in , ,

Dördüncü Günün Melaneti – Adil Öztürk | Yazarının Kaleminden

Adil Öztürk, yayımlanan ilk kitabı “Dördüncü Günün Melaneti”nin yazım ve basım macerasını Kayıp Rıhtım okurları için kaleme aldı.

Dördüncü Günün Melaneti - Adil Öztürk
- Reklam -
- Reklam -

Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nde yazdığı öyküleriyle tanıdığımız Adil Öztürk, yayımlanan ilk öykü kitabı “Dördüncü Günün Melaneti”nin yazım sürecini kaleme aldı.


Basılan ilk kitabım olması dolayısıyla Dördüncü Günün Melaneti’nin hikâyesi, aslında yazarlık kariyerimin de hikâyesidir desem yalan olmaz.

Lisenin ikinci yılından itibaren başlayan şiir yazma hevesim, mezun olana kadar hız kesmeden devam etti. Hem aşk şiirleri hem gençliğin verdiği idealist düşüncelerle yazılmış devrimci, toplumcu şiirler defterlerimde ve bilgisayarımda birikmeye devam ederken şiir, edebiyata olan merakımı artırdı. Böylece sadece hece ölçülü ve serbest nazımda değil, farklı türlerde şiir yazmaya da başladım. Soneden kasideye, manzumeden haikuya farklı nazım türlerinde şiirler yazar olmuştum. Ve hala ara sıra haiku yazmaya devam ederim. Öyle ki ‘jisei’mi yazacağım o güne kadar de haiku yazmaya devam etmek istiyorum.

- Reklam -

Şiirle başlayan edebiyat hayatım, dedemin başından geçen bir hatırasını anlatmasıyla öyküyü de bünyesine kattı. İlk öyküm, köy yerinde babasız büyüyen bir çocuğun kendi çabalarıyla şehirdeki okula kaydolma hikâyesiydi. Elbette hatalarla dolu olan o hikâye hâlâ bilgisayarımın bir köşesinde durur. Birkaç kez hatalarını düzeltip tekrar yazmaya niyetlenmişsem de sonunda öylece kalmasında karar kıldım.

Sanırım 2010’un ortalarıydı ki fantastikedebiyat.com, Xasiork ve Kayıp Rıhtım siteleriyle tanıştım. Benim ve benim gibi birçok yazar arkadaşım için okul görevi gören bu sitelere üye olmam fantastik edebiyat tutkumun kıvılcımını da ateşlemiş oldu. Artık daha uzun soluklu, aldığım eleştiriler ışığında daha az hata içeren; ama yine de amatör seviyeyi aşamayan öyküler kaleme almaya başlamıştım ki hayal gücümün fantazya üretmeye daha yatkın olduğunu bu sayede keşfetmiştim. Ayrıca büyülü hikâyeler, olmayacak olaylar, sihirli yaratıklar kaleme almak, fantastik karakterler yaratmak bana ayrı bir haz da vermiyor değildi. Sanırım bu hazzı anlatmanın kelimelerle tarif edilebilmek mümkün değil. Sadece bilenler bilir.

Buralarda uzun süre öyküler ve şiirler yazıp gerek üslubumu gerek dil kullanımımı geliştirdikten sonra roman yazmaya karar vermiştim. İlk romanımın baştan kurgulanmış bir fantazya olamayacağını biliyordum. Fakat bugüne kadar çok defa yazılmış Yunan veya İskandinav mitolojisi içermesini de pek istemiyordum. O yüzden biraz da araştırma yaparak Türk mitolojisini yazmayı denemek istemiştim.

İlk Hayal Kırıklığı

Benim için fazlasıyla zorlu geçen bir yıllık yazma sürecinin ardından romanımı bitirdiğimde kendimi ilk defa bir yazar gibi hissetmiştim. Yaşadığım bu heyecanla, dosyamı fantastik edebiyat denince ilk akla gelen yayınevlerinden birine büyük bir inançla gönderip bekleme sürecine girdikten sonra acı gerçekle yüzleştim.

Diyar fantazyası yazma fikri hâlâ aklımın bir köşesinde duruyor ve yaratmakta olduğum evren zihnimde hala şekilleniyor olsa da; kısa öykülerle devam etmeye karar vermiştim. Kısa öyküde bile yılda ancak 6-7 öykü yazabilen verimsiz bir yazar adayı olarak, yıllar içinde yazıp GİO Ödülleri’ne gönderdiğim ve kazanamayan dört öykü ile Aylık Öykü Seçkisi’nde yer alan bir tanesini dosya haline getirip öykü kitabı yayınlama fikrine sıcak bakmaya başlamıştım.

İşte D.G.M’nin fitili de böyle ateşlendi aslında. İşe, 2015-2018 arasında GİO’ya gönderdiğim, Türk mitolojisinden beslenen dört öyküyü baştan okuyup düzenlemekle başladım. Öykülerin içine, birbirleriyle az da olsa bağlantı sağlayabilecek küçük nüanslar, metinlerarası göndermeler ve bazı ortak karakterler koyarak; tamamıyla birbirinden bağımsız öykülerden oluşan bir kitap olarak kalmasındansa roman benzeri bir yapı oluşturmak, haliyle zorlayıcı bir süreç olmuştu.

Elimde bağlamsal ortaklıklar kazanmış beş öykü vardı. Ancak hâlâ aklımdaki ‘romanvari’ yapıya ulaşacak bir son yaratamamıştım. Hikâyelerde, tarihsel anlamda gerçek olaylar, kişiler ya da belli bir dönem görülmese de; 300 ila 500 yıl öncesinden günümüze kadar sıralanan öyküler, ortak bir büyük sona bağlanmalıydı. Böyle bir son kurgulamaya çalışırken, öykülerde insan ve doğa çatışmasının az veya çok yer aldığını gördüm. Sonum da böyle olmalıydı ki son iki öyküde artık insan ile doğanın, iyi ile kötünün, Yer ile Gök’ün, mitolojide yer edinen Erlik ile Ülgen’in çatışmasını anlatmak istedim ve artık kitabın sonu da büyük oranda hazırdı.

Dördüncü Günün Melaneti Kitabının Adı Nasıl Belirlendi?

Dördüncü Günün Melaneti - Adil Öztürk

- Reklam -

Kitapla alakalı bir de özeleştiri yapmam gerekirse, özellikle Kara Kız adlı öyküyü yazarken gözüme çarpan ‘iyilerin tarafında’ yer alan ya da baş karakter görünümündeki kadın ve queer karakter azlığı beni de rahatsız etmişti. Lakin tüm hikâyeleri bir kez daha baştan okuyup bu hatamı düzeltebilecek sabrım da zihinsel verimliliğim de yoktu. Zira artık her bir hikâyeyi defalarca okuduktan sonra kelimelere karşı duyarsızlaşmış, hataları ya da tutarsızlıkları göremez hale gelmiştim. Kendimce gördüğüm bu hatayı düzeltmekse son öyküdeki küçük bir müdahaleye kalmıştı. Onu burada dillendirerek okuma zevkini kaçırmak istemem. 😊

Kafamdaki romansı yapıyı tamamladığımda geriye kalan tek şey kitabın ismine karar vermek olmuştu. Kitap isminin, öykülerden birinin adı olacağı baştan kararlaştırdığım bir mevzu olsa da önümde sekiz farklı seçenek vardı. İlk önce fonetik olarak en çok hoşuma giden Dışarlıklı ismini vermek istemiş, ancak daha sonra kitabın uzun bir isme sahip olmasının görünürlük açısından daha iyi olacağına karar vermiştim. Böylece seçenekler bir anda üçe düşüvermişti: Calbagun ile Yerbüker’in Dövüşü, Dördüncü Günün Melaneti ve Kabuslar Gerçekleşiyor… İlki, çok spesifik bir olayı anlattığı için doğrudan seçenek dışı kalmış, Kabuslar Gerçekleşiyor ise hâlâ sevmediğim bir isimdi.

Tek seçenek olarak elimde kalan Dördüncü Günün Melaneti üzerinde düşünürken isminin bağlamsal özelliği de gözümde canlanıverdi. Böylece Farsça dördüncü gün anlamına gelen ‘Çarşamba’dan ve Türk korku kültüründe yer alan Çarşamba Karısından ilhamla yarattığım Çarmagun adlı yaratığın etrafında dönen hikâye, kitabın adı olarak belirlenmiş oldu.

Mutluluk Veren Sürpriz Sonuç

Kitaba dair yazar olarak benim yapabileceğim her şeyi tamamlamıştım sonunda. Geriye yalnızca bir yayınevi bulmak kalmıştı ki bu defa romanda yaptığım hataya düşmedim ve yazdığım türü kabul eden neredeyse tüm yayınevlerine dosyamı gönderdim. Beni asıl şaşkınlığa uğratan şey ise 3-4 ay içerisinde kitabın basıldığı yayınevinden olumlu yanıt aldığım yetmezmiş gibi dosyanın kabulünden birkaç ay sonra iki farklı yayınevinden daha kabul görmek olmuştu.

Yayınevimle görüşmeye başladığımda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, ilk eserlerini yayımlayacak olan yazarlara teşvik sunduğu bir projesinin olduğunu öğrendim. Şubat 2020’de dosyayı bu projeye gönderdik ve sonrası da malum tüm dünyayı esir alan hastalık peyda oluverince projenin görüşülüp onay veya ret alması da bir iki ay gecikmiş oldu. Baştan beri pek ihtimal vermediğim bu teşvik projesini kazandığımı öğrenmem ise üç farklı yayınevinden olumlu yanıt almamdan sonraki ikinci şaşkınlığım olmuştu

İşte 2009’da başlayan yazarlık serüvenimin ve 2019’un Ekim’inde adımı atılıp 2020 Ağustos ayının son günlerinde basılı haline kavuşan Dördüncü Günün Melaneti’nin kısa hikâyesi böyle.

Adil Öztürk

Kitap hakkındaki düşüncelerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşabilirsiniz.


* Dördüncü Günün Melaneti: Adil Öztürk’ten Şaman Öyküleri

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Tom Hardy Yeni James Bond

Tom Hardy, Yeni James Bond Olabilir

hititler vergi sistemi

Hitit Vergi Memurları Adeta Bir Servet Toplamış