Osman Nuri Eralp’ın henüz Cumhuriyet kurulmadan önce, 1918 tarihinde yazdığı “Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var Mıdır?” adlı bilimsel araştırma kitabı yüzyıl sonra yeniden raflarda. Ama bu kez Osmanlıca olarak değil, modern Türk alfabesiyle…
İlk kez Şirket-i Mürettibiye Matbaası tarafından basılan bu önemli çalışma, KaraKarga Yayınları’nın atılımı sayesinde bizlerle buluşuyor. Eserin arka kapak yazısı ve tanıtım metnini aşağıda paylaşıyoruz.
Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var mıdır? – Osman Nuri Eralp | Arka Kapak Tanıtımı
Türkiye’nin ilk bilim-kurgu eseri, bir asır sonra ilk defa Latin harfleriyle okuyucuyla buluşuyor.
“Bu dünyalarda canlı yaratık var mıdır? Şüphesiz böyle bir sorunun cevabı lazımdır, dediğimiz sürece hayat neden sadece dünyamızda oluşmuş olsun? Bu âlemlerin ortasında, bu dünyaların hepsi birdir. Toz kadar olan Dünya’mızda hayat, canlı yaratık olsun da, onlarda olmasın? Onlar bu dünyadan küçük müdür? Onlar bu dünyadan ilerleme bazında farklı mıdır? Hayır, bu bahsedilen dünyamız gibi hep birbirinden doğmuştur. Hepsi birbirinin anası, babası, hepsi birbirinin kardeşidir. İşte bu soruya karşı bugün kesin cevap verilmiş:
Her âlemin kendine özgü, kendi doğal şartlarına göre oluşmuş canlısı, canlı yaratığı vardır.”
Bakteriyoloji ve kimya alanlarında uzmanlaşan Osman Nuri Eralp’in bilimsel çalışmaları, kendi döneminde en kapsamlı ve öncü çalışmalar arasında yer alıyordu.
Türkiye’de bilim-kurgu adıyla kategorize edilebilecek belki de en eski örnek olan bu eser, Bilge Kösebalaban tarafından keşfedildi ve Osmanlıca harflerle ilk yayımlanışından bir asır sonra, ilk kez Merve Köken tarafından Latin harfleriyle çevrildi.
Metinde yazanın aksine bu kitap bir “bilimkurgu” değil elbette. Daha çok bilimsel bir makale. Yine de böylesine önemli bir eseri, modern Türk alfabesiyle okuyup anlayabileceğimiz bir formata dönüştürdükleri için KaraKarga Yayınları’na teşekkürü borç biliyoruz.
1876 doğumlu Eralp, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’den mezun olduktan sonra Paris Sorbonne ve Institut Pasteur’de de eğitim alan bir bakteriolog ve veteriner hekim. Ancak ne yazık ki kendisiyle ilgili bilgiler bunlarla sınırlı.
Eserin modern Türkçeye çevirisi, arka kapakta da belirtildiği gibi, Merve Köken tarafından yapılmış, Bilge Kösebalaban tarafından da sadeleştirilmiş. 96 sayfalık “Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var mıdır?” 14 Mayıs’tan itibaren tüm kitapçılardaki yerini alacak.
Attığınız başlık yayınevinin attığı başlığa nazaran daha doğru olmuş. Zaten hep Türkçeydi sadece alfabe değişikliği söz konusu.
Bitmeden almam gerek
Yayınevinin ve çağımızdaki kimi araştırmacıların Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlı Devleti zamanında yaşayan Türkler’in dilini “Osmanlıca” olarak adlandırmalarına ben de karşı çıkıyorum. Osmanlı sözcüğü bir hanedanı anlatır. Nasıl Akkoyunlu Devleti’nin diline Akkoyunluca, Safevi Devleti’nin diline Safevice, Altınordu Devleti’nin diline Altınorduca denmiyor ise o dönemin Anadolu ve Balkan Türkçesi’ni de Osmanlıca değil, Batı Türkçesi, Batı Oğuzcası vb terimler ile ifade etmek çok daha doğru olacaktır. Bu aslında Yılmaz Öztuna ve çağdaşı kimi araştırmacıların yapıtlarında görülen, sonra da sık kullanılmaya başlanan yanlış bir terimdir.
Bunun yanında, Osmanlıca sözcüğünün, daha çok saray ve çevresinde konuşulan halkın dilinden uzak yapay bir dili anlatması durumu vardır. Bu dil(imsi), grameri Türkçe’ye dayanan (ama o bile zedelenmeye çalışılan) Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalara boğulmuş bir çorbadır adeta. Bunu da ayrı bir dipnot olarak ele almak gerekir…
Osmanlı Türkçesi doğru bir ifade midir bilginiz var mı?
Yazdığım mesajda bu konudaki düşüncemi belirttim zaten…