in , ,

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten – Kadir Daniş | Yazarının Kaleminden

Kadir Daniş, farklı türleri harmanladığı “Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten” adlı romanının ortaya çıkış serüvenini Kayıp Rıhtım okurları için anlattı.

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten - Kadir Daniş | Yazarının Kaleminden
- Reklam -
- Reklam -

Kadir Daniş, Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten adlı romanının ortaya çıkış sürecini Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı. Ketebe Yayınları etiketiyle geçen haftalarda raflara gelen eser, polisiye, fantazi, bilimkurgu ve tarihî kurgu türlerini bir araya getiriyor.


Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten, benim hayatımın “Eski Kadir” olarak adlandırdığım devresinde yazdığım bir kitap. Bazıları 28 yaşında, açıkçası hâlâ gencecik birinin hayatının “eski bir devresinden” bahsetmesini garip bulabilir. Öyleleri şunu söylememe müsaade buyursunlar: Değişim anidir. Genelde roman karakterlerinin peyderpey ve inandırıcı bir süreç sonunda değişmesini ister, aksi olduğunda romanı “sahici” olmamakla suçlarız ama gerçek hayatta, gerçek insanlar için böyle değildir bu. Değişim, en azından bazen, anidir. Bir yumruk ya da deprem gibi. Şartlar bizi değişime hazırlar, sonra bir anda değişiriz, ya da bir anda değişiriz de değiştiğimizi daha sonra fark eder, peyderpey değiştiğimizi sanırız.

Devam edelim, Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten ilk kez 2016 yılında, Panoptik Bela adıyla yayımlandı. Yazdığımda 20 yaşındaydım ve başkalarını bilmem, ben 20 yaşındayken şimdi olduğumdan başka biriydim. Gene bendim ama farklıydım yani. Eski Kadir’dim. Eski Kadir’in hüviyeti ve mahiyeti üzerine saatlerce konuşabilirim ama bunun ne yeri, ne zamanı. O yüzden şu kadarını söylemekle yetineyim: O zamanlar edebiyata Muhibbî’nin, yani şair Kanuni Sultan Süleyman’ın şu iki beytindeki gibi bakıyordum:

- Reklam -

Muhibbî halvet-i dilde hemân eğlencedir
Öğünüp şi’r ile kimse demesin kim kemâlim var

(Ey Muhibbi, şiir gönül yalnızlığı içinde bir oyalanma ve eğlencedir. O yüzden kimse yazdığı şiirlerle övünüp “Ben oldum. Kâmil bir insanım.” dememeli.)

Şi’r-i pür-sûzun Muhibbî çünkü bir eğlencedir
Hâlî olma bir nefes sen eş’ârdan

(Ey Muhibbi, içler yakan şiirlerin madem ki birer oyalanma ve eğlencedir, sen de yaşadığın sürece, bir nefeslik süre için bile, şiir yazmaktan vazgeçme.)

Eğlenmek istiyordum. Mutlu bir hayat yaşamak istiyordum. Hiç sıkıntı çekmeyeyim, hep refah içinde olayım, her şey yolunda gitsin, mükemmel bir ömür süreyim istiyordum. O zamanlar işler tıkırındaydı. Tozpembe gözlüğümle bakabiliyordum hayata. Yazı kabiliyeti bana verilmiş ilahi bir hediyeydi, üstün ve seçilmiş biriydim ben, çok seçkin ve eşsiz bir işle uğraşıyordum. Sanat çok yükseklerde, gökyüzünün en tepesindeydi. Ben de herkese eğlenmek, oyalanmak, zevk ve haz için yazdığım mükemmel kitaplarla kendimin de çok yükseklerde, gökyüzünün tepesinde olduğumu gösterecektim.

Hata etmişim. Anlamam için çok zaman geçmesi gerekmedi. Elime kalemi tutuşturan Allah, her halükârda şükür, şükür ama, o zamanlar kulluk ve gençlik aptallığıyla, tecrübesizlikle, toylukla anlayamadığım, aklımın ermediği hadiselerle beni büyüttü, gençliğin oyun ve eğlence çağından yetişkinliğin ciddiyet çağına ulaştırdı. Yazı kabiliyetinin allı pullu bir hediyeden ziyade insanı ateşe de nura da götürebilecek, imtihanlardan bir imtihan olduğunu anladım. Sanatın çok yükseklerde değil; yeryüzünde, halkın arasında, iyi marangozluğun, iyi öğretmenliğin, iyi şoförlüğün, ne bileyim, iyi bahçıvanlığın yanında bulunduğunu; ayrıcalıklı ve Allah vergisi bir kabiliyet gerektiren bir iş olsa da en nihayetinde işlerden bir iş olduğunu anladım. Çok seçkin ve eşsiz bir iş değilmiş meğer sanat; iyi bir işmiş doğrusu, insanın başına bir sürü güzellik de getiriyormuş ama o kadar da “özel” değilmiş. Hatta tek özelliği, insana yüklediği “diğer insanları iyiye, güzele, doğruya davet etme sorumluluğu”ndaymış. Ben de üstün ve seçilmiş biri değilmişim meğer; sadece diğer insanları kendi bildiğimce iyiye, güzele, doğruya, vicdana, insafa çağırmakla mesulmüşüm. Ve eğlenceli bile olsalar, insanları güldürseler bile korkunç bir ciddiyet ve tedirginlikle yazmam gereken kitaplarla insanlara hüzünlerini ve kederlerini paylaştığımı, onlarla kardeş olduğumu, insanın, evrenin, toplumun, doğanın, ilişkilerin, velhasıl bütün varlığın, işte benim onlara işaret ettiğim şekilde de bir veçhesinin bulunduğunu söylemem gerekiyormuş. Bir gün artık o Eski Kadir olmadığımı fark ettim ve bütün bunları anladım. Yahut şöyle: Bir gün bütün bunları anladım ve bir baktım, artık Eski Kadir değilim. Sonra senelerce nefret ettim Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten’den ve Eski Kadir’in yazdığı diğer kitap olan Kitabü’l Acayip’ten. Çünkü bana Eski Kadir’i, gözlükleri tozpembe olan Kadir’i hatırlatıyorlardı. Çünkü bana, gönlümle her ne kadar “olanın olmak zorunda olduğu için olduğuna” inansam da, en azından bir zamanlar “başka bir ihtimalin de mevcut bulunduğunu” telkin ediyorlardı. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten - Kadir Daniş

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten için pek çok arkadaşım, ki bunların bazıları da bizatihi yazar, 20 yaşında böyle bir kitabı nasıl yazdığımı sordu. Güzelmiş yani kitap. Öyle güzelmiş ki, 20 yaşında birinin yazabildiğine inanmakta zorlanıyorlar. Bu birazcık burada dursun.

Diğer yandan, bizim ülkemizde insanlar birbirlerini sıklıkla kötüye sevk ederler. Birbirlerine karşı acımasızdırlar, kendi mutsuzluklarını başkalarına sirayet ettirmekten inanılmaz bir zevk alırlar. O güne kadar çirkin olduğunu düşünen, çirkin olduğundan şüphesi olmayan ama hakikatte güzel, gayet güzel olan, ve güzelliğini fark ettiğinde feci şaşıran bir insanla karşılaştınız mı hiç? Ben böyle kadınlar ve adamlardan çok gördüm. Çirkin olduklarına inandırılmışlardı. Onlara güzel olduklarını söyledim. Bana inanmadılar. Ben de inat ettim ve onlara neden güzel olduklarını kendimce açıkladım. İkna oldular ve şaşırdılar, üzüldüler: Aman Allah’ım, şimdiye kadar söylenenlerin aksine meğer güzellermiş!

- Reklam -

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten’i ikinci baskıya hazırlayıncaya kadar, hakkındaki düşüncelerim acımasızdı: Bu kitabı yazdığımda sadece 20 yaşındaydım. O kadar da ses getirmediğine göre, zannettiğim kadar güzel bir kitap değildi demek ki: İyi ihtimalde “eh işte”ydi, kötü ihtimaldeyse düpedüz “tırt”tı, tırt. Hem de, en önemlisi, fazla eğlenceli bir kitaptı; hikmet yoktu içinde, okura eğlenceden başka pek bir şey vaat etmiyordu.

Ama sonra Eski Kadir’le randevulaştık ve yazdığı kitabı tekrar okumaya, üstünden geçmeye, birkaç pasajı çıkarıp birkaç paragraf eklemeye, ufak tefek imla ve noktalama yanlışlarını düzeltmeye başladık. Biraz hakir görüyordum Eski Kadir’in eserini açıkçası. Gelgelelim çalışma ilerledikçe Eski Kadir’e ve eserine, yani kendime ve eserime çok büyük bir haksızlık ettiğimi düşündüm. Kusurlar törpülenmek içindir, kusursuz eser de olmaz, üstelik ben kendine karşı acımasız biriyimdir ve kusurlarımı düşünmekten ve onlarla boğuşmaktan özel, hastalıklı bir zevk alırım; o yüzden kusuruma bakmayın, kibirlendiğimi düşünmeyin ve asıl demek istediğimi anlamaya çalışın: Nefis bir kitaptı karşımdaki. Belki Eski Kadir ortaya koyduğu eserin farkında değildi. Çünkü yazmak aslında çoğu zaman bir bilinç dışı işidir, tedbirle ve korkuyla yalnızca temas ve ima edip geçiyorum, yazdıklarımızın içindeki en azından bazı kısımlar bize ait değildir, başka bir yerden gelip bizim kalemimizden sadır olmuştur, bizim yazar olarak görevimiz de esasen o kısımları, o parçaları aramaktır, bu yüzden yazarız. O sebeple, belki Eski Kadir de bunun ve kaleminden sadır olanların farkında değildi. Ama gördüm ki eğlenceyi ve sürükleyiciliği yalnızca metnin en üst katmanında akışkanlığı sağlamak, genel okura “şeker vermek” için kullanmış. Altta, evet, 20 yaşından hiç de beklenmeyecek bir teknik ve mana var. Teknikte kurguya ve dile çok önem vermiş; bilim kurguyu, fantastiği, casusiyeyi, polisiyeyi, tarihi kurmacayı kendince harmanlamış, hatta onları aşmaya çalışmış. Manadaysa, ne mutlu ona, ne mutlu, aferin, dostluğu, aşkı, sadakati, yiğitliği, cesareti, fedakârlığı, dünyanın geçiciliğini anlatmış. O da insanları kendince iyiye, güzele, doğruya sevk etmiş yani. Ne mutlu, ne mutlu, aferin. Üstelik alt-metinde, daha kendisi Platon’u yalnızca lisedeki felsefe derslerinde görmüş, Baudrillard okumamış ve post-truth diye, ne bileyim, metaverse diye bir şey duymamış vesaire olmasına rağmen çok güzel sorular sormuş. Tarihsel süreci içinde gerçekliği, aklı, algıyı, fiziki dünyayı sorgulamış. İçinde yaşadığı çağa dair kitabi bilgisi azdı Eski Kadir’in muhtemelen, ama iyi sanatkârmış, çok şeyleri sezmiş. Ne mutlu, ne mutlu.

Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten - Kadir Daniş

Yani meğer, bir sebepten, ben de 20 yaşında Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten gibi bir kitap yazılabileceğine inanmamışım senelerce. Hakim düşünce bana da sirayet etmiş. Kendimi (eserimi yani) “çirkin” sanıyormuşum. Ama güzelliğimi (yani eserimin güzelliğini) gördüm ve şaşırdım. Meğer çok güzel bir kitap yazmışım. Meğer Eski Kadir de benmişim, o olmadan Yeni Kadir de olmazmış.

Mim koyduğum yere geri döneyim. Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten’i okuyan bazıları, ki bunlardan bir kısmı bizatihi yazar, böyle bir kitabı nasıl yazdığımı sordu, soruyor. Ben de üzülüyorum, “Ben 20 yaşındayken neredeydiniz?” diye düşünüyorum. Cevap belli aslında: Aynı yerdeydiler. 20 yaşında böyle bir kitap yazılabileceğine inanmıyorlardı.

Olsun, ziyanım yok. Daha otuz yaşında bile değilim. Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten tekrar okur huzuruna çıktı. Ne güzel, ne mutlu. Allah bu genç kuluna nice güzel eserlerle okurları ve diğer yazarları “Bu kitap bu yaşta nasıl yazılır?” diye şaşırtmayı, insanları hep iyiye, güzele, doğruya yönlendirmeyi nasip etsin.

Son olarak, umarım fazla övünür, böbürlenir görünmemişimdir. Kibir “gerçeği inkâr edip insanları küçümsemek” olduğuna göre, hayır, umuyorum ki bu yazıda hiç kibirlenmedim. Ama belki övüntü, böbür ve kibir gibi görünen aslında “selfi çekilip başkalarının karşısına atmanın abesliği”dir. Yani yazarların kendi eserlerinden bahsettiği bu mecrada, mazurum sanıyorum.


Kadir Daniş imzalı Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazar maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Jason Momoa, Hızlı ve Öfkeli 10 Kadrosunda

Aquaman Yıldızı Jason Momoa, Hızlı ve Öfkeli 10’da Oynayacak

90'lı Yıllardan 10 İkonik Anime Önerisi

90’lı Yılların Zamana Meydan Okuyan 10 İkonik Animesi