Chilling Adventures of Sabrina 2. Sezon incelemesi ile karşınızdayız. Netflix dizisi macerasına devam ediyor.
Önümüz arkamız sağımız solumuz feminizm oldu son yıllarda, bunun anlamını gerçekten bilip bilinçli biçimde destekleyenlerin yanında bunun maalesef tersi de var. Feminizm kisvesi altında pozitif ayrımcılığı savunanlardan tutun da asıl cinsiyetçiliği kendi yapan kadın gruplarına kadar her türden insana rastlamak mümkün artık. Tabii bundan sanat da nasibini almaya devam ediyor, bugün onlardan biri olan Sabrina’yı, yeni halini ve iddialarını ne kadar karşıladığını konuşacağız.
Pek bir sürprizbozanlı (spoiler) incelememize, oyunculara değinerek başlayalım.
Chilling Adventures of Sabrina 2. Sezon Oyuncu Kadrosu
Öncelikle Sabrina rolü için Kiernan Shipka o kadar yerinde bir seçim olmuş ki bunu inceleme boyunca tekrarlasam yine az olur. Yaşı, minyon görünüşü, dansları ve o bilmiş tavrı (tamam biraz Hermione Granger havası verdiği için de çok sevmiş olabilirim) tam bir yeni yetme cadı gibiydi. Tutarsızlıklarını bile çok rahat biçimde çocukluğuna verebiliyorsunuz o yüzden ve gerçekten şuan ondan başka Sabrina düşünemiyorum. Bayan Satan rolünde Michelle Gomez zaten benim gönlümde Doctor Who zamanlarında tahtına oturmuştu ve rolü olan Lilith için de yine aynı şekilde başka birini düşünemiyorum. O karakteristik yüz hatları, tavrı göz dolduruyordu. Sahi karakteristik yüz demişken dizi buna sizi doyuruyor. Genel güzellik anlayışından ziyade her oyuncunun kendine ait bir tarzı, ifadesi var. Anlattıklarım kostüm tasarımıyla ve küçük detaylarla da başarılı bir biçimde destekleniyor. Onun dışında Papaz Blackwood rolündeki Richard Coyle ve elbette Zelda Hala rolündeki Miranda Otto yine kendileri dışında başka oyuncu düşünemediğim şekilde çok yakışmışlardı rollerine.
Kostüm ve mekân tasarımı, sanat yönetmenliği alanlarında da son zamanlarda herhangi film ya da diziden alamadığım keyfi aldım.
Yeni Nesil Sabrina
Sabrina yine bir lise öğrencisi olarak ve gençliğin verdiği sorunlarla boğuşarak karşımıza çıkıyor. Yalnız bu defa durum biraz daha karanlıklaşıyor, cadılar ve büyücüler şeytanın kulları ve belli bir yaşa geldiklerinde onun kitabını imzalayarak (karanlık vaftiz) biat etmek zorundalar. Böylece şeytan her istediğinde ona hizmet etmek için hazır bulunmak durumunda kalıyorlar, ilk sezon da kitabı imzalamama mücadelesi veren Sabrina’yı anlatıyor. Hoş, ne kadar denese de kitabı imzalıyor ve Karanlık Lord’un himayesi altına giriyor. İlk sezondan itibaren başlayan komik, garip jargona da dikkat çekmek istiyorum, “kutsal olmayan kilise”, “Lucifer aşkına!”, “şeytan seni korusun” gibi cümle kalıpları çokça kullanılıyor ve bence bu çok tatlı bir espri.
Chilling Adventures of Sabrina dizisi gotik ve karanlık öyküsüyle ilk sezondan başlayarak feminizm eleştirisini vadetse de bence daha çok din eleştirisi işlevini yerine getiriyor. Karanlıklar Lordu cadılar evreninde tanrı rolünü üstleniyor ve deyim yerindeyse lafının üstüne laf edilmiyor. Tüm büyücüler onun emirlerini yerine getirmek ve çağ dışı ritüelleri gerçekleştirmek zorundalar. Gecenin Kilisesi adı verilen şeytanın müritlerinin toplandığı mabet de yine nitelik bakımından aynı. Hoşlarına gitmeyen eylemlerde bulunan – ki bu eylemlerin yanlışlığı tartışılır – kişileri kolayca sürgün edebiliyorlar, tam bir bağlanma bekleyen bu kilise/tanrı ekolü çok çarpıcı ve çok da tanıdık. Ha bu arada şeytanın dini de en az var olan dinler kadar cinsiyetçi, bu bakımdan da hiçbir şey fark etmiyor. Genel geçer dinlerden sıyrılıp aynı inanç ve ritüeller silsilesini bambaşka bir bağlılık üzerinden gösterince dizi, ister istemez kendinizin ya da var olan inançların doğruluğunu sorguluyorsunuz. Bu mecburiyetler, biat etmeler, ritüeller, yalvarmalar o kadar uzak gelmeye başlıyor ki bazen bunun için dahi izlenme potansiyeline sahip diyorum.
Sabrina’yı, Karanlık Vaftiz’i, Gecenin Kilisesi’ni, gotik mekânları, imza kıyafetler ve makyajı, ayinleri anlatmayı burada bırakıp işin biraz daha içine girelim diyorum.
Tarihten, Edebiyattan Sahneler ve Ciddi Feminist İmgeler
Dizide benim için en önemli olan karakter Lilith idi, malumunuz Tanrı kendisine Âdem’e biat etmesini buyuruyor ve o da Âdemle aynı topraktan yaratıldığını söyleyip eşitlik istiyor. Sonra kendisi cennetten kovuluyor ve yerine Havva geçiyor. Gerçi Havva da kadınların şeytanlığı konusunda payını alıyor. Lilith benim tahayyüllerimde hep üstün bir kadın olarak yer almıştı ama dizide ne yazık ki Âdem’e tapmaktan kurtulsa da Şeytan’a tapmaktan kurtulamıyor. Şeytan’a umutsuz bir âşık olan Lilith zamanla ona köleleşiyor, ben Lilith’i böyle görmeyi hiç istemezdim; güçlerinin sınırları var, Şeytan ona emirler yağdırıyor ve Sabrina gibi küçük bir lise öğrencisinden bile akıl alıyor. Bu kısımlar beni duygusal olarak biraz üzdü ama son bölümlere doğru da kendisinin kaburgasından bir canavar yaratması modumu yeniden yükseltti. Hoş, o canavar da yeterince güçlü olmadı ama neyse…
Bunun dışında dizide Shekeaspeare’den üç kardeşler, Goethe’den Faust, Wilde’dan Dorian Gray var. Eh tabii kırmızı elma da öyküdeki yerini alıyor. Bu tür hatırlatmalara bayıldığım için diziyi daha çok sevdim. Keşke bir de göze parmak sokmasa cinsiyet eşitliği konusunda. Sabrina okul başkanlığı için hile yapıyor ya da Susie’nin erkek basketbol takımına girmesi için büyüler uyguluyor. E senaryoda böyle sığlıklar olunca kadınlar yerini neden dişiyle tırnağıyla hak etmiyor diye soruyor insan.
Dizi bu konuda maalesef zaman zaman pozitif ayrımcılığa kaçıyor.
Bu saçmalıklara ilk sezonda yaşanan bir olayı da anlatarak devam etmek istiyorum aslında. Dizide önemli yere sahip Prudence yani üç kardeşlerin lideri, Sabrina’ya cinsiyetçilik yapan bir erkek grubunu cezalandırmak için yardım ediyor. Bu cezalandırmada kızlar çekiciliklerini kullanarak çocukları bir mağaraya hapsediyor ve kendileriyle seviştikleri hayalini görmelerini sağlıyorlar. Oysa tam tersine erkekler birbirleriyle beraber oluyorlar ve bizim “akıllı” kız grubu da bunu fotoğraflayarak erkekleri zorbalık yapmamaları konusunda tehdit ediyor. Burada kadınların bir şeyleri elde edebilmek için cinsellikleri dışında (mesela zekâ?) kullanacakları bir şeyleri olmaması o kadar kötü ki. Bir de üstüne homofobik bir intikam yolunun seçilmesine edecek hiçbir söz bulamıyorum.
Bunun dışında dizinin, tersine çok ciddi, anlamlı mesajları da var.
Zelda Hala saygınlık için Papaz Blackwood ile evleniyor ve o bizim her bölüm farklı dillerden gazeteler okuyan, güçlü halamız evlilik sonrası adeta bir kuklaya dönüşüyor. Kocasının emirlerini uyguluyor ve eylemleri yalnız eşinin mutluluğu için oluyor. Yani güç elde etmek için gözüne kestirdiği erkekle beraber olan kadın, beyinin azameti(!) altında ezilip kendi karakterini dahi kaybediyor, e bu senaryo çok da sonu kestirilemez değil, her gün benzerlerini sıklıkla görüyoruz. Evlilik ve kadına yaptıkları konusunda Lilith’in kendine gelen bir evlilik teklifine verdiği cevabı da hemen buraya yazmak istiyorum:
“… bu bir kutsama olsaydı, gerçekten cazip bir durum, dantel ipek ve süslemeler giyer miydik? Gelinin yolunu gül yapraklarıyla bezer miydik? Hayır, ama yapıyoruz. Çünkü evlilik bir kadının yıkımına giden çiçeklerle bezeli bir yol. Kadının kişiliğini tamamen silmekten başka bir şey değil. Ondan her şeyini alır. Bedenini, bağımsızlığını hatta ruhunu… Karşılığında da bir şey vermez, istediği hiçbir şeyi vermez.”
Yine Prudence ise gayri meşru olduğu için babası Papaz Blackwood’un soyadını almak için uğraşıyor ve babası da çok uzun süre sonra kendisini kabul ediyor. Babasının soyadına muhtaçlığı ve aidiyet hissi isteğini oyuncu Tati Gabrielle çok iyi biçimde veriyor. Nihayetinde Prudence, Blackwood soyadını alıyor. Babasının ona eziyet ettiğini söylemek çok mümkün değil, her baba gibi kızını kayırıyor ve kolluyor. Yine de diğer kızlara aynı kaderi layık gördüğü söylenemez. Bunla beraber kendisine ve koyduğu kurallara da tam bir bağlılık istiyor. Anlayacağınız Prudence çoğu kız çocuğu gibi babasının ezici varlığına ve söylemlerine hiçbir zaman yeterli olmayan sevgi için katlanıyor. Kadın-erkek çatışmasına bir de bu gözle bakmak bence dizinin en önemli özelliğiydi. Baba-kız dinamikleri çok iyi verilmişti ve bu Sabrina ile Şeytan konusunda tepe noktasını gördü.
Sabrina ve Lucifer
Sabrina kurallarına karşı çıktığı ve sürekli başkaldırdığı Şeytan’ın (Lucifer) kızı çıkıyor ve sura da üflüyor. Buradaki imgeler bütünü çok hoşuma gidiyor. Kurallar koyan, yasaklar bildiren, zorunlu olarak tapmak gereken tanrı; baba ile örtüşüyor hatta doğrudan kendisi oluyor. Sabrina hem tanrısı olarak hem babası olarak Lucifer’in önünde diz çökmek zorunda. Yukarıda da belirttiğim gibi cinsiyet rollerine bir de buradan bakmak önemli, dizi din ve baba-kız ilişkileri konusunda çarpıcı. Cinsiyetçiliğin eleştirisini tanrı-kul ve baba-kız üzerinden, aslında kaynağına inerek yapıyor. Ya da senaristler sadece bir ters köşe amacıyla Sabrina’yı şeytanın kızı yapıyorlar – muhtemelen öyle – ama belki de tesadüfen yapılan bu eleştiri ufuk açıyor.
Yine Sabrina babasından final bölümünde kendisinden bir şey isteyip isteyemeyeceğini soruyor ve Şeytan da, “Ne istiyorsun? Mücevherler, ipekler, saraylar?” diyor. Yani bir kadının istekleri yalnız bunlar olabilirmiş gibi… Bu ayrıntı da güzeldi.
Chilling Adventures of Sabrina 2. Sezon İzlemeye Değer mi?
Bu kadar iyi detayın yanında –ki onlardan biri çok beğendiğim çizgi roman tarzında girişiydi- o kadar çok sığ ve saçma sahnelerin de olduğunun haberini vermeyi sizlere borç biliyorum. Çok fazla gereksiz bölüme ve yavaş giden olaylar örgüsüne hazır olun derim. Karakterlerin güçlü bir arka plan hikâyeleri pek fazla bulunmuyor ve birbirleri arasındaki ilişkiler yumağı da çoğu zaman gerçekçi gelmiyor. Sabrina ne ara yakışıklı büyücü Nicholas’a bu kadar bağlandı, Lilith bu kadar güçsüz olmak zorunda mı, Şeytan’ın da hiç numarası yokmuş küçük bir oyunda yenildi gitti, gibi sorular ve hayıflanmalara kendinizi alıştırın. Sahiden şeytan o kadar kolay yeniliyor ki şeytan da bu muymuş diyorsunuz.
Kadınlar güçlü iddiasıyla gelen bir dizi için rol alan kadınlar da size güç anlamında güven vermiyor. Sabrina bakire, iyi kalpli kız olmaktan (en kötü, en cinsiyetçi klişe) nedense hiç kurtulamıyor. Ayrıca dizide anlam veremediğiniz tematik bölümler başlarda çok fazla oluyor ve son bir yahut iki bölümde her şey hemen çözülüyor. Sezon finalleri de çok yüksek bitmiyor, diğer sezon için çok da heyecan duymuyorsunuz anlayacağınız. Ben bu iki sezondaki imgeleri, hatırlatmaları sevdiğim için izledim ama bunlara da doydum.
Velhasıl ben bundan sonraki bölümleri, sezonları büyük bir ciddiyetsizlikle yemek yerken izleyeceğim, siz de hafif gotik gençlik dizisi arıyorsanız aynısını yapın derim.
Siz de Chilling Adventures of Sabrina 2. sezon hakkındaki yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizimle paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!