in ,

The Batman İncelemesi: Takdir Edilesi Ama Yetersiz Bir Deneme

The Batman için hazırladığımız detaylı inceleme yayında. Matt Reeves imzalı solo Kara Şövalye filmi, takdir edilesi çabasına rağmen neleri yanlış yapıyor?

the batman incelemesi
- Reklam -
- Reklam -

The Batman incelemesi sizlerle. Robert Pattinson’ın başrolünde yer aldığı, Matt Reeves imzalı yeni DC filmine detaylı bir bakış atıyoruz.

Sonda söyleyeceğimizi baştan belirtelim ve yazımıza öyle başlayalım: Algı seviyesinin bu kadar kısaldığı bir dönemde Matt Reeves’i bu kadar uzun ve yavaş bir film yaptığı için tebrik etmek gerek, gerçekten cesur bir deneme. Keşke film bir şey de anlatsaydı.

Matt Reeves’in The Batman filmini çok uzun bir zamandır bekliyorduk; biraz umut, doğrusu biraz da şüpheyle. Filmi sizin gibi taze taze izlemiş biri olarak tam da beklediğim şeyle karşılaştım diyebilirim. Sırf güzel atmosferine aldanıp, “Batman dedektiflik de yapıyor,” denip de hemen çok gaza gelinmemesi gereken bir film The Batman.

- Reklam -

Yarasa karakterin iyice karikatüre döndüğü bir dönemde Batman’i ciddi köklerine çekme niyetiyle yapılmış, fakat doğru araçları yetersiz bir hikâyede kullanmış bir film izledik. Estetiği sizi çok cezbedebilir ama tav olmakta acele etmeyin. Filmin güzel yanlarını izleyince zaten siz de göreceksiniz ve herkes de bahsedecek. Ben buraya kötü adam ilan edilmek pahasına tatsız olanı dillendirmeye geldim: The Batman filmi, iyi bir dedektiflik hikâyesi değil.

Batman filmlerinin yıllar içindeki tarz evrimi dikkate değerdir. Her şeye hâkim, her şeyi kendisi tek başına bilen ve beceren, her şeyde uzman, klasik insanüstü Batman motifi sinemada artık çok geride kaldı. Pek gerçekçi gözükmeyen bu üslup zamanla daha gerçekçi -ama romantize edilmiş, karakterleri idealize edilip parlatılmış gerçekçi- bir Batman yorumuna evrildi. Nolan’ın Batman’i artık her şeyi kendisi bilmiyor ve çevresindeki bilen insanlardan çokça yardım alıyordu. Gücünü Lucius Fox gibi başkalarının bilgisinden alan bu Batman de yine onlar sayesinde her şeye hâkim olabiliyordu. Haliyle büyük anlatılar hâlâ ortaya çıkabiliyordu.

Sonra daha gerçekçi, yine her şeyi kendisi bilemeyen ama başkalarından yardım da almayınca gücü iyice azalan, kendi başına yapabilecekleri çok sınırlı, etki çapı ufalmış bir Batman geldi. Ben tercih olarak bu Batman yorumunu izlemeyi biraz keyifsiz buluyorum ama neticede bu da bir yorumdur, keyif de sizin. Ben Batman’i yardımlı veya yardımsız, insanüstü anlatılar gerçekleştirmeye muktedir haliyle, büyük hikâyeler içinde izlemeyi daha çok seviyorum.

Buradan sonra yazılanlar filmi henüz izlememiş olanlar için SPOILER içerecektir. Şimdiden uyaralım.

The Batman Filmi ve Anlatmak İstedikleri

the batman incelemesi

Matt Reeves’in filminin iki parçası var diyebiliriz. Biri filmin ilk yarısını kaplayan, Riddler’ın şehirdeki yozlaşmayı açığa çıkarma planı, diğeri ise sonrasında şehre yapmayı planladıkları. İkisi de ne yazık ki tatmin edici olmaktan çok uzak sonuçlara varıyorlar. Özellikle herkesin “Batman dedektiflik yapıyormuş abi!” diye merakla beklediği dedektiflik kısmı ve bütün o kovalamacanın, delil aramanın, insan sorgulamanın altından çıkan gerçek, hiç de bekleneni vermiyor.

Özellikle “whodunit” türü dedektiflik hikâyeleri sık sık “bilmece” benzetmesiyle açıklanırlar. Yani dedektiflik yazını, bir yazın türü olarak aslında uzun bilmecelerdir demek pek yanlış olmaz. Dedektif hikâyelerinde de tıpkı bilmecelerde olduğu gibi ipucu verirken okurun dikkatini başka yöne çekmek söz konusudur. Madem filmimizin kötüsü Riddler ve hikâyemiz de bir dedektiflik hikâyesi, biz de bu konuya bir değinelim.

Bilmeceyi soran kişi ile dinleyen kişi arasında adaletsiz bir güç ilişkisi vardır. Bir bilmecede olduğu gibi bir dedektiflik hikâyesinde de doğru cevap haliyle yazar tarafından önceden belirlenmiş haldedir. Buna alternatif olarak okurun ya da izleyicinin bulabileceği her cevap, yazarın belirlediği cevaptan daha zekice olsa dahi yanlış kabul edilecektir. Bu durumda yazarın otoritesi ancak verdiği cevap rasyonel ve tatmin edici olduğu sürece geçerlidir. Eğer okur ya da izleyici cevaptan tatmin olmazsa eserle aralarındaki ilişki orada bitecektir. İyi bir dedektiflik hikâyesinden bu yüzden keyif alırız.

Filmdeki Batman dedektiflik yapıyor, evet. Bazı bilmecelere cevap da veriyor. Ama bazılarına cevap vermek konusunda ne yazık ki çok kötü ve Batman bu bilmecelere doğru cevap vermek, tüm olayı çözmek zorunda. Birincisi hem onun Riddler’dan kaçabilme, onun otoritesinden kurtulabilme, bilmeceyi sevmedi diye ilişkisini bitirebilme şansı yok, ikincisi izleyicinin tatmini için bunu yapmak zorunda. Riddler kendisine Batman’i örnek aldığı için, Batman ile ortak hareket ettiğini sandığı için ona yozlaşmayı ortaya çıkarmasında yardım ediyor, sonunda da kendisi teslim oluyor zaten. Batman büyük bilmeceyi çözemediği gibi, bir bilmece olarak filmin kendisi de zaten kötü bir bilmece.

Bir kere, dedektiflik filmi dediğimiz bu bilmece için önceden belirlenmiş cevap zaten tatmin edici bir cevap değil. Ortada dedektiflik soruşturması ile cevap bulması gereken birçok soru var. Çünkü Riddler’a ulaşmak için bu şart. Örneğin filmin ilk yarısı boyunca peşinden koştuğumuz muhbir kim hikâyesi. Riddler’a erişmek için cevaplanması gereken bir soru olmasının yanında, bu sorunun cevabının izleyici için meğer o kadar önemi yokmuş ki… Ortada iki seçenek var. Ya Penguin ya Falcone. Ya da belki hepimizi şaşırtacak, masum sandığımız üçüncü bir kişi. İşte cevap bir üçüncü kişi olsa belki “vay be” diyebilirdik ama bir buçuk saat boyunca büyük bir beklenti yaratılan cevabın o ikiliden biri olması büyük bir hayal kırıklığı. Çünkü biri değil de diğeri olsaydı hikâyenin anlamı açısından ne değişecekti? Penguen yerine Falcone çıkınca coştum mu, Falcone yerine Penguen çıksa coşacak mıydım ki? Hikâye açısından ne fark edecekti? Hepsi kötü adam işte. Tatmin edici bir finale ulaşmayınca Batman’in bu cevaba ulaşırken uyguladığı küçük dedektif yöntemleri de zayi olup gitti. Yani Batman dedektiflik yaptı da neye yaradı? Ortada bu kadar uzatmaya değecek tatmin edici bir muhbir hikâyesi mevcut değil. Buna “anti-climactic” netice diyoruz.

Bir de araya giren “kanatlı fare” bilmecesi var tabii. Buna kim olsa daha ilk anda “yarasa” diyecekken, Batman ve Gordon’un sırayla “Güvercin! Yok… Penguen! Olmadı… Şahin!” cevaplarını vermelerine ne diyeceğiz? Penguen’i bile “siz ne biçim dedektifsiniz?” diye isyan ettirdiklerine göre yazarlar da bu saçmalığın farkında oldukları halde bu bilmeceye yarasa cevabını vermeyi neden bu kadar uzattıklarını ben anlamadım, siz anladıysanız yorumlarda yazın.

Orijin Hikâyeye Hatalı Bakış

The Batman Film İnceleme

Matt Reeves muhbir hikâyesinde ıskaladığı şaşırtmacayı Bruce’un annesine yazdıkları hikâye ile yakalamaya çalışmış. Wayne ailesinin bu kadar yozlaşmış bir sistemde nasıl olup da aynı anda hem bu kadar zengin olup hem de bu kadar temiz kalabildiği sorusu bazen göz tırmalayacak kadar aşikâr hale geldiğinde, Batman tarihinde ailenin karanlık bir geçmişinin olduğu, şuna buna zararının dokunduğu alternatif hikâyeler de yazılmıştır.

Gerçekte tabii ailenin zenginliği sadece Batman gibi bir karaktere istediği gibi hareket edebilme imkânı verebilmek için yazılmış bir araç ve bu zenginliğin lekesiz olması Batman’in “ulvi” amacı için önem teşkil eden bir şey. Çünkü Bruce Wayne’in ana motivasyon kaynaklarından birisi de ailesinin onurlu mirasını yaşatmaktır. Yani biraz da ailesinin şehir için verdiği emekler sebebiyle Bruce’un Gotham şehriyle bu kadar derin bağları vardır. Bu mirasın bir yalan olduğu dramatik hikâyeler yazmak elbette ki yazarlar için ağız sulandıran ama Batman mirasını zedelemekten çekindikleri için de ürkülen ve temkinli yaklaşılan bir yenilik olagelmiştir.

Bu filmde bu konuyu herhangi bir şaşırtıcı yanı olmayan dedektiflik kurgusu için şaşırtıcı bir cevap olarak yazmaya çalıştıklarını ama bunda da başarısız olduklarını düşünüyorum. Çünkü hem bu hikâyeden geri adım atıyorlar, yani o yoldan gitmeye cesaret edemiyorlar, hem de bu geri vites zaten saçma olan hikâyeyi iyice saçmalaştırıyor.

Yazarların beklentisine göre Batman araştırmasının sonunda bu gerçeğe ulaşacak ve Riddler’ın Wayne ailesine de kafayı takmış olmasının sebebini öğreneceğiz ve çok şaşıracağız. Bu hikâyenin tek işlevi bu. Ama Martha Wayne için yazılan üzücü hikâye şaşırtıcı değil sadece garip: Martha Wayne babasını öldürüyor, Wayne ailesi olarak ondan kalan mirasla zenginleşiyorlar ve Martha defalarca akıl hastanelerine girip çıkıyor. Thomas Wayne de bunu öğrenen gazeteciyi susturmak için Falcone’ye öldürtüyor. Falcone’den öğrendiğimiz bu.

Onun sözüne karşılık ise Alfred’in hikâyesi var: Thomas Wayne sadece “gazeteciyi korkut” demiş de, Falcone çok ileri gidip adamı öldürtmüş de, Thomas Wayne çok kızıp “seni şikâyet edeyim de gör” demiş de, sonra opera çıkışı galiba Falcone onları polise gitmesinler diye öldürtmüş. Thomas Wayne’in tek hatası Falcone’ye güvenmiş olmasıymış. Bu nece tavsamış bir hikâyedir şimdi? Herhalde izleyici olarak önce çok üzülüp sonra gerçeği öğrenip rahatlamamız gerekiyordu. Benim anladığım ise Matt Reeves Batman’in mirasına dokunmaya çekinmiş. Oysa madem bu yola girdin, geri vites yaparak hikâyeyi sündüreceğine bari o yoldan devam etseydin ya da hiç o yola girmeseydin. Hikâyenin şu halinin o kadar anlamı yok ki…

Sahi, Riddler’ın planı ne, ideası neydi? Amacı ne yani. Şehri su bastırdın, milleti de kurşunlattın. Ee? Neye ulaştın? Neyi kanıtlamaya çalıştın veya ne fayda, ne tatmin sağlamayı umdun bundan? Eyvah giriş katları ve dükkanları su bastı, bir süre ikinci kata çıkıp bekleyelim bari.

Filmin kötüleri, birtakım insanların zengin olmasına çok içerlemiş, onların gerçek yüzünü ortaya çıkartmaya yemin etmiş ama sonrasında bu bilgiyle ne yapacağını bilemeyen, internette örgütlenmiş öfkeli bir grup incel. Siyahi kadın belediye başkanına filan da karşılar belli ki. Batman’in karşısına düşman olarak koymak için incel’leri seçmek tuhaf bir tercih.

Yaptıkları şeyin zararının yine fakire fukaraya dokunması, zenginlerin gökdelenlerinde hiçbir şeyden etkilenmeden keyfine bakmaya devam etmesi ve şehri su bastırıp birkaç kişiyi kurşunlatmakla hayatta bir şeyin değişmeyecek, bir sistemin yıkılmayacak olmasını bir kenara bırakalım, kötü adamın ideolojisini yanlışlamak için, haksız çıkartmak için ne yaptı film? İdeolojik olarak yenilgiye uğrattık mı biz Riddler’ı filmde? O yanlış, doğrusu bu dendi bize. Ama neden? Neden Riddler haksız ve Batman haklı?

Kendi görüşünü savunamayan hikâyeler kolay yola sapıp karşıt görüşü canavar gibi göstermeyi seçebilirler. Yozlaşmayı ortaya çıkartan Riddler sonuçta cinayet filan işleyen, örnek alınmaması gereken bir tip, millet bu yollara sempati duymasın diye Riddler’ın grubuna son bir plan daha yaptırıp masum insanları taratmışlar ve onları da Batman’e kurtartmışlar. Bu planın filmdeki varlığı bundan gayrı bir amaç taşımıyor. Karakterin herhangi bir şeyi kanıtlama ya da herhangi bir “sorunu” kendi yöntemiyle çözme amacına hizmet etmiyor.

Doğru Örnekler

the batman film inceleme

The Dark Knight’taki Joker’in gemileri patlatma oyunuyla kanıtlamaya çalıştığı düşünceyi hatırlayın. Tam da olması gerektiği gibi insanları kendi seviyesine çekerek fikrini kanıtlamak için şehir üzerinde korkunç bir sosyal deney uyguluyordu. 2019 yapımı Joker filminde ise Batman gibi bir karşıt diskur da olmadığı için, karakterin neyi neden yaptığını anlaşılır gösterebilelim derken iyiden iyiye “School Shooter” olumlama filmine dönmüştü o film.

Madem öyle, konuyu biraz daha netleştirmek için Joker filmine de girelim. Joker karakteri, hangi çizgi romandan da bahsettiğinize göre çok değişmekle birlikte, benimsediğimiz haliyle asıl olarak bir şeyi kanıtlama arzusunda olan bir karakterdir: Herkes, en normal insan bile, benim olduğum şeye tek bir kötü gün uzaklığındadır. Bu haliyle Joker, insanları delirtmek için onlara çok kötü şeyler yaşatan birisidir. Joker insanlara onları delirtmek maksadıyla bizzat zarar verir.

Oysa filmdeki Joker delirmek için kötü bir gün filan yaşamamıştır, yaşam zaten berbat bir sınıfsal uçuruma düşmüş vaziyettedir, Joker de zaten hasta biridir ve çıkar çatışmalarından ötürü ilaçlarına erişimi kesilir. Sınıf nefretiyle herkese öfkelenir ve suçlu gördüklerini öldürmeye başlar. Diğer insanları da aynısını yapmaları, sınıfsal ayrımlara isyan etmeleri yönünde teşvik eder. Kimseyi kötü bir gün yaşatarak delirtmez. İnsanlar zaten berbat şartlarda isyanın eşiğinde yaşamaktadırlar. Böylece ortaya bir sosyal sınıf savaşı çıkar.

- Reklam -

Delirip her şeyi anlamsızlığa vurmak ile bir politik duruma karşı bilinçli ve şiddet dolu bir isyan başlatmak çok farklı şeyler. Film Joker karakterini oldukça yanlış anladığı gibi, onu anlaşılır gösterdikten sonra onun yaptığı şeyleri nasıl olumsuzlayacağını da bilemeyip “inşallah insanlar birbirini vurmaz ya” düşüncesiyle öylece bitmişti.

Oysa bizim bildiğimiz Joker ve aslında bütün ikonik Batman kötüleri, yaşadıkları toplumdaki sorunlar neticesinde sahip oldukları anlam hissini kaybetmiş karakterlerdir, kimi varoluşa, kimi adalete, vesaire… Bunlar iyi ve kötü kavramlarının ötesinde karakterler olup, artık bütün bu ideolojileri, isyanları tamamıyla saçma bulurlar. Motivasyonlarını çok daha varoluşsal bir temelden, anlamsızlık hissinden alırlar. Artık her şeyi yapabilecek durumdadırlar. Bir ideolojiye hizmet etmezler. Onları zamansız yapan şey de budur. Batman ve Gordon ise o anlamı korur ve asla dönüşsüz bir sınır aşımında bulunmazlar, örneğin kimseyi öldürmezler.

Matt Reeves’in filmindeki The Riddler karakterinde ise aynı 2019 Joker filmindeki karakterizasyonda yapılan hatalara düşülmüş: Riddler kötü şeyler yaşamış, haklı bir şekilde arkadaşlarıyla birlikte buna isyan ediyor. Mücadelesini zengin düşmanlığı üzerine kuruyor, motivasyonunu varoluştan değil kendini adadığı tırnak içinde bir “ideolojiden” alıyor. Oldukça idealist karakterler bunlar. Kendince bir anlam için, bir düzen için, bir ideoloji için savaşıyorlar ve neden ona katılmamamız gerektiği ise belli değil. Fakat katılmamalıyız çünkü bunu yaparken insanları tarıyorlar ve galiba bu kötü bir şey.

Joker filmindeki tek olumlu nokta, gerçek dünyadaki Alfred tasviriydi. O dünyanın Batman’i de muhtemelen isyan eden halkı anlamayıp intikam için halkın kendisiyle savaşan bir Batman olurdu, onu sömürenlerle değil. Çünkü muhtemelen o da kendi sınıfının dilini konuşurdu. Biz de o Batman’e sempati duyamazdık, bizim için o kötü karakter olurdu. Gördüğünüz üzere DC karakterlerini temel varoluşsal motivasyonlardan koparıp günlük siyasetin ve ideolojilerin malzemesi ettiğinizde, iyisi yapılamaz demiyorum ama altından kalkması oldukça zordur, ortaya anlamca çok kısıtlı ve dengeyi kurması zor işler çıkıyor.

Kara Şövalye’ye Eksik Bir Bakış Açısı

Suç olarak bu filmde ne var? Suç örgütü ağı falan var ama lafta var. İcraatta yok. Kim ne suç işliyor bu filmde? Birileri zamanında işlemiş, davalar açılmamış, deliller karartılmış falan filan. Biri de bunları açığa çıkarmak için öldürüyor. Ama çok büyük suçlular denen bu karakterler necidir, ne yaparlar hiç bilmiyoruz. Damla denen bir uyuşturucu ara sıra ekrana girip çıkıyor sadece.

Sokakta millete sataşan serseriler niye sataşıyorlar? Hangi motivasyonla, ne maksatla? Ben bu filmde iki çete lideri gördüm ama bunları hiç icraat içinde görmedim. Batman gibi Falcone tarzı suçluların da çapı dar bu filmde. Zaman zaman geniş plandan çekilerek büyüklüğü vurgulanan şehir içinde hep bir iki mekâna sıkışıp kalmış, görünür bir etkileri olmayan tipler. Batman bunu kendisi de söylüyor, “şehir büyük, bense tek bir kişiyim her yerde olamam ama yarasa sinyali benim yerime her yerde görünüyor,” diyor. Batman her yere hâkim değil, nerede ne olur ne biter haberi yok, kontrol sahibi değil. Suçluları da öyle, hatta bölge savcısı da öyle. Sanki bölge savcısı değil üniversitede dersten çıkınca arkadaşlarıyla bira içmeye gidip sarhoş olmuş gibi. Bu konumlardaki insanların ortamlarının ağırlığına, istediklerini alırkenki pervasızlığına korkusuzluğuna hiç şahit olmuyoruz. Güya lafta her şeye hâkimler ama hiçbir etkilerini görmüyoruz filmde, hep başkalarından dinliyoruz.

Öbür taraftan Nolan filmine bakıyorsun, Batman elindeki imkanlarla, insan ağıyla şehre o kadar hâkim ki yasadışı sevkiyat yapılacak yeri zamanı bile biliyor ve tepelerine çöküyor. Maroni herkese korku salacak şekilde savcı öldürtmek için tanıkla beraber mahkeme salonuna silah sokuyor. Etkilerine bizzat şahit oluyoruz yani. En temeldeki “söyleme, göster” kuralıdır bu. Bu filmde Falcone’nin çevresi hiç yok. Tek başına bir adam. Yanında bekleyenlere iki emir verdiğini bile görmedik. Niye korkuluyor bu şahıstan bu kadar, altı dolu değil.

The Batman Gordon jeffrey wright

Gruplar halinde koşan polislere liderlik eden Gordon yine atıl kalmış bir başka karakter. Kim bu adam, evi, ailesi, hayatı, tehlikeye girmesinden korktuğu kimseler yok mu böyle hep dışarılarda her şeyin üstüne atlıyor, kendisi önde polisler arkada her yere koşarak gidiyor, belli değil.

Karakterlerin hiçbiri gerçek insan izlenimi uyandırmıyorlar, yazılırken çok yarım kalmışlar. Yaptıkları neticesinde kırk kere açığa alınması gereken Gordon kendi ekibi yerine daha yeni yeni tanıdığı Batman’e güveniyor. Nasıl güvendin, kim bu adam? Neticede maskeli bir manyak, sağı solu belli değil. Gordon hiçbir noktada Batman’e güvenmemeyi, ondan şüphe etmeyi aklından geçirmiyor bile. Herkese ölümüne Batman savunuyor adam. Çok çaresiz bir durumda kalıp da Batman’e bir şans veriyor falan değil yani, direkt bütün elini Batman’e oynamış, evini arabasını basmış Batman bahsine. Bu durum izlerken biraz garip geliyor.

Filmde Alfred’i de yazmayı unutmuşlar, bir de adamı hastanede bıraktılar kaldı orada, ne olduğu belli değil.

Falcone Catwoman’ın geri dönmüş kendi kızı olduğunu öğrendiğinde açıkça şaşırıyor. Bu durumda Falcone’nin neden film boyunda barda çalışan rastgele bir kız olduğunu sandığı Catwoman’a bu kadar yakın ve neredeyse “sevecen” davrandığını sormamız gerekiyor. Biz onu kızı olduğunu bildiği için diğerlerinden farklı davranıyor sanmıştık.

Film boyunca oldukça derme çatma bir Batman izliyoruz. Israrla henüz yarasa olarak ikinci yılı olduğu vurgulanıyor. Açıkçası ben Batman’imde bir haftadan sonra acemilik kabul etmem. Kalkar giderim. Bu Batman’in acil bir güncelleme gelmezse on yıl da geçse pek bir ilerleme kaydedebileceğinden de şüpheliyim. Tek başına bir adamın çapı bu kadar çünkü. Gerçi multimilyarder Bruce Wayne’in tek başınalığı da sıradan insanınkinden farklı olmalı gibi sanki ama neyse.

Batman ve Catwoman

Olması Gereken The Batman Tasviri

“Batman’in/Superman’in daha acemilik dönemleri” diye bir savı pek geçerli bulmuyorum. Batman’in, Superman’in olgun olmadığı bir dönem yoktur. Bunlar olgunlaştıktan sonra o kostümü giyen karakterlerdir. Batman çok çok bir iki kez şehir içinde hareket etmeye uyum sağlarken bocalar. Bruce Wayne gibi bir milyarderin kostümü çok kısa bir süreliğine derme çatmadır. Sonrasında o Batman’dir. Bu karakterleri acemi acemi gösterince, onların o kostümü giyene kadar elde ettikleri bütün kazanımlarını, gelişimlerini, geçmiş hikâyelerini yok saymış olursunuz. Superman dünyaya geçen sene gelmemiştir. Kervan yolda düzülür tarzı karakterler değillerdir bunlar.

Böyle uyarlamalar yapılamaz mı, yapılır. Ama bence izlemesi biraz daha tatsız. Batman’in moral kodlarının, temel yeteneklerinin oluştuğu dönemleri de izleyelim tabii ki ama Batman olmadan öncesi olarak. Bunları Batman olduktan sonra oluşurken izlersek o Batman eksik geliyor biraz, izlerken tam Batman tadı vermiyor. Örneğin, Batman dediğin her defasında mafyanın kapısını mı çalar görüşmek için? Pencereden içeri gizlice dalmış olur çoktan diye biliyorum ben.

Henüz birçok şeye vakıf olmayan bir Batman var bu filmde. Gizlice mekâna gir, yok. Gölgelerin içinden sakınarak hareket et, yok. Kurşunlardan kaçın, yok. Havada süzül, yok. Onu yap yok bunu yap yok, niye? Çünkü Batman daha genç. Daha yapamıyor, bilmiyor, daha kimsesi yok, olacak mı belli de değil. E ne yapayım, o zaman büyüyünce çekseydiniz filmi madem. Ben de Batman izlemek için geldim buraya. Onu çıkar bunu çıkar, bu Batman değil ki artık. Herhangi birisi. The Dark Knight’ın başındaki sahte Batman’lere benziyor. Silahlarını al ellerinden, aynısı. Mağarada, uzaktan eğitimle Batman olmuş gibi. League of Shadows falan da yok.

Şaka bir yana, Batman’deki esas sorun, bunların hiçbiri değil. Bu farklı bir yorumdur ve bu farklı yorumla da ama ufak ama büyük yine iyi bir hikâye anlatmak mümkündür. Batman filmindeki esas sorun en baştan beri bahsettiğimiz gibi vadettiği dedektiflik hikâyesinin gevşekliği. Niyet çok iyi, atmosfer çok iyi, şehir, suç, yozlaşma gibi konular parodi gibi değil ciddi ve gerçek bir olgu olarak ele alınmış. Bir sürü güzel sahne ve dokunuş da göreceksiniz. Bariz Seven ve Zodiac esinlenmeleri var. Tekrar ediyorum, niyet çok iyi. Matt Reeves’e teşekkür ederiz denediği için. Ben Nolan’dan sonra bir daha o topa kimse girmez sanıyordum. Hadi kervan yolda düzülür tipi acemi, çapı küçük Batman’i de farklı bir uyarlama olarak bağrımıza basalım. Ama bütün bunları kullanarak anlatmaya çalıştıkları hikâyenin içinden çıkmaya, yarattıkları Batman gibi yazarların da cürümleri yetmemiş.

Dere yatağına köy kurar gibi denizin ortasını çukur kazıp içine şehir yapmışlar herhalde ki, dalgakıranlar zarar görürse deniz suyu şehre doluyor.

The Penguin

The Batman, birçok açıdan çok gerçekçi, birçok açıdan da gerçekliği çok ağır kıran, çok abartılı olaylar içeriyor. Suratlara bombalar patlıyor, göğse pompalı tüfekler yeniyor. Herkes Batman’i ağzı açıkta görüyor ama kimse mermiyi ağzına sıkmıyor niyeyse, pompalı tüfeği suratına yapıştırmıyor. Hep zırhlı gövdesini hedef alıyor. (Ki gerçekçi yapacaksak bu bile kemiklerinizi kırmaya yeter.) Halbuki bileğini iki santim yukarı kaldırsa Batman’in kafası kopacak, Batman kalmayacak ortada.

Neticede bu bir süper kahraman filmi, gerçekçiliğin sınırlarını nerede çizmek gerektiğinden ben de emin değilim, film de pek değil. Normalde bunlar görmezden gelmemiz gereken şeyler ama bunu başarması gereken de, beni o yalandan dünyaya inandırması gereken de filmin kendisi. Biliyorum ki iyi bir filmde bunlar göze batmazken, tatmin olmadığım bir filmde, bana o yalanı iyi satamayan bir filmde bunları fark etmeye daha meyilli olacağım.

Özetle, filmin mesajı “intikama örnek olma, yardım etmeye örnek ol.” Bunun için Batman olmaya gerek yok sanki ama neyse. Matt Reeves’e bu güzel mesajı için teşekkür ediyor, serinin ikinci filminde bol şans diliyoruz.

Karakteri yarım kalmıştır, altını dolduramamıştır, orası mantıksız olmuştur, burasını olduramamıştır, olmayabilir. Hiç sorun değil. Bunlar ayıp, suç, yasak, günah değil. Batman güzel bir çabaydı, hoş bir denemeydi, doğru araçları kullanıyordu, tonu ve müzikleri harikaydı. Sadece, keşke Matt Reeves her şeyle bu kadar kendisi uğraşırken hikâye için biraz daha yardım alsaymış. İyi eserler nadir olarak ortaya çıkarlar. Kimseyi denedi diye kınayacak değiliz.

İkinci filmde 2008 yılından beri ilk kez bir solo filmde tekrar bir Batman-Joker karşılaşması göreceğiz. Umarım arayı daha fazla açmazlar.

Peki ya sizler The Batman filmini nasıl buldunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizlerle paylaşmayı unutmayın.

Atakan Uçar

1990 İstanbul doğumlu tiyatro insanı, yazar ve çizer. Hoşnutsuz kişi. Dedektiflik ve bilimkurgu sever.

22 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for silence silence dedi ki:

    Sadece izlemeyenler kadar olan kısmını okudum sonrasın filmi izledikten sorna okumayı düşünüyorum. Sinemada izlemek isterdim ama filmin renk yönünden çok karanlık olduğu söyleniyor. Bizim salonlarda filmi izleyemeyip sesli kitap gibi dinleyebildiğimiz için ev sinemasına çıkmasını bekleyeceğim.

  2. Avatar for ESO ESO dedi ki:

    Ben de çok karanlık olduğunu duydum ancak normal salonlarda gidip aşırı aşırı sorun yaşamayanları da duydum. Artık ‘karanlık’ olması bir tık abartılabiliyor. Filmin 3D versiyonu da yok, temiz 2D film. İçimden bir ses sinemada izlemediğim için pişman olacağım diyor, o yüzden sinemaya gideceğim şahsen. :sweat_smile:

  3. Avatar for silence silence dedi ki:

    Örümcek Adam’ın son filminde dediğinizi denedim. Filmin sonradan üç boyutlu yapıldığını bildiğim için iki boyutlu seansa bilet aldım. Salondan çıkarken insanlardan kör olacağız cümlesini duydum. Sinemada izlediğim filmleri ev sinemasına çıkınca da izlerim. Son zamanlarda ev sinemasında izleyince iki farklı film izlediğimi düşünüyorum. Sorun sadece parlaklık da olmayabilir; bir ara teknolojik geliştirmelerin yönetmenin anlatım tarzını bozduğunu okumuştum. Sistemlerin olmayan görüntüleri akıyıcılığı sağlamak adına resimlerin arasına eklemesi ile ilgili bir yazıydı. Bunlardan şikayetçi olanlardan birisi de Christopher Nolan’dı. Bu sebepten evdeki sistemde bu ayarları kapattım. Sinema salonlarında da benzer durumlar olabilir.

  4. Avatar for ESO ESO dedi ki:

    Ben de küçük bir şehirde yaşıyorum aslında, salon düz Cinemaximum. Spiderman’de bir sorun yaşadığımı hatırlamıyorum. Dune’da sorun vardı ama yine de gittiğim için memnundum. Ben sinema ortamını da bir ekstra seviyor olabilirim sanırım. :grimacing: O yüzden sizin kadar detaylı düşünmüyorum ya da sorunlara takılmıyor olabilirim. Ya da buradaki sinema iyi ama sanmam.

  5. Avatar for GokdenizK GokdenizK dedi ki:

    Gerçekten çok iyi bir değerlendirme olmuş. Filmi izlerken hissettiğim her şey vardı yazıda. Bu Batman bana biraz fazla alık geldi tamam mesleğe yeni başlıyor olabilir ama Gordon daha fazla dedektiflik yaptı koskoca Batman bizim gibi arkadan izledi. Özellikle Penguin’in sorgu sahnesinde ayar oldum Gordon anlatıyor şak şak vuruyor delilleri suratına Batman arkadan şekil şekil bakıyor sadece. Riddler’in yakalanma sahnesinde yine camdan şekil şekil bakıyor. Hadi GCPD paketledi adamı sen yapamadın bari gir içeri bir iki kelam et yok. Kısacası bu Batman incelemede de belirtildiği gibi bana tıpkı Joker filmini hatırlattı ikiside benim için sadece sinematografik açıdan güzel, hikaye anlatımı ve olayların mantıklı bir şeyler doğurması açısından zayıf denemeler olarak kalacak öte yandan yine de böyle denemeler görmek çok güzel.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

17 cevap daha var.

brandon sanderson yeni kitap gizli proje

Brandon Sanderson İki Yılda 4 ‘Gizli’ Roman Yazdı: Başlattığı Kickstarter Projesi İlk Günden Rekor Kırdı

Fortress: Sniper's Eye Fragmanı

Fortress’ın Devamı Olan “Fortress: Sniper’s Eye” Filminden İlk Fragman Yayınlandı