Başrollerini Halit Akçatepe, Tarık Akan ve Kahraman Kıral’ın paylaştığı, Yeşilçam’ın 1973 tarihli unutulmazlarından Canım Kardeşim incelemesi ile sizlerleyiz.
Canım Kardeşim filmi, mesaj kaygısı güden hikâye anlatımını başarılı bir şekilde gerçekleştiren ve birçok soruna dikkat çeken bir yapım. Dahası mesajını izleyiciye kalıcı bir etki ile bırakmayı başaran bir hikâye anlatıcılığına da sahip. Film, bugün için bile dram türündeki en kaliteli yapımlardan biri olmakla birlikte anlamlı bir derinlik içeriyor.
Canım Kardeşim filminde başkahraman Kahraman’ın ta kendisi. Küçük yaşına rağmen Kahraman Kıral, seyircinin yüreğine dokunan bir oyunculuk sergiliyor. Halit Akçatepe ve Tarık Akan’ın usta oyunculuğu ise bu unutulmaz senaryoyu efsaneleştiren en önemli etkenler arasında.
Kahraman, kan kanseri ile mücadele eden, hayat dolu, sevimli bir çocuk. Filmde çok dokunaklı ve iç burkan türden bir garibanlık hikâyesi söz konusu.
İzlemeyen yoktur ancak yine de filmin konusundan kısaca bahsedelim. Kahraman evlerinde bir televizyon olsun ister. Bu kısacık yaşamındaki en çok istediği şeydir, televizyon Kahraman’ın gariban dünyasındaki en masumanesinden bir çocukluk hayalidir.
Yepyeni nesillere oldukça yabancı gelecek bir durum bu ancak Kahraman’ın neler hissettiğini anlayabileceklerini tahmin ediyorum. Bu farz edin ki kısıtlı imkanlara sahip bir çocuk için sanal gerçeklik deneyimini tatma arzusu. Kredi kartına taksit de yok. Teknoloji de buraya ucundan kıyısından gelmiş olsun. İşte o zamanlar televizyonun durumu bundan daha da öte. Herkesin evinde bir televizyon yok. Sayılı bireylerin evinde var onlar da durumu çok çok iyi olanlar.
Televizyonun Hikâyedeki Asıl İşlevi
Kahraman’ın ve ağabeylerinin başka evlerin camlarına yanaşıp dışarıdan televizyon izlediği sahneler görürüz. Fakat filmin odak noktası ne kadar yeni bir teknolojiye erişimdeki gelir eşitsizliği gibi görünse de asıl odak noktası ve dikkat çekmek istediği sorun sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarda bile birtakım haksızlıkların söz konusu olduğudur.
Sosyal bir devlet olmamanın hiç de adaletli bir şey olmadığını anlatır bu film bize. Televizyonun ise hikâyedeki işlevi, Kahraman’ın kısacık ömründe en çok istediği şeyin gerçekleşmemesi sonucuna vararak, asıl mesajı verirken yaraya tuzu bastırmak ve izleyiciye mesajı kalıcı ve etkileyici bir biçimde bırakmaktır.
Bu konuların tartışıldığı ortamlarda sosyal devlet ve eşit haklar isteyenler çoğunlukla romantik zırvaların hayalini kurmakla etiketlenerek sustururlar ve çoğu zaman hayallerinin nasıl imkansız olduğu söylenir onlara. Ardından da bu sorunlar halı altına süpürülür. Bu hayalleri neden kurdukları ise pek çok kimsenin ilgi alanı değildir. Oysa kimi zaman bu adamlar herkes için temel hak olan şeylerin herkes için temel hak olmamasının son derece dramatik olduğunu hatırlatmaya çalışırlar.
Canım Kardeşim filminde de birtakım temel haklara erişimin (örneğin sağlık hizmeti alma hakkı) eşitlenmesinin romantizm olmadığı ve herkesin bu haklara erişimde eşit olmadığı durumlarda çok büyük dramların yaşanacağı konu ediliyor.
Canım Kardeşim: Temel Haklara Erişimdeki Eşitsizlik ve İç Burkan Bir Dram
Şöyle ki koronavirüs salgını ile de deneyimledik, bu hastalığa yakalanan her bireyin tedavi hakkı olmalı, çok iyi anladık. Bu hastalığa yakalanıp yakalanmadığını öğrenmek isteyen her birey test yaptırabilmeli. Özel hastaneler belki de olmamalı. Her sağlık kurumu her bireye mümkün olduğunca açık olmalı ve mümkün mertebe her derde deva olmalı. Canım Kardeşim filminde sağlık hizmetlerinin her derde deva olmama sorunu da var.
Kahraman’ın hikâyesine geri dönelim. Çünkü onun hikâyesinde bu içler acısı durum böyle sıkıcı anlatılmadı. Kahraman kanser ile mücadele eden bir çocuk ve bir tedavisi var. Ancak tedaviye ulaşma imkânı yok. O zamanda, o mekanda verilen sağlık hizmetleri Kahraman’ın derdi karşısında zaten devasız. Yani sorun yalnızca kahraman ve ağabeylerinin fukaralığı da değil. Bir diğer sorun da söz konusu tedavinin yurt dışında olması. Tedarik sorunu. Sorun bir yerde sağlık sisteminin bir başka yönü. Derde çare bulamaması. Hal böyleyken kahraman için elden bir şey gelmiyor. film boyunca yönetmen ve yazar içtenlikle Kahraman’ın hikâyesini yazarken izleyici ve bu küçük ve sevimli kahraman arasında bir bağ kurmayı başarıyor. İşte o bağı kurduğu anda mesajını rahatlıkla vereceği bir yumuşak karın yakalıyor. O bağ kurulduktan sonra eşitlik talebi izleyici için romantik zırvalar olmaktan çıkıyor. Tam bu noktada temel haklara erişimdeki eşitsizlik herkes için çözülmesi gereken bir sorun oluyor. Yoksa Kahraman ölüp gidecek.
Kahraman ölmese olmaz mıydı?
Hayır olmazdı. O zaman, “Oh be bizim Kahraman kurtuldu,” derdik ve film üzerimizde aynı etkiyi bırakamazdı. Yapımın anlatmaya çalıştığı asıl mesele bizim Kahraman’dan ibaret değil. Yönetmen Ertem Eğilmez’in amacı zaten izleyicinin kalbini kırıp kenara çekilmek değil. Amaç burada izleyiciyi derin düşüncelere gark ettirmek.
Çünkü yapım bu adaletsizlik ve yetersizliğin ne kadar dramatik ve yanlış bir durum olduğunu hiçbir politik veya zihin yorucu tartışmaya girmeden izleyiciye hissettiriyor. İzleyicinin kalbinden Kahraman’a sevgi var ve izleyici kahraman kurtulsun isterken bir yakının başı sıkıntıdaymış misali empati yapıyor.
İzleyici anlıyor ki herkesin temel haklara eşit derecede ulaşamaması hüngür hüngür ağlanası bir durum. Bu acı gerçeği filmin sonunda Kahraman’ı öldürerek izleyicinin suratına tokat gibi çarpıyor.
Kahraman boşu boşuna çizgi film oynatan o televizyon karşısında ölüp gitmişken izleyici de ağabeyleri kadar yıkılmış ve çaresiz o sahnede. Ama çok iyi öğrenmiş oluyor. Bu büyük bir haksızlık. Bu bizim başkahramanımızın başına geldi. Herkesin başına gelebilir ve herkesin canını yakabilirmiş bu adaletsizlik değil mi?
Bir yazar baş kahramanı öldürmeye karar verdiği zaman:
Bir yazar başkarakteri öldürmeye karar verdiği zaman aslında belirli bir amaca ulaşmak ister.
Bu amaçlardan biri mesajı izleyicinin yüzüne çarpmak, bir soruna dikkat çekerken izleyiciye empati yaptırmaktır.
Yazarın kullandığı bu yöntem unutulmaz bir fikir beyan edişi ve hızlıca bu fikri izleyiciye kabul ettirişidir. Canım Kardeşim filmindeki hikâye anlatımı ile yapılan da budur.
İzleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakır. Ben hâlâ Kahraman Kıral’ın çocukluğunu gördüğümde bir buruk hissederim. Filmi biraz açsam ağlayabilirim. Öyle defalarca izleyemezsiniz bu eseri. Çok derinden dokunur kanayan yaraya.
O yüzden bence dram türünde Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi yapımlarından birisi arasında yer alır Canım Kardeşim.
Filme dair yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
En çok sevdiğim filmlerden biridir Canım Kardeşim. Böyle bir filmi değerlendirme işini çok iyi yapmışsınız. Teşekkür ederim.
Okuduğunuz için ben teşekkür ederim