in ,

Uzak Dünyalar – Doğu Yücel | Yazarının Kaleminden: “Her Kitap Ayrı Bir Macera”

Doğu Yücel, bilimkurgu türündeki yeni gençlik macerası “Uzak Dünyalar” kitabının doğuş serüvenini anlatıyor.

Uzak Dünyalar - Doğu Yücel | Yazarının Kaleminden
- Reklam -
- Reklam -

Doğu Yücel Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar dizisi altında yayımlanan yeni romanı Uzak Dünyalar’ın ortaya çıkış sürecini Kayıp Rıhtım için anlattı.


Her kitap ayrı bir macera. Farklı engellerle, bir öncekinden daha iri bölüm sonu canavarlarıyla, zorluk seviyesi hep artar gibi görünen bir oyun… Çoğu zaman eğlenceli de değil! Belki de şaşırtıcı olan, sekizinci kitaba gelip de buna şaşırmam! Tamam, bazı engeller benziyor, misal o boş, bembeyaz Word sayfasını açtığınızda sağanak yağmur gibi üstünüze gelen endişe okları çok tanıdık ama tanıdık olması onun üzerinizdeki etkisini azaltmıyor.

Oyun boyunca (Yazarlığı tek başına zihninizin içinde oynadığınız bir FRP oyununa benzetmişimdir hep) karşınıza o “oyun”a özel, başka başka “düşman”lar da çıkıyor tabii, onları da anlatacağım ama başa döneyim şimdi…

- Reklam -

Mitat Karaman serisinin ikinci kitabı geçen sene ocak ayında yayımlanmıştı. İlk kitaptan uyarlanan film de bitmek bilmeyen postprodüksiyon sürecinde zihnimi kurcalıyordu.

Uzak Dünyalar: 14-15’li Yaşlardaki Doğu’ya Dönüş

İşte böyle bir ara dönemde, 2022 mayıs ayında ülkemizin değerli edebiyatçılarından Semih Gümüş’ten bir e-mail, posta kutuma düştü. Semih Gümüş, Günışığı Kitaplığı’nın önemli bir serisi olan Köprü Kitaplar’ın editörlüğünü yapıyor; bu seride bugüne dek Necati Tosuner, Cemil Kavukçu gibi ustalar, Gaye Boralıoğlu, Irmak Zileli, Neslihan Önderoğlu gibi çağdaş edebiyatımızın önemli kalemleri gençler için romanlar yazdılar. E-mail’de Semih Gümüş beni davet ediyordu seriye, Godfather göndermesi yapacak olursak “reddedilemeyecek bir teklif”ti bu. Yayınevinin baş editörlerinden Müren Beykan ve Semih Bey’in olduğu bir Zoom toplantısı yaptık ve nasıl bir öykü anlatabileceğimi düşünmeye başladım. Çok geçmeden erken gençlik yıllarımdan beri zihnimde dolaşan bir öykü fikri, “Ben buradayım, beni yaz, beni yaz!” diye kendini gösterdi.

Fakat hemen başlayamazdım, söz verilmiş işler vardı. Aynı zamanda freelance çalışan bir gazeteci olduğum için yazmam gereken makaleler, yapmam gereken röportajlar beni bekliyordu… Bunlardan biri, İST dergisi için yaptığım Orhan Pamuk röportajıydı ve Pamuk’un söylediği bir söz tam da içinde bulunduğum “yeni kitap öncesi sendromu”na ışık tuttu. Veba Geceleri’nden sonra ne yazacağına dair sorduğum bir sorunun yanıtında “Benim için yeni bir romana başlamanın ilk adımı bu yeni romanı yazabilecek yeni bir insana dönüşmek,” demişti Pamuk. Pamuk’un göz önünde olup da tam ifade edemediğimiz gerçekleri basitçe ifade edişine hayranım. Çok haklıydı yine, her yeni kitaptan önce farklı birine evrilmemiz gerekiyordu. Yalnız o anda girişeceğim kitap projesi gençlere yönelik olduğundan genç bir kahramana ihtiyaç duyuyordum. Yani hayal ettiğim kitapta yeni bir insana değil, eski bir insana, 14-15’li yaşlarındaki Doğu’ya tekrar dönüşmeliydim. Yazarken de gerçekten öyle oldu. Kendimle ilgili, yaşadığımı bile unuttuğum birçok duygu, düşünce, düş, kaygı, korku, coşku tekrar belirdi.

İlham Kaynakları

Aynı röportajda Pamuk şunu da diyordu: “… Bunun için de ilk is¸, kütüphanemdeki kitapların yerlerini değiştirerek kendimi hazırlamak.” Pamuk diyor diye değil tabii ama her yazar yeni kitaba başlamadan önce kitaplığıyla zaman geçirir sanırım. Ben de öyle yaptım. Özellikle gençken beni etkileyen romanları karıştırdım, başta Jules Verne kitapları tabii. On Beş Yaşında Kaptan, okuduğum ve edebiyata hayranlık duymama sebep olan ilk kitaptır. Öncelikle ona baktım, çünkü kahramanımı 15 yaşında hayal ediyordum. O kitaptan sonra konseptimle örtüştüğü için Meteor Avcısı gibi daha az bilinen Verne kitaplarına da göz gezdirdim.

E.T. Modeli Açık Artırma Steven Spielberg

Sonra Macera Tüneli serisini karıştırdım, tabii o daha bir çocuk kitabı seviyesinde ama o kitaplardaki gibi, bir sonraki sayfanın heyecanla çevrildiği bir maceranın arayışındaydım. Ve filmler… Dürüst olmam gerekirse her genç gibi o dönem kitaplardan daha çok filmlerle haşır neşirdim. E.T. önemli bir referans noktamdı. E.T. gençliğimde sadece filmiyle değil, filmden sonra yazılan roman adaptasyonuyla da beni etkilemiş bir hikâyedir. Sonra yine E.T. ekolünden Goonies, daha modernlerden Super 8 gibi filmlere baktım… Ve tabii E.T. ekolünün günümüzdeki temsilcisi Stranger Things dizisi. Tekrar bunlara göz attım ama bir noktada frenledim kendimi, çok da etkilenmek istemiyordum. Çünkü hikâyenin temel hatları az çok zihnimde belirmişti zaten. Olay akışındaki temel kırılma noktalarını ve karakterlerin özellikleri gibi bazı unsurları not etmeye başladım.

Romanı yazmaya başlamak içinse 2023’ün başını hedefledim. Fakat şubat ayında Hatay’da yaşanan depremlerle psikolojimiz sarsıldı. Her şey anlamını yitirdi. Ama yitirmemeliydi, her şeye rağmen sanat devam etmeli, hayatın yaralarını onarmaya yardım etmeliydi. Uzak Dünyalar’ın zaten temalarından biri buydu ama yaşanan toplumsal trajedi bu temanın daha da üstüne gitmeme neden oldu. Deprem konusuna kitapta didaktik tınlamadan ve konuyu istismar etmeden girmeye çalıştım, umarım başarmışımdır.

Zor Kararlar

Mart ortası gerçekten o Word sayfası açıldı ve resmen başladım. Roman ve öykü yazımında ilk kararı alırken hep zorlanmışımdır, nedir o ilk karar? Çok basit: Üçüncü tekilden mi anlatmalı, birinci tekilden mi? Yani tanrısal bakış açısı mı, yoksa kahramanın bakış açısı mı? Bu bence alması kolay bir karar değil, insan sonradan pişman olabiliyor. Nitekim, birinci tekil başlayıp, 60 sayfa sonra yazdıklarımı sildiğim, üçüncü tekille baştan yazdığım bir romanım var. Fakat bu defa, son iki romanımı (Mitat 1, Mitat 2) üçüncü tekilden yazdığım için kendimi daha rahat hissettiğim birinci tekile dönmek istediğimi biliyordum. O yüzden ilk defa tereddütsüz bir şekilde, birinci tekille başladım yazmaya.

Beni zorlayan ikinci karar ise kahramanların isimleridir. O mu olmalı, şu mu olmalı diye diye günlerimi harcarım. Eskiden sarı telefon rehberi kitapları vardı, orada arardım isimleri, şimdi bir Çocuk İsimleri Sözlüğü’m var, onu karıştırıp duruyorum, internete bakıyorum, Facebook’ta arkadaşlarım, sonra arkadaşlarımın arkadaşları arasında scroll üstüne scroll… Bir hayaletin stalker’u gibi isim arıyorum!.. Neyse ki, bu defa üç ana karakterimden birinin adı, doğudan gelen karakterimizin adı hazırdı: Dicle. Onun adı Dicle’yse, anlatıcı olan ve Dicle’ye gönlünü kaptıracak olan erkek karakterin ismi Fırat olabilir diye düşündüm. “Fırat”, kardeşimin adıydı; bu, garip olur muydu? Bir de bu kadar tesadüf fazla mıydı? Evet, fazlaydı, sonuçta hikâye, İzmir’de, Çeşme’de bir sitede geçiyor, sitede Fırat diye biri var, tesadüfe bak ki siteye gelen yabancının adı da Dicle!.. Yok artık! Diğerleri de Aras, Kızılırmak falan olsun bari 🙂 (Gerçek hayatta olabiliyor böyle şeyler, ama roman kurgusunda bu tesadüfleri daha idareli kullanmak gerek, özellikle en başta, tam da inandırıcılığın yüksek olması gereken bölümlerde. Yoksa okur okuduğuna inanmaz.) Derken aklıma Arda ismi geldi. Şöyle bir ikilik olacaktı bu durumda: Türkiye’nin batı sınırını çizen nehir ve Türkiye’nin doğusundaki bir nehir. Daha sık konulan bir isim olduğu için Arda ismi inandırıcılık meselesini zorlamazdı; ayrıca, romanımda bahsetmek istediğim “uzak coğrafyaların buluşması”, “doğu ile batının iletişimi” gibi temaların da altını gizliden gizliye çizebilecektim.

Üçüncü bir ana karakterim daha vardı, fakat bu isim meselesine yeterince zaman harcadığımdan ona Tuna deyip geçtim. Bunun değişeceğini sezdiğim hâlde… Sonra erken gençliğimde aklıma düşen öykü fikrini, o fikir zihnimde canlanırken nasıl biri olduğumu, o yaşlarda hangi psikolojik evrelerden geçtiğimi düşünmeye başladım. İzmir’de, yazlarımız Çeşme’nin orta halli bir sitesinde geçerdi, hırsız-polis oyunları, kozalak savaşları, bisiklet yarışları ve güneş, kum, deniz. Çeşme’nin gözlerden ırak, güzel bir koyuydu burası o zamanlar.

Uzak Dünyalar - Doğu Yücel

Geceleri sitenin yanındaki boş, çorak arazide takıldığımız olurdu (şimdi o arazide iki kocaman rezidans site var). Koyun diğer tarafında da Anadolu’dan genç öğrencilerin iki haftalığına gelip, spor ve sanat eğitimi aldığı bir Gençlik Kampı vardı. En başta bu Gençlik Kampı’na öyküde yer vermek istemedim. Hatta bölgeyi de Çeşme olarak kodlamadım, bilimkurgu soslu bir gençlik macerası için bu “reel mekân” doğru gelmemişti bana. Karakterleri de kendimden ve kendi arkadaşlarımdan farklı kılmaya çalışıyordum.

“Kişisel Olan Yaratıcıdır”

Fakat öyküyü yazdıkça Martin Scorsese’nin deyişini hatırladım; “Kişisel olan yaratıcıdır.” Yani boşu boşuna öyküyü “gerçek”ten uzaklaştırıyordum. Mekânı da kişileri de “gerçek”e yaklaştırmaya başlayınca hikâye ruhunu bulmaya başladı. Gençlik Kampı da, o boş arazi de anlatmak istediğim öyküye büyük katkıda bulundular.

- Reklam -

Hikâyemizin kırılma noktası (senaryo formülünde Tetikleyici An deriz) meteor yağmurunun gerçekleştiği bir gecede gerçekleşiyor. Gençler kayan yıldızlara bakıp dilek diliyorlar. O yaşlarda gerçekten bunu yapardık. Benim bu tip gecelerde iki popüler dileğim vardı: O ara gönlümü kime kaptırdıysam o benim sevgilim olsun isterdim, her ergen birey gibi 🙂 Yıldızlara fısıldardım onu. İkincisi de Iron Maiden Türkiye’ye gelsin isterdim, bunu da bayağı içimden cümle kurarak yıldızlara sipariş eder dururdum. Sonra ne bileyim sivilcelerim geçsin isterdim, ya da boyum uzasın isterdim, herkes böyle dilekler tutar, bazısı bunları itiraf eder, çoğu kendine saklardı. İşte böyle bir gecede olaylar karışıyor Uzak Dünyalar’da.

Midjourney Etkisi

Romanın kurgusunda ilerlemiştim. Yapay zekâ o sıralar çok konuşuluyordu. Midjourney’de fotoğraflarını fantastikleştirip profil resmi yapıyordu insanlar. Acaba, dedim, bu programla romanın sahnelerini, hatta roman için kurguladığım bazı cisimleri, varlıkları resimleştirebilir miyim… Bir Midjourney hesabı alıp o güne kadar yaptığım bazı tariflerle Yapay zekâya resimler yaptırmaya başladım. Daha önce hiç yapmadığım (zaten daha önce yoktu böyle bir şey) bu çalışma zihnimi çok açtı. Çünkü hayal dünyanızda kurduğunuz bazı mekânların, cisimlerin, bireylerin bazen tam bir karşılığı okurda olamıyor, Uzak Dünyalar’dan bağımsız düşünelim. Spoiler vermek de istemiyorum çünkü ama şöyle anlatayım: Diyelim bir yaratık tarifi yapıyorsunuz, üç gözlü diyorsunuz ama gözleri nerede mesela, onu söylemeyince her okur farklı kuruyor, ya da kanatlı diyorsunuz ama başka bir cümlede yaratığın sürüngen olduğunu yazmışsınız, bu da bir tutarsızlığa, biyolojik ve tasarımsal bir mantıksızlığa sebep oluyor ama siz hayal dünyanızda onu çok net gördüğünüz için okurun neden onu netleştiremediğini anlamıyorsunuz. Midjourney kullananlar bilir, yapay zekâ hemen sizin tarif ettiğiniz “şey”i anlamayabiliyor, o tip durumlarda tarifinizi değiştirmeniz gerekiyor. Bu çalışma aslında yazar ile okur arasındaki ilişkiye de benziyor, bir tarif veriyoruz ama okurun zihninde aynı şey canlanacak mı? İşte Midjourney’le haşır neşir olunca farklı tariflerle, benzetmelerle kafamdaki “şey”i daha iyi aktarmaya başladığımı hissettim. Böylelikle romanın sinematografisini güçlendirdiğime inanıyorum. (Kitap şu an çok taze, ilerleyen zamanlarda, yani roman biraz okunduktan sonra Midjourney’de yaptığım bazı “sürpriz bozan” resimleri Instagram’da paylaşacağım)

Temalar ve Gizemler

Tabii romanın sinematografisi kadar temaları da önemliydi. “Yabancı”lık meselesi hikâyenin merkezindeydi, bu sadece bilimkurgu bir yabancılık olmayacaktı, göçmenliğe, mülteciliğe de değinecektim. Bununla birlikte yabancı düşmanlığı da romanın düşünsel boyutunun önemli parçasıydı. Peki ergenler arasındaki yabancı düşmanlığı nasıl tezahür eder? Zorbalıkla. Zorbalık hikâyenin sac ayaklarından biri olacaktı. Gençler arasında çok sık görünen, yetişkinlikte de özellikle kırılgan bireylerin yaşamaya devam ettiği bu olgudan söz etmek istiyordum. Kitabı yazmadan önce baktığım favori kitapların ortak özelliği, bana gençken, problemlerimi aşmak konusunda yardım etmeleriydi. Bu hikâyenin de sadece eğlenceli bir bilimkurgu macerasından fazla olmasını istediğim için bu temanın üzerine gidebildiğim kadar gittim.

Macera hissi kadar, bir gizem perdesi olsun istiyordum kitapta. Çocukken tekrarladığımız tekerlemeler, bilmeceler gibi merakı hep ayakta tutan bir “şey”… Okur polisiye romanlarda nasıl ipuçlarını değerlendirip katili bulmaya çalışıyorsa okur bu defa gençlerin karşılaştığı “şey”in ne olduğunu verilen ipuçlarıyla çözmeye çalışsın diye bir uğraş edindim. Gollum’un Bilbo’ya sorduğu bilmeceler gibi, arada bir bilmeceler sorulsun ve kitap da aslında baştan sona bir bilmece olsun, gibi bir fikir… Peki bu nasıl olabilir? Yanıt basitti: Gerçekten macera boyunca bilmece soran bir karakter olursa! Bulut isimli teknoloji dâhisi karaktere arada bir büyüklere “salça olan” bir kız kardeş ekledim. O birkaç sahnede görünecek, sevimli sevimli bilmece soracak, bu bilmeceler çocuksu bilmecelerden zamanla ayrışıp romandaki asıl konu hakkında olacaktı… Bir sorun daha çözülmüştü.

“Annelerin Annelerine”

Maceranın izleği, matematiği, numaraları, karakterleri yavaş yavaş beliriyordu ama duygusal boyutu eksik gibiydi. Ergen karakterler arasındaki duygusal yakınlaşmalar ve bir “aşk üçgeni”ne rağmen içimden bir ses “öykünün kalbi atmıyor” diyordu. O kalbin atması için öykünün kalbine inmeliydim. Gençliğime gittim ve bugüne kadar kitaplarımda bahsetmediğim, ama hayatımın en önemli “oyuncu”larından biri olan anneannem karşıma çıktı, “Neden benden bahsetmiyorsun?” der gibiydi. Arda ve merhum anneannesi arasındaki ilişkiyi örmeye başladım. Daha en baştan hikâyenin kalbinin atmaya başladığını hissettim. Dahası anneanne ölmüş olsa da romanın birçok kırılma noktasında çok işime yaradı. Kitabı da anneanneme ithaf ettim ama o ithaf yazısını da kitap gibi biraz bilmeceli kılmak istedim. “Annelerin annelerine” dedim, aslında tüm anneannelere adamış oldum. Ee, biri bunu yapmalıydı 🙂

Kitap işte, böyle böyle vücut buldu. O bembeyaz, bomboş Word dosyası şimdi 109 sayfa, harflerle, kelimelerle dolu bir metne dönüşmüştü. Kitap mizanpajına göre önümde 200 sayfanın üstünde bir roman vardı…

Uzak Dünyalar: Doğu Yücel’in Yeni Kitabı Çıktı

En son, en başta Tuna deyip geçiştirdiğim üçüncü başrolün adına takıldım. Karakterin iki farklı ruh hâlini temsil edebilecek yani bazılarının kısaltmalı bazılarının uzun kullandığı bir isim arıyordum. Sonunda Batuhan’da karar kıldım, bir ruh halinde Batu, diğer ruh halinde Batuhan diye hitap ettirdim gençlere. Star Wars’taki Anakin ve Vader ikiliği gibi ya da Gollum ve Smeagol gibi diyelim…

Ah tamam, spoiler vermeden bir kitabın perde arkası çok anlatılamıyor. Artık burada keseyim.

Kitabın Adı

Yalnız son bir aşama… Kitabın adı! Bu fikrin aklımda gezinmesinden beri Bozuk Saatler Kulübü’ydü hikâyenin adı. Word’ü bu isimle açmıştım ve kitabı da yayınevine böyle teslim ettim. Çünkü bu bir grup gencin her birinde bir “arıza” var ya da onlar öyle olduğunu düşünüyorlar… Birinin boyu kısa, birinin bir bacağı diğerinden bir santim kısa, biri kekeme… Gibi gibi… Bu ismi seviyordum ama pek içime sinmiyordu, kitabın bilimkurgu tarafını es geçiyorduk sanki. Yayınevi de farklı bir başlık istedi. Bir hafta düşündüm, başka adaylar çıkardım ama hiçbiri içime sinmiyordu. Sonra Kovid oldum. Dünya Kovid’le yatıp kalkarken Kovid olmayan ben 2023 haziranında bu hastalığa yakalandım. Grip olduğunuzda olduğu gibi Kovid ateşiyle boğuşurken de, uyur uyanık evrede acayip rüyalar görüyorsunuz. İşte o rüyalardan birinde karakterlerimle o meteor yağmurunun yaşandığı gece gökyüzünde kayan yıldızlara bakıyorduk ve işte, tam o anda bu kitabın, her şeyden çok birbirine uzak insanların, uzak kültürlerin, uzak dünyaların bir arada yaşayabileceğini anlattığını hissettim. “Uzak dünyalar,” diye mırıldanarak uyandım. Yanımdaki not kağıdına Uzak Dünyalar yazdım ve kitabın ismini bulmanın rahatlığıyla uykuya daldım…

Herkese iyi okumalar, güzel rüyalar!

Doğu Yücel


Uzak Dünyalar hakkındaki yorumlarınızı bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilir, ayrıca bizleri Google News’ten takip edebilirsiniz. Sitemizdeki diğer yazar maceralarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for ivy ivy dedi ki:

    Ben kitabı okudum. Gençlerin seveceği; aşk, dostluk ve macera ile kavrulmuş güzel mesajlar içeren bir kitap olmuş.

    “Önce umut, her zaman…”

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Cyberpunk 2077 Live Action Uyarlama

CD Projekt RED Duyurdu: Live-Action “Cyberpunk 2077” Uyarlaması Yolda

Spotify Sesli Kitap Hizmeti

Spotify, Premium Abonelerine 150 Bin Sesli Kitaplık Arşivinden Ayda 15 Saatlik Dinleme Süresi Hediye Ediyor