Şekip Davaz imzalı Kedo incelemesi sizlerle. Masallar gerçekti ve kahramanlar daha gerçek. Grimm Kardeşler sadece gördüklerini yazmıştı o kadar. Sonrasında karakterler oyunun kendisi haline geliverdiler. Fakat Kedo’yu bu kadere hapsedenler yine ona çıkış yolunu sunmuştu: Kendi hikâyesini aramalıydı.
“Nice olağanüstü ve inanılmaz olaya tanık olan kent,” diye başlıyor kitabına Şekip Davaz. Haklı da. Dünya üzerinde belki de sayısız olanaksızlığın içinde var olabilmiş dahası tüm bu olaylara kendi cihetinde oldukça müstesna yerler bulan bir şehir İstanbul. Hepsi kentin suretinde kimine göre çirkinliğin, kimine göre güzelliğin abidesi olarak kalmıştır. İşte bu yüzden bu öykü sadece Mösyö Kedo’nun değil aynı zamanda kadim İstanbul’un da hikâyesidir.
Eser kentin simgesi martılarla açılıyor. Konduğu pencereden içeri baktığımızda yaşlı kedinin yuvarlak gözlüklerinin ardından elindeki gazeteyi dikkatlice okuduğunu görüyoruz. Az sonra fark ediyoruz ki bu kadar dikkat kesilmesinin sebebi, Mösyö Kedo’nun hayatını alt üst edecek eski dostun ölüm haberi. Bu andan itibaren sahne açılıyor ve karakterlerimizi anlamaya başlıyoruz.
Kedo: “Ya yeni bir öykü?”
Paneller geçtikçe Şekip Davaz’ın çizmeli kediyi bize açıklamakta biraz ketum davrandığını düşünüyorum. Olayları açarken her noktada birazcık bekleyip okurun yüzündeki ifadeyi süzüyor. Hikâyesini yavaş yavaş yükseltirken sayfaların arkasından yüzünde tatminkâr gülümsemesiyle duruyor. Grimm Kardeşlerin masalından çıkıp İstanbul’un tanıdık sokaklarında yürüyen kahramanımızın yaşadıklarını okudukça Mösyö Kedo gibi bizler de etrafımızda olup bitenlerin farkına varıyoruz. Dahası Grimm Kardeşlerin masalından çıkıp gerçek hayatın öyküsüne dalan tek kişi çizmeli kedi de değil. Metro girişinde tanıdık melodisiyle yaşamaya çalışan ağustos böceğini görüp sohbete başladığında Mösyö Kedo -belki bilmeden- tavşan deliğinden aşağı düşüveriyor. “Benim için ‘mazi’ tükenmiştir. ‘Gelecek’ ise öyküsüz tekrardan başka bir şey değildir artık…” diyor ağustos böceği. Diğer panelde ise Mösyö Kedo’nun şaşkın ama kendinden emin ifadesiyle sorduğu şu soruyu okuyoruz: “Ya yeni bir öykü?”
Bu noktada okur elinde olmadan duraksamak zorunda kalıyor. Grimm Kardeşlerin öyküsü artık kahramanlarımıza yetmiyor mu? Karakterler masalı bozup yeni öykülere mi yelken açıyor? Kitabın neredeyse sonuna kadar açılmayan bu düğüm sizi sayfaları çevirmeye itiyor. Şekip Davaz bunu öylesine ustalıkla yapıyor bu sorularla sıkılmanıza asla izin vermiyor.
Sonradan anlıyoruz ki kahramanımız Grimm Kardeşlerin yazdığı masala körü körüne inanırken nedendir bilinmez kendi öyküsünü yaşayamıyor. Hayatının kontrolünü eline almak istediği her seferde karşısına çıkan Ali Hasan Bey masalı bozamayacağını diretiyor. Öyle ya, diye düşünüyoruz sonu mutlu biten masallardan ayrılıp gerçeğin ve acının hüküm sürdüğü öykülere geçmek pek tatsız, yüreklerde soğuk bir ürperti bırakan tecrübelerden olacaktır. Dolayısıyla geri çekilip sayfanın mürekkebine daha dikkatlice baktığımızda, o siyahlıkta kısa süreliğine kendi yansımamızı görmemiz pek olası.
Çizmeli kedi kadar yaşlı veya adınıza kitap basılmış olmasına gerek yok. Şöyle dönüp baktığınızda etrafımızda takip etmemiz gereken satırlar olduğunu görebiliriz. Söylememiz gereken laflarımız, nasıl davranmamızı gerektiren parantez içinde yazılmış hareketlerimiz, dahası nasıl düşünmemizi gerektiren kalıplarımız var. Fakat Mösyö Kedo bizden biraz daha şanslı, çünkü o masalını yazanları görebiliyor.
Karakterler ve Derinlik
Karakterler hikâye içinde güzel bir şekilde yer alsa da; bazen tam olması gerektiği anda ortaya çıkıveren karakterler akıllarda soru işareti oluşturabiliyor. Örneğin Mösyö Kedo’nun eski zamanlardan beri arkadaşı olan Tahir’in kısa süre sonra sadece Kedo’nun yarattığı hayali karakter olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Kedo’yu Tahir’in evine götüren Madam Irina’nın Rus olduğu dışında geçmişine dair hiçbir bilgimiz yok. Fakat bütün karakterler arasında Ali Hasan Bey karizması ve kâğıdın ruhsuzluğundan bile geçebilen tehditkârlığı ile belki de şimdiye kadar okuduğum “en kötü olmayan” kötü karakterlerdendi. Şekip Davaz, masalın bozulmaması gerektiğini anlatmak için çıkardığı bu karakter Kedo gibi bize de göründüğü her panelde rahatsızlık ve huzursuzluk aşılıyor. Sözlerinin satır aralarına iliştirilmiş keskin tehditler değdiği yeri kanatıyor. Kendisine biçilmiş bu görevin arkasında yatan motivasyonu hiç öğrenemesek bile Ali Hasan Bey çizgi romanın en dikkat çeken karakterlerinden birisi.
Ve Mösyö Kedo’nun aslında yaşlılıktan ve ölüp gitmekten ne kadar korktuğunu görüyoruz. Anılarına, daha doğrusu kendisi için yazılmış hayata o kadar bağlanıyor ki değişmeye korkuyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde Mösyö Kedo’nun hayatını değiştiren olayın gazetede gördüğü vefat haberi olması daha da manidar hale geliyor.
Çizimlere Saklanmış Sesler
Hikâyenin sizi bu kadar içine çekmesinin diğer sebebi de Şekip Davaz’ın çizimleri. Panelleri incelediğinizde sayfalarda kuruyan mürekkebin size şehrin seslerini böylesine muhteşem biçimde aktardığına şaşırıyorsunuz. Gerçekten de gözünüz bir kareden diğerine geçerken tramvayın sesini, martıların kahkahalarını ve yeni yağmış karın ezilişini duyabiliyorsunuz. Sadece kelimelerle yaptığı betimlemeler değil, çizimleriyle de sizi anlatının içinde tutabiliyor.
Fakat karakterleri ayırt etmek zaman zaman zorlaşıyor. Bazı yerlerde Tahir Efendi’yi Süleyman Nihat Bey’den ayıramıyorsunuz. Belki çizgilerin belirsizliği belki de anlatının akışına kapılmanız karakterlerin yüzlerinden alıkoyuyor sizi. Böylece karakterlere birer “şapka” takmak zorunda kalabiliyorsunuz. Yine de her kare için ayrıca dokunulmuş mürekkep damlaları birleştiğinde Şekip Davaz’ın Mösyö Kedo’yu anlatmak için neden bu tekniği kullandığını açıklar gibi. Anlattığı öykü gibi iç içe geçmiş yaşamlar, daimi ve hiç durmadan üst üste binen hikâyeler bunlar aslında. Böylece okuduğunuz eser sadece harflerde değil aynı zamanda çizgilerde hayat buluyor.
Kedo sahne ışıklarını aslında Tahir ile paylaşıyor. Çünkü kendisini masalın dışına taşırabilmiş ve varlığının son deminde bile kendi hikâyesini yazabilme cesaretini göstermiş birisiydi. Sonrasında ise nedendir bilinmez öylece ayakta donup kalmış masalların koruyucuları olan “öbür taraf” onu öldürmüştü. Tahir kendi hayatını yaşamış ve ölmüştü, dahası cesareti sayesinde Mösyö Kedo’nun öyküsünde yer bulabilmişti.
Tek Seferde Okunacak Bir Öykü
Anlatım çoğu zaman Mösyö Kedo’nun geçmişe bakmasıyla bölünüyor. Böyle anları panellerden çok net bir şekilde anlayamıyor olmamız, okumaya ara verip geri döndüğünüzde birazcık bocalamanıza sebep oluyor. Geçmiş ve şu an birbiri içine girip sizin bu anlarda verilen küçük ipuçlarına tutunmanız bekleniyor. Sayfalar ilerledikçe ve hikâyede daha derinlere daldıkça böylesi anların önemi daha artıyor. Dolayısıyla kitaba ara verdiğinizde aynı ipuçlarını takip etmekte zorlanabilirsiniz.
Elimdeki kitap 2017 yılında yapılan ilk basıma ait. Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuya sunulmuş durumda. Baskı kalitesi oldukça özenli bir şekilde yapılmış. Font tipi bu çizim tekniğine oldukça uyduğunu söylememde fayda var, okurken sizi hiç yormuyor. Bazı yerlerde çok dikkatli okumadığınız sürece gözünüze bile takılmayacak harf hataları olsa da kitabın sayfaları hiçbir zaman sizinle hikâye arasına girmiyor. Çizimler kaymadan, en küçük ayrıntıyı kaçırmadan yapılmış.
Mösyö Kedo’nun bu ilginç macerasını okuyunca nedenini bilmediğim tebessüm beliriyor yüzümde. Avrupa’nın uzak topraklarından hemen yanı başımdaki sokağa uzanan öykülerden, diyorum. Sonra kendi yaşantıma bakıyorum ve anlıyorum.
Elbette, tabii ya! Yeni bir öykü,
Masal karşı bir öykü gerek hepimize!
Sizler Kedo’yu okuma fırsatı bulabildiniz mi? Çizgi romana dair yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!