Koray Sarıdoğan imzalı Mavi Ejder Serisi’nin ilk kitabı olan Kaosun Kalbi, Portakal Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce Koray Sarıdoğan’ı daha yakından tanıyalım. İlk kitabı 2015 yılında Esen Kitap’tan “Kadran Kadraj” adıyla çıkan Sarıdoğan’ı ayrıca Kalem Kahve Klavye sitesinden ve birçok farklı dergi için kaleme aldığı yazılardan tanıyoruz.
Orta Doğu Dizaynından Şaman İnancına “Kaosun Kalbi”
Öncelikle kitap hakkındaki genel fikrimi bir öz olarak söyleyecek olursam; bildiğim, aşina olduğum olayları, kişileri yeniden yaratma fikrini heyecan verici buldum. Tarihi kişileri, mekânları kurgusal bir dünyada izlemek hem içinde sıkıştığımız gerçek dünyayı hem de değiştirmek isteyip dokunamadığımız geçmişi ve onun içindeki kişileri benim için daha çekilir hale getirdi. Kültürel değerlerimizin ve coğrafyamıza dair eski inançlarımızın fantastik bir maceraya konu olması sevindirici. Türün edebiyatımızdaki gelişmesine böyle adımlar vesile oluyor. Bu açıdan sevindirici bulduğum Kaosun Kalbi, yer yer hakim olan iç karmaşasıyla, ana karakterimiz Tibet’in dramatik davranışlarıyla beklentimi bir parça karşılıksız bıraktı.
Kitabın ilk cümlesi beni Kafka’nın (fikrimce) hayranlık uyandıran kurguya sahip olan kitabı Dönüşüm’ün ilk cümlesine, Gregor Samsa’nın şaşkınlığına götürdü. Sarıdoğan’ın, “Sultan Süleyman bir gece bunaltıcı düşlerinden uyandığında karşısında devcileyin bir evliya buldu,” sözleriyle başlattığı macera, Dönüşüm’e soluk bir işaret bırakıyor: “Gregor Samsa, bir sabah, korkulu bir rüyadan uyanınca yatağının içinde kendini korkunç bir hamam böceği olarak buldu,” “Dönüşüm” kelimesini bir tema olarak benimseyip tarihi dönüştürdüğüne, değiştirdiğine dair teorilerimi bir kenara bırakmam gerek.
Kaosun Kalbi, ezoterik ve dini kaynakların, dünyanın geleceğini değiştirecek güçteki tarihi kişilerin ve olayların birbirinden ayrı görünen ama iç içe olan hikâyesini konu alıyor. Kahramanımız Tibet, geçmişinin izlerini taşıyan biri. Tibet sebepsiz yere giden annesinin, onun peşinden giden babasının yokluğuyla yalnızlık içinde büyüyor. Karakter geçmişi oluşturmak için kolay bir yol olarak gördüğüm terk edilmek ve yalnızlık temaları Tibet’in keşfettiği güçlerini ne yönde kullanacağı, ne yönde kullanması gerektiği yönünde hem karakterde hem de okurda bir ikilem yaratıyor.
Kitap şaman inancına ait figürlerden Orta Doğu dizaynına, Hitler’den İstanbul’un tarihi yüzüne kadar birçok konuya değiniyor. Bir noktada birleşeceklerine dair vaadi ve klişe tabirle, büyük resmi görmemize dair beklentiyi kolayca seziyoruz. Serinin ilk kitabı olduğunu unutmadan değerlendirmeye çalıştığım bir konu olsa da Kaosun Kalbi’nde taşıması gerekenden fazla imgeye yer verildiğini düşünüyorum.
Bilindik Tarihin Alternatif Yüzü
En kötü duygular kimi zaman geleceğimizi dönüştürme gücüne sahip olabiliyor. Tibet için de içindeki karanlık boşluk belirsiz bir keşif yolculuğunun başlamasına yol açıyor. Artık yalnız olmak istememesine bağlayabileceğimiz güçlü ve sabırlı arayışları onu geleceğiyle tanıştırıyor: Süper güçler.
Tibet ile başladığımız belirsiz fakat heyecan verici görünen macera bizi tanıdık inançlarla ve tarihi karakterlerle, mekânlarla karşılaştırıyor. Nazi, şaman inançları, Yerebatan Sarnıcı, İstanbul… Bilindik tarihin alternatif yüzü.
“Bilmediğin bir şey değil: Ezoterik ve dini kaynaklar dünyanın yedi dönüşüm göreceğini söylerler. Kadim kayıtlara göre biz altıncı büyük dönüşümün eşiğindeyiz ve bu dönüşüm bir yıkımla gelecek. Bütün hazırlık yirmi birinci yüzyılın ikinci yarısında öngörülen yıkım için. Hitler diye bir figürün çıkarılmasıyla İkiz Kuleler’in yıkılışını birbirinden ayıramayız. Birinin sonucu, diğerinin sebebi oldu.”
Kaosun Kalbi, s.137
Geçmişi ve bugünü irdeleyerek yirmi birinci yüzyılı işaret eden bir kurguya sahip olan Kaosun Kalbi, Nazilerin yaratıcısı Osmanlı vatandaşı Baron Sebottendorf’un geçmişten gelip bugüne ulaşan planlarına yer veriyor. Geçmiş unsurlarıyla gelecek beklentisi yaratmayı hedefleyen kurgu, barındırdığı aksiyonlarla, alemlerin birbirine açılan kapılarıyla kimi zaman akıl karıştıran bir yoğunluğa sahip. Yunan mitolojisinin en meşhur figürlerinden biri olan Medusa’yı, en popüler gizemlerle dolu Şamanizmin kehanetlerinden birini; Mavi Ejder kehanetini, Osmanlı’yı, Nazileri, Yerebatan Sarnıcı’nı ve sıralayabileceğimiz daha birçok figürü, karakteri, mekânı bir araya getiren kitap; ilk bakışta tüm bu unsurları okurun tamamıyla içine sinen bir noktada birleştirmiş gibi gelmiyor. Az önce söylediğim gibi, serinin ilk kitabı olmasıyla gerekçelendirilebilir gibi dursa da, sadece kendi içinde değerlendirdiğimizde kitap temiz bir kurguyla tanışmış hissi uyandırmıyor.
Sultan Süleyman’ın İran Seferi’nin hazırlıklarında olduğu sıralarda karşılaştığı bir Evliya ile tanışmasıyla başlıyor macera. Süleyman’ın, “Ricalü’l Gayb erenlerinden bir eren bu,” dediği Evliya, Bektaşi cemlerinde kullanılan cümlelerle Süleyman’a bir mesaj iletmeye gelmiştir. Ardından 1549’a, Sultan Süleyman’ın Tebriz Seferi’ni kazandığı döneme gidiyoruz. Planlarının başarıyla sonuçlandığını izlediğimiz bu bölümde dil çok eski. “Kitap böyle mi devam edecek, umarım hafifler,” derken 1934 Almanya’sına, “Tarih; insanın kusursuz planları ile kaderin öngörülemez manevralarının çocuğudur.” sözleriyle gidiyoruz. Ardından 9 Kasım 2020, İstanbul. Ana karakterimiz Tibet’in 30 yaşında olduğu günlere gidiyoruz. Annesiyle, babasıyla olan geçmişini öğreniyoruz. Hayatındaki boşlukla tanışıyoruz. Onu bekleyen karanlık gücü temkinli şekilde beklemeye başlıyoruz. 2022’ye dek uzanacak macera ilk sayfalarda karşılaştığımız unsurlarla irdelenerek ilerliyor.
Zamanda Geriye Atlamak
Eski dönemleri okumak, izlemek hep hoşuma gitmiştir. Zamanda geriye atlamama vesile olan kitaplar, filmler ilkel ve cazip zaman makinelerinden başka bir şey değildir, güzeldir. İlerleyen bölümlerde beklediğim ya da istediğim gibi birbirine bağlanmadığını düşündüğüm zaman atlamalarını serinin devam kitaplarında daha iyi anlamayı bekliyorum. Ana karakterimizin hayatındaki boşlukları doldurmak üzere adeta pusuda bekleyen karanlık güçler ve her an ortaya çıkabilecek olmasıyla heyecanı yukarıda tutan Mavi Ejder maceramızın temel taşlarını oluşturuyor.
Hikâyeye dair aklımda kalan şaşkınlıklardan bir diğeri, Şamanizmin, Medusa’nın, Adolf Hitler’in yer aldığı kitapta Killa Hakan dipnotu görmek oldu.
Kaosun Kalbi, her şeyin gerçekleştiği Yerebatan Sarnıcı’ndaki iki Medusa kafasının arasında atıyor. Bizler tarihin bir başka biçimde yeniden yaratılmasına tanık olurken Tibet de varlığının yeniden yaratılmasını izliyor. Tibet’in süper güçleriyle tanışması, bir şaman kehaneti olan Mavi Ejder’in her an ortaya çıkabileceği zamanla aynı anda oluyor. Yeni güçlerini hayatındaki eksikleri tamamlamak, gizemleri yok etmek için kullanmayı düşünen Tibet’in karşısına çözülmesi gereken daha büyük bir konu, Mavi Ejder çıkıyor. Önünde sonunda yaşanacak olan yaşanıyor, Tibet “kaderin sıfır noktasına” geliyor. Varoluşu maviye bulunan ışıkların gölgesinde adeta siliniyor. Fakat macera bitmiyor.
Kaosun Kalbi’nin raflara taşınmasına kadar geçen süreçte editörlüğünü Rukiye Şahin, kapak tasarımını Yasin Çetin, iç sayfa tasarımını ise Nur Kayaalp üstlendi. Mavi Ejder Serisi’nin ilk kitabı olan Kaosun Kalbi 224 sayfadan oluşuyor.
Siz Koray Sarıdoğan’ı daha önce okudunuz mu? Mavi Ejder Serisi’nin ilk kitabı Kaosun Kalbi’ne dair görüşlerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşmayı unutmayın.
İlginç bir kitaba benziyor.