in ,

İdrak Abbasov: “Demokrasiden Diktatörlüğe Geçen Bir Ülkede 20 Yıldan Fazla Gazetecilik Yaptım”

Azerbaycan’da yaşadığı zorlu günlerden sonra Norveç’e yerleşen ödüllü gazeteci İdrak Abbasov ile edebiyatı ve gazeteciliği konuştuk.

İdrak Abbasov Söyleşi
- Reklam -
- Reklam -

Azerbaycan’ın başarılı gazetecilerinden İdrak Abbasov ile edebiyat ve gazetecilik üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Ülkesinde yaşadığı yıllarda, pek çok medya kurumunda gazetecilik ve editörlük yapan Abbasov, Gazeteciliğe bakış açısı ve başarılı habercilik faaliyetleri sebebiyle 2007 yılında “Medya Anahtarı Ödülü”ne, 2012’de ise The Guardian tarafından verilen “Gazetecilik Ödülü”ne layık görüldü.

Aldığı uluslararası ödülden yalnızca 20 gün sonra Nisan 2012 tarihinde muhalif bir gazeteci olması sebebiyle ülkesinde ağır şiddete maruz kaldı. Azerbaycan’da yaşadığı zorlu günlerden sonra Norveç’e yerleşen ve ülkenin devlet kanalı NRK’de gazeteci olarak çalışmaya başlayan İdrak Abbasov ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

- Reklam -
Gazeteci olmak, sizin için ne ifade ediyor?

Şu anda Norveç medyasında çalışıyorum. Buradaki gazeteciler birbirlerine “bekçi köpekler” diyorlar. Bu gazetecilere hakaret olarak değil övgü olarak kabul edilir. Gazetecinin görevi, haberciliktir, halkı yaşadığı mahalleden tutun, dünyada bile olup bitenlerden haberdar etmektir. Gazeteci haber verendir. Bir gazeteci kimsenin ağızlığı olmamalı, kimseyi övmemeli ya da kimse hakkında kara reklam yapmamalı. Gazeteci ve gazetecilik budur ve bu benim hayatım.

Edebiyat ile aranız nasıl? Neler okursunuz?

Ne yazık ki kitap okumaya o kadar da vaktim yok. Ama son yıllarda Norveç tarihi ve edebiyatı ile ilgileniyorum. Çünkü bir gazeteci yaşadığı ülkenin tarihini, medeniyetini bilmezse o ülkede gazetecilik yapamaz. Bu bakımdan birçok Norveçli yazarların ve özellikle Henrik Johan Ibse’nin çalışmalarıyla ilgileniyorum. Buraya gelmeden önce Norveç’in en iyi yazarı Kunt Hamsun’dur. Ancak Knut Hamsun Norveç’te çok popüler değil ve adı hiçbir yerde ölümsüzleştirilmiyor. Çünkü Knut Hamsun milliyetçiydi ve Nazi Almanyası Norveç’i işgal ettiğinde işgal rejimini destekledi. Eserleri korkunçtur.

İdrak Abbasov
İdrak Abbasov

Şu anda ise 1971 ve 1976’da Norveç Başbakanı seçilen Trygve Bratelli’nin “Fange i Natt Og Tåke” kitabını okuyorum. Yazar kitabında Nazi Almanyası sırasında toplama kamplarında geçen yaşamının öyküsünü anlatıyor. Bu kitabı henüz bitirmedim. Ancak kitabı okurken, Sovyetler Birliği’nin 1937-39 yıllarında Azerbaycan’da gerçekleştirdiği baskıları hayal edebiliyorum. Norveç, Nazi Almanyası işgali altındayken “Stalin’in baskıları” Azerbaycan’da da gerçekleşti. Aslında Sovyet rejimi ile Nazi rejiminin birbirine ne kadar yakın olduğunu bu kitabı okurken gördüm.

“Azerbaycan edebiyatından memnun olmadığımı söyleyebilirim”

Okurlarımıza Azerbaycan edebiyatını anlatır mısınız?

Ben sadece bir gazeteci ve bir okurum. Bu yüzden Azerbaycan edebiyatında uzman sayılmam. Ancak kişisel düşüncelerimi paylaşmam gerekirse modern Azerbaycan edebiyatından memnun olmadığımı söyleyebilirim.

Profesyonel yazarlar iktidarın propagandasını yapmakla meşguller. Genç nesil ise daha çok kozmopolit düşüncelerini edebiyatla yansıtıyor. Ama Azerbaycan edebiyatının derin bir tarihi var. 12. yüzyılda Azerbaycan, dünyaya Nizâmî-i Gencevî gibi dâhi bir yazar kazandırdı. Dünya klasikleri, onun Leyla ile Mecnun eserinden beslenerek benzer aşk eserleri yaratmışlardır. Bundan başka, Fuzûlî, Şah İsmail (Hatayî) gibi şairlerimiz var. Sovyet dönemi edebiyatı ise çok sıkıcı. Erken Sovyet dönemi edebiyatı biraz ilginç olmasına rağmen, daha sonraki edebiyat Sovyet ve komünist sistemlerin tanıtımına dayanıyordu. Ama o zamanın Samad Vurgun gibi şairleri de vardı. Onun şiirlerini bilmeyen bir Azerbaycanlının var olduğunu sanmıyorum.

Edebiyatın gazetecilikteki yeri sizce nedir?

Edebiyat yaratıcılıktır, ince sanattır. Gazetecilik ise haberciliktir. Yani her iki alanda da “yazılır” ama tamamen farklı şeylerdir. Edebiyatı gazeteciliğe karıştığında o artık saf gazetecilik olmuyor ya da tam aksine. Ben 90’lı yılların sonlarında gazeteciliğe başladığımda gazeteler edebiyat dili ile yazılırdı, cümleler edilgen olmalıydı. Cümleler geçmiş zaman ekleriyle bitmeliydi. Mesela, “Atatürk Caddesi’nde trafik kazası meydana geldi. Olayda 3 kişi yaralandı. Yaralılardan birinin annesinin gözyaşları kalbimdeki bir ok gibiydi…” gibi. Bu cümleler okuyucu için çok ağırdı. Şimdi gazeteciliğin dili çok akıcı. Modern edebiyatın dili, modern gazeteciliğin diline yaklaşıyor. Ama Şah Sarayı’nın yazarları hâlâ (Aliyev rejimini destekleyen yazarlar) -mıştır, -miştir ile yazarlar.

“Ödüller benim gibi gazetecilerin Azerbaycan gibi ülkelerde hayatta kalmasını sağlıyor”

Türkiye’nin çok da uzak olmayan geçmişinde düşünceleri nedeniyle ülkesinden uzakta yaşamış birçok isim var. Hem yurt içinde hem yurt dışında sürgün hayatı yaşamışlardı. Namık Kemal, Nazım Hikmet Ran, Aziz Nesin, Abidin Dino…
Özlem ve hüzün onların birçok eser üretmesine sebep oldu. Sizin yaşadığınız şey için sürgün diyemeyiz belki fakat bir şekilde doğduğunuz topraklara uzaksınız. Siz de edebiyat eserleri üretiyor musunuz?

Tamamen katılıyorum. Aşkı yaşamayan Leyla ile Mecnun’u yaratamazdı.

Koşullar ve çevre yaratıcılığa bir pencere açar. Ama hiç kitap yazmayı düşünmedim. Kısmet olsa, emeklilik yaşıma kadar yaşarsam oturup yazacağım. Aklımda bir sürü fikir var. Bakalım, nasıl olacak. Ben keşmekeşli bir hayata tanık oldum. Sovyet İttifakı’nın bir parçası olarak büyüdüm, öncü, komsomol oldum. Ama Sovyet İttifakı’nı yıkanlardan biri de ben oldum ve Azerbaycan Halk Cephesi hareketinin gençler teşkilatının üyesi olarak Sovyet hapishanesini ve işkencesini de gördüm.

Daha sonra savaş ve demokrasiden diktatörlüğe geçen bir ülkede 20 yıldan fazla bir süre gazetecilik yaptım. Son 5 yıldır, tamamen farklı bir dünyada, şimdiye kadar yaşadığımın tam tersi bir ülkede yaşıyorum. Kariyerinin zirvesinde, yaklaşık 40 yaşında bir kişinin bir günde sıfırlandığını hayal edebiliyor musunuz? Dünyaya gözlerini yeni açan bir bebek gibi, dil, kültür, günlük yaşam ve profesyonel yaşamda sıfırdan başlamalısınız. Bu yollardan geçen bir kişi elbette bir şey yazmalı ve eğer şanslıysam ben de yazacağım.

Gazeteciliğiniz ile 2012’nin mart ayında Guardian Gazetecilik Ödülü’ne layık görüldünüz. 1 ay sonra ülkenizde mesleğinizi yaparken şiddet gördünüz. Bu çelişki size ne düşündürüyor? Bu noktada Avrupa-Asya kültürü karşılaştırması yapmak doğru mu?

Ödül aldıktan sadece 20 gün sonra dövülmemi tesadüf olarak görüyorum. Aslında benzer ödüller benim gibi gazetecilerin Azerbaycan gibi ülkelerde hayatta kalmasını sağlıyor.

Azerbaycan ile Avrupa arasında kültür konusuna gelince bu çok derin bir konu. Ulusal kimliğimizi ve doğru coğrafi konumumuzu henüz belirlemedik. Bizler “Allah bize yardım etsin” deyip kadehleri tokuşturarak içip hem de kendini Müslüman olarak görenlerdeniz.

- Reklam -
İdrak Abbasov
İdrak Abbasov

Azerbaycan coğrafi bakımdan Asya ile Avrupa’yı birleştirir. Coğrafi olarak Azerbaycanlılar kendilerini Avrupalı görür. Ama insanlarımız düşüncelerinde Türk, Arap, Fars ve Rus kültürlerinin taşıyıcılarıdır. İnsanlar hâlâ milli kimlik kavgası veriyor. İnsanlar hâlâ anlamıyorlar ki, uzun yıllar birbirini doğrayan Avrupa’da sınırlar ve ulus kavramı giderek tarihin arşivlerine gömülüyor. Bizim asıl milliyetçilerimiz Güney Azerbaycan’da, yani günümüz İran’ının Kuzey kesiminde yaşıyorlar. Onların, mesela Norveç’te doğan çocukları kendilerini Azerbaycanlı olarak tanıtıyorlar. Ama bizim Azerbaycanlılar kendilerine Azerbaycanlı demeyi neredeyse hakaret sayıyorlar, kendilerini Türk olarak takdim ediyorlar.

Evet, nüfusumuzun çoğunluğu aslında Türk, ama diğer Türk soyları gibi kendi, öz kimliğimiz var. Mesela Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar, Kıpçaklar, Uygurlar, Tatarlar da Türklerdir. Ama hepsi ayrı birer Türk boyudur. Bence bu fikirde olan bazı kişiler kendilerine sığınacak yer, dayanacak omuz arıyorlar. Azizlerim, Azeriler de Türk’tür. Azeriler Oğuz Türkü’dür ve bununla gurur duyulmalıdır. Aciz, ezilen, yolsuzlukla boğulmuş, belediyesini seçme gücünde bile olmayan, işgale maruz kalan bir ülkenin sahibi olmak utanç verir. Ama bu biziz, bütün kardeşlerimizle eşit olacak kadar güçlü olmayabiliriz. Üstelik Azerbaycan çok milletli bir ülkedir.

Bizler, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur,” demekle kardeş halklarımızın hakkını yemiş oluruz, bu sebepten de biz normal bir ülke olamıyoruz. Herkes birbirine, “Bu bizden değil,” diye bakarsa ne olacak? Ne yazık ki biz de Avrupa medeniyetini sadece “ahlaksızlık” ya da “homoseksüellik” diye anlıyorlar. Ama anlamıyorlar ki Avrupa, halkın hakimiyeti ve herkesin birbiriyle eşit haklara sahip olması demektir.

“Böyle medyada çalışan gazeteci de tabii ki özgür olacak”

Belki az önceki soruyu şu şekilde de sorabilirim: Azerbaycan basını ile Norveç basını arasındaki farklar nelerdir?

Bir söyleşi bunu açıklamaya yetmez. Burada medya Azerbaycan’da veya Türkiye’de olduğu gibi değil. Burada medya bireysel iş adamlarına, yetkililere, hükûmete, siyasi partilere bağlı değil. Medya özgürdür, medyaya devlet bütçesinden para ayrılır, medyanın reklam pazarı vardır, gazetelerin yayılması ve satışından, abonelerden gelir etme imkânı var.

Gazetecileri değil öldüren, onları hapse atan ya da onlara hakaret eden bile yoktur. Böyle medyada çalışan gazeteci de tabii ki özgür olacak. Benim için en büyük şok, çok küçük bir gazetede çalıştığım zamanda oldu. Belediye Başkanı ile Facebook’ta arkadaştık. Ona Messenger’da röportaj teklif ettim. Üstünden bir dakika geçmeden cevap verdi. Azerbaycan’da memurlarla röportaj yapmak kadar zor iş yoktur. Buradaki bir televizyonda işe başladığım zaman ilk 6 ay boyunca merkez yazı işleri bürosunda hem eğitim aldım hem de staj yaptım. Başbakan dahil olmak üzere herkesle görüşmek ve konuşmak kolaydı. Medyanın da bir itibarı var. Bazen olur da aradığım bir yetkili cevap vermezse, ben de “NRK sizinle görüşmek istiyor,” diye mesaj bırakırım. Biraz zaman geçtikten sonra mutlaka geri arıyorlar.

İdrak Abbasov
İdrak Abbasov

Polis, gazetecinin çalışmasına yardım ediyor. Kaza, suç, yangın gibi haberler olduğunda kendileri haber veriyorlar. Olay yerinde de mutlaka röportaj verip kendileri ne olduğunu anlatıyorlar. Fotoğraf ve video çekmeye fırsat veriyorlar. Sıradan vatandaş da gazetecilere saygıyla yaklaşıyor.

Biz televizyon şirketinin otomobilleriyle röportajlara gidiyoruz ve genellikle acelemiz var. Norveç’in yollarının da çoğu dar ve geçmek imkânsız. Çoğu vatandaş televizyon arabasını görür görmez arabasını kenara çekip yol veriyor. Halbuki, kanunen böyle bir zorunlulukları yok. Gazeteciler de profesyonel. Şirket düzenli olarak yeni teknolojileri öğrenmek için gazetecileri derslere gönderiyor. Kısacası mukayese edilmeyecek kadar çok fark var.

Hayatınıza bir başlık koysanız, bu ne olurdu?

Bu soruya siz ve okuyucular cevap verse daha doğru olur.

Buradan Kayıp Rıhtım okurlarına istediğiniz ulusun edebiyatından 3 kitap önerisinde bulunur musunuz?

Jack London tarafından yazılan dram türündeki “Martin Eden” romanı.

Azerbaycan yazarı ve çevirmeni Manaf Süleymanov’un “Duyduklarım, Okuduklarım, Gördüklerim” kitabını Türkiye okuyucularına tavsiye ederdim.

Ukraynalı yazar Mihail Bulgakov’un “Kaçış” eseri.
Söyleşen: Elif Şeyda Doğan
Türkçeleştiren: Elif Şeyda Doğan


* Hermes Sahaf: “Ne Kadar Çok Trump, O Kadar Çok Korona!”

İdrak Abbasov söyleşisine dair yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.

Elif Şeyda Doğan

Eylül 1994’te Ankara’da doğdum. İzmir’de büyüdüm. İstanbul'da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalında doktora yapmaktayım. Öykü yazıyorum. İki kişi olarak CosmicZion Zine (czz) adlı fantastik edebiyat, uzay ve mitoloji fanzinini çıkartmaktayız.

2 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for kitapkurduizmir kitapkurduizmir dedi ki:

    Garip fikirleri okuduğum bir mülakat olmuş. Öncelikle Norveçlilerin" milliyetçi" diye Knut Hamsun’u dışlamasına çok şaşırdım. Hamsun müthiş bir yazardır. Bir edebiyatçının ideolojisi değil, edebi dehası önemlidir ki, Hamsunu çıkardığınız zaman Norveç Edebiyatı öksüz kalır kanaatimce. Siz aydın bir sağcı Fransızın A.Camus ya da Malraux yu dışladığını duydunuz mu. Aynı çelişki, kendine Türk diyen Azerilere bu muhteremin “şaşırmasında” da mevcut. Azerilerin Türk-Oğuz boylarından olduğunu zaten herkes biliyor. Ne diye bozuluyorsun efendi? Güney Azerbaycanlıların kendine “Azeri” demesi ise “Biz İranlı değiliz” duruşudur. Diğer taraftan Azerbaycan 1991 den sonra tamamen bir batı demokrasisi idi de son 5 yılda mı Diktatörlük oluverdi? Norveç bir Batı Asyalının huzurla yaşayıp kaynaşabileceği belki de en son ülkedir.
    Enteresan bir adammış!

  2. Avatar for Elif Elif dedi ki:

    Merhaba,

    Sanırım anlamadan yargıladığınız cümleler olmuş. Bir yazarın o ülkenin siyasi yapısıyla birebir ilişkisi vardır ki Abbasov da yazarı edebi açıdan değil yazarın siyasi/politik olaylara yaklaşımından değerlendirmiş. Azerilerin kendilerine Türk demesine şaşırmıyor, Türklüğü dışlayıcı bir unsur olarak kullanmanın ne kadar kısıtlayıcı ve engelleyici bir görüş olduğunu, böyle düşünmenin hiçbir şey katmayacağını söylüyor. Ayrıca böyle çok uluslu ve coğrafi konumuyla bir geçiş ülkesi olan toprakların saf bir ırk olamayacağı da satır arası. Azerbaycan’ın yakın tarihinde de uzak tarihinde de değil batı, hiçbir demokrasi belirtisi yok. 1992’den önce zaten Sovyet yönetimi altında olan ülke, bağımsızlığını kazandıktan sonra da yönetime gelen siyasi rejimlerin otoritesi altına girmiş, asırlardır rahat nefes almamıştır ki bu yalnızca 2 Aliyev döneminde değil, Haydar Aliyev’den önceki 3 cumhurbaşkanı döneminde de böyle olmuştur. Abbasov son 20 yıl derken Haydar Aliyev döneminin son yıllarından başlayarak 2003’te İlham Aliyev’in başa gelmesiyle günümüze uzanan süreci işaret etmiş. Norveç’e gelecek olursak, Batı Asyalı’nın, Doğu Asyalı’nın ya da Afrikalı’nın değil, insan hakkı arayışı olan tüm gazetecilerin rahat bir nefes alabileceği ülkedir.

    Belki biraz araştırıp yeniden okumak istersiniz.

    Sevgiler!

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Chairman Spaceman Film Uyarlama

Chairman Spaceman Uyarlaması WALL·E Yönetmenine Emanet Edilebilir

Elite 4. Sezon Netflix

Elite 4. Sezon Öncesi 5 Oyuncu ile Yollar Ayrıldı