uzaylıların varlığına inanıyor musunuz?
Evet, elbette. İnanmamak saçmalık olur. Carl Sagan bile inanıyor… Alien’ı çekmeyi yeni bitirdiğimde ve ikimiz de Planetarium’daki Pasadena’dayken Carl Sagan’la tanışmıştım. Açılış haftasıydı, Carl Sagan da katılıyordu. Elinde bir kadeh şampanyayla yanıma geldi ve “Ne senin ne de benim zamanımda uzaylı falan olmayacak elbette,” dedi. Ben de ona, “Neşelen Carl. Bu sadece bir film,” dedim.